Ana Sayfa Blog Sayfa 2417

Hasankeyf Koordinasyonu: Barajdan 100 bin kişi etkilenecek, en büyük fatura kadınlara

Hasankeyf Koordinasyonu’nun hazırladığı Ilısu Barajı raporuna göre, en fazla 50-60 yıllık ekonomik ömrü olan baraj için ekonomik, ekolojik, tarım ve uluslararası ilişkiler etkileri bakımından ortaya çıkacak vahim tabloya işaret edildi.

Hasankeyf Koordinasyonu, Batman Hasankeyf’te yapılan baraja ilişkin “Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi Eleştiri Raporu” hazırladı. Ilısu Projesi’nin, ekolojik, sosyal vekültürel değerler üzerindeki etkilerine dikkat çekilen raporda, “Ilısu Barajı’nın diğer birçok baraj gibi en önemli sorunlarından biri, ekonomik ömrünün en fazla 50-60 yıl olmasıdır. 50 yıllık enerji için 12 bin yıllık tarih, milyonlarca yıl içinde oluşan Dicle Nehri yok edilir mi?” diye soruldu. Rapor özetle şöyle:

‘100 binden fazla etkilenecek’

* Ilısu Projesi kaplaması planlanan coğrafya itibariyle öylesine devasa bir projedir ki, gerçekleşmesi durumunda Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak illerinde toplam 199 köy ve Hasankeyf ilçesini tamamen veya kısmen su altında bırakacaktır.

*DSİ‘nin rakamlarına göre ise 199 köyden 85’inin tamamen su altında kalması söz konusu. 200 yerleşim yerinde 55 bin kadar insan evini ve/veya topraklarını kaybedecek, bunlardan 15 bininin göç etmesi gerekecektir.

* Köylerdeki nüfus tespitlerimize göre tamamen halen anayasada kimliği tanınmayan Kürtlerden oluşmaktadır. Bunlardan, Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı iki köy Ezidi inancına sahiptir. Hasankeyf ilçesi ise yarı yarıya Kürtlerden ve Araplardan oluşmaktadır. Göçerleri de Ilısu Projesinden dâhil edersek etkilenen insan sayısının 100 bini geçtiğini rahatlıkla belirtebiliriz.

‘Üreteciler tüketici konumuna düşecek’

* Kentlere göç olursa göç edenleri çok sayıda sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlar bekleyecek. Kırsal alanda üretici konumda olanlar şimdi kentlerde tüketici konuma düşecekler. Şehirlere gelenler genelde çiftçi oldukları için bu mesleki konumlarından dolayı iş bulamayacaklar, bulurlarsa da en düşük gelirli ağır işlerde çalışacaklar.

*Kente gelişin en büyük faturasını kadınlar ödeyecek. Kırsal alanda kadın üretimde yer alırken bu durum kentte ortadan kalkacak. Kenti tanımayan kadınların dört duvar arasına kapanma ihtimali çok yüksek.

Kültürel etkiler: Tarih kaybolacak

* Ilısu Barajı’nın planlandığı Yukarı Dicle Vadisi uygarlık tarihi açısından son derece önemlidir. Yukarı Mezopotamya olarak bilinen bu bölge son yılların kazı ve araştırmalarına göre, insanlık tarihinde ilk yerleşim yerlerinin oluştuğu coğrafyanın önemli bir parçasıdır. Başka deyimle neolitik devrimin geliştiği “Verimli Hilal”in kritik bir alanıdır.

* Bugüne kadar Ilısu bölgesinde sadece 20 sit alanında kazı yapıldı; yani arkeolojik sit alanların ezici çoğu araştırılmadan gölün altında kalacak ve tahribata uğrayacaktır. Eğer Ilısu baraj gölü doldurulursa, tahmin edemediğimiz ve/veya hiç bilmediğimiz arkeolojik veriler, buluntular, sitler gün ışığına çıkarılmadan tahribata uğrayıp kaybolacaktır.

