Ana Sayfa Blog Sayfa 2577

Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali başlıyor

Sabancı Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları işbirliğiyle düzenlenen Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, bu yıl 21. kez, 27 Mart – 30 Nisan 2019 tarihleri arasında gerçekleşecek.

Adana Tiyatro Festivali, bu yıl yurt dışından 8 tiyatro, yurt içinden ise 7 devlet tiyatrosu, 2 şehir tiyatrosu ve 14 özel tiyatronun katılımı ile toplam 31 farklı oyununa ev sahipliği yapacak. Festivalin açılışında Shaman Dans Tiyatrosu’nun “Anadolu Aşk Efsaneleri” adlı gösterisi sahnelenecek. Resital, dans gösterisi, tiyatro ve müzikal türlerini harmanlayan gösteri, Anadolu’nun yüzlerce yıllık zenginliğini aynı sahnede buluşturacak.

Sabancı Oda Tiyatrosu ilk seyircisini festivalde ağırlayacak

Sabancı Vakfı’nın kalıcı eserleri arasında yer alan Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi bünyesinde yaptırdığı “Sabancı Oda Tiyatrosu”, 21. Devlet Tiyatroları – Sabancı Adana Uluslararası Tiyatro Festivali’nin sahneleri arasında olacak ve festival dışında yıl boyunca Adana Devlet Tiyatrosu tarafından ikinci bir sahne olarak kullanılacak. Adanalı tiyatroseverlerin hizmetine sunulan yeni Sabancı Oda Tiyatrosu’nun birinci katında Güzel Sanatlar Galerisi, ikinci katında da 140 kişilik salon, fuaye alanı, sahne hazırlık odaları ile ışık ve  ses odası bulunuyor.

Sabancı Oda Tiyatrosu’nun ilk kez festival kapsamında sahnesini seyirciye açacağını ifade eden Safkan, “Köklerimizin bulunduğu bu şehre, bir kalıcı eser daha kazandırmaktan ve daha fazla kişinin sanatla buluşmasına katkıda bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. 27 Mart’a sayılı günler kala yaptığımız açılışla seyirci kapasitemizi de 500’e çıkarmış olduk. Sabancı Oda Tiyatrosu’nun hayırlı olmasını ve Adana sanat hayatına yeni bir soluk getirmesini diliyorum” dedi.

Bu yıl Polonya’dan “Romeo ve Juliet”, Gürcistan’dan “Julius Ceaser”, İspanya’dan “Şefler”, Arjantin’den “Mandragora Sirki”, Özbekistan’dan “Sultan Celaleddin”, Kosova’dan “Maskeliler”, Azerbaycan’dan “Hellados” ve KKTC’den “Kanatsız Güvercinler” oyunları festivalde sahnelenecek.

Duru Tiyatro “Yüzleşme”, İstanbul Temaşa Tiyatrosu “İkinci Bahar”, Tiyatro Adam “Teftişör”, Yolcu Tiyatro “Kürklü Venüs”, Semaver Kumpanya “Madde 22”, Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu “Esaretin Bedeli”, Antalya Devlet Tiyatrosu “Godot’yu Beklerken’i Beklerken”, İstanbul Devlet Tiyatrosu “Elektra”, Eskişehir Şehir Tiyatroları “Scapin’in Dolapları”, İstanbul Şehir Tiyatroları “Karıncalar Bir Savaş Vardı” ve Ankara Devlet Tiyatrosu “Cimri”, adlı oyunları ile tiyatroseverlerle buluşacak. Ayrıca Ankara Devlet Tiyatrosu “Rumuz Goncagül” ve İzmir Devlet Tiyatrosu “Kantocu” adlı oyunlarıyla Merkez Park’ta sahnede olacak.

Genç sanatçılar Sabancı Oda Tiyatrosu’nda sahnede olacak

Sabancı Vakfı’nın restorasyon çalışmalarını gerçekleştirdiği Sabancı Oda Tiyatrosu’nun açılışı 27 Mart’ta gerçekleştirilecek ve sahne festival boyunca genç sanatçıları ağırlayacak. Ankara Devlet Tiyatrosu “Çökme Tehlikesi Var Ve Ezilmiş Petunyalar Olayı” ve “Eyvah Nadir”, Fiziksel Tiyatro “Şatonun Altında”, Altıdan Sonra Tiyatro “Nihayet Makamı”, Myart Tiyatro “Kör Baykuş”, Bambu Tiyatro “Bir İdam Mahkumunun Son Günü”, Perde Sanat “Rulet”, Dramatik Sanatlar Merkezi “Kadın”, Hayal Perdesi “Üç Kız Kardeş” adlı ile bu yıl festival sahnesinde kendine yer bulan başarılı genç gruplar arasında yer alıyor.

