Ana Sayfa Blog Sayfa 2564

İthalatla, tanzim satışla, Hal Yasası ile gıda enflasyonu düşmez – Ali Ekber Yıldırım

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı Mart 2019 enflasyon verilerinin odağında yine gıda enflasyonu var. Mart’ta, Tüketici Fiyat Endeksi yani enflasyon, aylık bazda yüzde 1.03 arttı. Bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 2.27, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 19.71 artış gerçekleşti.

Aynı dönemde gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık fiyat artışı yüzde 2.44 oldu. Gıdada aylık enflasyonun iki katıdan fazla bir artış var.

Yıllık bazda da en yüksek artış yüzde 29.77 ile gıda ve alkolsüz içecekler grubunda gerçekleşti. Sadece yaş meyve ve sebzeye bakıldığında yıllık bazda fiyat artışı yüzde 70.69 olurken,b u yılın ilk 3 ayındaki artış yüzde 44.03 oldu.

Tüketici Fiyat Endeksi’nde Mart ayında, fiyatı en çok artan ürünler sıralamasında ilk 7 ürün yaş meyve ve sebze olması dikkat çekiyor. Mart 2019’da çarliston biberin fiyatı yüzde 43.81,sivri biberin yüzde 36.04,patlıcanın yüzde 19.94,karnabaharın yüzde 19.19, portakalda 16.06, narda yüzde 16.05,muzda yüzde 15.85, fındık içinin fiyatı yüzde 11.89,ayvanın 10.53,domatesin 8.46 ve patatesin ise yüzde 8.04 oranında artış kaydetti.

Fiyatı en çok düşen sebze meyve ürünlerinde ise ilk sırada yüzde 18.47 düşüşle ıspanak yer aldı. Maydanozda Mart 2019’da fiyat düşüşü yüzde 18.30,yeşil soğanda yüzde 16.15 ve salatalıkta ise yüzde 12.91 düşüş gerçekleşti.

Merkez Bankası ne diyor?

Her ay enflasyon verileri açıklandıktan sonra, Merkez Bankası, alışılmış(mutat) açıklamasını yapar. Banka, aylardır yaş meyve ve sebze fiyatlarındaki artışa bağlı olarak gıda fiyatlarının arttığını ve bunun da enflasyonun temel nedeni olduğuna dikkat çekiyor. Bizim yazdıklarımızı pek dikkate almayanlar, Merkez Bankası’nı hiç dikkate almıyor.

Merkez Bankası,Mart 2019 “Aylık Fiyat Değerlendirme Raporu” nda enflasyonun en önemli nedenlerinden birisinin yaş meyve ve sebze fiyatlarındaki artış olduğuna bir kez daha dikkat çekti.

Bankadan yapılan değerlendirme özetle şöyle: ” Gıda ve alkolsüz içecekler yıllık enflasyonu Mart ayında 0,52 puan artarak yüzde 29,77’ye yükselmiştir. Bu gelişmede, taze meyve ve sebze fiyatlarına bağlı olarak yüzde 41,71’e yükselen işlenmemiş gıda enflasyonu belirleyici olmuştur. Taze meyve-sebze grubunda yıllık enflasyonun yüzde 70,69’a ulaşması dikkat çekmiştir.Diğer işlenmemiş gıda grubunda ise kırmızı et fiyatlarında artış gözlenmiştir. Mart ayında işlenmiş gıda fiyatları yüzde 0,25 ile ılımlı bir oranda artmış; grup yıllık enflasyonu yüzde 18,69’a gerilemiştir. Özetle, bu dönemde enflasyon taze meyve-sebze grubunda yükselirken, taze meyve-sebze dışı gıdada gerilemiştir.”

Dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de neden yükseliyor?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Gıda Fiyat Endeksi 2018 Mart ayına göre yüzde 3.6 düşüş kaydetti. Birleşmiş Milletler’ in açıkladığı FAO Raporu’na göre, süt fiyatlarındaki fiyat artışının tahıl, bitkisel yağ ve şeker fiyat kotasyonlarındaki düşüş ile dengelenmesiyle Gıda Fiyat Endeksi, Mart ayında genel olarak sabit kaldı.

Gıda ürünleri sepetinin uluslararası fiyatlardaki aylık değişimlerinin göstergesi olan endeks, Şubat ayından itibaren 2 puanlık ve 2018 Mart ayına göre de yüzde 3.6’lık bir düşüş göstererek ortalama 167 puan kaydetti.

Sütte yüzde 6.2 artış, bitkisel yağda yüzde 4.4,tahılda 2.2 düşüş var

FAO Süt Fiyat Endeksi, Okyanusya ülkelerinden beklenen ihracat elverişliliğindeki daralma öncesinde, tereyağı, peynir ve yağlı süt tozuna olan güçlü ithalat talebiyle, üçüncü ardışık yükselişini yaparak ay süresince yüzde 6.2’lik artış gösterdi.

Buna karşın, FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi, yüzde 4.4,Tahıl Fiyat Endeksi, yüzde 2.2’lik düşüş kaydetti. Şeker Fiyat Endeksi kilit üretici ülkelerdeki hasatların beklenenden fazla olmasıyla yüzde 2.1’lik düşüş gösterdi.

Bu politikayla gıda enflasyonu düşürülemez

Yıllardır yazıyoruz. Fırsatını buldukça anlatıyoruz. Gıda fiyatları,gıda enflasyonunu düşürmenin bir tek yolu var. Tarımın sorunlarını, özellikle üretimde yaşanan sorunları çözmeden gıda fiyatları düşmez,düşürülemez. Üretmeden ve üreten çiftçi para kazanmadan gıda enflasyonuna çözüm bulunamaz.

Biz bunları söyledikçe günübirlik politikalarla çözüm arayanlar her seferinde enflasyona tosladılar.

