Ana Sayfa Blog Sayfa 2569

Süreyya Operası Ulusal Beste Yarışması başvuruları başladı

Kadıköy Belediyesi tarafından Türkiyeli bestecilerin yeni eserler yaratmasının özendirilmesi amacıyla hayata geçirilen Süreyya Operası Ulusal Beste Yarışması, 4. kez düzenleniyor.

Nisan 2020’de sonuçlanması planlanan yarışma bu yıl Piyanolu Üçlü (keman, viyolonsel, piyano) olarak düzenleniyor. Son başvuru tarihi 10 Ocak 2020.

36 yaşından gün almamış Türkiyeli bestecilere açık olan yarışma çok sesli evrensel müzik dilinde, özgün telif eserler yaratılmasına, böylelikle yerli müzik eserleri repertuvarının zenginleşmesine katkıda bulunabilmeyi hedefliyor. Keman, viyolonsel ve piyano üçlüsü için bestelenen eserlerin 15 – 17 dakikayla sınırlı olması; kompozisyonların ülkenin geleneksel ses duyarlılığından esinlenmeler, işlemeler veya yansımalar içeren özgün bir çalışma olması gerekiyor.

Yarışmada, seçici kurulca yapılacak ilk değerlendirmenin ardından dört eser finale kalacak. Bu dört eser derecelendirilmek üzere jürinin huzurunda, 13 Nisan 2020 Pazartesi 19:30’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda düzenlenecek final konserinde kamuya açık olarak icra edilecek. Konser sırasında jürinin yanı sıra izleyiciler de fuayede bulunan seçim kutularında oy kullanarak eserleri değerlendirebilecek ve Dinleyici Özel Ödülü’nün sahibini belirleyebilecek. Ödül Töreni de aynı gece gerçekleşecek.

Kadıköy Belediyesi bugüne kadar genç “piyano” ve “keman” icracılarına yönelik yarışmalar ile oda orkestrası ve piyanolu dörtlü için beste yarışmaları düzenledi. Altıncı yarışma olan Süreyya Operası Ulusal Beste Yarışmasının seçici kurulunda Cihat Aşkın, Oğuzhan Balcı, Turgay Erdener, Özkan Manav, Gülsin Onay, Yalçın Tura ve Hasan Uçarsu yer alıyor. Kazananlara para ödülünün yanı sıra, final konserinde kaydedilecek olan eserlerin CD basımı da yaptırılacak. (Yeşil Gazete)

3D turla “Sanatçı ve Zamanı” sergisi

İstanbul Modern’in 2015-2018 yılları arasında ziyaretçileriyle buluşan koleksiyon sergisi “Sanatçı ve Zamanı” 3D turla ziyarete açıldı.

109 sanatçının 193 çalışmasının yer aldığı, sanatçıların zamanı ile toplumun, kültürün, doğanın ve evrenin zamanı arasında kurulan bağa dair bir düşünce alanı olarak kurgulanan sergiye buradan ulaşabilirsiniz. (Yeşil Gazete)

Yoğunbakım, açan çiçekler, tozlu koridorlar – Ümit Kıvanç

Bu yazı gazeteduvar.com.tr sitesinden alındı

İktidar koalisyonu oy ve destek kaybediyor. AKP, siyasî parti olarak artık yok sayılır. Lideri partiyi eritti. Tayyip Erdoğan da artık herhangi bir gelecek vaadini temsil etmiyor. Türk-İslâmcılığı, böyle ideolojiye dayalı siyasî hareketlerin hegemonya için kesinkes ihtiyaç duydukları, başkalarınca kabullenilmelerinin yegâne aracı olan moral üstünlüğünü bütünüyle yitirdi. “Dindarlık”la özdeşleşmesi halinde bizzat dindarlığı kirleten, mensuplarının zenginleşmesini ve liderlerinin şâşaasını yoksul halkın ihtiyaçlarının önüne koyan, yalana dolana dayalı, ahlâksızlığın bin türünü meşrulaştıran, insafsızlığı, vicdansızlığı, merhametsizliği bayrak edinen bir acayip sağcılığa dönüştü. Bütünüyle içerideki iktidarın korunmasına yönelik dış politika ve har vurup harman savrularak perişan edilen ekonomi kulvarlarında da duvara toslandığında, vaatsizlik, siyasetsizlik ve moral üstünlüğün yitirilişi, muktedir mütehakkim Türk-İslâmcıları için eziyetli koma aşamasını başlatacak. Şimdiden yoğunbakımda hazırlıkların yapılması yerinde olur.

