Ana Sayfa Blog Sayfa 2614

KA.DER: Yerel seçimlerde kadın adayların sayısı hayal kırıklığı yarattı

31 Mart 2019 yerel seçimlerine yaklaşırken partiler Belediye Başkan adaylarını açıklamaya devam ediyor. Daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de kadın adaylara verilen destek merak konusu. Yeşil Gazete’nin sorularını yanıtlayan Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) Genel Başkanı Nuray Karaoğlu, yerel seçimlerde kadın adayların sayısının hayal kırıklığı yarattığını söylüyor.

1-) Siyasi partilerde kadının temsili konusu yeteri kadar konuşulmuyor. Bununla birlikte partilerin tüzük ve programlarına baktığınızda cinsiyet eşitliği konusunda nasıl bir portre ortaya çıkıyor? Hangi parti kadın adaylara daha çok destek veriyor?

Partilerin tüzük ve programlarına baktığımızda eşitlik ve adalet gibi kavramlar olmakla birlikte cinsiyet eşitliğine dair az sayıda ifadeye rastlıyoruz. Kadın konusu ve kadın politikaları sözde yer almasına karşın pratikte ve eylemde ne yazık ki gözükmemektedir. Örneğin, tüzük ve programlarında cinsiyet kotası olan partilerde bile bunun pratikte uygulanmadığını görüyoruz. Kadın politikaları aynı zamanda aile, çocuk ve yaşlı bakım hizmetleri üzerinden kısıtlanmaktadır. Yerel seçimlerde kadın adaylar yine görmezden gelindi. Mart sonunda yapılacak yerel seçimlerle ilgili olarak Cumhur ve Millet İttifakları tarafından çok sınırlı sayıda kadın belediye başkan adayı gösterildi.

En fazla kadın belediye başkanı adayını, yüzde 50 oranıyla HDP gösterdi

AK Parti’nin açıklanan 1297 adayından sadece 24’ü kadın ve bu %1,25’lik bir oran oluşturuyor. Tüzüğünde kadınlara % 33 oranında temsil hakkı tanıyan, CHP’nin açıkladığı kadın aday sayısı 44 ve bu rakam açıklanan 842 adayın % 5,23’ü. Bazı yerlerde aday göstermeyen MHP’nin açıkladığı 750 adaydan sadece 14’ü kadın. Bugüne kadar 122 aday açıklayan İYİ Parti’nin 5 kadın adayı bulunuyor (% 3,85) ve Saadet Partisi de sadece 2 kadın aday açıkladı. Saadet Parti’nin açıklanan aday sayısı 261 (% 0,77) si kadın. Kadınları her düzeyde eşit kabul eden HDP’nin ise daha önceki seçimlerde olduğu gibi adaylarının yarısı kadın. 290 aday açıklayan HDP’nin 145 kadın adayı yerel seçimlerde yarışacak.

2-) Günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsedebiliyor muyuz?

Mevcut iktidarda gerek söylem gerekse pratikteki yaklaşımlarda toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşamadığımız bir gerçektir. Dünya Ekonomik Forumu, Cinsiyet Eşitliği 2018 raporuna göre dünya ülkelerinin cinsiyet eşitliğine göre sıralandığı listenin ilk sıralarında İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya bulunurken Türkiye listenin sonlarında yer alarak 149 ülke arasında 130’uncu oldu. Bu Türkiye açısından çok üzücü bir durumdur.

KA.DER Yerel Yönetimler Akademisi Antalya Kampı’na katılan Kadın Meclisleri Muhtar Adayları sertifika töreni, Aralık 2018

“Türkiye’deki kadın hareketi İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması noktasında güçlü bir irade sergiledi”

3-) Kadına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olduğunu ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olduğunu söyleyen “İstanbul Sözleşmesi”nin hem ilk imzacısı hem de parlamentosunda onaylayarak sözleşmeye taraf olan ilk ülke Türkiye idi. Türkiye’deki kadınlar için ne ifade ediyor? Türkiye’deki kadın hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesi kadınlar için çok önemli bir güvencedir. Türkiye’nin ilk imzacı devlet olmasına rağmen uygulamada yaşanan problemler nedeniyle istenilen gelişmelerin olmadığını üzülerek gözlemliyoruz. Türkiye’deki kadın hareketi İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması noktasında güçlü bir irade sergilemiş ve sözleşmenin imzalanması önemli katkı sunmuştur. Kadın hareketinin gücüne burada bir kez daha şahit oluyoruz. Kadına yönelik şiddetin çok belirgin bir şekilde öne çıktığı bu dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması hayati önem taşımaktadır. Çünkü kadınlar bir insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının ellerinden alınmasıyla karşı karşıyalar. Bu noktada, bütün kurum ve kuruluşlar İstanbul Sözleşmesi’nin kapsamındaki taahhütleri acilen yerine getirmek zorundalar.