“Fiyatı artan her ürünü ithal eder,fiyatı düşürürüz ve enflasyon düşer” dediler. Fiyatı düşüremedikleri gibi, ithal edilen ürünlerde üretim azaldı ve fiyat daha da arttı.Dışa bağımlılık arttı.

“Hal Yasası çıkarır, fiyatı en az yüzde 25 düşürürüz” dediler. Yasa çıktı, fiyatlar düşmedi.Şimdi herkes yasadan şikayetçi.Yeni bir Hal Yasası hazırlandı. Yeni yasa da bugün yarın çıkacak ama fiyatlar yine düşmeyecek.

Soğan depolarına,patates depolarına baskınlar yapıldı. Soğan ve patates ithalatına sıfır gümrükle izin verildi. Daha yeni soğan ithalatındaki süre uzatıldı. İthalatla fiyat düştü mü? Düşmedi.Daha da arttı. Soğan 10 lirayı gördü.

Tanzim satış çadırları kuruldu. Halka ucuz meyve ve sebze sunulacaktı. Fiyatlar düştü mü, yine düşmedi.

Dünyanın en büyük havalimanlarından birine sahibiz diye övünürken, domatesi,soğanı ithal ediyorsanız gıda enflasyonunu düşüremezsiniz.

Gıda enflasyonu; ithalatla,tanzim satışla,Hal Yasası ile düşmez,düşürülemez. Tek yolu tarımın sorunlarını çözmektir. Çiftçiye dünya şartlarında girdi temin edilecek,dünya şartlarında destek verilecek.Çiftçi üretecek,para kazanacak. Çiftçinin ürettiği ürün tüketiciye uygun şartlarda sunulacak.

Hiç kimsenin çiftçinin cebinden,tüketicinin cebinden haksız kazanç elde edemeyeceği bir sistem kurulursa gıda enflasyonu düşer. Herkes rahat bir nefes alır. Yoksa biz her ay enflasyonu konuşmaya devam ederiz.

(tarimdunyasi.net sitesinden alınmıştır)

Partilerin hedeflerine göre seçimi kim kazandı?

31 Mart’tan beri yaşananlara, bize ve kırık dökük demokrasimize yaşatılanlara bakıp normal bir seçim analizi yazmanın doğru olmadığını biliyorum. Öte yandan en basit demokrasi kuralını dâhi hiçe saymayı kendilerine hak görenlerin değirmenine su taşımamak gerekir. Çünkü en büyük güçleri bizim beynimize düşürdükleri gölgeleri. Gölgeleri uzun; çünkü güneşleri batıyor. Battığını da 31 Mart’tan görüyoruz. Artık üreten, tüketen, ülkenin motoru konumunda olan halk onları istemiyor.

Seçimleri değerlendirmek için farklı bir parametre kullanalım. Herkes sonuçlara bakıyor ve bir çıkarımda bulunmaya çalışıyor. Sonuçlara değil de hedeflere bakalım. Çünkü resmi altyapısı, yerel seçimlerde yasada yeri olmayan ittifak sistemi ve karma karışık adaylık yapısıyla her parti biraz rakamlarla oynayarak kendisini bu seçimden galip çıkartabilir. Biraz istatistik, biraz matematik ve biraz da politik kıvraklık buna yeter. Fakat hedeflere bakmak bizi bu hokus-pokustan uzak tutacaktır. Hedefler, kontrol edilebilir halde arşivde duruyor. O zaman bakalım.

Öncelik iktidar bloğunun olsun. Ne demiş İçişleri Bakanı Süleyman Soylu? Eğer 31 Mart akşamı Türkiye’de bir iktidar zafiyeti oluşuversin, şuraya yazınız, 1 Nisan’dan itibaren Doğu ve Güneydoğu’da başka olaylar başlar. Kaymakamlar ve valiler, 6 yaşındaki çocukların ellerine taş verilerek itibarsız hale getirilmeye çalışılır. Yani AKP’nin hedefi seçim sonucunda bir iktidar zafiyeti yaşamamak. Peki, ne oldu? Nüfus olarak en büyük 10 ilden sadece İzmir CHP tarafından yönetiliyordu. Mersin de İYİ Parti’deydi. Seçim sonrasında bu rakam 6’ya çıktı. Sıralamayı nüfus ile değil de ekonomi ile yaparsak zafiyet daha dramatik bir şekilde ortaya çıkıyor. Kayyımlar aracılığıyla el konulan ve HDP’nin kazandığı Diyarbakır da bu listede değil. Kısaca, AKP’nin hedefi belliydi. Hedefi tutturamadı.

AKP’nin ortağı MHP’ye bakalım. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’e verdiği röportajda, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oturması açısından yerel seçimlerde 3 büyük şehirde alınacak sonucun çok önemli olduğunu belirten Bahçeli, diğer partilerin kazanması halinde “Daha o gece ‘bu sistemin meşruiyeti’ni tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. O nedenle Cumhur İttifakı devam etmeli diyoruz.” dedi. Herhalde fazla yoruma gerek yok. Muhalefet partileri Bahçeli kadar iddialı ve yırtıcı değil. Açıktan bir sistem tartışması olmadı ve olacak gibi de durmuyor ama 3 büyük şehrin de muhalefete geçtiğini düşünürsek MHP’nin hedefi belliydi. Hedefi tutturamadı.