BEKLENEN ŞEY

AKP’nin muktedir ve zengin ettiği, eline yetki geçirmiş güruh birer birer sedyeyle yoğunbakıma götürülürken, kalan son gayretleriyle başlarını azıcık doğrultabilirlerse, takım elbisesi ve tuhaf kravatıyla camın ardından kendilerini izleyen bir yüz görecekler. O esnada parmaklarıyla bazı garip hesaplar yapmakta olduğu anlaşılan adama ait bu yüzden herhangi bir ifade okuyamayacak, daha da tedirgin olacaklar. Yoğunbakımın otomatik kapısı sessizce ama hızla açılırken, acılarını azaltmak için verilen ilacın etkisiyle gözleri kapanacak, son anda, o yüzde belli belirsiz bir aşağılama ifadesini seçecekler. Milyonlarca çuval inciri berbat etmiş olmanın utancı ve pişmanlığını hissedecek duyargaları kalmış mıdır yoksa kullanılıp atılmış olmaya dair derin bir şüphe, taze açılmış damaryollarından bedenlerine ılık ılık sızacak mıdır; bunlar artık ayrıntı. Camın ardındaki adam, “İçeride var sekiz, dört de şimdi götürdüler, on iki,” diye fısıldayacak, “hastane beş katlı, etti on yedi, ayın dördü, yirmi bir, üç hilalin üçüne böl, kaldı yedi…

Türk-İslâmcılığının cenazesinde hakkını helal edecek olan, bunu ancak iki sebepten yapacak. Ya yanılgı eseri ya da işlenen bunca suçu suç görmeme yüzünden. Bugün hâlâ yalan ve ahlâksızlığı “inanan” sayılmaya engel görmeyen çok kişi var. İşte, kaderin tecellîsi, feleğin işi, her neyse, hâlihazırda İslâmcılık iktidarının tahakküm kudreti, bir zamanlar güya alıp kıracağını vaat ettiği devlet sopasının yanı sıra, bu yanılsama kurbanlarının desteği sayesinde kutsanabiliyor. Gayrısı çıkar peşindeki sefil sağcı zevattır, üzerine konuşacak söz yoktur.
Seçimden değil de, seçimin az ötesinden bahsetmeye geçtim, müsaadenizle. Seçimle ilgili birbirinden isabetli değerlendirmeler okuduk, dinledik. Seçim başarısını yanına komama, kursakta bırakma, sevinci boğma, “istemezsek vermeyiz” pompasıyla zehir saçma operasyonları hâlâ sürerken bunlara bir şeyler ilave etmeye çalışmak pek anlamlı değil. AKP’nin itiraz operasyonunun maksadı ve bir defa daha dibine vurulan ahlâksızlık üzerine tarifler yapmamız da sanırım pek gereksiz. Hele seçimden çıkan sonuçta yine uluslararası şer güçlerin düzenlediği darbeyi bilmemneyi teşhis ettiğini ileri süren beyinsizler ve kötü ruhlular çetesiyle bunların dediklerine itibar eden bîçare gafilleri kaale almamız, kamu kaynaklarını israf suçuna bile girebilir.

Bu yüzden başka yöne bakalım.

BEKLENMEDİK ŞEYLER

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun hem iç ısıtıcı hem serinletici -profesyonelliğinden yitirmeksizin samimi görünen- performansı vesilesiyle, CHP’den yana dönelim. Böyle bir performans, CHP’de görmeyi beklemediğimiz ama gördüğümüz tek şey değil.

Meğer CHP’nin içinde bir siyasî parti, bir siyasî hareket varmış! Sözünü sakınmayan, açık tavırlı, cesur, belki en önemlisi, siyaset yapmaya niyetli, lider özelliklerinden de yoksun olmayan figürler ortaya çıkınca yanında insan da buluyor, doğru dürüst organizasyon da yapabiliyorlar. Oyları, sandıkları korumak için doğru dürüst yemeden içmeden, uyumadan, kimi yerde saldırı tehlikesi altında sürdürülen fedakârca çaba ve gösterilen beceriklilik şaşırtıcı. Bu oradan geçen bir ziraî donatım uçağından düşmüş tohumun beklenmedik yerde beklenmedik anda filiz verivermesi gibi tesadüfî bir hadise olamayacağına göre, şöyle düşünmek durumundayız: O partinin içinde böyle birileri, böyle bir potansiyel vardı, ama yol verilmediği, teşvik edilmediği, maalesef daha büyük ihtimal, engellendiği için bugünküne benzer bir mücadeleye tanık olmuyorduk.

İster istemez umutlanıyor insan, müstakbel çoğulcu demokrasi adına, müstakbel hak-adalet ortamı adına.

Sanırım İzmir’de Tunç Soyer’in, Beyoğlu’nda Alper Taş’ın adaylığı partinin sahici sosyal demokrasiye yakın, çoğulculuk karşıtı olmayan, daha açık konuşalım, Kürt alerjisinden mustarip olmayan kesimlerinde, geleneksel tıkızlık ve siyasî kabızlığın nihayet CHP’liliğin zorunlu şartı olmaktan çıkarılacağı izlenimini yaratmış olmalı. Kabuk kırmaya cevaz verildiği duygusu…

Alper Taş’ın adaylığı ayrıca daha genç kesimlerde muhtemelen bir tür Gezi koalisyonu özlemini canlandırdı.

İstanbul adayı olarak Ekrem İmamoğlu ise, baştan, icabında kendi kampında tepki toplamayı göze alabileceğini -Erdoğan’ı ziyaret!-, bilahare bunu giderebileceğini gösterdi, kısaca, ne yaptığını bildiği görüntüsünü verdi. Erdoğan’ın arzuladığı kavgacı-patırtıcı rakip olarak ortaya çıkmayışı, kendi tarzından sapmayışı -ki mazbatasını geciktirmek için türlü dümenler çevrilirken de tavrını bozmadı-, her şeyden önce, sürekli gerginlik ve çatışma havasını dağıtmaya aday ve ehil bir siyasetçi olarak algılanmasını sağladı.