“Ataerkil sistemin oluşturduğu kodlar medya ve diziler aracılığıyla tekrarlanıyor”

4-) Şiddet, eşitsizlik ve ayrımcılığı engellemeye çalışırken toplumda kitle iletişim araçlarının gücü ile kadınların maruz kaldığı şiddet olaylarının normalleştirmesi nasıl bir tehlike arz ediyor? Böyle bir durumda şiddete karşı toplumsal farkındalığı nasıl arttırabilir, eşitlikçi bir dönüşümü nasıl yaratabiliriz?

Ne yazık ki şiddeti meşrulaştıran söylemlere TV programlarında, gazete haberlerinde ve gündelik hayatta sıklıkla rastlıyoruz. Bunun en büyük sebebi ataerkil sistemin oluşturduğu kodların medya ve diziler aracılığıyla tekrarlanmasıdır. Aynı zamanda diğer sebepler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

> Kültürel faktörler

> Ekonomik faktörler

> Yasal düzenlemelerdeki eksiklikler

> Eğitim

Bu nedenle, medyanın kadın bakış açısıyla takibi ve değerlendirilmesi, cinsiyetçi dilin ve rollerin çıkartılması ayrıca önem arz etmektedir.

“Kadınlar hangi siyasi partiye kendilerini yakın hissediyorlarsa o partide aktif olarak çalışmalı”

5-) KA-DER adına kadınlara bir mesajınız var mı?

Kadınlar kendi güçlerine güvenmeli, özgüvenlerini geliştirmeli ve özellikle de siyasal alana olan ilgilerini arttırmalı, hangi siyasi partiye kendilerini yakın hissediyorlarsa o partide aktif olarak çalışmalı ve iddialarını ortaya koymalıdır. Çünkü bizim pratikte de gördüğümüz şey şudur: Kadınlar sadece seçmek değil seçilmek ve yönetmek istiyorlar. Hatta, kadınlar karar alma mekanizmalarında eşit temsil edilse dünya daha farklı ve daha güzel bir dünya olacaktır. 2019 Yerel Seçim kampanyamızı, “Kadın Yoksa Adalet Yok!”, “Kadın Yoksa Özgürlük Yok!”, “Kadın Yoksa Demokrasi Yok!” mesajları oluşturuyor. Aynı zamanda da, “Kadınlar kadınları seçmeli” diyoruz.

Haber: Merve Damcı

(Yeşil Gazete)

Beyoğlu’nda yeni bir sanat etkinliği: Step İstanbul

“Herkes için ulaşılabilir sanat” fikri ile yola çıkan Step Istanbulbu yıl ilk kez 25 – 28 Nisan 2019 tarihleri arasında, Çağdaş İstanbul ve Tomtom Designhood işbirliğiyle Tomtom Kırmızı’da ve İtalyan Lisesi’nin bahçesinde gerçekleşiyor.

Çağdaş İstanbul’un, tasarım ve sanatı birleştiren proje ve etkinliklere imza atan Tomtom Designhood ile birlikte gerçekleştireceği Step Istanbul, erişilebilir sanatı keşfetmeyi bekleyen ziyaretçilerine “bir adım” niteliğinde olmayı hedefliyor. 

Sanatı ulaşılabilir bir olgu olarak ifade etme amacıyla yola çıkan Step Istanbul, sanata ilgi duyan ve daha fazla bilgi edinmek isteyen gençleri hedefliyor. Etkinlik, sanat alımı yapmayı düşünenlerin kendi kişisel deneyimlerini yaşamalarına ve paylaşmalarına fırsat verecek yeni bir platform oluşturuyor.

Bala Gürcan tarafından hazırlanan konuşma programı “Step Talks” ile desteklenecek Step İstanbul, sanatla yakından ilgilenmek isteyenlere keyifle vakit geçirebileceği bir alan yaratacak. Programda küresel sanat dünyasının güncel dinamiklerine ve sanat üretimi üzerine diyaloglara yer verilecek. Ayrıca sanat eleştirisi, küratöryel yaklaşımlar ve çağın vazgeçilmezi olan yeni medya sanatına dair bölümler de yer alacak. Konuşma programının yanı sıra workshoplar, sanatçı performansları ve belirli zaman aralıklarıyla sanat yürüyüşleri de gerçekleştirilecek.