Atölye çalışmaları tüm şehre yayılacak

Bu yıl festival kapsamında oldukça zengin bir atölye programı yer alırken, atölye mekânları da çeşitleniyor. Sanatseverleri yoga ve meditasyon, hayvan maskları ve kukla yapımı, dans, opera ve şan teknikleri, geleneksel Türk tiyatrosu ve orta oyunu tekniği, illüstrasyon, senaryo yazma teknikleri, yaratıcı drama, fotoğraf gibi atölyelerin yanı sıra şiir dinletisi ve keman resitali gibi çalışmalar da bekliyor.

Atölye çalışmaları Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezinin iç ve dış fuayesi ve bahçesinin yanı sıra, Bahçeşehir Koleji, Adana Açık Ceza İnfaz Kurum, Karataş Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu, Ali Nihat Gökyiğit Botanik Bahçesi gibi çeşitli mekânlarda gerçekleştirilecek.

Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü

Tiyatro sanatının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuş ustalara minnet ve saygı duymak amacıyla 2005 yılından bu yana verilen “Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü” her yıl olduğu gibi festivalin açılış töreninde sahibini bulacak. Bugüne kadar Sakıp Sabancı Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü almaya hak kazanan ustalar şöyle: Cüneyt Gökçer (2005), Macide Tanır (2006), Bozkurt Kuruç (2007), Yıldız Kenter (2008), Genco Erkal (2009), Müşfik Kenter (2010), Gülriz Sururi (2011), Haldun Dormen (2012), Rutkay Aziz (2013), Prof. Zeliha Berksoy (2014), Cihan Ünal (2015), Erdal Özyağcılar (2016), Ayten Gökçer (2017), Ayla Algan (2018).

Festival 1 milyona yakın seyirciye ulaştı

Her yıl yerli ve yabancı tiyatro gruplarını Adana ve İstanbul’da seyirciyle buluşturan Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, 21’inci yılının ardından 45 farklı ülkeden 117 yabancı tiyatro grubunu, yerli ve yabancı 6 binden fazla sanatçıyı ağırlamış; Türkiye’den özel tiyatrolar ve Devlet Tiyatroları’nın sahnelediği oyunlar da dahil toplam 406 oyun ve bine yakın temsil düzenlemiş olacak. Türkiye’nin birçok yerinden seyircinin ilgiyle takip ettiği Adana Tiyatro Festivali’nde sahnelenen oyunlar 1 milyona yakın seyirciye ulaşacak.

(Yeşil Gazete)

Apple, Netflix’e rakip dizi ve film platformunu ‘bu akşam açıklayacak’

ABD’li teknoloji devi Apple’ın bu akşam, Netflix ve Amazon’a rakip olacak televizyon ve dizi platformunun duyurusunu yapabileceği öne sürüldü. ABD basıunında Apple çalışanlarının yeni platformu ‘Netflix katili’ olarak tanımladığı yazılıyor.

ABD’li teknoloji devi Apple’ın bu akşam, Netflix ve Amazon’a rakip olacak televizyon ve dizi platformunun duyurusunu yapabileceği öne sürüldü.

California’daki Apple Park düzenlenecek tanıtım için gönderilen davetiyelerde daha öncekilerde olduğu gibi toplantının içeriğine dair ayrıntı verilmedi.

‘Gösteri zamanı’

Ancak davetiyelerde Apple logosunun altında “It’s show time” (Gösteri zamanı) yazması, şirketin bir süredir üzerinde çalıştığı belirtilen televizyon hizmetinin duyurusunu yapacağı beklentisi oluştu.

Apple’ın resmi Twitter hesabından paylaşılan mesajda “Gösteri zamanı. 25 Mart saat 10.00’da (TSİ 18.00) gözünüz bizde olsun” deniyor.

Wall Street Journal gazetesinin haberine göre, toplantıda televizyon ve dizi platformunun yanı sırada gazete ve dergi aboneliği servisinin de duyurusunun yapılması bekleniyor.

Gazetenin haberinde Apple’ın televizyon ve film platformuna, dizilerin yayın hakkı ve orijinal yapımlar için bir milyar dolardan fazla kaynak ayırdığı öne sürüldü.