Karşısına bu seçenekler konmasa, en iddialı olunan yerde, ülkenin başkentinde, bu iddianın borçlu olunduğu Mansur Yavaş’la seçime girecek CHP, birçok seçmeninin pazar gününü pijamaları ve eşofmanlarıyla, kahvaltı masasından kalkmadan geçirmesine yolaçabilirdi. Beş dönem arka arkaya Melih Gökçek’e mâruz kalmanın sıkıntısı ve utancıyla iki büklüm Ankaralı muhalifler muhtemelen yine gidip “eski Ülkücü” -fakat halen ne, belirsiz- Yavaş’a, dolayısıyla CHP’ye oy atacaklardı. Ancak bunun başka yerdeki CHP’li seçmen üzerinde herhangi bir müşevvik veya doping etkisi yapmayacağı ortadaydı. Belki aksine.

Gösterilen sıra dışı adaylar CHP’nin aldığı oyları artırdı mı, bilemiyoruz; muhtemelen çok artırmadı. Ancak CHP Genel Merkezi adlı kamu kuruluşu idarehanesinin deposunda, parıltısını ve cıvıltısını kaybetsin diye küflü klasörlerin sıralandığı rafların ardına atılmış bekletilen, seferberliğe, mücadeleye niyetli partililerin ortaya çıkıp bir siyasî hareket oluşturmasını sağladı. Azıcık sola kayıldığında partiyi öcülerin kapmayacağına inananlar arttı.

Tabiî sahiden baharın gelişini, çiçeğin böceğin canlanarak ortaya fırlayışını hatırlatan bütün bu hareketliliğe dalıp gitmek tehlikeli. Zira o köhne idarehanenin loş koridorlarında ne tehlikeler saklı. Kuytularda takım elbiseli canavarlar gezer. Onyılların tortusuyla kaplı zeminde ses çıkarmadan yürürler. Hantal adımlarını attıkça kalkan tozlarla beslenirler. Ancak bu onları kesmez. Kendi yarattıkları sasılığın yaydığı sıkıntıdan öyle bunalırlar ki, canlanabilmek için, kanlarını emmek üzere genç ruhlar ararlar. Kurbanların illâ genç olması gerekmez; “değişim” mealinde herhangi bir lafı telaffuz edecek herkes onların ihtiyaç duyduğu mineralleri içeren gıda maddesidir.

Muş ve başka birçok yer için HDP’nin ortaya attığı usûlsüzlük-yanlışlık iddialarına karşı bürünülen put gibi sessizlik-kıpırtısızlık halini İstanbul’da sergilenen fedakârane, cesurâne gayretle yan yana koyduğunuzda, o gayretin bütün iyi niyetliliğine rağmen ortaya yeni bir ayrımcılık manifestosu çıkıyor. (Muş, Tatvan, Malazgirt, Viranşehir, Gercüş, Dargeçit, Taşlıçay, Şemdinli, Akdeniz’deki seçimlere HDP’nin itirazları kafadan reddedildi, ülkenin batısı İstanbul için hop oturup hop kalkarken bunlara dair doğru dürüst ses çıkmıyor. En azından bu satırlar yazılırken henüz çıkmamıştı.) Sebebi, kendi başlarına yanına yanaşamayacakları seçim başarılarına çok isabetli taktik ve son derece bilinçli seçmen davranışıyla hayatî katkıda bulunan “Kürt partisi”ne dair hikâyeyi bir an önce unutmak ve unutturmak isteyen o canavarlardır işte.

CHP şimdilik şu yukarıda izah ettiklerimin inşallah uzun ömürlü olamayacak bir terkibi, tekinsiz bir ‘ikisibirarada’dır. Şu yeni yüzler, şu yeni eylem niyeti, şu silkiniş üstün gelse Türkiye’de öyle çok şey değişir ki!..

Acaba İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayının eşi Dilek İmamoğlu’nun eylemini -evet, basbayağı eylem sayılır- bu yönde işaret sayabilir miyiz? Oy çuvallarının kilit altında tutulduğu odaların kapıları önünde üç gündür bir-iki saat uykuyla bekleşen partililerin, memleketin elinde kalan tek değerli siyasî müesseseyi, seçim kurumunu da kaybetmemesi için didinişinin yanına koyup…

Dilek Hanım’ın “gördüğü lüzum üzerine” söyledikleri, kim bilir, belki bir devri nihayet sona erdirir. İmamoğlu ailesinin fotoğrafını özellikle Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Hanım’la fotoğraflarının yanına koyarak her zamanki herzeleriyle seviyesiz büyükşehir ırkçı edebiyatına katkılar yapan “modern” şahsiyetleri kınadı Dilek İmamoğlu. “Eğer bir aşağılama ya da güzelleme yaptıklarını sanıyorlarsa,” dedi, “bilmeliler ki beni de aşağılıyorlar. Çünkü ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum. Onların tercihi de böyle. O yüzden bu paylaşımı hiç iyi niyetli bulmuyorum.”

Yani köprülerin altında akıntılar hızlandı. Mevcut badireden, seçim kurumunun da anlamını paramparça, işlevini imha etmiş olarak çıkmazsak, yakın gelecek değişimlere gebe görünüyor.