.

(Yeşil Gazete)

Ekoloji Birliği: Tarım alanlarının yok oluşunu durdurmak için mücadele edeceğiz!

Ekoloji Birliği tarafından yapılan açıklamada; “Hükümet ovalarımız ile tarım alanlarımızın sanayi ve enerji alanına dönüştürülmesine son vermelidir” denildi.

Tarım alanlarının sürekli sanayi ve enerji kaynaklı projelere kurban edildiğine dikkat çekilen açıklamada; “Oysa tarım alanlarımız sınırlıdır. Tarım alanı olmayan bir yeri, tarım alanına çevirmek son derecede zordur. Buna rağmen özellikle son 20 yıl içinde kurulan hükümetlerin, tarım alanlarımızı sanayi ve enerji kaynaklı saldırılara karşı korumak gibi bir amacı olmadığı, tersine sermayenin bu tür isteklerini her zaman yerine getirdikleri görülmektedir” denildi.

‘Tarım alanlarının yok oluşunu durdurmak için mücadele edeceğiz’

Ülkede uygulanan inşaat ve madencilik temelli ekonomi yönetimi ve talan anlayışı ile ovalara geri dönüşü olanaksız zararlar verildiği vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Ovalarımızın konut amaçlı imara, sanayi ve enerji kaynaklı projelere açılması bu tesislerin geniş çevresinde hava ve su kirliliğini de beraberinde getirdi. Hava ve su kirliliği hepimizin sağlığını olumsuz etkilediği gibi kirletilen ovaların geniş çevresinde yapılan tarımsal üretimde verim düşüşüne ve bazı ürünlerin o çevrede artık hiç yetiştirilememesine neden oldu. Son 20 yıllık süreçte ovalarımız üzerinde, özellikle dere kenarlarında aynı dönemde mantar gibi çoğalan kaçak veya imarlı sanayi tesislerinin oluşmasına da izin verildi. Çoğunda arıtma tesisi ve filtresi olmayan bu tesislerin, ova topraklarını yok edip betonlaştırdıkları yetmiyormuş gibi havamızı ve derelerimizi de pervasızca kirletmesine izin verildi.”

Hükümetin yürürlüğe koyduğu ‘imar affı’ ile imar izni verilerek kaçak sanayi tesislerinin çevreyi kirletmeye devam etmelerinin, hükümet tarafından ‘güvence altına’ alındığı ifade edilen açıklamada “Bununla birlikte Tarım Bakanlığı, 2015’te başlattığı çalışmalar sonucu 6,92 milyon hektar büyüklüğünde Türkiye genelindeki 212 büyük ovayı gözden geçirdi. Bakanlık bunların içinden 198 büyük ovaya ‘Büyük Ovalar Koruma’ niteliği vererek sınırlarını yeniden belirledi. Bu belirlemede kabataslak çalışma yapıldığı için ova niteliğinde olmayan alanlar, dağlar, üniversite yerleşkeleri ve hatta kent, kasaba yerleşim alanları bile ova sınırları içine alınarak, ovalarımız olduğundan büyük gösterildi. Gerçek ova alanlarımız bu belirlenen miktarın çok altındaydı. Bu çalışma yapılırken daha önce yapılan plan değişiklikleri ile ova sınırı dışına çıkartılan alanların hakları saklı tutuldu. Gelinen son noktada ovaları koruyacakmış gibi gösterilen bu çalışmanın hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Plan değişiklikleri ile ovalarımızın sanayi ve enerji alanına dönüştürülmesine hızla devam ediliyor” denildi.

Tarım alanlarının hızlı yok olduğunu, giderek hızlanan oranda açlık tehlikesi yaratacak koşulların bizzat hükümetler tarafından hazırlandığı belirtilen açıklamada şöyle denildi; “Tarım olmadan, su olmadan yaşam olmaz. Bu nedenle biz Türkiye çapında 60’a yakın ekoloji örgütünün ortak sesi Ekoloji Birliği olarak, tarım alanlarımızda ve ovalarımızda yok oluşa bir kez daha dikkati çekmek istiyoruz. Hükümetler tarım alanlarımızı korumadığı gibi bizlerin koruma amaçlı açtığımız davaların da son yıllarda gerçek bir adaletsizlik örneği olarak aleyhimize sonuçlandığını görmekteyiz. Özellikle tarım alanlarına yapılacak yatırımlara Bakanlar Kurulu ya da Vali tarafından verilecek “Kamu Yararı” kararı, o tesisin yapılmaması için bütün bilimsel verileri göz ardı ederek davaların aleyhimize sonuçlanmasına olanak tanımaktadır. 