Muhalefete geçelim. Cumhuriyet Halk Partisi’nin hedefi konusunda en çok konuşulan anekdot Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kanal D’de katıldığı bir programda yaşadıkları oldu. CHP lideri, Buket Aydın’ın gündeme dair sorularını yanıtladı. Aydın, yerel seçimde büyükşehirleri kazanamama ihtimali üzerine bir soru yöneltirken, Kılıçdaroğlu araya girerek, İstanbul, Ankara, Bursa, Adana, Mersin gibi büyükşehirleri alacaklarını dile getirdi.  Kılıçdaroğu’nun bu ifadeleri karşısında Buket Aydın’ın gülerek “Bugün formunuzdasınız” demesi dikkat çekti. Gülmek biraz hafif kalır aslında. Hanımefendinin kahkahalarına siz de YouTube’dan ulaşabilirsiniz. Kahkahaları medyanın sefilliği üzerine bir yazının konusu yapıp geçersek hedefin büyük oranda tuttuğu söylenebilir. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin artık CHP tarafından yönetiliyor. Bunların yanında 5 il daha CHP’ye geçti ve ülkenin motoru olan yerlerin el değiştirmesi akımını desteklemesi açısından, bir ilçe olsa da İzmit’i de burada sayabiliriz. Kısaca yazalım. CHP’nin hedefi tutmuş görünüyor.

HDP’ye bakarsak, HDP bu seçimin en enteresan konumlanan partisiydi. Büyük bir risk aldılar. Aday göstermeyerek, seçime katılmayarak siyaset yaptılar. Seçmenleriyle aralarındaki bağı test ettiler. Hedeflerine bakalım: HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Kayyımlar eliyle gasbedilen bütün belediyeleri geri alacağız. Daha önce bizim olmayan belediyeleri de bu kervana ekleyeceğiz. Batıda ise faşizme kaybettireceğiz” dedi. Kayyımlar konusunda birkaç nokta dışında başarılı olduğunu söyleyebiliriz HDP’nin. Başarısız olunan yerlerde de aday konusunda sıkıntı olduğu önceden konuşuluyordu. Sadece Tunceli’nin özel bir durumu vardı bu yerler içerisinde. Batı’ya gelirsek HDP’nin seçmenini gayet iyi bir şekilde yönlendirdiğini AKP-MHP Bloğu’na kaybettirdiğini görüyoruz. Toparlarsak, HDP’nin hedefleri ülkenin doğusunda önemli oranda, batısında ise tamamen tutmuş durumda. İktidar medyasının ülkenin nüfus olarak büyük bölümünde seçime girmemiş bir partinin oy oranını değerlendirme çalışmaları da bu hedefin tuttuğunu gösteriyor.

Bir de İYİ Parti var. Almayı istedikleri şehirleri alamayan fakat Millet İttifakı içerisinde hep “X faktör” rolü oynayan bir parti İYİ Parti. Oy oranlarına bakınca MHP ile hemen hemen aynı. Ellerinde il yok. İlçe çok az. Fakat dediğim gibi, ittifak başarılı olduysa onların oylarıyla ve varlığıyla oldu. Eşiği atlatan, çoğu yerde İYİ Parti oldu. Peki, başarılı mı İYİ Parti? Açıkçası buna kendileri karar verecek. Bana kalırsa başarılı. Eğer durum onları tatmin ederse başarılılar. Etmezse değiller.

Sonuç olarak, Türkiye’nin haritasını açıp önümüze koyduğumuzda illerle başka bir hikâye, ilçelerle başka bir hikâye, nüfus oranlarıyla başka bir hikâye, ekonomiye katkılarıyla başka bir hikâye yazabiliriz. Fakat hiçbir hikaye bu seçim sonrasında mutlu olanlar ile üzüntüyü, yenilgi hissini medyayla, propaganda aletleriyle, interneti manipüle etme gücüyle geçirmeye çalışanlar arasındaki zıtlığı değiştirmeyecektir. Zaten o zıtlık ve hedefler de bize seçimin galibini gösteriyor.

Koray Doğan Urbarlı – Yeşil Gazete 

AKP İstanbul’da seçimlerin yenilenmesini isteyecek

İstanbul’da İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki oy farkının 14 binlerde olduğunu söyleyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Yavuz, ‘Bugün olağanüstü itiraz başvurularını yapacağız. İstanbul’da seçimin yenilenmesini istiyoruz’ dedi. YSK’nin verdiği kararın herkesi bağlayacağına vurgu yapan Yavuz kurumu da uyardı: Ama şaibeli hale gelir, hukuki meşruiyet 3 yıl boyunca konuşulur


AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, olağanüstü itiraz yoluna giderek İstanbul’da seçimin yenilenmesini isteyeceklerini açıkladı. Resmi olmayan sonuçlara göre, AKP’nin adayı Binali Yıldırım ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu arasındaki farkın 29 binlerden 14 binlere indiğini söyleyen Yavuz, istanbul Büyükçekmece’ye ilişkin itirazlarını da geri çekmediklerini duyurdu, ilçeyle ilgili de olağanüstü itiraz başvurusu yapmaya hazırlandıklarını söyledi.

AKP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı yapan Yavuz’un açıklamasında öne çıkanlar şöyle:

Taleplerimiz sürüyor: Geçersiz oyların sayımına ilişkin talebimiz vardı. Şu anda birçok ilçede devam ediyor. Yeniden sayımın gerçekleştirilmesine ilişkin talebimiz 5 ilçenin haricinde tamamen kabul edilmiş değil. Oyların tamamının sayımına ilişkin yüzde 6 sayılmışken geldiğimiz noktada fark 29 binlerden 14 binlere indi. Faik Öztrak Bey ‘Bu insanları sandık başkanlığına getiren sizin idari amirleriniz’ diyor. Yasa diyor ki o ilçede, mesela Büyükçekmece sınırları içinde ne kadar kamu görevlisi varsa mülki idare onu seçim kuruluna teslim eder. Seçim kurulu başkanı bu listeden kura çekimi ile sandık sayısının 2 katı oranında ismi belirler, engeli olanları çıkartmak suretiyle kalanları sandık başına yerleştirir. 16 bin kişi yuvarlak söylüyorum o listenin içinden yerleştirilmişken, 5 bin kişi de o listenin dışından yerleştirilmiş.