Ekolojik etkiler: Sular zehirlenecek

* Ilısu Projesi faaliyete geçerse doğaya vereceği zararlar büyük bir coğrafyada çok ciddi boyutta olacaktır. Ilısu Projesi’nin oluşturacağı 313 kilometrekare büyüklüğündeki baraj gölü ile 136 km’si Dicle Nehri’nin kendisi olmak üzere 400 km boyunca akarsu suni bir göle çevrilecektir.

* Dicle Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalara göre Diyarbakır ve Batman illeri kısmındaki Dicle Nehri’nde balık türü sayısı 40’ken, tahminen üç-beşe düşmesi beklenmektedir.

* Yine çok önemli bir sorun ve tehlike, oluşması planlanan baraj gölünün su kalitesinde beklenen düşüştür. Ötrofikasyon adı verilen bu durum, biyolojik ve kimyasal maddeler nedeniyle atık sularda oksijenin azalmasıyla baraj gölündeki canlıların yok olmasıdır.

* Yüksek dağlarda son 25 yılda zaten azalan kar yağışının daha da düşmesi yanında yağış rejiminde aşırılıklar artacaktır. Bir yıl çok kurak geçebilir, ertesi yılın bir dönemi çok yağışlı olabilir. Yağış rejimi tarımı doğrudan etkileyecek ve bununla gıda güvenliğinin düşmesine neden olacaktır.

* Ilısu Barajı’nın diğer birçok baraj gibi en önemli sorunlarından biri, ekonomik ömrünün en fazla 50-60 yıl olmasıdır. 50 yıllık enerji için 12 bin yıllık tarih, milyonlarca yıl içinde oluşan Dicle Nehri yok edilir mi?

Uluslararası etkiler: İlişkiler olumsuz etkilenecek

* Dicle Nehri, Türkiye sınırlarını aşıp doğal yapısı gereği bugün Suriye ve Irak dediğimiz devletlerin topraklarının içine akıyor. Cizre Barajı’nın da yapılmasıyla beraber, kurak yazların sonuna doğru Dicle Nehri’nden Irak’a akacak suyun tamamen tükenme ihtimali var.

* Bu şartlar altında Ilısu Barajı’nın yapımıyla Dicle Nehri üzerinde olanaklı hale gelecek olan suyun kontrolü, ülkeler arası ilişkileri olumsuz etkileyip bölge barışının gelişmesine engel teşkil edebilir.

Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.

Boris Johnson kritik Brexit oylamasını kaybetti, erken seçim gündemde

AB’den ‘anlaşmasız ayrılık’ sürecini hayata geçirmeye çalışan Başbakan Johnson, Avam Kamarası’ndaki kritik oylamayı ve bir istifa ile parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti. Muhaliflerle hareket eden 21 vekili parti grubundan ihraç eden Johnson erken seçime gitmeye hazırlanıyor.

Birleşik Krallık’ta Başbakan Boris Johnson’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ‘anlaşmasız Brexit’ sürecini hayata geçirmesini engellemek isteyen milletvekilleri Avam Kamarası’ndaki kritik oylamayı; 328’e 301 oyla kazandı ve parlamento gündeminin kontrolünü ele geçirdi. Oylamayı kaybeden Başbakan Boris Johnson ise erken seçim çağrısı yapmaya hazırlanıyor.

İktidardaki Muhafazakar Parti milletvekillerinin de aralarında bulunduğu ‘anlaşmasız Brexit’ karşıtları Boris Johnson’ın planını önleyecek yasa tasarısını bugün  parlamentonun gündemine taşıyacak. Taslakta Başbakan Boris Johnson’un anlaşmasız bir ayrılık yerine Brexit’i ertelemek zorunda bırakılması öngörülüyor. Yasa tasarısına göre Brexit 31 Ocak 2020’ye kadar ertelenebilir.