Biz, Ekoloji Birliği olarak tarım alanlarımızdaki yok oluşu durdurmak için her türlü mücadeleye ve mahkemelerde açacağımız davalarımıza bundan sonra da devam edeceğimizi, adaleti mumla da aramaktan usanmayacağımızı bir kez daha bildirmek istiyoruz. 

Hükümet ovalarımızı ve tarım alanlarımızı sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son vermelidir.” 

.

(Evrensel)

Çerkezköylü kadınların zaferi: Termik santral projesi iptal edildi

Çerkezköy’de özellikle kadınların başı çektiği mücadele sonucunda Pınarça Köyü’nün yakınında meşe ormanına yapılmak istenen kömürlü termik santral projesi Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumsuz Kararı verilmesiyle iptal oldu.

Pınarçalı kadınlar

Plan aşamasındaki 40’tan fazla santralin de iptal edilmesini talep eden Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, şöyle konuştu:

“Başta kadınlar olmak üzere Tekirdağlıların, ormanlarını ve yaşam alanlarını korumak için 2 yıldır sürdürdüğü kararlı mücadele sonuç verdi. Bu zafer, tıpkı Gerze ve Yırca’da olduğu gibi kömürlü termik santrale karşı yaşamı savunan Tekirdağ halkınındır. Bu proje hakkında verilen ÇED Olumsuz Kararı, bölgenin Çevre Düzeni Planı’nda orman alanını ‘Enerji Üretim Alanı’ olarak tanımlayan değişikliğin de iptal edilmesi gerektiğini ortaya koydu.”

Trakya’da Vize ve Kırklareli’nde iki kömürlü termik santral projesi daha var. Greenpeace Akdeniz, “Olmaz Be Ya” projesi kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, Trakya’nın havasını, suyunu, tarım alanlarını olumsuz etkileyecek diğer iki kömürlü termik santral projesinin de iptal edilmesini talep ediyor.

Greenpeace’in Çerkezköy, Vize ve Kırklareli’nde yapılmak istenen termik santral projelerinin hava kirliliği etkisi üzerine yaptırdığı modelleme çalışmasına göre bu santraller 40 yıl çalışırsa toplamda 11 bin 230 erken ölüme sebep olacak.

5450 dönümlük araziye termik gerekçesi ile acele kamulaştırma

2017 yılı Şubat ayında Resmi Gazete’de yayımlanan acele kamulaştırma kararı ile birlikte Tekirdağ’da tarım arazilerini de kapsayan 5450 dönümlük bir alan hakkında kömürlü termik santral kurulması için “acil kamulaştırma” kararı çıkarıldı. Tekirdağ ve Silivri halkı tarım arazilerine, doğalarına ve sağlıklarına bir tehdit olarak gördükleri kömürlü termik santrale karşı harekete geçerek, Yeşil Barış Hukuk Derneği ile birlikte acele kamulaştırma kararına karşı dava açtı. İlk beklenen karar Eylül 2017’de Danıştay’dan geldi. Danıştay, Çerkezköy Belediyesi’nin “acele kamulaştırmanın durdurulması” gerekçesiyle açtığı davada, yürütmenin durdurulması kararı verdi.

Kararın ardından projede yer değişikliğine gidildi. Proje, bölgede son kalan ormanlık arazilerden birine taşındı. Bir başka deyişle binlerce meşe ağacı tehlike altında. Kömürlü termik santral projesi için 1 Şubat 2018’de Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Halkın Katılımı Toplantısı’na Trakyalılar, salonda yer olmadığı gerekçesiyle alınmadı. Halk dışarıda toplantıya katılmak için mücadele ederken toplantı, “halkın bilgi almak istemediği” gerekçesiyle iptal edildi. Yeşil Barış Hukuk Derneği’nin, Silivri Çevre Derneği ile Çerkezköy Termik Santral Projesi için ormanlık alanın enerji üretim alanına dönüştürülmesi hakkında Çevre Düzeni Plan değişikliğine karşı açtığı dava Danıştay’da devam ediyor.

Pınarçalı kadınlar

Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel, Twitter’dan yaptığı açıklamada projenin iptal edildiğini duyurmuş, ancak Yeşil Barış Hukuk Derneği ve Silivri Çevre Derneği’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yaptığı bilgi edinme başvurusuna gelen yanıtta “Projenin ÇED raporu hazırlanma aşamasında olup ÇED süreci devam etmektedir” denmiş ve projenin durumu konusunda soru işareti oluşmuştu.