‘Netflix katili’

Finans haberleri sitesi MarketWatch ise Apple çalışanlarının yeni platformu ‘Netflix katili’ olarak nitelediğini aktarıyor.

Sitenin haberinde Apple’ın tanıtacağı platformun büyük bütçeli dizilerin yapımcıları HBO veya Showtime gibi kanallara aboneliği kapsayacağı ve fiyatının da ayda 9,99 dolar olacağı belirtiliyor. Apple’ın platformunun Netflix aboneliğini kapsamayacağı da haberde vurgulanıyor.

Apple’ın yeni platformunda Game of Thrones gibi dev bütçeli dizilerin yerine, küfür, şiddet ve çıplaklık içermeyen aile yapımlarına ve çocuk dizilerine odaklanacağı belirtiliyor.

Netflix’in 150 milyona yakın, en büyük rakibi Amazon Prime’ın da 100 milyondan fazla abonesi olduğu tahmin ediliyor.

(BBC)


Kadıköy, sera gazı azaltım hedefini ikiye katladı

Kadıköy Belediyesi, iklim değişikliği ile mücadelede sera gazı salımlarının yüzde 20 oranında azaltılması yönündeki hedefini yüzde 40’a çıkardı.

Belediye, 2012 yılında Covenant of Mayors’a (Belediye Başkanları Sözleşmesi) imza atarak, 2020 yılına kadar sera gazı salımlarının yüzde 20 oranında azaltılmasını hedeflemişti. Bu kapsamda 2015 yılında “Kadıköy Belediyesi Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı” hazırlanmış, ilçe ölçeğinde sera gazı envanter çalışması tamamlanmıştı.

Belediye 2010 yılından bugüne kadar gerçekleştirdiği iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarını güncelleyerek, “Kadıköy Belediyesi Bütüncül ve Katılımcı Eylem Projesi” ile 2030 yılına kadar yüzde 40 oranında azaltım taahhüdünde bulundu. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’nun imzaladığı taahhüde ilişkin planlar 6 Temmuz 2018’de Kadıköy Belediye Meclisinde onaylandı ve Covenant of Mayors sayfasına girişi yapıldı.

“Kadıköy Belediyesi Bütüncül ve Katılımcı İklim Eylemi Projesi” kapsamında Kadıköy kent ortakları ve sakinlerinin aktif katılımıyla hazırlanan plan ile enerji talebinin azaltılması, enerji ve su verimliliği, sürdürülebilir ulaşım, kent ve yakın çevresinde rekreasyon olanağı ile araç talebinin azaltılması, kent çevresinde gıda üretimine olanak sağlanması, yeşil alan ve koridorların oluşturulması, kentsel ısı adası etkisinin düşürülmesi, yeşil ve su altyapı planlarıyla, kentin soğutulması, su alanlarına duyarlılığın artırılması, afet etkilerini ve iklim değişikliğinin özellikle kırılgan nüfus ile halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması hedefleniyor.

Çin’de ‘518 milyon yıllık’ binlerce fosil bulundu

Bilim insanları, Çin’in Hubei eyaletinde bir nehir kıyısında yaklaşık 518 milyon yıllık olduğu tahmin edilen binlerce fosil buldu.

Canlıların deri, göz ve iç organları gibi yumuşak dokularının bile çok iyi korunmuş olduğu için fosillerin “büyüleyici” bir keşif olduğu belirtiliyor.

Paleontologlar Danshui nehri yakınında bulunan fosillerin yarısından fazlasının “keşfedilmemiş türlere” ait olduğu söylüyor.

Fosillerin günümüzden 545 milyon yıl önce başlayıp, 495 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilen Kambriyen dönemine ait olduğu tahmin ediliyor.

“20 binden fazla numune”

Bölgeden 20 binden fazla fosil numunesi toplandı ve şu ana kadar ancak 4351’i incelenebildi.

İncelenen türler arasında solucanlar, denizanaları, deniz anemaonları ve su yosunları var.

denizanası fosili

Araştırmanın liderlerinden Çin Kuzeybatı Üniversitesi’nden Profesör Şingliang Zhang fosillerin “canlıların kökenine dair çok önemli bir kaynak” olacağını belirtti.

Profesör Robert Gaines de fosillerin büyük oranda denizanası ve solucan gibi, normalde fosilleşme şansı çok düşük olan yumuşak dokulu canlılara ait olması nedeniyle çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.

Canlıların bir fırtına sonucu ani olarak tortu altında kaldığı ve bu sayede çok iyi korunduğu tahmin ediliyor.