Oylamayı kaybeden Boris Johnson, karşılığında erken seçime gidilmesi için önerge sunacak. Erken seçime gidilmesi için parlamentonun üçte ikisinin de onay vermesi gerekiyor. BBC Siyaset Editörü Laura Kuenssberg, yeterli sayıda milletvekilinin erken seçime onay vermesi durumunda, genel seçim için belirlenen tarihin 15 Ekim olduğunu söyledi.

Muhafazakâr Parti çoğunluğu kaybetti

Ana muhalefetteki İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, anlaşmasız Brexit’i önleyecek yasanın seçimden önce geçmesi gerektiğini savunuyordu.  Avam Kamarası’ndaki oylama öncesinde Muhafazakar Parti milletvekili Philip Lee‘nin partisinden istifa edip Liberal Demokratlara geçmesiyle, hükümet parlamentodaki çoğunluğunu da kaybetmiş oldu. Azınlık hükümeti konumunda bulunan Muhafazakar Parti kritik yasalari Kuzey İrlanda’da Ingiltere’yle birliği savunan DUP’nin (Demokratik Birlik Partisi) dışarıdan desteğiyle geçirebiliyordu.

21 muhalife ihraç

Johnson hükümeti ,’muhalefetin yanında olacak milletvekillerini parti grubundan ihraç edip gelecek seçimlerde aday göstermeyecekleri’ tehdidinde bulunuyordu. Bugün, bu tehditini gerçekleştirerek aralarında iki eski maliye bakanı ile Winston Churchill’in torununun da bulunduğu, kritik oylamada muhalefet partileriyle birlikte hareket eden 21 milletvekilini partinin parlamento grubundan ihraç etti. İhraç kararı aralarında eski maliye bakanları Philip Hammond ile Ken Clark, eski adalet bakanı David Gauke ve Winston Churchill’in torunu Sir Nicholas Soames’ın da yer aldığı 21 milletvekiline telefonla bildirildi.

Parlamentonun alt kanadı Avam Kamarasından ülkenin AB’den anlaşmasız ayrılmasını önleyecek bir yasa tasarısının geçmesi durumunda tasarı parlamentonun üst kanadı Lordlar Kamarası’na havale edilecek.Muhalefet partileri perşembe günü Lordlar Kamarası’ndaki süreci de hızla tamamlayarak, tasarıyı cuma günü yasalaştırmayı hedefliyor. Çıkarılacak yasanın, İngiltere ile AB arasında bir Brexit anlaşmasına varılamaması halinde hükümeti AB’den yeni bir erteleme istemeye mecbur bırakacak şekilde formüle edilmesi bekleniyor.

Brexit darbesi

Başbakan Johnson, geçen hafta parlamentoyu 9 Eylül-14 Ekim tarihlerinde beş hafta tatil etme kararı almıştı. Johnson bu adımıyla milletvekillerine anlaşmasız Brexit’i önleyecek yasa çıkarmak için yeterli zamanı bırakmamayı hedefliyordu. Parlamentoyu tatil kararı muhalefet partileri tarafından “darbe” diye nitelendirilirken, hafta sonunda İngiltere’de 30’dan fazla kentte protesto gösterileri düzenlenmişti.

Boris Johnson’ın talebi, İngiltere ve İskoçya‘da mahkemeye de taşındı. Aralarında eski başbakanlardan John Major‘ın da bulunduğu çok sayıda siyasetçi ve sivil toplum temsilcisinin, Johnson’ın kararına karşı açtığı ortak davalardan ikisinin bu hafta görülmesi bekleniyor.

Eczacılar Birliği: Kan ürünleri, bir firmanın tekelinde yurt dışından alınıyor

Türk Eczacıları Birliği Başkanı Çolak, kan ürünleri üretiminin Sağlık Bakanlığı’nca bir firmaya verildiğini ancak bu ürünlerin Türkiye’de üretilmesi yerine yurt dışından temin edildiğini söyledi. Çolak, ‘Bu ürünler Çin-Almanya hattında birtakım yabancı şirketler tarafından üretiliyor’ dedi.