.

(Yeşil Gazete)

Sürgündeki sanatçılara açık çağrı

A Corner in the World bu yıl ikinci kez Collectif Kahraba/Hammana Artists House (Lübnan), L’atelier des artistes en exil (Fransa) ve Moussem Nomadic Arts Center (Belçika) ile işbirliği yaparak AMARRE Rezidans Programı‘nı başlatıyor.

Programa Fransa, Türkiye veya Lübnan’da yaşayan veya  şu anda sürgünde olan veya Suriye kökenli sanatçılar başvurabilir. Program; gösteri sanatları ve müzik alanlarında, henüz prömiyeri yapılmamış, sanatçının 15 – 31 Mayıs 2019 tarihleri arasında en fazla 15 gün üzerinde çalışabileceği projelerle başvuruları kabul ediyor. Programa son başvuru tarihi 15 Mart 2019.

2017-2018 döneminde AMARRE programıyla 9 sanatsal proje desteklenmiştir. Program; ikinci döneminde dört ülkeyi kapsıyor. Lübnan, Türkiye, Fransa (rezidanslar) ve Belçika (seçilen AMARRE projeleri Brüksel’de gerçekleştirilecek Moussem Cities Festival: Damascus 2019 kapsamında sergilenecektir).

Amarre Fransızcada palamar halatı, yani bir teknenin kıyıya ya da demire bağlandığı halat, kablo ya da zincir anlamına gelir. AMARRE programının amacı zorunlu olarak yerinden edilmiş (ya da sürgündeki) sanatçılarla ev sahibi toplumlar arasında ilişki kurmaktır. Seçilen sanatçılara projelerini geliştirmeleri ve yerel izleyicilerle paylaşabilmeleri için güvenli bir çalışma alanı sunmanın yanı sıra onları yeni ortamlarındaki profesyonel ağlarla bağlantıya geçirmeyi amaçlayan bir rezidans programıdır. Her yerel ortak kendi ülkesinde sürgünde olan seçtiği sanatçılara ev sahipliği yapar ve açıklık, ifade özgürlüğü ve birlikte yaşama kültürünü destekleyen bir yaklaşım benimser.

.

(Yeşil Gazete)

CHP 16 belediye başkan adayını daha açıkladı

CHP’de 16 belediye başkan adayı daha açıklandı. CHP’nin Ordu Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Adıgüzel oldu. Bugüne kadar 8 ayrı Parti Meclisi (PM) toplantısı ile 902 adayın belirlendiği CHP’de, 16 belediye başkan adayı daha açıklandı.

Adaylar, PM’den alınan yetki çerçevesinde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından tespit edildi. Belirlenen adaylar Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun tarafından açıklandı.

Buna göre partinin Ordu Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Adıgüzel yapılırken, Şanlıurfa Siverek’te Mehmet Fatih Bucak, Muğla Bodrum’da Mustafa Saruhan, Ankara’nın Etimesgut ilçesinde ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik aday gösterildi.

CHP’de bugün açıklanan 16 belediye başkan adayının isimleri şöyle:

1- Adana Karataş – Mehmet Yıldız

2- Ankara Etimesgut – Celal Çelik

3- Antalya Kaş – Hayri Süt

4- Hatay Arsuz – Asaf Güven

5- Hatay Kumlu – Rifat Akkuyu

6- Isparta Yalvaç – Erkan Ünal

7- İstanbul Maltepe – Ali Kılıç

8- İstanbul Silivri – Özcan Işıklar

9- İzmir Bayraklı – Serdar Sandal

10- Konya Halkapınar – Ahmet Özkaya

11- Konya Taşkent – Hilal Ülkü Türedi

12- Muğla Bodrum – Mustafa Saruhan

13- Muş Bulanık Rüstemgedik (belde) – Fikret Hamarat

14- Ordu Büyükşehir – Mustafa Adıgüzel

15- Samsun Bafra – Kemal Bütüner

16- Şanlıurfa Siverek – Mehmet Fatih Bucak

.

(Sabah)

Bülent Şık’ın davasında ilk duruşma günü

Gıda mühendisi akademisyen Bülent Şık hakkında kansere yol açan ürünlerle ilgili yazı dizisi nedeniyle açılan davanın ilk duruşması bugün. Daha önce 10:45’de başlayacağı belirtilen duruşma İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13:30’da başlıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın şikayeti üzerine TCK 258 uyarınca “göreve ilişkin sırrın açıklanması” ve TCK 334 ile TCK 336 uyarınca “açıklanması yasaklanan bilgileri temin etme ve açıklama” suçlamalarından hapsi isteniyor.