Ümit Kıvanç – Gazete Duvar

İlçelerde düğüm bu akşam çözülüyor

1 Nisan’da yapılan yerel seçimlere yönelik itiraz sürecinde ilk basamak olan ilçe seçim kurullarına itiraz süreci bu akşam sona eriyor. Yarışta önde olan İmamoğlu, 11 ilçede sayımın bittiğini bildirdi. Lehlerine 11 bin 109 oyun düzeltildiğini söyleyen AKP’li Yavuz’a göre ise “daha düzeltecekleri var.”

Resmi olmayan sonuçlara göre İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı (İBB) yarışında önde olan CHP’li Ekrem İmamoğlu bir açıklama yaparak 11 ilçedeki geçersiz oyların sayımının bittiğini bildirdi. İmamoğlu, “Şu an aradaki fark 19 bin 552” dedi. Açıklamadan satır başları şöyle:

Süreç devam ediyor: 11 ilçede geçersiz oyların sayımı bitmiş durumda. Şu an aradaki fark 19 bin 552, yani 21 bin civarındaki rakamlardan buraya indi. Rakibimizin oyu 4 milyon 151 bin 923’e çıktı. Arkadaşlarımın yapmış olduğu simülasyona göre günün sonunda bütün geçersiz oylar sayılsa dahi 18 bin ile 20 bin arasındaki fark korunarak bu süreç tamamlanacak.

Algı yönetimi yapmak istiyorlar: Halen kameralar önünde başka sayımlar da yapılsın diyen rakibimiz adına konuşan yetkili arkadaşlar ne acı ki seçimden önce dünyanın en güvenilir sistemini anlatırken seçimden sonra oradaki hakime, memura, müdüre, AKP adına katılan vatandaşlarımıza bile güvenmeyerek kameralar önünde olsun çağrısı çok vahim bir şey. Sanki geçersiz oylarda 545 sandık sayıldı ve 11 bin oy düştü diyerek bir algı yönetilmeye çalışılıyor. Öyle değil.

Anıtkabir yanıtı: Fırsatım olsa senenin 365 günü Anıtkabir’e giderim. Dua ederim minnet duygularımı dile getiririm. Onun silah arkadaşı olan dedemi anarım. Anıtkabir’e gitmek sağa sola gitmek değildir, memlekete olan özendir. Anıtkabir’de ziyaretimin sonrasındaki yazdığım metnin, bence beni eleştirenler tarafından okunması gereken güzel bir yazı olduğunu düşünüyorum. Benim imzamı eleştiriyorlar. Televizyon kameraları 500 metre yola dönsünler, en az 200 afiş görürler. Rakibimin bütün İstanbul’u on binlerce afişle doldurmasının 500 metredeki sayısını paylaşıyorum. 3 bin küsür oyla kendilerini başkan ilan ettiler. Sonra biz 25 ilçeyi kazandık, onun için asıyoruz dediler. Keşke oraya Sayın Yıldırım’ın değil de onların fotoğraflarını assaydınız.

İstanbullulara hizmet dönemi: Adama, kişiye, kişilere, gruplara, derneklere hizmet işi bitti. İBB’ye ve İstanbullulara hizmet dönemi başlayacak.

AKP: Lehimize 11 bin 109 oy düzeltildi

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz da bir açıklama yaptı. Yavuz, 1 Nisan’dan bu yana 530 sandıkta güncelleme yapıldığını belirterek AKP lehine 11 bin 109 oyun düzeltildiğini söyledi. Yavuz, ‘daha düzeltecekleri olduğunu’ belirtti; ilçe seçim kurullarında sayım döküm çizelgelerinin girilmediği ya da yanlış girildiği örnekler olduğunu savundu. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in “Tüm sandıklar sayılsa bile 13 bin farkla İstanbul’u Ekrem İmamoğlu alıyor” sözlerini de eleştiren Yavuz, “Manidar buldum. Bu kadar oy düzeltildi, daha düzelteceklerimiz var. Özgür Bey endişeye kapılabilir” dedi.

İstanbul’da ilçe seçim kurulları itirazlara ilişkin kararlarını bugün saat 17.00’ye kadar tamamlayacak.

Sakık: Muş’ta seçimler yenilenmeli

Muş’ta yerel seçimlere hile karıştırıldığını öne süren HDP Belediye Eş Başkan adayı Sırrı Sakık, “Bu saatten sonra belediyeyi bana verseler gidip yönetmem. Yeniden halkın iradesine başvurulmalı” dedi.

Halkın Demokrasi Partisi (HDP),  31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’nde 2 bin 500 oyun geçersiz sayıldığı Muş’ta, İl Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu. 103 sandıkta maddi hata tespit ettiklerini ifade eden HDP’nin Muş Belediye Eş Başkan adayı Sırrı Sakık, “Burada abluka altındayız. Seçim Kurulu’nda 4 gündür neler yaşanıyor bilemiyoruz. Seçim torbalarının başında uzun namlulu silahlarla özel timler var. Hukuk açıkça çiğneniyor, anayasal suç işleniyor. Muş’ta seçimlere hile karıştırılmıştır. Ağrı’da aldığım bir seçimi kentin selameti için seçime götürmüştüm. Bu saatten sonra belediyeyi bana verseler de bu şaibenin altında gidip belediyeyi yönetmem. Yeniden halkın iradesine başvurulmasını istiyorum” dedi.