Türk Eczacıları Birliği (TEB) Başkanı Erdoğan Çolak, birliğin konferans salonunda kan ürünlerinin teminine ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi. Kan ürünlerinin insan kanından üretilen ve lazım olduğunda, kan kadar gerekli ürünler olduğunu vurgulayan Çolak, bu ürünlerin yurt dışında düşük fiyatlara bulunabilmesine karşın Türkiye’de fiyatlarının bir hayli yüksek olduğunu ifade etti.

Türk Eczacıları Birliğinin de desteklediği “ilaçta yerelleşme” hedefinin 2014 yılında ortaya koyulduğunu söyleyen Çolak, şunları söyledi: “Bu kapsam içinde bir ihale açılıp yerelleşme hedefi doğrultusunda dört farklı gruptaki kan ürünleri, Sağlık Bakanlığı tarafından bir firmaya verilmişti. İhale esaslarına göre, Kızılay’ın Türkiye’de topladığı kan plazmaları işlenecek ve kan ürünleri artık Türkiye‘de üretilecekti. Ancak gelinen noktada söz konusu firma yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Yani ihale şartlarına uymayarak ülke ekonomisi, kamu yararı ve halk sağlığını ilgilendiren, son derece önemli olan yerli ilaç üretimi ile ilgili atması gereken adımları atmıyor. Bu ürünler Çin-Almanya hattında birtakım yabancı şirketler tarafından üretiliyor, yasaya aykırı bir şekilde, adeta alım garantisi varmışçasına eczaneleri de devreden çıkartıp tekelleşme yoluna gidiliyor.”

‘Kızılay sürecin dışında mı bırakıldı?’

Çolak, bu konuda cevaplanması gereken soruları şöyle sıraladı:

-Bu firmaya neler vadedildi ve sözleşme kaç yıllığına yapıldı? Bunun karşılığında firma neler vadetti?

-Kızılay kendi görevini yerine getirdi mi? Kan topladı mı, yurt dışına gönderdi mi? Yoksa Kızılay sürecin dışında mı bırakıldı?

-İhale aşamasında öne sürülen yerlileşme koşulu gerçekleştirildi mi? Gerçekleştiyse hangi ölçüde gerçekleşti?

-Üretilen plazmalar yerli plazma mı? Değilse hangi ülkeden temin edildi?

-Söz konusu firma en başta yapması gerektiği gibi üretim merkezini açtı mı ya da bununla ilgili herhangi bir girişimde bulundu mu? Açmadıysa, yerli bir firmanın halihazırda ürettiği kan ürünlerinin ruhsatını kendi üzerine alarak SGK aracılığı ile hastanelere dağıtımını gerçekleştirdi mi?”

Söz konusu firmanın hangisi olduğunu ve hangi parametreler doğrultusunda seçildiğini de soran Çolak, sorularını şöyle sürdürdü:

-Söz konusu firmaya alım güvencesi verildi mi? Verildiyse bu güvence kaç yıllığına verildi?

-Alım güvencesinin tek bir firmaya verilmesi ile ilaç alanında bir tekel yaratılmış olunmayacak mı? Eğer bir tekel yaratılırsa bunun adı kamunun özel sektöre kaynak aktarması değil midir?

-Tek firmaya kaynak sağlanması ve alanda tek başına olmasına izin verilmesine karşı, bizi Rekabet Kurumuna şikayet edenlerin diyeceği bir söz var mı?

-Ayaktan tedavide kullanılan kan ürünleri, SGK-TEB-Eczacı Odaları iş birliğinde son derece güvenli çalışan bir sistemle hastalara zaten ulaştırılıyorken neden birinci basamak sağlık merkezi olan eczaneler bu sistemin dışına çıkarılmak isteniyor?

-Eczaneleri saf dışı bırakma noktasında kan ürünleri sadece bir başlangıç mı, başka hangi ilaç gruplarının hastaya ulaştırılmasında eczanelerin saf dışı bırakılması planlanıyor?