İktidarız ama yargı bağımsız: CHP Sözcüsü’ne şunu söylemek istiyorum hem kendileri hem biz demokrasiye tarafız, güvenli biçimde seçimlerin yapılmasına tarafız. Rakip partiler olabiliriz. ‘Siz iktidar değil misiniz?’ diyorlar. Evet biz iktidarız ama yargı bağımsız. İktidar partisinin yetkililerinden daha fazla CHP yetkilileri daha fazla bunun takipçisi olmalıdır. Sandık kurulu başkanları bu listenin dışına çıkmış. Kamu görevlisi olmayanlardan da var. İlçe dışına çıkmış, bu görevleri almış il dışına çıkmış, kamu görevlileri dışına çıkmış. Bir kısım akrabalar özellikle yerleştirilmiş.

Olağanüstü itirazımızı yapıyoruz: Bunları zamanında niye itiraza konu etmediniz diyor. Seçim kurulları sandık başkanlarının listesini kimseye vermez. Parti üyeleriyle ilgili olsaydı iş değişirdi. Seçim kurulu başkanının gözetiminde yapılıyor o listeler. Bugün ortaya çıkıyor. Mülki idare amirlerinin de teslim ettiği listeleri görüyoruz, bakıyoruz ki bu işte bir şey var. Büyükçekmece’de talebimizi geri çektiğimizi söylüyor Sayın Öztrak, yok öyle bir şey. Bugün olağanüstü itirazımızı yapıyoruz.  

51 sandığı saymanın anlamı yok: YSK, ‘İstanbul’da oyların tamamının sayılmasına gerek yoktur’ şeklinde karar verdi. 51 sandıkta oylar yeniden sayılsın diye bir kararı da var. Anlamış değilim. 51 sandığı, dedik ki ‘şurada tutanak yapılmamış, çizelge boş bırakılmış… Örnekler bunlar’ dedik. Böyle yüzlercesi, binlercesi var dedik. 51 sandığı saymanın hiçbir anlamı yoktur.

İstanbul yeniden: Şimdi elimizde yeniden kullanabileceğimiz bir imkan var. onu kullanacağız. O imkan, biliyorsunuz 298 sayılını kanunun 130’uncu maddesi, olağanüstü itirazı öngörüyor. Maddede, ‘seçimin sonucuna müessir olaylar ve haller sebebiyle’ diyor. Biz de bu yolu kullanarak ve anlattıklarımızı dilekçemize işlemek suretiyle diyeceğiz ki, seçimin sonucunu çok net etkileyecek, seçimin sonucuna net müessir olacak olaylar ve haller var, onun için olağanüstü itirazımızı kullanıyoruz ve İstanbul’da seçimin yenilenmesini istiyoruz diyeceğiz.

YSK’ye uyarı:: YSK’nın verdiği kararlar kesindir ve hepimizi bağlar. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti. Son kararı da YSK verecek. Verdiği anda bu hepimizi bağlar. Ama şüphe ortadan kalkmamış olur. Bütün bunlara ilişkin de net bir karşılık ortaya konmamış olur. Beş yıl boyunca bu şaibe konuşulur. Siyasal, sayısal, hukuksal meşruiyeti 5 yıl boyunca konuşulur. Buna kimsenin müsaade etmemesi gerektiğini düşünüyorum.

İsrail halkı sandık başına gidiyor


6 milyon seçmenin oy kullanacağı İsrail’de seçim öncesi yapılan anketlere göre yarışın Netanyahu’nun partisi Likud ile Gantz’in liderliğindeki Mavi ve Beyaz Partisi arasında geçeceği belirtiliyor


Mert Gevrek / Tel Aviv   [email protected]

Yaklaşık 6 milyon İsrail vatandaşı, önümüzdeki dört yıl boyunca ülkeyi yönetecek olan hükümeti seçmek için sandığa gidiyor. 21. Knesset dönemi’nde, meclisteki 120 sandalye için ülke genelinde 15 siyasi parti rekabet ediyor. Seçimi kazanmanın formülü çok açık. Hükümeti oluşturmak ve akabinde başbakanı seçebilmek için parlamentoda en az 61 sandalyeye ulaşmak gerekiyor. Her ne kadar İsrail, Türkiye ile kıyaslandığında seçimlere daha düşük bir katılım gösterse de, Batı demokrasilerine göre, kayda değer bir katılım oranına sahip.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Başbakanlık konutunda basın açıklaması yapıyor.

Mevcut başbakan Benyamin Netanyahu, koltuğunu korumak ve 5. kez hükümeti kurmak isteyecektir. Fakat bu kez rakipler önceki seçimlere göre daha dişli olarak değerlendiriliyor.

Özellikle eski genelkurmay başkanı ve İsrail siyasetinde merkezde konumlanan Mavi ve Beyaz Partisi’nin lideri Benny Gantz bu bağlamda etkin bir aday olarak öne çıkıyor.

Solda Benny Gantz (Mavi ve Beyaz Partisi), Sağda Tamat Zandberg (Meretz Partisi).

Muhalefetten işbirliği

Bu seçimlerde muhalafet adaylarının umudunu artıran bir diğer faktör ise, seçimlere işbirliği kurarak gidiyor olmaları. Mavi ve Beyaz Partisi, Kulanu Partisi’nin lideri, eski haber spikeri ve bir dönem ekonomi bakanı olarak İsrail kabinesinde de yer alan Yair Lapid’i saflarına katarak seçimlere ittifak halinde girdiler. Ayrıca Yeni Sağ Hareketi adıyla eski Eğitim Bakanı Naftali Bennet ve eski Adalet Bakanı Ayelet Sheked, İsrail siyasi yelpazesindeki diğer sağ alternatifler olarak öne çıkıyor. Likud’u yeterince sağda bulmayan Bennet, İsrail halkına ‘hakiki sağ’a oy verip, sahte sağa kanmamalarını salık verirken; rakiplerinin bir Filistin devletinin kurulmasına imkan tanıyacağını iddia ediyor ve bunu ancak kendilerinin engelleyebileceği tezini öne sürüyor.

Bir İsrail seçmeninden Yair Lapid’e sıcak karşılama.