“Son 100 yılın en önemli keşiflerinden”

Araştırmada yer almayan ancak keşfi BBC Bilim için değerlendiren paleontolog Allison Daley keşfin son 100 yılın en büyük keşiflerinden biri olduğunu söyledi.

Daley “Aklımı başımdan aldı, bir paleontolog olarak bu kadar inanılmaz bir keşfe tanık olacağımı tahmin bile edemezdim. İlk kez korunmuş bir denizanası görüyoruz” dedi.

fosil

Araştırma ekibi geri kalan fosillerin türlerini belirlemeye çalışıyor. Aynı zamanda bölgede kazı çalışmaları da sürüyor.

Fosillerin ait olduğunun düşünüldüğü Kambriyen dönemde dünya üzerindeki hayvan çeşitliliğinde çok büyük bir artış yaşanmıştı.

Profesör Robert Gaines, biyolojik çeşitliliğin bugün doğal karşılanan bir olgu olduğunu ancak birçok hayvan türünün Kambriyen dönemdeki “patlamada” ortaya çıktığını belirtiyor. Gaines “Bu bize aynı zamanda varolmuş tüm hayvanlarla ne kadar derin bir yakınlığımız olduğuna da gösteriyor” diyor.

(BBC)

İngiltere’de Brexit’in iptalini isteyenler 5 milyondan fazla imza topladı

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasını istemeyenler, İngiltere Parlamentosu’nun dilekçelere ayrılan internet sitesinde 5 milyondan fazla imza topladı.

Dilekçede İngiltere hükümetinden, Lizbon Antlaşması’nın üye ülkelerin birlikten ayrılmasını düzenleyen 50’inci maddesinin işletilmesinin geri çekilmesi ve AB’den çıkma planının yeniden gözden geçirilmesi isteniyor.

Pazar yerel saatle 17.00 civarına kadar 5 milyon 106 binden fazla kişi dilekçeyi imzaladı.

Guardian gazetesi, “50. maddeyi geri çek ve AB’de kal” başlıklı kampanyanın petition.parliament.uk sitesinde şu ana kadar en çok imza alan kampanya olduğunu belirtiyor.

Dilekçede “AB’den çıkışın halkın tercihi olduğu söyleniyor. Dilekçeye güçlü bir destek verip bu iddiayı çürütelim” deniyor.

23 Haziran 2016’da yapılan Brexit referandumunda İngiltere halkının yüzde 51.89’u AB’den ayrılma, yüzde 48.11’i birlikte kalma yönünde oy kullanmıştı.

2016’da AB’den çıkışın oylanacağı 2. referandumun yapılması için başlatılan kampanyaya 4 miyon 150 bin kişi imza vermişti.

Sitede 10 binden fazla imza alan dilekçelerin parlamento tarafından görüşüleceği belirtiliyor.

Son imza kampanyasını başlatan Margaret Georgiadou, ölüm tehditleri aldığını ve Facebook hesabını silmek zorunda kaldığını açıkladı.

İngiltere’nin AB üyeliğinden ayrılma süreci, parlamentonun AB’den ayrılma anlaşmasını iki kez reddetmesi sonrası siyasi krize dönüşmüş durumda.

Cumartesi günü yeni referandum talep eden yüz binlerce kişi, başkent Londra’daki yürüyüşte bir araya geldi.

Londra’daki tarihi yürüyüşün havadan ve hızlandırılmış görüntüleri:
Organizatörler dün Londra’da yapılan Brexit karşıtı gösteriye bir milyona yakın kişinin katıldığını söylüyor.

Organizatörler, İngiltere tarihindeki en büyük protesto olarak tanımladıkları yürüyüşe, 1 milyona yakın katılım gerçekleştiğini ve sayının tüm beklentilerin üzerine çıktığını açıkladı.

Brexit’i erteleme talebine şartlı onay

Avrupa Konseyi hafta içinde İngiltere’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinden ayrılma (Brexit) tarihiyle ilgili erteleme talebine şartlı onay vererek iki tarihli seçenek sundu.

Gelecek hafta içerisinde İngiltere Parlamentosu’nda oylanması planlanan Brexit anlaşması bir kez daha reddedilirse İngiltere’nin Brexit konusundaki son karar tarihi 12 Nisan olacak

Eğer gelecek hafta İngiltere Parlamentosu’nda oylanması planlanan Brexit anlaşması bu kez milletvekilleri tarafından kabul edilirse, İngiltere’nin AB’den çıkış tarihi 22 Mayıs olacak.