“Sağlık alanı, karanlıkta bırakılmaya müsait bir alan değil” diyen Çolak, sağlığa ayrılan bütçenin de yetersiz olduğuna dikkat çekti: “Akılcı ilaç kullanımında gerideyiz. Pek çok ilaç piyasada yok. Bazı ilaçların geri ödeme listesinden çıkarılması gündemde. Kendi ilacımızı üretemiyoruz. Ham maddede dışa bağlıyız. İlaçta kur farkından kaynaklanan sıkıntılar bitmek bilmiyor. Kamu kurum iskontoları artırılıyor. Tüm bunlar olurken sessiz kalmamız, olanı biteni köşeden sessizce izlememiz beklenemez. Biz bu gidişe artık dur demek istiyoruz. Tekelleşme değil, yerelleşme istiyoruz”

Çolak, gazetecilerin, Türkiye’de üretim tesisinin açılıp açılmadığını sorması üzerine, 2014’te Sağlık Bakanlığı ile SGK arasında sözleşme imzalandığını, 20’ye yakın firmanın ihaleye girdiğini, 5 firmanın ihalede kaldığını, bir firmaya işin verildiğini anlattı;  “Ama en ucuz yapan firmaya da verilmedi. Bu firma, üretim merkezi kuracaktı ancak şu ana kadar bir üretim merkezi kurulmuş değil” şeklinde konuştu.

HDP’li başkanlar, kayyım için yürütmeyi durdurma istedi

Görevlerinden uzaklaştırılan Diyarbakır ve Mardin belediyeleri eş başkanları; Türk ve Mızraklı ‘kayyım atamasının’ yürütmesinin durdurulması talebiyle idare mahkemelerine başvuruda bulundu.

Görevden uzaklaştırılarak yerlerine kayyım atanan Diyarbakır ve Mardin belediyesinin eş başkanları işlemin durdurulması ve iptali için mahkemeye gitti. İçişleri Bakanlığı, 19 Ağustos’ta Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarını görevden uzaklaştırıp yerlerine valileri kayyım atamıştı. Gerekçe olarak ‘PKK/KCK ve uzantılarının bazı belediye başkanları aracılığıyla belediyelerin olanaklarını kullanması’ gösterilmiş; yerel seçimin, ‘belediyelerin imkanlarının PKK/KCK ve siyasal uzantılarına maddi kaynak temin etmek için fırsat olarak görüldüğü’ öne sürülmüştü.

Selçuk Mızraklı Diyarbakır 1’inci İdare Mahkemesi’ne, Ahmet Türk de Mardin 2’nci İdare Mahkemesi’ne dilekçeyle başvuruda bulundu. Başvurularda görevden alma kararının görevle ilgili olması gerektiği, kayyım atamalarının konu ve sebep unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu, OHAL döneminde KHK düzenlemeleriyle sınırlı kalması gereken bir uygulamanın görevden alınmalara yasal dayanak olarak kullanılmasının anayasaya aykırılık teşkil ettiği savunuldu.

Ayrıca uzaklaştırmaların herhangi bir suça dair mahkeme kararı olmadan yapılmasının ‘masumiyet karinesi ilkesi’ni ihlal ettiği, bu ihlallerin ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olduğu öne sürüldü.

‘Telafisi imkansız zararlar’

Başvurularda görevden uzaklaştırma nedeniyle belediye tüzel kişiliği adına yapılacak her türlü işlemin telafisi imkansız zararlar oluşturabileceğine da işaret edildi. Mızraklı ve Türk’ün yerine kayyım atama işleminin öncelikle yürütülmesinin durdurulması ve duruşmalı olarak yapılacak yargılama neticesinde de iptal edilmesi istendi.

