Ana Sayfa Blog Sayfa 2597

Açlık grevleri, kritik aşamaya yaklaşıyor

“Hayatımın en zor ve çaresiz günlerini yaşıyorum. O benim annem, arkadaşım. Ona bir şey olmasından çok korkuyorum. Ama hep mutlu bir son olacağını umarak, kendimi teselli ediyorum.”

Bu sözler, 5 Mart itibarı ile 118 gündür açlık grevinde olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in kızı Sabiha Temizkan’a ait. 20 yıldır hapiste bulunan Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesi talebiyle 8 Kasım 2018’den bu yana açlık grevinde olan Leyla Güven için “hayati tehlike” sınırı giderek yaklaşıyor.

DW Türkçe’ye konuşan kızı Sabiha Temizkan, annesinin bu süreçte 14 kilo kaybettiğini, son günlerde konuşmakta ve yürümekte zorluk çektiğini söylüyor. Diyarbakır’daki evinde refakat ettiği annesinin sağlığına ilişkin endişelerin her geçen saat arttığını anlatan Temizkan, şöyle konuşuyor: “Artık kas erimesi başladı ve ciddi ağrıları oluyor. Annem 55 yaşında ve sağlığı açısından çok riskli bir evreye girdi. Bu nedenle çok ama çok endişeliyim. Ama annem talebi karşılanana kadar eylemini sürdürmekte de kararlı.”

Siyasete 90’lı yılların ortalarında Halkın Demokrasi Partisi’nde (HADEP) başlayan Leyla Güven, belediye başkanlığı da dahil farklı alanlarda görev yaptıktan sonra, 31 Ocak 2018’de HDP’ye yönelik operasyonlar kapsamında tutuklandı. Güven daha sonra, 24 Haziran seçimlerinde Hakkari’den HDP milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. 8 Kasım 2018’de açlık grevine başlayan Leyla Güven, açlık grevinin 79’uncu günü olan 25 Ocak 2019’da tahliye edildi. Ancak Güven, tahliyesinden sonra da açlık grevine devam ediyor.

HDP il binasına baskın

Bu süreçte Güven’e destek olmak için gerek Türkiye gerekse Avrupa’da onlarca insan açlık grevine başladı. 12 Ocak’ta Öcalan uzun zaman sonra ilk kez kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştürülse de, başta Leyla Güven olmak üzere açlık grevi eylemcileri Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile periyodik olarak görüştürüleceği garantisini almadıkça, eylemi sürdürmekte kararlı gözüküyor. Son olarak, 3 Mart tarihinde aralarında HDP milletvekili Dersim Dağ’ın da bulunduğu altı partilinin açlık grevine başladığı HDP Diyarbakır İl Binası, polis baskını ile engellendi ve 5 kişi gözaltına alındı.

“Kriz giderek büyüyor”

Özellikle Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü bulunan PKK üyelerinin açlık grevine katılımı giderek artıyor. Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği ve Tabipler Odası gibi sivil toplum örgütlerinin kurduğu “Açlık Grevlerini İzleme Platformu” verilerine göre, 1 Mart itibariyle Türkiye’deki 67 farklı cezaevinde Öcalan için açlık grevi yapan 320 kişi bulunuyor.  DW Türkçe’ye konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, 1 Mart’tan itibaren eylemin Türkiye cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü bulunan tüm PKK üyelerini kapsayacak şekilde genişletileceğine dair bilgiler geldiğini söylüyor. Aydın, “Bu gerçekleşirse, yaklaşık 10 bin kişi açlık grevine girmiş olacak. Ama şu an için 1 Mart’tan sonra cezaevlerinde kaç kişinin açlık grevine başladığını bilmiyoruz” diyor.

Hükümeti ve tüm toplumu açlık grevinin giderek büyüme tehlikesine karşı defalarca uyardıklarını dile getiren Avukat Aydın, “Bir ölüm ya da kalıcı bir hasar oluşmadan, bu sorun hukuki yollarla çözülmeli. Ama maalesef hükümet bu çağrımıza bugüne kadar yanıt hiç yanıt vermedi. Kriz giderek büyüyor” şeklinde konuşuyor.  