Muş’taki yerel seçimlerde kesin olmayan resmi sonuçlara göre, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adayı Feyat Asya 15 bin 919 (%34.76), HDP adayı Sırrı Sakık 15 bin 581 (%33.59) oy aldı.

T24’ten Veysi Polat’a konuşan Sırrı Sakık, şunları söyledii: 2 bin 500 oy geçersiz sayıldı. Örneğin bir sandıkta 63 oy bir partiye yazılmış, bize 1 oy yazılmış. 1081 nolu sandıkta 119 oy Vatan Partisi’ne yazılmış, bize 10 oy yazılmış. Burada bu parti yok, adayı yok. Varsayalım Vatan Partisi’nin burada adayı da olsa bir sandıktan o adaya 119 oy çıkma ihtimali trilyonda birdir. Belediye meclis üyeliğinde 16 bin oy almışız. Belediye başkanlığı için 15 bin 513 oy. Arada bu farklarda var.

 ‘Sandıklar açılmadan kutlama yaptılar’

AKP’lilerin daha seçim günü sandıklar açılmadan saat 5’te davul zurnalarla kutlama yaptıklarını anlatan Sakık, “İtirazlarımız devam ederken ve mazbata henüz verilmemişken ilin valisi gidip AKP adayını ziyaret ediyor. Ardından 15 gün süreyle toplantı ve gösteri yasağı kararı alınıyor. Seçim günü Seçim Kurulu’nun önü bir kışla gibi olmuştu zaten. Sandık başlarına uzun namlulu özel timler yerleştirildi. Burada farklı bir hukuk uygulandı” diye konuştu. Sandıklara müdahale edildiğini, kamunun bütün yöneticilerinin Anayasa’yı ihlal ettiğini söyleyen Sakık, halkın vicdanında belediyeyi kendilerinin aldığını belirtti.

‘Seçim gecesi uçaklar indi’

İtirazlarının İlçe Seçim Kurulu tarafından reddedildiğini, İl Seçim Kurulu’na başvurduklarını bildiren Sakık, “Burada da seçimi aldığımızı iddia ediyorum. Hak etmediğim bir şeyi altın olsa dönüp tenezzül edip almam. Ve şunu diyoruz; burada seçime hile karıştırıldı ve yenilenmesi gerekir. Bu saatten sonra belediyeyi bana verseler de bu şaibenin altında gidip belediyeyi yönetmem. Ben yeniden halkın iradesine başvurulmasını isterim. Çünkü Muş’ta çok büyük şaibeler ve haksızlıklar oldu. Seçim gecesi oy kullanmak için Muş’a uçaklar indi. Aramızda 530 oy farkı var. Seçim gecesi dijital verileri iki gün boyunca YSK’ya göndermediler. Türkiye’de sadece iki kentte doğru veri akışı yapılmadı. Biri İstanbul, diğeri de Muş’tu. İl Seçim Kurulu’ndan gelen yanıtı bekliyoruz” diye konuştu.

Çipras ve Zaef Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi

0

Yunanistan ile Makedonya arasındaki isim krizinin yıllar sonra aşılmasının ardından, iki ülkenin başbakanları Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

Avrupa Parlamentosu’nun 33 milletvekili, yıllar süren düşmanlığı ortadan kaldıran Yunanistan ve Makedonya Başbakanlarını Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Aleksis Çipras ve Zoran Zaef geçtiğimiz aylarda iki ülke arasındaki isim anlaşmazlığı sorununu çözmüş ve Kuzey Makedonya’nın NATO’ya katılımının yolunu açmışlardı.

Gazete Duvar’dan Nikolaos Stelya’nın haberine göre, Çipras ve Zaef’in adaylığını Avrupa Parlementosu’nda temsil edilen Sol grup, Sosyalistler, Yeşiller, Avrupa Halk Partisi, Muhafazakarlar ve Liberaller destekliyor. Atina’da ise iktidardaki Syriza, ödülün kazanılması olasılığını yükseltmek için lobi faaliyetlerini artırma kararı aldı.

Yunanistan ve Kuzey Makedonya Başbakanları geçtiğimiz günlerde Atina’da biraraya gelmiş ve önemli işbirliği anlaşmalarına imza atmıştı. Atina ile Üsküp ilk defa askeri alanda da işbirliğine gitme kararı almıştı.

Mehmet Aksoy ‘Şamanlar ve Mitler Dünyasında’ sergisiyle Tophane-i Âmire’de

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Âmire Kültür Sanat Merkezi, 3 Nisan – 15 Mayıs 2019 tarihlerinde heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Şamanlar ve Mitler Dünyasında” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor.

Serginin kavramsal düzlemi için “Acımasız, ilkesiz, köksüz, ruhsuz bir dünya…” tanımlamasıyla yola çıkan Aksoy, “Artık ağaçların, suların, kurdun, kuşun, topraktaki solucanın ruhu yok. Onun için de her şey kesilebilir ve kirletilebilir” tespitini yapıyor.

Doğayı kızdırmanın ağır sonuçlarının altını çizen Aksoy, heykelleriyle görünür kılmak istediği düşünceyi “İnsana, ruhlar dünyasına, içsel güce ve doğanın kutsanmasına bir gönderme yaparak, bozulan doğa insan ilişkisine dikkat çekmek istedim” diyerek özetliyor.