Senaryolar…

Yapılan anketlerde yarışın Benyamin Netanyahu önderliğindeki Likud Partisi ile Benny Gantz liderliğindeki Mavi ve Beyaz Partisi arasında geçeceği görülüyor. Hatta Mavi ve Beyaz Partisi’nin Likud Partisi’nden daha fazla oy alması muhtemel. Ancak bu, Likud iktidarının sona ereceği anlamına gelmeyebilir. Likud lideri Neyanyahu, irili ufaklı aşırı sağcı partileri ve din eksenli siyaset yapan partileri etrafında toplayıp geniş tabanlı bir koalisyon hükümeti kurmayı deneyecektir. Likud ile Mavi ve Beyaz arasında bir koalisyon kurulabileceği de kulislerde konuşulan senaryolar arasında yer alıyor.

Böyle bir koalisyonun her iki siyasi aktör tarafından sol partilerin muhtemel iktidarını engellemek amacıyla kurulabileceği biliniyor. Netanyahu ile Gantz birbirine çok da yabancı iki isim değil. 2012 ile 2014 yılları arasında Gazze operasyonlarını yürüten ve Gazze şeridini kuşatan Benny Gantz, o dönem başbakanlık koltuğunda oturan Netanyahu tarafından övgü dolu sözlere mazhar olmuştu. Bununla birlikte İsrail kamuoyunda seçimin düğümünü ülkenin haredi toplumunu temsil eden dini tandanslı partilerin belirleyeceği yönünde güçlü bir inanç var.

Sol kanat zayıf

Ülkenin kuruluşunda bizatihi yer alan ve modernleşme hamleleri gerçekleştiren Mapai, yani İşçi Partisi ise anketlerde umut vermiyor. Soldaki iki ana parti; Mapai ve Meretz’in İsrail seçmeni nezdindeki zayıf konumları, İsrail-Filistin sorununun iki devlet temelinde çözülmesi umutlarını da zayıflatıyor. Ayrıca sıra sağ partilerin çevre ve yeşil politikalar noktasında İşçi Partisi ve Meretz’in sahip olduğu hasssasiyetlere sahip olmadıkları da çok iyi biliniyor.  Bununla birlikte her iki siyasi partinin de ülkedeki yüzde 3.25 olan seçim barajını aşmaları bekleniyor. İsrail tarihinde hiçbir siyasi parti tek başına hükümet kuracak oyu alamadı. Bu nedenle de seçim sonrası ittifak ve sürpriz koalisyonlar beklenebilir..

İşçi Partisi lideri Avi Gabbay’ın seçim çalışmaları renkli görüntülere sahne oldu.

LGBT vekillerin sayısı artabilir

Kudüs’ün statüsüne ilişkin tartışmalar sürerken, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgalini resmen tanıması, hem İsrail hem de dünya kamuoyunda tartışmalara neden olmuştu. İsrail seçimlerinin sonuçlarına göre tartışmaların başka bir boyut kazanması da ihtimal dahilinde. Bu seçimlere ilişkin en ilginç nokta ise İsrail Parlamentosu olan Knesset’e girecek LGBT vekillerin sayısındaki artış olacak gibi görünüyor. Halihazırda biri İşçi Partisi’nden diğeri Likud Partisi’nden olmak üzere iki eşcinsel vekil mecliste görev yaparken, bu sayının birkaç misli artması bekleniyor

Veli Saçılık davasında cezaevi operasyonları için tarihi karar


Burdur Cezaevi’nde düzenlenen operasyonda kolu kopan Veli Saçılık’ın davasında emsal bir karara imza atıldı.AİHM kararına uyan idare mahkemesi, devletin cezaevlerinde isyan çıksa bile kanuni ölçelerde müdahale edebileceğine hükmetti  


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlğı’ndaki görevinden KHK ile ihraç edilen Saçılık, protesto için Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde defalarca eylem yapıp gözaltına alındı.

Burdur E Tipi Cezaevi’nde, 5 Temmuz 2000’de düzenlenen operasyonda, cezaevi duvarını yıkan kepçenin darbesiyle kolu kopan Veli Saçılık’ın, 19 yıldır devam eden davasında tüm cezaevi operasyonları için emsal olacak tarihi bir karara imza atıldı. Saçılık’ın, kazandığı 150 bin TL’lik tazminatı, “İsyana katıldığı ve kolunun kendi kusuruyla koptuğu” gerekçesiyle iadesine karar veren yargı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Kusurlu olan devlet, tazminatı geri alamazsın” kararından sonra tavrını değiştirdi. AİHM kararına uyan idare mahkemesi, devletin cezaevlerinde isyan çıkmamasına yönelik önlemleri alması gerektiğine, tüm önlemlere rağmen isyan çıksa bile kanunlarda gösterilen ölçülerle müdahale edebileceğine hükmetti.

T24’ten Gökçen Tahincioğlu’nun haberine göre, dağıttığı bildiri nedeniyle cezaevine konulan Saçılık, 2000’de Burdur Cezaevi’ne düzenlenen operasyonda cezaevi duvarını yıkan ekskavatörün kepçesinin darbesiyle kolunu kaybetti. Saatlerce müdahale edilmeyen Saçılık’ın çöpe atılan kolu, bir köpeğin ağzında bulundu. Saçılık, kol yerine dikilemediği için ampute edildi. Tahliye olduktan sonra üniversiteyi bitiren Saçılık, yargılandığı davadan da beraat etti. Girdiği kamu sınavlarında başarılı olan Saçılık’a, önce “Yük taşıma” gibi yapamayacağı işler verildi. Saçılık, bütün hukuk mücadelelerini kazanarak İçişleri Bakanlığı bünyesinde işe başladı. Saçılık, daha sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na geçiş yaptı. Saçılık, bu süreçte açtığı tazminat davasında 150 bin TL kazandı. Ancak tazminatı aldıktan sonra İçişleri ve Adalet bakanlıklarının itirazı üzerine, yargılama süreci yenilendi ve Isparta İdare Mahkemesi ile Danıştay, Saçılık’ın kolunun isyana katıldığı için kendi kusuru sonucu koptuğu gerekçesiyle tazminatı iade etmesine karar verdi.