2012’de 10 bin kişi katılmıştı

Türkiye’deki Kürt siyasi hareketleri açısından açlık grevleri eylemi, yeni bir olgu değil. Gerek 80’li, gerekse 90’lı yıllar boyunca pek çok kere farklı talepler ile kitlesel açlık grevleri yapıldı. Bunlardan belki de en geniş katılımlı olanı, 12 Eylül 2012’de Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarının yaratılması ile anadilde savunma hakkının tanınması amacıyla başlatılan kitlesel eylem olmuştu. Bu eyleme cezaevlerindeki yaklaşık 10 bin tutuklu katılmıştı. Öcalan’ın ailesi ile görüştürülmesi sonrasında ise eylemler 68’inci gününde sona ermiş ve çözüm sürecine giden dönem başlamıştı. Ancak çözüm sürecinin 2015’in son çeyreğinde sona ermesi sonrasında Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmesi de yasaklanmış oldu.

“Siyasetteki tıkanıklığın göstergesi”

DW Türkçe’ye konuşan Diyarbakır Dicle Üniversitesi Kamu Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Türkiye’de açlık grevlerinin yeniden gündeme gelmesinin siyaset alanındaki tıkanıklığın bir göstergesi olduğunu söylüyor. Buna karşın açlık grevi eylemlerinin insan hayatına kast etmesinden dolayı doğru olmayan bir mücadele biçimi olduğunu vurgulayan Coşkun, gelecek günler açısından ise şu yorumu yapıyor:

“Türkiye’de seçilmiş bir milletvekilinin açlık grevinde kritik bir sürece girmiş olması ciddi bir problem. Ancak topluma baktığımızda, şu an için Türkiye’deki HDP kitlesi açısından da bu eylemler henüz beklendiği ölçüde sahiplenilmiş değil. Türkiye kritik bir seçime doğru gidiyor ve Suriye’de büyük değişikliklerin olacağı bir döneme giriliyor. Tüm karamsar tabloya rağmen, siyaseten hâlâ yapılabilecek çok şey var.”

(DW)

İlk “Enerjik Kadın” Afrodit Adsal

Enerji Ekonomisi alanında çalışan akademisyenler önderliğinde 2005 yılında kurulan Enerji Ekonomisi Derneği, ilk kez 8 Mart tarihinde verilecek olan Enerjik Kadınlar ödülüne Kardelen Afrodit Adsal’ı layık gördü. Ödül, enerji sektöründe paydaş olarak görev yapmakta olan ve sektöre üstün hizmet veren kadınları onore etmek amacıyla verilecek. Dernek ilk kez kez verilecek olan ödülü Adsal’a 8 Mart günü Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenecek olan bir tören ile sunacak.

Dernek verilecek olan ödül için yaptığı açıklamada “Enerji Ekonomisi Derneği olarak Sn. Adsal’ı sektöre yönelik hizmetlerinden dolayı bir kez daha tebrik eder, başarılarının devamını dileriz. Ayrıca bu vesile ile Türkiye’deki bütün kadınlarımızın “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü en içten dileklerimizle kutlarız” dedi.

Sivil toplum ile de ortak çalışmaları bulunan Afrodit Adsal, Troya Çevre Derneği, Yeşil Düşünce Derneği ve Yeryüzü Derneği tarafından düzenlenen etkinliklere de katılarak, topluluk bazlı enerji üretimi, yenilenebilir enerji kooperatifleri ve enerji üretiminde kadının rolü üzerine görüşlerini dile getirdi.

Kardelen Afrodit Adsal:

Kardelen Afrodit Adsal, Bahçeşehir Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra yenilenebilir enerji alanında çalışmak üzere Danimarka’daki uluslararası araştırma merkezi olan Nordic Folkecenter’a stajyer olarak gitti. Burada rüzgar ve biyogaz teknolojileri, yenilenebilir enerji projeleri için çeşitli yatırım modelleri ve enerji kooperatifleri konuları üzerine yoğunlaştı. Folkecenter’daki stajını tamamladıktan sonra bir Danimarka şirketi olan Victor Energy firmasında çalışmaya başladı. Aalborg Üniversitesi’nde Sürdürülebilir Enerji Planlaması ve Yönetimi üzerine yüksek lisans programında bir süre eğitim aldı. 2017 yılının sonunda “Biyogaz Üretiminde Muz Bitkisinin Potansiyelinin Araştırılması” isimli; seraların enerjisinin kendi atıklarından üretilmesine odaklanan ARGE projesiyle 6000 iş fikri içerisinde ilk 400’e girerek TÜBİTAK’tan Tekno Sermaye Desteği almaya hak kazandı. 2018 yılında Biotech Arge AŞ isimli şirketini kurdu. Şirketiyle birlikte TÜBİTAK’tan aldığı 150.000 TL’lik destekle arge çalışmasının ilk aşamasını 02.02.2018-30.01.2019 tarihleri arasında tamamladı. Kardelen Afrodit Adsal aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Çevre Biyoteknolojisi alanında yüksek lisans eğitimini sürdürmekte; atıktan enerji üretimi ve organik gübre alanlarında faaliyet gösteren firmalara teknik destek sağlamakta ve %100 yenilenebilir enerjiyi mümkün kılmak için projeler geliştiren Nordic Folkecenter’ın Türkiye’deki temsilcisi ve proje mühendisi olarak çalışmaktadır.