Mehmet Aksoy sergilediği eserlerin özündeki temel düşünceyi de şöyle ifade ediyor: “İnsanı kızgınlıkları, sevinçleri üzüntüleri, tepkileri, davranış biçimleri ile sanatın içine çekmek.  Tabii ki bütün bunları kendi sanatçı ‘ben’i üstünden başkalarına öykünmeden kendi sanatçı kişiliği üstünden yorumlayacaksın. Kendine ait metaforlar ve onu sarmalayan formlarla anlamlandıracak sanatsal bilgi aktaracaksın, olayların şahidi, gören gözü, duyan kulağı olacaksın.”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Âmire Kültür Sanat Merkezi 15. yüzyılda Bizans döneminde Ste. Claire ve Aya Photini kiliselerinin yer aldığı Metopon adlı bölgede kurulmuştur. Sultan II. Mehmet tarafından fetihten sonra kurulan top döküm merkezi, Osmanlı ordu ve donanmasının kullandığı askeri topların üretildiği yerdir. Bina, 1850’lerden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda silah sanayiinin merkezi olmuş, 1900’lü yıllarda bir süre eğitim merkezi olarak kullanılmıştır. 1992 yılına kadar çeşitli düzenlemeler geçiren Tophane-i Âmire binası, bu tarihte Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne devredilmiştir.

Üniversitenin  Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmete açtığı tarihi binada Tophane-i Âmire Beş Kubbe, Tophane-i Âmire Tek Kubbe ve Tophane-i Âmire Sarnıçlar olmak üzere üç ayrı sergi alanı bulunmaktadır. (Yeşil Gazete)

İstanbul’da pankart savaşları

İstanbul’daki seçim yarışını resmen kimin kazandığı henüz değil, ancak Binali Yıldırım’ın afiş hamlesine Ekrem İmamoğlu’ndan yanıt geldi.

İmamoğlu’nun ‘Teşekkürler İstanbul” yazılı pankartları bugün İstanbul’un çeşitli noktalarına asılmaya başlandı.

31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sonuçlandı ancak İstanbul’daki seçim yarışına dair tartışmalar devam ediyor. Resmi olmayan sonuçlara göre, Millet İttifakı’nın adayı olan CHP’li Ekrem İmamoğlu seçimi kazandı. Ancak AKP ve MHP’nin pek çok ilçede sonuçlara ilişkin yaptıkları itirazlar nedeniyle yeniden oy sayımı halen sürüyor.

Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım, seçimlerin bitmesi sonrası İstanbul’un çeşitli yerlerine afişler astırarak İstanbul halkına teşekkür etmişti. İstanbul’daki yarışı kazandığını söyleyen Yıldırım adına asılan afişlerde ‘Gönül belediyeciliği kazandı, teşekkürler İstanbul’ ifadeleri bulunuyordu. Afişler İstanbul’un pek çok noktasında asılı duruyor.

Benzer bir hamle de bugün Ekrem İmamoğlu’ndan geldi. İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak imzasının bulunduğu pankartlarda “Teşekkürler İstanbul” ifadesi yer alıyor.

Yeni liderler geliyor

Önümüzdeki 10-20 yıl yaşanabilir bir iklim ve yeryüzü talebinin büyük bir hızla yaygınlaşacağı geçiş dönemi olacak. Yeni bir kuşak, “iklim kuşağı” geliyor, belki de geldi bile..

ABD’de Temsilciler Meclisi’ne daha geçen sene sonunda seçilen New York milletvekili Alexandria Ocasio-Cortez’in ortaya attığı Yeşil Yeni Düzen tartışması ülkenin normalde bu konulara kapalı olan medyasında gündemin üst sıralarına yerleşmiş durumda. Ocasio-Cortez’in arkasında büyük bir gençlik hareketinden Trump’ın 2020’deki rakibi olması beklenen Senatör Bernie Sanders’a ve Bill McKibben, Naomi Klein gibi ülkenin en önemli yazar ve aktivistlerine kadar önemli bir destek ekibi var.

İsveç’te Greta Thunberg’in geçen ağustos ayında başlattığı iklim için okul grevi eyleminin bütün dünyaya yayılmasının ardından, 16 yaşındaki iklim aktivisti Greta, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Bu da yetmedi, geçen hafta Berlin’de Almanya’nın en önemli medya ödülü Altın Kamera’ya layık görüldü ve yüzlerce medya ünlüsünün olduğu ödül töreninde tıpkı Katowice’de hükümet yetkililerine ve Davos’ta büyük şirket yöneticilerine karşı yaptığı gibi sert ve net bir iklim değişikliği konuşması yaptı.

İngiltere’de Yokoluş İsyanı hareketinden bir grup aktivist Avam Kamarası’ndaki bitmek tükenmek bilmeyen Brexit müzakerelerini basıp soyundular ve yarı-çıplak bir eylemle hem Brexit görüşmelerini alaya aldılar, hem de iklim değişikliğinin Brexit gibi saçmalıklarla uğraşmaktan çok daha önemli olduğu mesajını verdiler. Bugünlerde İngiltere’de de Yeşil Yeni Düzen tasarıları konuşuluyor ve Yokoluş İsyanı aktivistleri 15 Nisan’da daha büyük sürprizler hazırlıyor.