Saçılık, bunun üzerine AİHM’ne başvurdu. AİHM, Saçılık’tan tazminatın icra yoluyla alınmasına başlanacağı aşamada davayı sonuçlandırdı. AİHM, Saçılık’ın kolunun devletin ölçüsüz müdahalesi sonucu koptuğuna karar verdi ve yargılamanın yenilenmesine hükmetti. Bununla yetinmeyen AİHM, tazminat miktarının icra yoluyla tahsili halinde Türkiye’nin aynı miktarda tazminatı Saçılık’a verilmek üzere ödemesini kararlaştırdı.

AİHM kararından sonra Adalet ve İçişleri bakanlıkları, icra sürecini durdurdu. Ancak davalardan feragat edildiğine yönelik bir yazı Saçılık’a gönderilmedi. Saçılık da tazminatın iadesine yönelik davanın yenilenmesi için yeni dava açtı.

Davayı Isparta İdare Mahkemesi karara bağladı. Kararda, AİHM’nce verilen ihlal kararlarının Türkiye yargı makamları tarafından tanınmasının hukuk devletinin gereği olduğu vurgulandı.

Devletin temel görevi

Anayasanın “kişi dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinde; herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağının yer aldığının anımsatıldığı kararda, “Anayasamızın teminatı altında bulunan yaşama hakkının bir parçası olarak her vatandaşının vücut bütünlüğünü korumak devletin temel görevleri arasındadır” denildi.

Kararda, davacının maddi tazminat isteminin fazlasına hükmetmek olanağı bulunmadığından dava dilekçesinde yer alan istemi kadar (toplam 150 bin TL) 100.000,00 TL (eski türk lirası ile 100.000.000-YTL) maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği vurgulandı. Bu paranın Saçılık’a ödendiği ve geri alınamayacağının anlatıldığı kararda, bu nedenle eski kararın kaldırılarak yargılamanın yenilenmesinin gerektiği ifade edildi.

Saçılık, 15 Temmuz sürecinin ardından hakkında hiçbir inceleme ya da soruşturma olmamasına rağmen KHK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki görevinden ihraç edilmişti.

Büyükçekmece’de taşıma seçmen iddiasıyla operasyon


AKP, il ve ilçe dışından taşınan kişilerin ikamet adresi olarak TIR garajı, boş arsalar, inşaatların gösterildiğini söylemişti

Büyükçekmece’ye 11 binin üzerinde kişinin ikamet kaydının taşındığı iddia ediliyor.

Büyükçekmece’ye seçim öncesi 11 bin 186 kişinin ikamet kaydının taşındığı iddiaları üzerine polis bu sabah operasyon başlattı. Büyükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde toplanan polis ekipleri, seçim öncesi ilçeye adres kaydı yaptırdığı iddia edilen kişilerin belirtilen adreslerde oturup oturmadığını kontrol ediyor. Emniyet kaynakları herhangi bir yakalama ya da gözaltına alma işleminin olmadığını kaydetti.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Büyükçekmece’ye il ve ilçe dışından taşınan kişilerin ikamet adresi olarak anaokulu, TIR garajı, boş arsalar, inşaatların gösterildiğini söylemişti.

YSK’den İstanbul kararı: 21 ilçede 51 sandık yeniden sayılacak


YSK, AKP’nin istanbul’daki 38 sandığın bütün oylarının yeniden sayılmasına yönelik talebini reddetti, 21 ilçeden seçilen 51 sandıktaki oylar ise yeniden sayılacak. Seçmen kaydırıldığı iddia edilen Büyükçekmece’ye ilişkin karar da daha sonra açıklanacak

AKP’nin kurul temsilcisi Recep Özel, sürecin bitmediğini, tam kanunsuzluk çevresinde olağanüstü itiraz sürecini de devam ettireceklerini açıkladı.

Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) itirazların değerlendirilmesi için yapılan toplantıda İstanbul’da 51 sandığın yeniden sayılmasına karar verildi. Sayım döküm cetvellerinde eksik imza olduğu belirlenen sandıkların sayılmasının ardından YSK’nın İstanbul için kararını vermesi bekleniyor. AK Parti’nin Büyükçekmece’ye ilişkin başvurusuna yönelik karar ise daha sonra açıklanacak.

21 ilçedeki 51 sandık şöyle:

Ataşehir: 1306

Avcılar: 2372, 1017

Bağcılar: 1025, 2041, 2174, 3106, 3368

Bahçelievler: 2169

Beşiktaş: 1034, 1076, 1184

Beykoz: 1013

Esenler: 2114

Esenyurt: 1169, 1181

Eyüpsultan: 1131

Fatih: 1249, 3139, 1075

Gaziosmanpaşa: 1279, 3300

Kadıköy: 3052, 1306, 3068

Kartal: 1034

Küçükçekmece: 3491, 1073, 1522, 3294

Pendik: 1095

Sarıyer: 1082, 1253

Sultangazi: 1035, 1009, 1217, 2389

Şişli: 1002

Ümraniye: 2215, 3023, 3408, 3439, 2025

Üsküdar 1287, 2059

Zeytinburnu: 1123, 117A2, 1264, 2016, 2205, 2090

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kurul nezdindeki temsilcisi Recep Özel, çeşitli usulsüzluklerle ilgili ayrıca tam kanunsuzluk çevresinde olağanüstü itiraz sürecini devam ettireceklerini açıkladı. Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ise “Her şey bu kadar netken talebin YSK tarafından kabul edilmemesini anlamış değiliz. Hukuki yolları sonuna kadar deneyeceğiz. Elbette seçmen listeleri kesinleşmiştir ama burada organize bir suç var” diye konuştu. Daha her şeyin bitmediğini söyleyen Yavuz, YSK’nın CHP yetkililerinin bazı çıkışlarından etkilenmiş olmadığını umduğunu belirtti.