Kongo’da Ebola’dan ölenlerin sayısı iki bini aştı

Sağlık çalışanları uzak ve çatışmalardan etkilenen bölgelerde hastalığın yayılmasını kontrol altına almakta güçlük çekiyor

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bir yıldır etkili olan ebola irüsü nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı iki bine ulaştı. Cuma günü yayımlanan resmi verilere göre, salgından ölenlerin sayısı iki bin 6’ya ulaşırken, tespit edilen virüs vakasıysa üç bini aştı.

Sınır komşusu Uganda’da, ülkeye Kongodan geldikten sonra, Ebola testi pozitif çıkan 9 yaşındaki bir kız çocuğunun ölümü, sağlık ekiplerinin salgını sınırın içinde kontrol altına almakta karşılaştıkları zorluğu gösteriyor.

Independent’in haberine göre, etkin aşı ve tedavi çalışmalarına rağmen, sağlık çalışanları ülkenin doğusunda uzak ve çatışmalardan etkilenen bölgelerde salgının yayılmasını kontrol altına almakta zorlanıyor. Bu bölgedeki insanların çoğu salgınla mücadele çabalarından sakınıyor. Uluslararası Kızıl Haç Federasyonu yaptığı açıklamada “Tedavilerin işe yaraması için insanların kendilerine ve ilaç veren tıbbı personele güvenmesi gerekir. Bu çok zaman alacak, kaynak ve çok çalışmayı gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), geçen hafta salgının daha geniş bir alana yayılmasına ilişkin endişelerini dile getirmişti. Ancak örgüt temmuz ve ağustosun başlarında 4 vakanın kaydedildiği ülkenin büyük kentlerinden Goma’da salgının yer edinmediğini teyit etti.

Demirtaş’ın tahliyesine savcılıktan itiraz

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nin,  Selahattin Demirtaş hakkında verdiği tahliye kararına itiraz etti. İtirazı üst mahkeme değerlendirecek.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın yargılandığı ana davadan tahliye kararına itiraz etti. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi,  Demirtaş’ın 142 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davada dün (2 Eylül) oy birliğiyle tahliye kararı vermişti. İstanbul’da yargılandığı bir başka davadan kesinleşmiş 4 yıl 8 ay hapis cezası bulunan Demirtaş, hemen tahliye edilememişti. Avukatları, tutuklu kaldığı 2 yıl 10 aylık sürenin aldığı cezadan düşürülerek, tahliye edilmesi yönünde dilekçe hazırlığına başladı. Ankara Başsavcılığı ise bugün, Demirtaş’ın tahliye kararına itiraz etti.

Savcılık, itirazını iki gerekçeye dayandırdı. Demirtaş’ın anayasal düzene karşı işlenen suçlardan yargılandığını bildiren savcılık, bu suçlarda kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde tutuklama tedbirinin uygulanabileceğini anımsattı. Savcılık, örgüt üyeliği suçlarındaki ceza miktarına bakıldığında da tutuklamanın ölçülü bir tedbir olduğunu savundu. Savcılığın itirazını bir üst mahkeme değerlendirecek.

Salihli’de JES faaliyeti, jandarma korumasında yeniden başladı

Manisa’nın Salihli ilçesinde kurulmak istenen JES için, protestolara sert müdahale ve yargı kararının beklenmesi yüzünden bir haftadır bekleyen çalışmalara yeniden başlandı. Şirket, santrali yapmak istediği Hacıbektaş Köyü’ne jandarma ve polis eşliğinde tırlarla girerek, sondaj kuyularını açıyor.

Manisa’nın Salihli ilçesinde kurulmak istenen jeotermal elektrik santraline karşı, yöre halkı ve sivil toplum örgütü üyelerinin tepkisi üzerine bir haftadır bekleyen faaliyetler yeniden başladı. Bölgeden edindiğimiz bilgilere göre Hacıbektaş Köyü’ne giden yolda, jandarma ve polis özel kuvvetlerin eşliğinde inşaat malzemesi yüklü tırların beklediği ve sırayla inşaat alanına yönlendirildiği bildirildi. Bin kadar jandarma ve polisin yığınak yaptığı köyde ise adeta kuş uçurulmuyor.