Davaya konu olan yazı dizisi “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlığıyla Cumhuriyet gazetesinde 15 Nisan 2018 günü yayımlanmış ve dört gün sürmüştü.

Araştırma, 8 milyon insanın yaşadığı bölgedeki çevre kirliliğinin gıdalarda ve suda kanserojen etkiler yarattığını ortaya koyuyor. Raporu, önlem alması gereken kamu kurumlarına bile göndermediği ortaya çıkan Sağlık Bakanlığı’nın ‘Halkta infiale neden olduğu’, ‘dış alımları etkilediği” gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunduğu Şık’a, ‘gizli bilgileri temin etmek ve açıklamak’ suçlamaları yöneltildi.

Bülent Şık’a 12 yıl hapis istemi ile dava: Gerekçe, Sağlık Bakanlığı’nca gizlenen kanser raporunu halka açıklamak!

Sağlık Bakanlığı’nın gizlediği kanser raporunu açıkladığı için hapsi istenen Bülent Şık’a bir soruşturma daha

.

(T24, Yeşil Gazete)

350 Ankara’dan “Salda Gölü betona ve asfalta açılmasın” kampanyası

Küresel iklim değişikliğine dikkat çekmeyi amaçlayan 350 Ankara, Burdur’da bulunan Salda Gölü’nün betona ve asfalta açılmasını engellemek için kampanya başlattı. “Salda Gölü betona ve asfalta açılmasın #SaldaGölü Salda Gölü olarak kalsın” sloganıyla yurttaşlar, ekoloji aktivistleri, meslek odaları ve ekolojik dengenin korunması için mücadele eden tüm platformlar desteğe çağrılıyor.

3 Şubat’ta başlayan kampanyanın duyurusu 350 Ankara’nın Facebook ve Twitter hesaplarından, “Pazartesi günü sabah 9’dan itibaren Bakanı, ilgili bakanlık görevlilerini ve Burdur vekillerini arıyor ‘Salda Gölü betona ve asfalta açılmasın #SaldaGölü olarak kalsın’ diyoruz! – bu mesajı aramak isteyen herkese ulaştırıyoruz-“ mesajıyla yapıldı.

Metinde, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve iklim değişikliği başmüzakerecisi Mehmet Emin Birpınar, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra Burdur vekilleri Bayram Özçelik, Mehmet Göker ve Yasin Uğur’a ulaşılabilecek telefon numaraları paylaşıldı.

Ne olmuştu?

2 milyon yıllık geçmişe sahip olan ve Türkiye’nin en derin gölü olarak bilinen Salda’daki millet bahçesi projesine ilişkin konuşan
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum söz konusu alanın “koruma altına” alınarak millet bahçesine dönüştürüleceğini söylemişti. Kurum, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Millet Bahçesi Projesi çerçevesinde buraya gelen turistlerimiz, yapacağımız otoparkta araçlarını park edecek. Geliş gidiş yollarını daha iyi şartlar altında yapmak suretiyle bu bölgeye gelen vatandaşımızın bungalov evlerde, kafeteryalarda dinlenmesi, yürüyüş yollarında, gezinti alanlarında gezmesini sağlayacak birçok düzenlemeyi de bu proje kapsamında yapmış olacağız.”

Bembeyaz kumsalları ve turkuaz rengi suyuyla Türkiye’nin Maldivleri olarak nitelenen Salda Gölü’nün, dünyada mars gezegeninin jeolojik yapısına benzerlik gösteren iki noktadan biri olduğu vurgulanıyor.

Uzungöl

Salda Gölü’nün 2004 yılında “Özel Çevre Koruma Alanı” ilan edilen ve
Türkiye’nin en güzel doğa harikalarından biri olan Trabzon’un simgesi Uzungöl’e benzemesinden endişe ediliyor.

Türkiye’nin 17’inci Özel Çevre Koruma Alanı olan Salda Gölü ve çevresinde 61 familyaya ait 30 adet sucul ve karasal bitki türü bulunuyor.
Özel Çevre Koruma Alanı, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi ve bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin tek elden hazırlanması amacıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen bölgeleri olarak tanımlanıyor.