Prof. Dr. Bayram Göçmen vefat etti

60’dan fazla alt tür keşfeden Prof. Bayram Göçmen vefat etti. Göçmen 54 yaşındaydı.

Türkiye’de sürüngenlerin yaşamı üzerine yürüttüğü bilimsel çalışmalarla tanınan ve ‘sürüngenlerin can dostu’ olarak tanınan Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Göçmen (54), uzun süredir mücadele ettiği kanser hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi.

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) çeşitli yerlerinde sürüngenlerin yaşamı üzerine araştırmalar yapan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Göçmen, uzun süredir kanser hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü İzmir Ege Üniversitesi Hastanesi’nde dün yaşamını yitirdi.

Yaklaşık 3 yıl önce annesini kaybettikten sonra kansere yakalanan Prof. Dr. Göçmen’in ölümü, görev yaptığı üniversite olmak üzere zooloji bilim dünyasında üzüntü yarattı. Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nden yapılan açıklamada, Göçmen’in cenazesinin bugün doğum yeri olan KKTC’nin başkenti Lefkoşa’daki İsmail Safa Camisi’nde, öğle namazının ardından Lefkoşa Türk Mezarlığı’na defnedileceği belirtildi.

60’IN ÜZERİNDE ALT TÜR KEŞFETTİ

Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine ve KKTC’de kırsal, dağlık ve ormanlık alanlarda yürüttüğü bilimsel çalışmalarla bugüne kadar 60’ın üzerinde alt tür keşfi yapan Prof. Dr. Göçmen’in, yılandan kurbağaya, semenderden diğer birçok sürüngene kadar yaptığı çalışmalar, yeni tür keşifleri ve bu canlıların korunması adına verdiği mücadelelerle Türkiye ve dünyanın en önemli bilim adamları arasında gösteriliyordu. Prof. Dr. Göçmen, yılan türlerinin zehirlerinin ilaç yapımında kullanılabilmesi için de çalışmalar yapıyordu.

ANNESİNİN ADINI VERMİŞTİ

Göçmen, Muğla’nın Göcek bölgesinde yeni bir tür keşfi yapıp oteline döndükten sonra, annesi Ülfet Göçmen’i kaybetmişti ve keşfettiği yeni alt tür semendere annesinin adından esinlenerek ‘ulfatae’ adını vermişti. Göçmen o dönem yaptığı açıklamada, “Dostlarım o süreci bilir, yıkılmıştım. O zamanki semender çalışmalarımız da bu süreçte sonuçlandı ve yaptığımız çalışmalar sonucunda Gökçeovacık ya da halk arasında ‘ala’ olarak da bilinen semenderimizin 2 ayrı taksonu temsil ettiğini ortaya çıkardık. Bu taksona, o çalışmayı yaparken kaybettiğim anacığımın adını vermeyi uygun gördük” diye konuşmuştu. 

(Gazete Duvar)


İzmir Büyükşehir Kozak’ı kurtarmak için harekete geçti

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama Kozak Yaylası’ndaki çam fıstığı üretimini bitme noktasına getiren ve yıllardır nedeni belirlenemeyen hastalığın çözümü için Türkiye Ormancılar Derneği ile protokol imzaladı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama Kozak Yaylası‘ndaki çam fıstığı üretimini bitme noktasına getiren ve yıllardır nedeni belirlenemeyen hastalığın çözümü için harekete geçti. Türkiye Ormancılar Derneği ile protokol imzalayan Büyükşehir Belediyesi, bölge ekonomisi için büyük önem taşıyan kozalak verimliliğini yeniden artırmanın yollarını arayacak.

Bergama – Kozak bölgesinin en önemli geçim kaynaklarından çam fıstığında üretimin giderek düşmesi, yöre ekonomisini ve geçimini sadece bu ürün ile sağlayan orman köylülerini olumsuz yönde etkiliyor. 2009 yılından bu yana fıstık çamlarında kademeli olarak artmaya başlayan verim düşüklüğü, TBMM gündemine taşınmasına rağmen yetkili kurumlar tarafından çözüm üretilemeyince, devreye İzmir Büyükşehir Belediyesi girdi. Sorunun nedenlerinin tespiti ve çözüm yollarının araştırılması için İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Ormancılar Derneği arasında protokol imzalandı. Başkan Kocaoğlu’nun makamında gerçekleşen buluşmada Çankırı Karatekin Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi – Türkiye Ormancılar Derneği Yöne tim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sezgin Özden ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Aysel Özkan da hazır bulundu.