JES çalışmalarına başlayan SANKO şirketinin okulların ve evlerin hemen dibindeki bir alana santral kurmak için “ÇED Gerekli Değildir” belgesi verildiğini öğrenen halk 2 Ocak’tan beri direniyor. Tepkiler karşısında firma sondaj kulelerini sökerek, bazı araçları alandan çekmişti. Aylardır sessiz bir şekilde bekleyen konu geçtiğimiz günlerde şirketin alana yeniden iş makinelerini sokmak istemesi üzerine hareketlendi; yollara dökülen köy halkına yapılan jandarma ve polis saldırısı sırasında 40’a yakın kişi gözaltına alındı, iki CHP’li milletvekili ve çok sayıda köylü yaralandı.

Aynı gün,  köylülerin avukatları da Manisa İdare Mahkemesi’ne başvurarak, daha önce yaptıkları ‘yürütmenin durdurulması’ başvurusunun, telafisi imkansız zararlar doğabileceği gerekesiyle, acilen gündeme alınmasını istedi.

Köy halkı ve avukatları mahkemenin kararını beklerken, dün, onlarca jandarma ve polis tarafından kuşatılan Hacıbektaş Köyü’nde çalışmalar yeniden başladı. Salihli Çevre Derneği Başkanı ve davanın avukatı Seçil Ege Değerli, dün yaşananları şöyle anlattı: “Dün sabah köyden haber geldi. Jandarma ve çevik kuvvet polislerinin kuşattığı köydeki inşaat alanına iş makinaları taşınmaya başlamış. Köylüler,  köye giriş çıkışların da engellendiği anlattı. Akşam saatlerinde köye gidebildiğimizde, Ankara-İzmir asfaltı boyunca bekleyen onlarca tır’ın jandarma eşliğinde sırayla alana girdiğini gördük. Şirket, hukuksuz biçimde çalışmaya başladı.”

Bugün sondaj kuyularından birinin kurulumunun tamamlanacağını öğrendiklerini anlatan Değerli, mahkemeden acilen bekledikleri kararla ilgili de şöyle konuştu: “İdare Mahkemesi, ‘ÇED gerekli değil’ kararını veren Manisa Valiliği’nden eksik belgeleri tamamlamasını istemiş. 15 günlük bir süre vermişti mahkeme, bunun bir haftası geçti. Bu hafta içinde yürütmenin durdurulması yönünde bir karar çıkmasını bekliyoruz.”

Şirket, geçen hafta gerçekleşen olaylı protesto sonucunda, özel mülkiyet alanında açtığı yolu kullanmaktan vazgeçip inşaat alanına ulaşmak için yeni bir yol açmaya başlamıştı. Bu yeni yolun da imar planlarına aykırı olduğunu söyleyen Değerli, açılan yeni yol üzerindeki yıllanmış çam ve ceviz ağaçlarının kökünden söküldüğünü anlattı: “Yürütmeyi durdurma talebimizin gerekçesi, geri dönülmez zararların oluşmasını engelleyebilmekti. Sökülen ağaçlar da bunun bir parçası. Okul ve özel mülkiyete tabi iki alanın arasındaki, yeşillik vadi olan bir alanda yeni bir yol açmaya çalışıyorlar. Bu da tamamen hukuksuz. Kamunun yetkileri, özel şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda onlara devredilmiş durumda. ”

5 Eylül’de eylem çağrısı

Salihli Çevre Derneği öncülüğünde sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle birlikte 5 Eylül, saat 18.00’de Salihli Demokrasi Meydanı’nda kitlesel bir basın açıklaması yapılacak. Çağrı metninde “Kazdağları, Çal Dağı, Murat Dağı, Munzur Yaylaları, Karadeniz’in dereleri, Salihli’nin üzüm bağları, ülkemizin her tarafı madenler, taş ocakları, JES’ler, HES’ler ile kuşatılmış ölümcül bir abluka altında. Susarsak, karşı durmazsak, yaşamımızı, geleceğimizi aç gözlü şirketlerin ellerine teslim etmiş olacağız” denildi. Çağrıda herkes, ülkenin ormanlarına, topraklarına, derelerine, dağlarına olan insanlık borcunu ödemek üzere dayanışmaya davet edildi.