Nöbete devam


CHP Grubu ise YSK kararına rağmen mazbata alınana kadar sandık nöbetine devam kararı aldı. CHP’nin YSK temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu, “Yeniden sayım taleplerini kabul etmeyen İstabul İl Seçim Kurulu kararının kaldırılması itirazları, YSK tarafından ayrı ayrı incelenerek, 31 ilçe ilçe için yapılan yeniden sayım itirazlarının tamamı reddedildiler. Ancak itiraz dilekçelerinde sayım döküm cetveli (çetele) boş veya imzasız olduğu iddia edilen sandıklarda incelemeler yapıldı. Buna göre sehven doldurulmamış veya eksik doldurulmuş 21 ilçede sadece toplam 51 sandığın yeniden sayılmasına karar verildi. Böylece 51 sandığın sayılması ile oy sayım süreci sona erecektir. Bundan sonra seçim sonucunu etkileyen olgulara dayanan olağanüstü itiraz söz konusu olabilir. Tıpkı 2014 seçimlerinde kısıtlı seçmenin oy kullanması ve aradaki farkın bu seçmenlerden az olması sebebiyle iptal edilen seçimler gibi. Yani seçimin iptali talepleri artık ileri sürülebilir” dedi

ABD, İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak tanıdı

0


ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak tanıdığını söyledi.

 ABD Başkanı Donald Trump, İran ordusuna bağlı özel kuvvet Devrim Muhafızları’nı ülkesinin yabancı terör örgütü olarak tanıdığını duyurdu. 

Trump’ın bu açıklamasıyla ABD ilk kez, başka bir ülkenin ordusunu “terör örgütü” kapsamına alıyor. 

İran Devrim Muhafızları’nı bölgede terörizmi finanse ve teşvik etmekle suçlayan ABD Başkanı Donald Trump şu açıklamayı yaptı: “ABD Dışişleri Bakanlığı’nın öncülüğünde atılan bu eşi benzeri olmayan adım, İran’ın terörizmin devlet sponsoru olduğu gerçekliğinin yanısıra Devrim Muhafızları’nın buna aktif biçimde katıldığını ve devletin kullandığı bir araç olarak terörizmi finanse ve teşvik ettiğini tanıyor.”

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif Devrim Muhafızları’nı terör örgütü ilan etmeyi amaçlayan Amerikalı yetkililerin, ABD’yi bataklığa sürüklediğini söylemişti.

Erdoğanizm Rubicon’u Geçiyor mu? – Ahmet İnsel

AKP-MHP iktidar bloğunun, 31 Mart 2019 seçim sonuçlarını işine geldiği yerde tanıyıp, işine gelmediği yerde tanımaması, sayım üzerine sayım talep etmesi, olmayacak gerekçelerle seçimin tekrarını istemesi, Türkiye siyasal tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı mıdır? 31 Mart 2019 akşamı ve onu izleyen günlerde yaşanan gelişmeler, sergilenen tavırlar, bu olası yeni dönemin baskın niteliklerini ele veriyor. Seçim sürecinin son aşaması olan sayımın ve sayım sonucunun yürürlükteki yasa ve YSK içtihadı çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucun taraflar tarafından kabul edilmesi, bu rejimde iktidara demokratik meşruiyet görünümü vermeye devam eden yegâne işlemdi. Bu hafta yaşananlarla, İstanbul’da, Ankara’da, Kars’ta, Iğdır’da, Muş’ta ve başka seçim bölgelerinde, Yüksek Seçim Kurulu’nun vereceği nihai karar ne olursa olsun, muhalefetin adaylarını kazanmış ilan etsin veya etmesin, telafisi artık çok zor olan bir adım daha atıldı. Bu adımdan daha ilerisi, seçimi de Orta Asya diktatörlerindeki plebisite dönüştürmek ve buna karşı çıkanları zorla susturmaktır.   

Yeni Türkiye rejimi veya Erdoğanizm, aslında hatırı sayılır bir seçmen desteğine sahip olmaya devam etmekle birlikte, seçim meşruiyetini yitirmeye kendi elleriyle zemin hazırladı. Bundan sonraki herhangi bir seçimde, hele Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde seçimi kaybetmeyi kabul etmeyebileceğini somut olarak gösterdi.

İktidar partisi ve ortağı, seçmen listesi hazırlanması, oy verilmesi ve oyların sayılması işlemlerine bütünüyle hâkim olan devlet gücünü eksiksiz biçimde kullandıkları, baştan sona kendi düzenledikleri ve denetledikleri bir seçim sürecinin sonuçlarına, başta İstanbul olmak üzere birçok yerde itiraz ettiler. Bu dünyada pek bilinen, karşılaşılan bir vaka değildir. İtiraz etmekle yetinmeyip, kendileri açısından “kabul edilemez” buldukları sonuçları “sandık darbesi, FETÖ-PKK teröristlerinin kumpası, hayatın olağan akışına aykırı sonuç” gibi akla ziyan gerekçelerle geçersiz kılmaya çalıştılar. Sergilenen tavır bir açıdan, şımarık ve şirret bir çocuğun başkasının oyuncağını elinden bırakmak istememek için yaptığı yaygarayı anımsatıyor. Ama söz konusu olan bir çocuk değil. Bu her şey benimdir, her şeyi yapmaya hakkım vardır inancını yansıtan taşkınlık hali, sadece AKP’nin içinde bir grup çıkar bağımlısının, iddia edildiği gibi Pelikancıların, bu konuda sicili kabarık Akitçilerin, AKP medyasının, yerel menfaat şebekelerinin vaveyla etmesiyle izah edilemeyecek, çok daha yaygın ve derin bir zihniyeti ele veriyor. Ayrıca AKP ile de sınırlı değil bu zihniyet. 