Salda Gölü’nde yapılması planlanan müzik festivaline, ‘Doğayı rahat bırakın’ tepkisi

Ekolojistlerin tepkisi karşılık buldu: Salda Gölü’ndeki 30 bin kişilik müzik festivali iptal

(Yeşil Gazete)

Himalaya tuzunu bilmeyiz ama Himalaya buzu bitiyor: Sonuçları korkunç olacak! – Ömer Madra

Bu yazı acikradyo.com.tr/ den alınmıştır

Vakanüvisiniz hakir, iklim aktivisti Grevci Greta’nın, hakkında tedavüle sokulan binbir rivayete, telaffuz edilen bunca kin ve nefret sözlerine karşı kaleme aldığı açık mektubu tercüme ederek yürüttüğü mütercimlik çalışmalarına bir ara verip ‘aslına rücu’ ediyor ve yeniden yeni defterleri karıştırmaya koyuluyor – bıraktığı yerden!

Vakayinamelerimiz birbiri ardından gelen araştırma sonuçlarından çıkan felaket uyarılarıyla dolup taşmakta. Kuzey ve Güney kutuplarındaki buz örtülerinin erime oranlarının tahmin edilenin kat be kat üstünde çıktığını dile getirmiştik

Kuzey kutbuna yakın Grönland’dakilerin de öyle – maalesef! Buz örtüsünün devrilme noktasına hızla yaklaştığını hep birlikte izlemekteyiz! Grönland’ı yaktık, seyrine baktık yani! Etkileri silip herşeyi eskiye döndürmek artık imkânsız – maalesef! Ancak yeni duruma uyum sağlayabilir, ısınmanın artmasını engellemek için çalışabiliriz

Güney kutbunda da aynen öyle! Türkiye’den büyük bir bilim heyetinin Antarktika’da bir bilim üssü kurmak için büyük bir keşif seferine çıkmak üzere âlâ-i vâlâ ile uğurlandığı günlerde, NASA’nın keşif heyeti de şaşırtıcı yeni bulguları içeren karanlık araştırmasının ürkütücü bulgularını açıklıyordu:

Antarktika’nın dev buzullarından birinin alt kısmında 300 metre çapında muazzam bir mağara açılmıştı. Hızla büyümekte olan kara boşluk, Manhattan adasının üçte ikisi iriliğindeydi ve erimeden önce yaklaşık 14 milyar ton buz içermekteydi. Büyük kısmı yalnızca son 3 yıl içinde erimiş olan buz kütlesi, adeta ‘infilak etmekte’ idi

ABD’nin Montana eyaletindeki ünlü Buzul Parkı’nın adını aldığı buzulların durumunu inceleyen bilimciler de aynı metaforu, yani ‘infilak’ benzetmesini kullanıyorlar zaten. Yazar, aktivist Dahr Jamail, yeni yayımlanan ‘The End of Ice’ (Buzun Sonu) kitabında konunun önde gelen uzmanlarından birine “Durum nedir?” diye soruyor. Dan Fagre adlı ünlü buzulbilimci de gayet net bir cevap veriyor: “Bu bir infilak. Jeolojik değişimde bir nükleer patlama … Aracı aşırı hız vitesine taktık, ellerimizi de direksiyondan çektik.” (Dahr Jamail, The End of Ice: Bearing Witness and Finding Meaning in the Path of Climate Disruption, The New Press, 2019, s. 40)

Konu buzullar ve dağlar: Yukarıda adı anılan kitaba göre, dağ ekosistemlerinin iklim yıkımına karşı hayli hassas olduğu kuşku götürmez. İşte bu ekosistemler de insanların ihtiyaç duyduğu tüm suyun yüzde 85’ini sağlıyorlar. Tabii burada diğer tüm canlıların ihtiyacından bahsetmiyoruz bile. Dünya çapında buzullar gezegendeki tüm temiz suyun yüzde 69’unu barındırıyor. Ve evet, memleketimizden buzul manzaraları konusunda da bir fikre sahibi olmak istiyorsak, NASA’nın 2015 yılındaki araştırmasının sonuçlarına bakabiliriz. Buna göre, Türkiye’nin dağlık bölgelerindeki tüm buz örtüsünün yüzde ellisi –yani yarısı!– 1970’lerden bu yana – yani sadece 50 yıl içinde – yokolup gitmiş! (age, s.45-46)