(Oral Kaya)

Trump, ABD’nin Ortadoğu politikasını eleştirdi

ABD Başkanı Donald Trump, “Biz Ortadoğu’ya son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama ışıklarını kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz. Bu çok kötü” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’da Cumhuriyetçilerin “Muhafazakar Siyasi Eylem Konferansı’nda” konuştu.

Trump, ABD’nin Ortadoğu politikasına ilişkin, “Biz Ortadoğu’ya son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama oraya ışıklarını kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz” dedi.

Konuşmanının önemli bir kısmını ekonomiye ve başkanlığı döneminde eski yönetimlerce imzalanmış ticari anlaşmaları iptal etme konularına ayıran Trump, ABD’nin Ortadoğu politikasına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.

ABD’nin başka ülkelere yardım yapmadan önce kendi altyapısını yenilemesi gerektiğini anlatan Trump, Ortadoğu’da harcanan paranın bölgede olumlu sonuçlar vermediğini söyledi.

Irak’a yaptığı ziyareti hatırlatan Trump, uçağı inerken ışıklarının güvenlik amacıyla söndürüldüğünü ve buna çok şaşırdığını anlattı.

Trump, “Biz Ortadoğu’ya son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama ışıklarını kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz. Bu çok kötü. 7 trilyon dolar harcadık ve inerken ışıklarımızı kapatmak zorundayız” dedi.

ABD’nin eski Savunma Bakanı Jim Mattis’e isim vermeden atıfta bulunan Trump, “Sonradan kovmak zorunda olduğum bir generale ‘Şu (IŞİD) hilafet ne zaman tamamen biter’ dedim. ‘Efendim 2 yıl içerisinde’ dedi. Buna ikna olmadım iki yıl bekleyemem dedim ve başkaları ile de görüşmek üzere Irak’a gittim” diye konuştu.

Trump, Irak’ta generallerin kendisine Irak’taki ABD üslerinden de IŞİD’in vurulmasına izin verdiği takdirde örgütün iki haftada bitebileceğini söylediğini dile getirdi.

Irak’ta iniş yaptığı Enbar’daki El Esed hava üssünü de öven Trump, “İniş yaptığım hava üssü ne inanılmaz bir şey. Onu inşa ederken 3 milyar dolar harcamışızdır. Irak’tan çekilmek istemememin bir nedeni de bu. Nasıl bırakacaksın ki onu?” dedi.

Diğer taraftan, konuşmasında Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilime değinmeyen Trump, Hindistan’ın ABD ürünlerinden yüksek gümrük vergisi aldığını ve ABD’nin Hindistan’a da yüzde 25 gümrük vergisi uygulayacağını ifade etti. 


ABD futbol liginde -8 derecede maç

ABD’de -8 derecede futbol maçı yapıldı. Maç tarihin en soğuk havasında oynanan karşılaşma olarak kayıtlara geçti.

Amerikan Futbol Ligi’nde (Major League Soccer), Colorado Rapids’in Portland Timbers’ı Dick’s Sporting Goods Park’ta konuk ettiği mücadele -8 derecede oynandı.

Amerikalı taraftarlar, karşılaşmaya ‘Snow Clasico’ ismini verirken, MLS tarihinin en soğuk havasında oynanan mücadele 3-3 beraberlik ile sona erdi.

Burhan Kuzu’nun ‘tanımam’ dediği uyuşturucu baronuyla fotoğrafı çıktı

Burhan Kuzu, kendisinin talimatıyla serbest bırakıldığı iddia edilen uyuşturucu baronunu tanımadığını söylemişti. Birlikte yemek yedikleri görüntüler ortaya çıktı. Kuzu, “Yıllar sonra adamın davası çıkmış. Bir daha da görmedim adamı, ilk ve son görüşümdü” açıklaması yaptı.

İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti’yi tahliye ettirdiği iddia edilen Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun Zindaşti’yle yemek yerken çekilmiş fotoğrafları ortaya çıktı. Kuzu, iddialar ilk ortaya çıktığında “Şahsı asla tanımam ve olayla da hiçbir ilgim yoktur” açıklaması yapmıştı.

İranlı Naci Şerifi Zindaşti, ilk olarak 2007’de Büyükçekmece’de düzenlenen bir operasyonda 75 kilo eroinle yakalanıp tutuklanmış, aynı yıl içerisinde Zekeriya Öz’e verdiği bir ifade sonrası ‘gizli tanık’ olma şartıyla tahliye edilmişti.

GÖRÜŞTÜĞÜNÜ KABUL ETTİ, ‘ÇOK BÜYÜTÜYORSUNUZ’ DEDİ

Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek’in haberine göre, Kuzu, fotoğraflarla ilgili kendisiyle görüşen Cumhuriyet’e, Zindaşti ile görüştüğünü kabul etti. “Evet doğrudur, doğrudur çok büyütüyorsunuz yazın manşetten verin, ben rahatsız olmam” diyen Burhan Kuzu şöyle konuştu:

“Şu anlamda söylüyorum. Ben olayı anlatayım. Bu adam 7 sene önce bana geldi. 7 sene… 2011 veya 2014… Partiden birileri getirdi ‘hocam bu adam İranlı iş yapacakmış’. E olur. ‘Peki ne yapacakmış?’ Bir yemek yedik. O fotoğraf o yemeğin fotoğrafı. Ne istediğini sordum ‘benim annem Hakkârili yarı Türk sayılırım. Vatandaşlık almak istiyorum. Yardımcı olsanız’ dedi. Ben ‘oluruz’ dedim. Yatırım yapacak bir adama o zaman milletvekiliydim niye yardımcı olmayayım. Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne müracaat etti. Ben de genel müdürü aradım yardımcı olmalarını istedim. Müdür bir ay sonra bana döndü, ‘hocam bu adamın sıkıntıları falan var’ dedi bana. Ben de sıkıntı varsa kalsın dedim. Hâlâ da vatandaş değil. Yıllar sonra adamın davası çıkmış. Bir daha da görmedim adamı, ilk ve son görüşümdü. Neticede o dönem bu adamın davası yoktu. Bu fotoğrafın hiçbir anlamı yok yazsan ne olacak yazmasan ne olacak.”

‘KIZI VE ŞOFÖRÜ ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ’

2014 yılında Büyükçekmece’de lüks bir cip iki kişi tarafından çapraz ateşe tutuldu. Saldırıda Zindaşti’nin kızı Arzu Şerif Zindaşti ve şoförü Devrim Öztunç hayatını kaybetti. Zindaşti olaydan sonra polise verdiği ifadede, “hedef bendim” derken saldırının bir uyuşturucu hesaplaşması olduğu, Zindaşti’nin Yunanistan’da bir rakibini ihbar ederek yakalatmasının intikamı olduğu öne sürüldü. Zindaşti’nin kızının öldürülmesinin ardından Küçükçekmece’de 2 kişi öldürüldü. İddiaya göre, Zindaşti, kızının tetikçisi olduğunu belirlediği 2 ismi infaz ettirmişti. Ancak daha sonra hedefin yanlış olduğunu öğrenmişti. Kızının katilinin peşini bırakmayan Zindaşti, iddiaya göre, tetikçinin Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olduğunu tespit etti ve Dubai’de infaz talimatı verdi. Cinayet sonrasında B.A.E. polisinin şüphelinin izine ulaşmak üzere olduğunu fark eden Zindaşti, infaz talimatı verdiği adamını da Panama’da öldürttü.

NİSAN AYINDA TUTUKLANDI

Zindaşti’nin cinayetleri bununla da kalmadı. Avukat Kudbedin Kaya 2017 yılında Yeşilköy’de bir restoranda öldürüldü. Kaya, İranlı Naci Şerifi Zindaşti’nin kızının uyuşturucu hesaplaşmasında öldürülmesiyle ilgili Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, azmettirici olmakla suçlanan Orhan Ünğan’ın avukatlığını yapıyordu.