İki istasyon kurulacak

Hazırlanan protokolü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Türkiye Ormancılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Çetin birlikte imzaladı. Protokol kapsamında, Kozak yöresindeki fıstık çamı ağaçlarında bulunan kozalak verimindeki düşüş araştırılarak gerekli tedbirlerin alınması için İzmir Büyükşehir Belediyesi ve orman köylülerine bilimsel tespitler sunulacak. Bilimsel araştırmaların ardından sorunun çözümüne ilişkin izlenecek yöntem belirlenecek. Büyükşehir Belediyesi tarafından bölgede belirlenecek yerlere iki adet meteoroloji ve aktif hava kirliliği örnekleme istasyonu kurulacak. Ormancılar Derneği, istasyonların işletimini belediyenin görevlendirdiği teknik personelle birlikte sağlayacak. Proje süresince toprak ve kozalak ile yağış suyu örnekleri alınacak. B&ouml ;lgedeki böcek, mantar gibi zararlılar incelenecek. Dernek 6 ayda bir araştırmaların genel gidişatı ile ilgili bir rapor hazırlayarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne sunacak. Proje sonunda analiz ve değerlendirmeler ile çözüm önerilerini içeren bir sonuç raporu oluşturulacak. Elde edilen veriler ise bilimsel yayına dönüştürülecek.

(Dokuz Eylül)

Merkez Bankası: Döviz dalgalanmaları olağan işlemlerden kaynaklı

Merkez Bankası (MB), rezervlerde yaşanan dalgalanmaların olağan işlemlerden kaynaklandığını belirterek, “Öngörülmeyen bir durum söz konusu değildir” açıklamasını yaptı. Ayrıca, ‘para politikası ve likidite yönetimine ilişkin tüm araçların kullanılmaya devam edileceği’ ifade edildi.

Merkez Bankası (TCMB), döviz rezervlerindeki azalma ve TL’nin değer kaybına ilişkin açıklama yaptı. Rezervlerdeki dalgalanmaların olağan olduğu saunulan açıklamada, piyasalardaki dalgalanmaların yakından takip edildiği, gerekli araçların kullanılmaya devam edileceği kaydedildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

“Ülkemiz ekonomisine ilişkin makro göstergeler koordineli politika adımlarının etkisiyle dengelenme sürecinin devamına işaret etmektedir. Öncü veriler ilk çeyrekte yurt içi talepte ılımlı bir toparlanmanın gerçekleştiğini göstermektedir. Mal ihracatı ve turizm talebindeki güçlü seyirle birlikte net ihracat büyümeye yüksek katkı vermektedir. Bu çerçevede cari dengedeki iyileşmenin hızlanarak sürmesi beklenmektedir.

Ekonomik dengelenme sürecinde para politikası fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda şekillenirken maliye politikası ile güçlü eşgüdüm enflasyonla mücadeleyi desteklemektedir.

Diğer taraftan, Merkez Bankası rezervlerini güçlendirme politikasına kararlılıkla devam etmektedir. Bu doğrultuda, geçtiğimiz yıl finansal piyasalarda yaşanan oynaklıklar sonrasında rezervlerde artış trendi gözlenmiştir. Brüt rezervlerde yaşanan dalgalanmalar ise olağan işlemlerden ve dönemsel unsurlardan kaynaklanmakta olup öngörülmeyen bir durum söz konusu değildir.

Finansal piyasalarda gözlenen oynaklıklar ve sağlıksız fiyat oluşumları yakından takip edilmekte olup, para politikası ve likidite yönetimine ilişkin tüm araçlar, fiyat istikrarını sağlamak ve finansal istikrarı desteklemek amacıyla kullanılmaya devam edilecektir.”

(Gazete Duvar)


AKP medyasından adaylara fişleme skandalı

Sabah ve A Haber’deki haberlerde ‘fişleme’ türü bilgiler yer aldı. Yasal etkinlikler suç gibi sunuldu.

Muhalefet partilerinin bazı illerdeki belediye meclis üyesi adaylarıyla ilgili iktidarın medya organlarında yapılan bazı yayınlar fişleme skandalını ortaya koydu. Sabah’ta yer alan bir haberde,  CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi listelerindeki adayların katıldıkları yasal etkinlik veya programlar ile yakınlarının kim olduğu gibi bilgiler sıralanarak suçlayıcı ifadeler kullanıldı. Adaylar tek tek isim verilerek haklarında örgüt üyeliği suçundan tutuklu bulunan yakınını ziyaret etmesi, akrabasının örgüt üyesi olması, yasal parti kongrelerine katılması, dernek üyesi olması konusunda bilgiler sıralandı.