En Kuzey’den en Güney’e dünyanın her tarafındaki buzullarda alarm durumu olduğunu ortaya koyan bu araştırmaların ardından daha iki gün önce yayınlanan bir araştırmadan söz edelim son olarak: Dünyanın çatısını oluşturduğu da söylenen Hindu Kuş ve Himalaya Sıradağları bölgesinde ilk kez yapılan, 22 ülkeden 350 araştırmacı ve uzmanla 185 kuruluşun 5 yıl uğraşarak ortaya koyduğu bu kapsamlı araştırma, karbon salımlarımızı hemen kessek bile Himalaya buzunun üçte birini erimekten kurtaramayacağımızı ortaya koyuyor! “İşte bu da, şimdiye kadar hiç duymadığınız iklim krizi… Bizler için bu bulgular, şoke ediciydi!…”

Araştırmanın başı Philippus Wester, sonuçları böyle açıklıyor ve karbon salımları kökten azaltılsa bile Himalaya’larda buz örtüsünün tümünü kurtarmanın artık imkânsız olduğunu, bu dağ ekosistemlerinden ve buzulların suyundan hayat bulan 2 milyar insanın – yani dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin varlığının büyük tehlikeye düşeceğini söylüyor!

Vakayinamemizi açlık, susuzluk, şiddet, çocukken evlendirilen kızlar, çatışma, göç ve savaş gibi felaketlerin ta içine düşmesinden korkulan insanların yaşadığı ülkelerin adlarını alfabetik olarak sıralayarak bitirelim isterseniz: Afganistan, Bangladeş, Bhutan, Çin, Hindistan, Myanmar, Nepal ve Pakistan…

Himalaya tuzunu bilemeyiz ama Himalaya buzu bitiyor besbelli ve bunun tüm yeryüzü için sonuçları korkunç olacak.

Vakanüvisiniz hakir der ki, Grevci Greta doğru söylüyor: Krizi kriz olarak ele almadığımız sürece mahvolmaktan kurtulmamız imkânsız görünüyor.

Bu yazı acikradyo.com.tr/ den alınmıştır

Ömer Madra

Vakanüvis ÖM

Tamamen güneş enerjisiyle çalışan Cochin Uluslararası Havaalanı’nda günde 50 ila 60 bin kilovat saat elektrik üretiliyor

Hindistan’daki Cochin Uluslararası Havaalanı tamamen yenilenebilir enerjiyle çalışan dünyanın ilk havaalanı olarak hizmet vermeye devam ediyor. Hindistan’ın güneyindeki Cochi’de bulunan ve 50 dönümlük araziye kurulan 46 bin güneş panelinden 12 MWp elektrik enerjisi elde ediliyor. Havalimanının enerji ihtiyacı güneş enerji panellerinden günde 50 ila 60 bin kilovat saat elektrik üretimi ile karşılanıyor.

Proje ilk kez 100 kilovat pilot üretimle başlamıştı. Cochin Uluslararası Havaalanı Genel Müdürü Vattavayalil Joseph Kurian, elektrik faturasının yüksek olduğunu fark ettiklerinde diğer olasılıkları düşündüklerini, akıllarına yeşil enerjinin gücünü kullanma fikrinin geldiğini ve bu sayede günde yaklaşık 48 bin birim tükettiklerini söyledi. 1993 yılında temeli atılan, 1999’da kullanılmaya başlanan ve 2013’ten bu yana yenilenebilir enerjiye geçilen Cochin Uluslararası Havaalanı’nda güneş enerjisinden elde edilen elektrikle ulusal şebekeye de birkaç megavat enerji üretilerek katkı sağlandığı belirtiliyor.

İklim değişikliği ile mücadele eden bilim insanları dünyadaki sera gazı salımlarının on ikide birinin turizm sektörü kaynaklı olduğunu söylüyor. En son verilere göre turizm sektöründeki uçuşlar, konaklama ve yeme-içme, hatta hediyelik eşyaların üretimi 2013 yılında küresel çapta 4,5 milyar ton karbondioksit salımına yol açtı. Mevcut öngörülere göre 2025 yılına gelindiğinde turizm sektörü kaynaklı sera gazı salımlarının yılda 6,5 milyar tona ulaşacağı tahmin ediliyor. Bilim insanlarına göre havacılık sektörü tüm dünyadaki sera gazı salımlarının yüzde 2’sine tekabül ediyor. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) verilerine göre hızla büyüyen havacılık sektörünü hacminin 2036 yılına kadar ikiye katlanarak yılda 7,8 milyar yolcuya ulaşması bekleniyor.

Hint Güneşi uçuruyor: Güneş enerjili ilk havalimanı ve bizim hesaplar

(Yeşil Gazete, marketbusinessnews.com)