‘FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle tutuklanan ABD Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’la ilişkisi ve 10 cinayetle bağlantısından dolayı hakkında yakalama kararı bulunan Zindaşti, 6 Nisan 2018’de Büyükçekmece’de bir villaya düzenlenen operasyonla eşi, suç örgütünün 4’ü polis 8 üyesi ile birlikte gözaltına alındı. Eşi ve 3 zanlı ise serbest bırakılırken Zindaşti, 2’si polis 5 adamı ile birlikte tutuklandı.

3 SAATTE TAHLİYE EDİLDİ, SAVCI İTİRAZ ETTİĞİNDE ONLAR ÇOKTAN KAÇMIŞTI

19 Ekim Cuma günü uyuşturucu baronu Zindaşti’nin avukatı “tutukluluk incelemesi” için İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurdu. Başvuruyu değerlendiren 5. Sulh Ceza Hâkimi Cevdet Özcan, Zindaşti ve 3 adamı hakkında “tahliye” kararı verdi. Bunun üzerine tutuklular gece saat 23.30 sıralarında Silivri Cezaevi’nden çıktı. Soruşturma savcısının tekrar itirazı üzerine yeniden tutuklanmak istenen Zindaşti ve adamları iki mahkeme arasındaki 3 saat gibi kısa sürede cezaevinden çıkıp ortadan kayboldular.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) olayla ilgili soruşturma başlattı ve tahliye kararını veren İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimi Cevdet Özcan’ın görev yeri değiştirilerek Küçükçekmece Adliyesi’ne hâkim olarak gönderildi. Gazeteci Fatih Altaylı konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda hâkimin “İktidar partisinden eski milletvekili beni sürekli arayarak bu şahsın mutlaka tahliye edilmesi gerektiği yönünde telkinde ve baskıda bulundu” şeklinde ifade verdiğini belirtti.

BURHAN KUZU ‘BEN TANIMAM’ DEMİŞTİ

Altaylı, eski milletvekili için “Hani her kabine değişikliği öncesi ‘Bu kez bakan olur’ denilip de bir türlü olamayan bir milletvekili var ya” ifadelerini kullanarak Kuzu’yu işaret etti. Altaylı’ya yanıt veren Burhan Kuzu, “Ben ne o İranlıyı tanırım ne de o hâkimle görüşmem oldu. Hele hele duygusallık dediğin para işleri benim asla yapmayacağım işler. Bu bilgiyi kim verdi size bilmem” dedi. Altaylı’nın gündeme getirmesiyle ortaya çıkan Burhan Kuzu ve Zindaşti ilişkisini kanıtlayan görüntüler ortaya çıktı. Görüntülerde Burhan Kuzu, Zindaşti ve beraberindeki 3 kişi ile birlikte bir et lokantasında yemek yedikleri görülüyor.

Zindaşti’nin kızı ve şoförünün öldürülmesine ilişkin yargılaması süren ve Maltepe Cezaevi’nde tutuklu bulunan Orhan Ünğan, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na “yargıya müdahale ettiği” gerekçesiyle Kuzu ile ilgili suç duyurusunda bulundu.

‘CUMHURİYET GAZETESİNE YAZIK OLUR’

Kuzu’ya Fatih Altaylı’ya yaptığı ‘Ben ne o İranlıyı tanırım ne de…” açıklamasını sorulduğunda ise “Fatih Altaylı yazıyı yazdı ben de cevap verdim. Tanımıyorum dedim. Arkasından aşağıya yazmış ‘vatandaşlıkla alakalı’ bir şey deyince bu adam o adam olduğunu o zaman öğrendim. O zaman bilmiyordum onun olduğunu. Gazetelerde görünce ha bu adam o adammış dedim. Zerre kadar yalanım yok. Haberini yapacaksanız bunları değerlendirin. Cumhuriyet gazetesinin bu manada notu da iyi olmaz. Doğru değil çünkü. Millet zannedecek ki Zindaşti ile beraber. Benim ilgim de yok alakam da. Klasik bir haber bir önemi yok. Çok istiyorsanız verin ama yanlış yapmış olursunuz. Bizim hakkımızı da gözetin… Cumhuriyet gibi bir gazeteye hakikaten yazık olur. Bizi de lekelemiş olur durduk yere” yanıtını verdi.


İstanbul Modern Sinema’da yeni program: “Agnes Hakkında Her Şey”

Fransız Yeni Dalga akımının öncülerinden ve feminist hareketin sinemadaki nen ilham verici temsilcilerinden Agnès Varda, bugüne kadar Türkiye’de gerçekleştirilen en geniş kapsamlı toplu gösterimiyle seyirci karşısına çıkıyor.