İzmir Konak İlçe Belediye Meclis Üyesi adayı hakkında A Haber TV’de yapılan yayın da fişlemeyi gözler önüne serdi. Adayın doğum yeri ve tarihi verildikten sonra 1969 yılında katıldığı yasal toplantılar sıralandı.

TANRIKULU: DERİN DEVLETİN KİRLİ HAFIZASI…

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu tepkisini twitter adresinden şu ifadelerle gösterdi: “REZALET! Ahaber’e servis edilen İçişleri Bakanı’nın suçladığı ve CHP listelerinden aday kişilerden birisi. Kürtleri bu şekilde potansiyel suçlu olarak gören ve düşmanlaştıran anlayışa lanet olsun. Şunu da öğrendik Akparti eski derin devletin kirli hafızasının yeni sahibi olmuş.”

CHP’li Barış Yarkadaş da “AKP’nin yayın organı A HABER TV, CHP listelerinde yer alan meclis üyesi adaylarını fişliyor ve “Doğu Gecesi” düzenlemeyi suç olarak gösteriyor. Bakanlıktan gelen bu listeyi yayınlamak gazetecilik değil, tetikçiliktir. YSK onayından geçen herkesin seçimlere katılma hakkı vardır” dedi.


Eşitlik, 100 metre, fıtrat gibi şeyler… – Aksu Bora

Bu yazı birikimdergisi.com sitesinden alındı

#Tarih dergisinin Mart sayısında Ali Murat Hamarat çok güzel yazıyor, tarih boyunca kadın atletler kaç metreyi kaç dakikada koşmuşlar, koşabilmek için nelerle başa çıkmışlar. Yazının başlığı “Erkekleri yaya bırakan şampiyon kadın atletler”. Olimpiyatlarda maraton koşmasına izin verilmediği için parkuru ertesi gün koşan Stamata Revithi’den 1967 Boston Maratonu’nda yarış direktörü tombul Jock Semple’nin omzundan tutup çekiştirdiği Katherine Switzer’e, bir önceki yıl yarışa gizlice katılıp koşan Bobbi Gibb’e… Güzel yazı. Başka alanlarda olduğu gibi, atletizmde de kadınlar varlıklarını ortaya koyabilmek için bir yığın salaklıkla uğraşmak zorunda kalmışlar, onu anlatıyor.

Epey oldu, bizim Cumhurbaşkanı da koşmanın cinsiyeti hakkında bir şeyler söyledi; “madem eşitiz, erkekle bayan 100 metreyi koşsunlar, bu adalet olur mu?” dedi; Kadın ve Adalet Zirvesi’nde. “Olması gereken nedir? Kadın kadınla koşar, erkek erkekle koşar”; alkış kıyamet. Bilmiyorum tombul Jock, Katherine ile koşsa nasıl bir sonuç alırdı. Onun fıtratında erkeklik, berikininkinde kadınlık olduğu kadar, birininkinde tombulluk ötekininkinde atletiklik varsa nasıl yapacağız? “Büyükle küçüğü aynı terazide tartamazsınız” da diyor. “Güçlüyle zayıfı aynı yarışa sokamazsınız.”

Elimizde üç farklılık var yani: büyük ve küçük, güçlü ve zayıf, kadın ve erkek. Bir de yüz metre- o ne, emin olamıyoruz. Siyasetin metaforu mu, hayatın mı… Tombul ve atletik yok ama mesela, atletle direktör, hırslıyla arzulu, eğitimliyle diplomasız… Fıtri farklarla diğerleri arasında da fark var demek. Fıtraten aynıları aynı yere, farklıları farklı yere koyunca adalet oluyor. Fıtratında liderlik olan, bunu biliyor, ona göre davranıyor. “Eşit eşit diyen bazıları”nın bilmediği bu. O bazıları siyasetin (ya da hayatın) neden 100 metre koşmaya benzetildiğini de bilmiyor; neden maraton değil de 100 metre? Maratonda cinsiyet farklılıkları önemini kaybettiği için olabilir mi? Kas gücünün öne çıktığı 100 metreyle dayanıklılığın önem taşıdığı maraton. Siyasette (ya da hayatta) önem vermemiz gereken niteliğin bunlardan hangisi olduğunu söylemiş oluyor yani? Kadınların kasları erkekler kadar güçlü değil, 100 metreyi onlar kadar hızlı koşamazlar, o halde eşitlik iddiası boştur, çünkü işte, kas farkı… Her zaman çocuk doğurmakla ilgili olurdu bu farklılık hikayeleri, koşmak da nerden çıktı acaba?! Bir de, çocuk doğurmakla ilgili hikâyeler, kadınların fıtraten evde oturmaya yatkın olduklarına daha kolay bağlanırdı. Koşmaktan bahsedince tam nereye varmak istiyor anlamak daha zor. Salondaki kadınlara evlerine gitmelerini mi öneriyor, yahut kadınların ayrı parti kurması gerektiğine mi işaret ediyor, kadınların kadın kollarında kalması gerektiğini mi söylüyor, yahut ne bileyim, kadınlar yüz metreyi erkekler gibi koşamadıkları için kadın kotası mı koyacaklar? Yani somut olarak ne demek “ayrı koşun”?!