***

ABD, İngiltere, Almanya ve İsveç… Endüstriyel tüketim toplumu yaşam biçiminden taviz vermeye niyeti olmayan kitlelerin yaşadığı büyük kapitalist merkezler. Hükümete hangi görüş hakim olursa olsun; ister cumhuriyetçi, ister liberal, ister muhafazakar, ister sosyal demokrat; iklim değişikliği gibi bir konunun “asıl önemli meselelerin” yanına yaklaşamayacağı ülkelerde, şimdi iklim krizinin çözümsüz bırakılmasına karşı isyan ana akım siyasete, ana akım medyaya ve kentlerin ana meydanlarına yayılıyor.

Bunları umut vermek veya harekete geçmek için kendimizi motive etmek amacıyla yazmıyorum. Bu bir durum tesbiti. Bundan diyelim on yıl önce, 2008’de başlayan küresel ekonomik krizin ardından ve 2009’daki Kopenhag iklim zirvesi yaklaşırken denenen, ama “bastırılan” büyük hareket, yani ekonominin yeşil önceliklerle yeniden düzenlenmesi ve iklim krizini çözmek için yapılması gerekenlerin bütün sisyasi ve ekonomik öncelikleri etkileyecek kadar belirleyici olması talebi bu kez engellenemeyecek bir şekilde gündemin ön sıralarına yerleşiyor.

Bunu 40 yılı aşan ekoloji mücadelesinin ve 20 yıla yaklaşan iklim hareketlerinin olgunlaşma noktası olarak görebiliriz. Bıçak kemiğe dayanmaya başladı, ama daha tam da dayanmadı. Önümüzdeki 10-20 yıl yaşanabilir bir iklim ve yeryüzü talebinin büyük bir hızla yaygınlaşacağı geçiş dönemi olacak. Yeni bir kuşak, “iklim kuşağı” geliyor, belki de geldi bile… 2030’larda dünyada konuşulan daha önemli bir konu olmayacak. Sıcaklık arışı 2 dereceye yaklaşırken, dev kasırgalardan, sellerden, Beria gibi su altında kalıp yok olan kentlerden, Mati gibi orman yangınlarının yuttuğu kasabalardan, Novaya Zemlya gibi kutup ayılarının yiyecek aradığı yerleşim yerlerinin hikayelerinden başka bir şey konuşamaz hale geleceğiz.

Bugün “ciddi medyanın” vazgeçemediği Brexit gibi, Trump’ın yalanları ve ırkçı tweet’leri gibi, finans piyasalarındaki dalgalanmalar gibi yapay gündemlerin yavaş yavaş tarihe karıştığını göreceğiz. Çünkü hayatta kalmak söz konusu olduğu zaman, bütün bu oyalanmalar önemsizleşir.

***

Yeşiller, ekolojistler, iklim aktivistleri olarak geçen 10-20 yılda o günlerin şartları ve gündemi içinde bu konuları gündeme getirmekte öncülük ettik, daha doğrusu elimizden geldiğince bir şeyler yaptık. Ama az ve yetersiz de olsa, biraz el yordamıyla, biraz politik dinamiklerin yardımıyla yapılan, çokça görmezden gelinen ve çokça da engellenen her şeyin elbette bugünkü uyanışa bir katkısı olmuştur.

Şimdi yeni bir 10 yıla giriyoruz. 2030’a doğru her şeyin önüne geçecek büyük hareket hazırlanırken bu kez daha bilinçli ve dikkatli çalışmakta fayda olabilir.

Küresel iklim hareketi ilk büyük eylemlerini yaparken Greta daha yeni doğmuştu. Yeni kuşağın kontrolü ele alacağı yeni dönem geldi. Bu kuşak kendi zamanının iklim değişikliği tarafından yok edilmesine izin vermeyecek. Eski kuşaklar olarak, onların adına düşünmeden, onları yönetmeye, istediğimiz tarza çekmeye, doğrusunu biz biliyoruz demeye kalkmadan kendi rolümüzü oynayacağız. Yeşil yeni düzen politikalarıyla iklim kirizinin kontrolden çıkmasını önlemek için bir şeyler yapmak, yokoluş isyanı gibi cesur girişimlerle iklim kuşağının önünü açmak bu yüzden doğru. Ama bu krizi aslında yine biz çözemeyeceğiz…

Çünkü yeni liderler geliyor!

Ümit Şahin – Yeşil Gazete

BM Raporu: Milyonlar açlıkla boğuşuyor

2019 Küresel Gıda Krizleri Raporu’na göre, geçen yıl 53 ülkede yaklaşık 113 milyon insan yaşamak için yeterli gıda bulamamaya bağlı akut açlık yaşadı.


Hali hazırdaki rakama ek olarak 42 ülkede 143 milyon kişi daha her an akut açlıkla karşı karşıya kalabilecek durumda.