İstanbul Modern Sinema, 7 – 24 Mart 2019 tarihleri arasında Michael Haneke ile başlayan, Krzysztof Kieślowski, Chantal Akerman ve François Ozon’la devam eden retrospektif serisinin beşincisi Agnès Varda’ya odaklanıyor. Varda’nın bugüne kadar yapılmış en geniş kapsamlı toplu gösterimi olan Agnès Hakkında Her Şey programı sinemaseverleri bekliyor.

İstanbul Modern Sinema, Mart ayında Türk Tuborg A.Ş.’nin katkıları ve Fransız Kültür Merkezi, Filmmor Kadın Filmleri Festivali ve Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi işbirliğiyle, sinema tarihinin en özgürlükçü ve yenilikçi yaratıcılarından Agnès Varda’nın bugüne kadar Türkiye’de yapılmış en geniş kapsamlı retrospektifine yer veriyor.

33 film gösterimi

Kendisini “yaratıcı-tanık” olarak tanımlayan yönetmenin, sürekli kendini yenileyen bir enerjiye sahip filmografisinin tamamına yakını Agnès Hakkında Her Şey programında izleyiciyle buluşuyor. Fransız Yeni Dalga akımının öncülerinden Varda’nın 19’u uzun metraj, 14’ü kısa olmak üzere 33 filmi program kapsamında gösteriliyor.

Programda yer alan filmler arasında Agnès Varda’nın büyüdüğü Sète yakınındaki bir kasabada yaşayan balıkçıların öyküsünü anlattığı ve sinemaya adım attığı filmi Paralel Yaşamlar bulunuyor. Varda, ünlü sinema tarihçisi Georges Sadoul tarafından Fransız Yeni Dalga akımının öncülerinden biri olarak değerlendirilen Paralel Yaşamlar’dan sonra beş kısa belgesel yaptı. Bunların ardından gelen ilk başyapıtı 5’ten 7’ye Cléo Cannes Film Festivali Altın Palmiye adayı oldu. Simone de Beauvoir’ın kürtaj hakkı için yazdığı manifestoya imza atan 343 kadından biri olarak feminist harekette etkin olarak yer alan Varda’nın 1975 yapımı Kadınların Cevabı: Bizim Bedenimiz, Bizim Cinsiyetimiz adlı belgeseli apayrı bir önem taşıyor.

65 yıllık kariyer

91 yıldır “hayatta olan ve merak eden”, 65 yıldır sinema yapan Agnès Varda’nın programda izleyiciyle buluşacak filmleri arasında 1990’lı yıllarda, kaybettiği eşi, ünlü yönetmen Jacques Demy’e adadığı belgeseller de yer alıyor. 2000’li yıllarda Toplayıcılar, iki yıl sonraki devam filmi Toplayıcılar… İki Yıl Sonra, Agnès’in Plajları, fotoğraf ve yerleştirme sanatçısı JR ile birlikte yaptığı Mekânlar ve Yüzler (Visages, Villages, 2017) bulunuyor.

Sinema yazarı Alin Taşçıyan’ın Agnès Hakkında Her Şey programını sunuş niteliğindeki Agnès Varda yazısına buradan ulaşabilirsiniz.

Sonu gelmeyen sahici bir merakın izlerini taşıyan ve sürekli kendini yenileyen sinemasıyla 90 yaşında hala insanın dünyadaki macerasının en önemli tanıklarından biri olmaya devam eden sinemacı Agnès Varda sinematografisini yakından öğrenmek isterseniz bu etkinliği kaçırmayın!

(Yeşil Gazete)

Ara Güler Müzesi’nde yeni sergi: “Aphrodisias”

Ara Güler Müzesi28 Mart – 31 Ağustos 2019 tarihleri arasında  ‘Aphrodisias’ başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.

Sergi; sanatçının arşivinden Geyre Köyü ve Aphrodisias Arkeolojik Alanı’na ait ve aralarında orijinal karanlık oda baskılarının da bulunduğu fotoğraflar, uluslararası yayın ve ajanslarla yazışmaları, gezi notları ve kendi hazırlamış olduğu Aphrodisias kitap maketinin de bulunduğu bir seçki ilk kez sergileniyor.