“Sandık başındaki görevlilerin maksatları, kimlere hizmet ettikleri deşifre edilmelidir. FETÖ’cüleri, PKK’lıları arkasına alıp siyasi dolandırıcılığa sapanlar milletimizin sabrını test etmesinler, aksi halde sonuçlarına katlanacaklardır” deme cüretini gösteren Devlet Bahçeli’nin tiz sesi, Cumhur İttifakı’na yön veren asli gücün Türkiye’de seçimle iktidar değiştirme kapısını kendisi açısından kapamaya yatkın olduğunu gayet sarih biçimde gösteriyor. Demokratik temel haklarını kullananlara karşı Bahçeli’nin bu açık tehdidi, MHP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri giderek artan biçimde Erdoğanizme yol ve yön veren işlevinin artık zirvesine ulaştığını ele veriyor. 

Bu son aşamaya gelmeden önce demokrasinin olmazsa olmaz kuralları zaten bir bir çiğnenmişti. Kemal Can, beş gündür yaşananları “iktidarın en önemli meşruiyet dayanaklarından birini kendi eliyle imha ettiği bir süreç” olarak değerlendirip, “her türlü adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk iddiasını sandık sonuçlarını gerekçe göstererek meşru yapmaya çalışan, sandıktan çıktığı için her durumda haklı çıkacağına inanan, inandırmak isteyen iktidar(ın), kendisine kalkan yaptığı ve tek siyaset alanı haline getirdiği seçimi de siyasetin dışına” taşıdığına işaret ediyor (bkz. link). Kemal Can, AKP iktidarının 31 Mart seçimlerine kadar halkın iradesini gasp ettiği eylemlerin, siyasal alanı, medyayı, hukuk düzenini, yasal kurumları, yargıyı teker teker imha edişinin dökümünü yapıyor. Bunları tekrar hatırlatmaya gerek yok. YSK’nın bundan sonra seçim sonuçlarıyla ilgili vereceği kararlar ne olursa olsun, AKP’nin son meşruiyet dayanağı olan sandıktan çıkma meşruiyetini de yitirebileceği bir eşikteyiz.

CHP’nin ve müttefikinin, HDP’nin ve diğer muhalif partilerin sandık meşruiyetini koruma yönündeki büyük ve takdire şayan çabaları, sadece hak ettiklerini elde etme mücadelesi değildir. İslâmcı-milliyetçi iktidar ittifakının atmaya cüret ettiği bu son meşum adımın sonuçlarının herkes için bir kaos anlamına geldiğinin farkında olmanın verdiği güçle, Türkiye’de iktidar değişiminin demokratik yöntemlerle gerçekleşme kapısını açık tutma, bu inancı koruma azminin ifadesidir bu. Bunun hayati önemini, eğer bir beka meselesi varsa tam burada, bu azim ve inancın ayakta kalmasında yattığını anlayamayacak kadar iktidarı kaybetmenin telaşına düşmüş bir güruh, arkasına toplumun bir bölümünün koşulsuz desteğini alarak, ülkeyi büyük bir felakete doğru sürüklüyor.

Elbette bunun işaretleri epeydir vardı. AKP’nin içinde ve çevresinde iktidarı demokratik yollarla değiştirmeye çalışmanın, iktidar partisine muhalif olmanın “iktidarı darbe ile devirmeye çalışmak” olarak algılandığının işareti Gezi protestolarından beri artarak geliyordu. 15 Temmuz menfur darbe girişimi bu gidişatı hızlandırdı, kesintisiz olağanüstü hal yönetimine zemin hazırladı. Bugün artık bunun işareti değil, eyleme geçmiş hali söz konusu. AKP-MHP iktidarı, bundan sonra işine gelmeyen seçim sonuçlarını da tanımama cüretinde bulunacağını, iktidarı vermemek için her türlü gerekçeyi bahane etmekten geri kalmayacağını göstererek, artık Rubicon’u geçmek için hamle etmeye hazır olduğunu gösteriyor. Yaşadıkları kaybetme paniği içinde, AKP sözcülerinin, karar alıcılarının ve akıl verenlerinin bunun ne anlama geldiğini idrak etmekten maalesef yoksun olmaları kuvvetle muhtemeldir.

(birikim.org sitesinden alınmıştır)

CHP ‘mazbata verilsin’ talebiyle resmen başvurdu


CHP İstanbul İl Başkanlığı, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının verilmesi talebiyle İl Seçim Kurulu’na resmi başvuru yaptı.

CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun il seçim kuruluna verdiği dilekçede “Yerleşmiş içtihatlar ve teamüller herkese eşit şekilde uygulansın” denildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) resmi olmayan sonuçlara göre, 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının verilmesi için İstanbul İl Seçim Kurulu’na resmen başvuruda bulundu. İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu tarafından verilen dilekçede il seçim kurulunda birleştirilen oy tutanaklarına göre en çok oyu alan adayın seçim kazandığına hükmedildiği hatırlatıldı; yasalara göre mazbatanın verilmesi için kesin sonuçların ilanının beklenmediğine dikkat çekildi.

Dilekçede ayrıca uzun yıllardır Türkiye’de uygulamanın bu şekilde gerçekleştiği ifade edilirken, “Yerleşmiş içtihatlar ve teamüller herkese eşit şekilde uygulansın” denildi.

Gökçek 6 gün sonra mazbatayı almıştı

30 Mart yerel seçimleri sonrası CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş 6240 tutanakta usulsüzlük tespit ettiklerini açıklamıştı. Aradaki oy farkının 32 bin olmasına rağmen Melih Gökçek’in mazbatası seçimlerden altı gün sonra, 5 Nisan 2014’te verilirken, CHP’nin itirazları YSK tarafından 9 Nisan’da reddedilmişti.