Gıda Güvenliği Bilgi Ağı tarafından hazırlanan 2019 Küresel Gıda Krizleri Raporu, dünyada yaşanan en acil gıda krizlerinin bir fotoğrafını ortaya koydu. Avrupa Birliği (AB), BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve BM Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından Brüksel’de, 2 Nisan’da düzenlenen toplantıda açıklanan rapora göre, 2018’de 53 ülkede yaklaşık 113 milyon kişinin akut açlık yaşadı. Bu rakam, 2017’deki 124 milyona göre bir düşüş yaşandığını ortaya koysa da, açlık çeken insanların sayısı hala 100 milyonun üzerinde…

Toplantıda konuşan AB Komisyonu Uluslararası İşbirliği ve Kalkınma Komiseri Neven Mimica, gıda güvensizliğinin küresel bir sorun olmaya devam ettiğini belirterek şunları söyledi: “Bu nedenle AB, 2014’ten 2020’ye kadar 60’tan fazla ülkede gıda ve beslenme güvenliği ve sürdürülebilir tarım konusundaki girişimler için yaklaşık 9 milyar Avro sağladı. Rapor, gıda krizlerini önlemek için insani, kalkınma ve barış aktörleri arasında güçlendirilmiş bir işbirliğine duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır. Daha güçlü bir Küresel Ağ, gerçekten ihtiyaç duyan insanlar için zeminde değişiklik sağlamaya yardımcı olabilir.”

Gıda krizlerinin ortak çaba gerektiren küresel bir sorun olmaya devam ettiğini vurgulayan AB’nin İnsani Yardım ve Kriz Yönetimi Komiseri Christos Stylianides de, “Son üç yılda bu yöndeki çalışmalarda en büyük paya sahip. Genel olarak yaklaşık 2 milyar avro insani gıda ve beslenme yardımı bütçesi var. Gıda krizleri daha akut ve karmaşık hale geliyor ve bunların üstesinden gelmek ve bunların önüne geçmek için yenilikçi yöntemlere ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.


Ortak açıklama yapan kurum temsilcileri, gıda krizlerinin ortak çaba gerektiren küresel bir sorun olmaya devam ettiğini kaydetti.

Rapordan önemli bulgular

Küresel ölçekte gıda kriziyle karşı karşıya olan 53 ülkedeki 113 milyon insan, 2017’deki 124 milyondan biraz daha az. Ancak, bu krize maruz kalan insan sayısı son üç yılda 100 milyonun üzerinde kaldı ve etkilenen ülke sayısı yükseldi. Ayrıca, 42 ülkede 143 milyon kişi daha her an akut açlıkla karşı karşıya kalabilecek durumda.

Geçen yıl 17 ülkede akut açlık ya aynı kaldı ya da arttı. Akut açlığa maruz kalanların yaklaşık üçte ikisi sadece 8 ülkede bulunuyor: Afganistan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Etiyopya, Nijerya, Güney Sudan, Sudan, Suriye ve Yemen.

İklim ve doğal afetler, 2018’de 29 milyon kişiyi akut gıda güvensizliğine itti. Üstelik, Kuzey Kore ve Venezuela dahil olmak üzere 13 ülkeden veri sağlanamaması nedeniyle, hesaba dahil edilmedi.

Raporun bulguları, iklim değişikliği, ekonomik şoklar, çatışma ve yer değiştirmeyi beraberinde getiren acil insani ihtiyaçların karşılanması ve temel nedenlerin önlenmesi, hazırlıklı olma ve yanıtı bir araya getiren güçlü işbirliği çağrıları ile destekleniyor. Raporda, ayrıca, gıda krizlerinin insani ve kalkınma boyutlarında bütüncül bir yaklaşım ve eyleme, çatışmaların azaltılmasına ve sürdürülebilir barışa daha fazla yatırım yapılması ihtiyacı da vurgulanıyor.

FAO Direktörü Graziano, açlığın en uç şekli olan akut açlık çeken insan sayısının çok yüksek olduğunu, yaşamları kurtarmak için geçim kaynaklarını da korumak gerektiğini söyledi.

‘Açlıktan ölmek kabul edilemez’

Raporun sunulduğu toplantıda konuşan FAO Genel Direktörü Jose Graziano da Silva, 2018’de akut gıda güvensizliği yaşayan insanların sayısındaki hafif düşüşe rağmen, açlığın en uç şekli olan akut açlıktaki rakamın hala çok yüksek olduğunu söyledi. Da Silva, “Açlık, en temel sorun. 21. Yüzyılda insanların açlıktan ölüyor olması kabul edilemez. İnsani gelişim ve yaşamları kurtarmak için açlıktan etkilenen, savunmasız kesimlerin dayanıklılığı artırılmalı, geçim kaynakları korunmalı” dedi. Etkilenen ve savunmasız nüfusların dayanıklılığını artıracak çok önemli bir bağ. Yaşamları kurtarmak için geçim kaynaklarını da korumamız gerekiyor” dedi.

Akut açlık nedir?

Yüksek düzeyde gıda güvensizliği olarak tanımlanan akut açlık, bir insanın yeterli gıda tüketememesi nedeniyle hayatının tehlikede olmasını anlamına geliyor. Kronik açlık ise bir insanın uzun süre normal, aktif bir yaşam tarzı sürdürmek için yeterli yiyecek tüketemediğinde ortaya çıkıyor.

FAO’nun en son Eylül 2018’de açıkladığı Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu Raporu’nda dünyadaki 821 milyon insanın açlık çektiği bildirilmişti.