‘Aphrodisias’ sergisinin ana gövdesini, Ara Güler tarafından fotoğraflanan, bugün Aphrodisias Arkeolojik Alanı olarak tescilli ve UNESCO Dünya Miras Liste’sine girmiş olan Geyre Köyü ve civarında çekmiş olduğu fotoğraflar oluşturuyor. Sergide ayrıca, Ara Güler’in Aphrodisias ile ilgili orijinal karanlık oda baskıları, fotoğraflarla ilgili uluslararası süreli yayınlar ve ajanslarla yazışmaları, bu yayınların baskılarıyla birlikte Ara Güler’in Aphrodisias Çığlığı adlı kitabının hazırlık sürecindeki çalışmalarına dair ipuçları, notlar ve kitap maketi de sergilenen eserler arasında yer alıyor.

(Yeşil Gazete)

“HOŞDENG” güçlü bir kadın hikâyesi 9 Mart’ta Sahne Pulchérie’de

“Yok! Deli değilim… Ucundan kıyısından bile geçmedim. Çok şükür. Siz öyle bir baktınız da ben gülünce, ondan söyleyeyim dedim. Ben diyeyim size nereden bu kahkaha; annemden. Zaten garipçe, ezikçe – ne verirsen – hepsi annemden, maşallah! Şans desen şans, kısmet desen kısmet, huzur, sağlık, mutluluk, hep aileden, hepsi aileden…”

Ezgi Çelik’in yazıp oynadığı ve Ani Haddeler Pekman’ın sahneye koyduğu Hoşdeng, 9 Mart Cumartesi akşamı saat 20.30’da Sahne Pulchérie’de seyirciyle buluşuyor. Oyun Fransızca üst yazılı olarak gerçekleşecek.

Hoşdeng, Türkiye’de on binlerce şiddet mağduru kadından biri. Sadece kocasından değil, babasından, anasından da yemiş dayak. Anası da kendi kocasından… Hiç bitmeyecek gibi gözüken bir çarkın içinde sıkışmış bir kadın. Aslında, kendi parasını kazanan, büyük şehirde yaşayıp ailesini geçindiren, bir çocuk anası, elleri öpülesi bir kadın… Toplum kendisinden ne beklemişse hepsini vermiş, ama karşılığında hiçbir şey alamamış.

Hoşdeng, hoş sesli, yaşama gücünü şarkılardan alan bir kadın.

Hoşdeng, aynı zamanda kaderine boyun eğmeyip, bu çarkın değişmesi için didinen, oğlunu iyi yetiştirmeyi hayatının gayesi edinmiş bir kadın.

Hoşdeng, sadece bir kadın hikâyesi değil, aynı zamanda bir ana-oğul hikâyesi: “Her şey oğlanları yetiştiren analarda bitiyor” cümlesi, düşündüğümüz kadar gerçekçi mi? Bir kadın, kendi oğlunu toplumun ataerkil kodlarından ne kadar koruyabilir? Onu nereye kadar kollayabilir? Bir sonraki neslin dinamiğinde ne kadar rol alabilir?

Bilgi ve Rezervasyon: 0532 412 32 79 / 0535 574 72 48

(Yeşil Gazete)

Eşcinsel polis ihraç edildi

Polis memuru O.G., görevini iyi yaptığını belirterek “Özel hayatımdan kime ne?” diye konuştu.

Eşcinsel olan 34 yaşındaki polis O.G., 2017 yılında görev yaptığı Van’da senelik izne ayrıldığı dönemde arkadaşı A.B. ile cinsel ilişki yaşadı. O.G., A.B.’yi yanına alarak polisevine çay içmeye gitti. O.G. kendisine ani bir görev çıkması nedeniyle ‘yarım saate dönerim’ diyerek A.B.’yi polisevinde bırakıp çıktı. Meslektaşları yabancı gördükleri için A.B.’ye kimlik kontrolü yaparak gözaltına aldı. A.B.’nin ifadesinde kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini söylemesi üzerine O.G. “nitelikli cinsel saldırı” suçlamasıyla tutuklandı. A.B. ise olayın ardından savcılığa giderek ifadesini baskı altında verdiğini, tutuklanan polis ile rızası dahilinde ilişkiye girdiğini söyledi. İfadenin ardından O.G. tutukluluğunun 8. gününde serbest bırakıldı, savcılık olayla ilgili takipsizlik kararı verdi.