Politikanın yaptığı en önemli işlerden biri budur: sınırlar çizmek, farklılıkları tanımlamak. Hangi farklılıkların değiştirilemez, hangi sınırların sabit olduğu, hep politik mücadelenin konusu olmuş. Eşitlik mücadeleleri eşit olması istenenlerin aynı oldukları değil, eşitliğin adaletin temeli olduğu fikri üzerinde yükselmiş. Yani eşitlik mi adalet mi ikilemi, tamamen yanlış kurulmuş bir ikilem. Eşitlik zaten farklı olanlara farklı muameleyi gerektirir – yoksa ne diye kota isteyecektik? Adaletin eşit olmayanlara aynı davranmayarak elde edileceğini söyleyenler ama, kotanın adaletsizlik yaratacağını ileri sürüyorlar. Neden? Çünkü ayrımcılık yapmış oluyorsun, o da adalete aykırı bir şey. Fıtratında demagoji varsa demek.

İki tane birer kiloluk ağırlığı terazinin iki kefesine koymanın bir anlamı var mıdır? Belki. Ağırlıklarda hile yapılmış olabileceğinden şüpheleniyorsak. O zaman, şüphe duymadığımızı bir kefeye, diğerini diğerine koyarız, ölçeriz. Çünkü ağırlıkların farklı olabileceğini düşünüyoruzdur. Ya da işte, bir kefeye bir kiloluk ağırlığı, diğer kefeye de domatesi koyarız. Terazinin mantığı budur. Farklıları eşitlemek. Domatesin fıtratıyla ağırlığınki farklıdır. Tabii ki. Yoksa ölçmenin bir anlamı olmazdı. İlle de terazi metaforuyla düşüneceksek.

Eşitlik, aynılar arasında olmaz, farklılar arasında olur. Aynılar zaten aynıdır! Dolayısıyla, kadın erkek, hepimiz insan olduğumuz için eşit değiliz; eşitliği bir değer olarak benimsediğimiz için eşit olmak için mücadele ediyoruz. Eşitlik fıtratımızda değil, politikamızda. Biliyoruz ki o olmadan ne barış olur ne adalet. Ne de özgürlük. 

Katherine Switzer erkekler “gibi” olduğunu değil, kadınların maraton koşabileceğini göstermek için koştu. Jock gibi olmak istemezdi zaten herhalde. Kendi gibi olmak isterdi. Kendi gibi olabilmesi için o maratona katılması şarttı. “Korkum ve aşağılanmam öfkeye dönüştü” demiş sonradan. Tabii. Maratonu bırakmak, omzundan tutup çekiştiren o herifin kazanmasına izin vermek, kendinden vazgeçmek anlamına gelecekti çünkü. 100 metre değil, 42 kilometre koştu. 4 saat 20 dakika. Kadınlar hakkındaki bütün o “kırılganlık”, “zarafet”, “zayıflık” etiketlerinin yol boyu birer birer üstünden düştüğünü, final noktasına zayıf cinsin bir ferdi olarak değil, Katherine olarak ulaştığını hayal etmek çok hoşuma gidiyor. O finale ulaşırken herifin suratının morardığını düşünmek de. Erkeklerle aynı değiliz, olmayı da istemiyoruz. Eşitlik peşindeyiz. Bizi etiketleyen, sınıflayan, erkeklerden ve birbirimizden farklılıklarımızın ne, farkın ne demek olduğu hakkında söylevler verenlerle başa çıkacak gücümüz, öfkemiz ve kararlılığımız var. Alışın, buradayız.

Aksu Bora – Birikim