Zonguldak’a tayini çıkan polis O.G. hakkındaki disiplin soruşturması 19 Kasım 2018 tarihinde karara bağlandı. O.G. meslekten ihraç edildi. İhraç kararına gerekçe olarak ise “Bir kimseyle gayri tabii mukarenette bulunmak yahut bu fiili kendisine rızasıyla yaptırmak (doğal olmayan yollarla ilişki, ters ilişki, eşcinsel ilişki)” gösterildi. İhraç kararının ardından O.G. idare mahkemesine verdiği dilekçe ile yürütmenin durdurulmasını talep etti. O.G. dilekçesinde “tüm insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Tüm insan hakları, evrensel, birbirine bağımlı, bölünemez ve sıkı sıkıya bağlıdırlar. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği her kişinin haysiyetinin ve insanlığının ayrılmaz bir parçasıdırlar ve kötüye kullanma nedeni olmamalıdır” ifadelerine yer verdi.

‘İşsizim’
Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan O.G. ise sesini duyurabilmek için tüm kurumlara başvurduğunu söyleyerek “Benim kimle yatacağıma ben mi karar vereceğim yoksa başkaları mı? Özel hayatımı yaşayamayacaksam ben neden yaşıyorum? Soruşturma kapsamında görüştüğüm yetkililer bana, ‘bu ülkede polislik yapamazsın’ dediler. Neden yapamayacakmışım? Ben mesleğini düzgün yapan bir insanım. Şu an işsizim. İş arıyorum. Mağduriyetimin ise acilen giderilmesini bekliyorum” dedi.

(Cumhuriyet)


Gezi Parkı ve Kavala iddianamesi kabul edildi

1 yılı aşkın süredir cezaevinde bulunan iş insanı Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 16 kişi hakkında Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yürütülen soruşturmanın yaklaşık 16 ay sonra tamamlanan iddianamesi İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan 657 sayfalık iddianamede, Kavala’nın yanı sıra şüpheli olarak Memet Ali AlaboraAyşe Mücella YapıcıCan Dündar, Ayşe Pınar Alabora, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Mine Özerden, Ali Hakan Altınay, Şerafettin Can Atalay ve Tayfun Kahraman da yer alıyordu. 16 isim için “Türkiye Cumhuriyet hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs” ve “Gezi olaylarını finanse etmek” suçlamalarıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iddianamede, 746 kişi de müşteki olarak yer alıyordu.

“2011 yılında ülkemizde temelleri atılan ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle de sahneye konmaya çalışılan kalkışma hareketi’

Tamamlandığının duyulmasından 12 gün sonra kabul edilen iddianamenin giriş bölümünde Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak, “2011 yılında ülkemizde temelleri atılan ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle de sahneye konmaya çalışılan kalkışma hareketi’ ifadelendirmesi kullanıldı. Memet Ali Alabora’nın sosyal medya üzerinden yaptığı “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı” paylaşımı da ‘provokatif’ olarak nitelendirildi ve Kavala ile Alabora’nın ‘etki ajanlığı’ yaptığı savunuldu.

“Olaylar Alabora, Öğün ve Arıkan’ın Arap Baharı’nın eninde sonunda ülkemizde de olmasını arzu ettiklerini açıkça dile getirmeleri ile başladı”

Gezi Parkı protestoları, iddianamede 2010 yılında başlayan ve bölgeye yayılan Arap Baharı’nın ‘ülkemizdeki farklı bir yansıması ve uyarlaması’ olarak tarif edildi ve eylemlerin başlangıcı şu şekilde ifadelendirildi:

“Olayların hükümete yönelen kalkışma hareketine dönüştürülme süreci ve planının Ekim 2011 tarihinde Wall Street eylemlerinin başladığı dönemde “Ayaklan İstanbul/Occupy İstanbul” isimli facebook sayfasının oluşturulması ve sayfa üyelerine bu tarihten itibaren çeşitli aralıklarla “Revolt (Ayaklan) İstanbul” eylemleri düzenlenmesi çağrılarının yapılması ve Kasım 2011 tarihinde de Ayaklan İstanbul” ismi ile yayınlanan video ile çağrısı yapılan, bu kapsamda da 2011 Kasım ayında İstanbul-Taksim’de yapılan bir gösteride Memet Ali ALABORA, Ayşe Pınar ÖĞÜN ve Handan Meltem ARIKAN’ın Arap Baharının bölgesel olmadığı, küresel olduğu, eninde sonunda ülkemizde de olmasını arzu ettiklerini açıkça dile getirmeleri ile başladığı, devam eden süreçte 27 Mayıs 2013 tarihi ise Gezi parkı olayları olarak adlandırılan kalkışma hareketinin sahada yoğun biçimde başladığı tarih olmuştur.”

(T24)