Ekoloji Birliği de bir açıklama yaparak, jandarmanın şirketin özel güvenlik birimi gibi davranmasını protesto etti. “Tüm bileşenlerimizle Salihli Hacıbektaşlı halkının yaşam alanlarını koruma mücadelesinin yanındayız” diyen Ekoloji Birliği, JES’in herkese zarar vereceğine dikkat çekerek devlet kurumlarına ve jandarmaya “Kendi celladınızı korumayın” çağrısında bulundu.

 

Kimya mühendislerinden ‘enerji yoksulluğu’ uyarısı

Son günlerde doğalgaza birbiri ardına yapılan zamlara ilişkin bir açıklama yapan Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu ‘doğalgaz zamları ile enerji yoksulluğu yaratılıyor” dedi; yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelinmesini istedi.

30 Ağustos Zafer Bayramı gecesi, doğalgaza sessiz sedasız yapılan ortalama yüzde 14.90, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’nın da gündeminde. Oda’nın açıklamasında, daha bir ay önce 1 Ağustos tarihinde yapılmış olan %14.97 zammın etkisi geçmeden bir ay içerisinde yapılan ikinci zammın hanelere ve işyerlerine ateş gibi düştüğü belirtildi.

Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu imzasıyla yayımlanan açıklamada, dünyada enerji ve doğalgaz fiyatları düşerken yapılan bu zammın hiçbir haklı gerekçesi olmadığına işaret edildi; “Türkiye’nin acilen yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelmesi gerektiği” kaydedildi.

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Son yıllarda ülkemiz, enerji tercihleri ve yatırımlarında ne yazık ki küresel sermayenin zorlamaları karşısında bağımsız bir enerji politikası oluşturamamanın sancılarını yaşamaktadır. Yerli ve milli bir enerji politikası yaratamayanlar, enerji üretimi ve arzını yönetemeyenler, ithal enerji üzerinden tüketim alanı oluşturanlar  ısrarla ithal kaynaklarından pahalı enerji tercihlerine yönelmişlerdir. Bundan dolayı; bütün bu büyüme savları içerisinde; enerji kullanımını azaltamayan, enerjiyi verimli kullanamayan, yerli ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretemeyen bir ülke olmanın bedelini  hergün enerji fiyatlarına yansıyan zamlarla öder hale geldik. Enerjiyi yönetemeyenler her zaman olduğu gibi çareyi zam yapmakta bulmaktadırlar.“

Doğalgaza yılbaşından bu yana % 40.3 bir yılda ise % 56.8 zam yapıldığı vurgulanan açıklamada, “31 Mart seçimleri öncesi doğalgaz fiyatlarında  % 10 oranında yapılan indirim ala-yı vala ile kamuoyuna duyurulurken fiyat artışlarındaki zamlar sessiz sedasız gece yarıları yapılmakta ve AKP tarafından hiçbir açıklama yapılmamaktadır” denildi.

Türkiye dünyanın en pahalı enerjisini tüketen ülkeler arasında

Açıklamada, AKP hükümetinin önceden imzalanmış pahalı doğalgaz anlaşmalarında indirim için çabalamazken Türk Akımı gibi Türkiye aleyhine yeni anlaşmalar imzaladığını belirtildi: “2018 yılından bu yana yapılan zamlarla doğalgazdaki sübvansiyon oranı da oldukça azalmıştır. Ankara`da dört kişilik bir ailenin aylık doğalgaz gideri aylık ortalama 230 TL` ye ulaşmıştır. Ülkemiz dünyanın en pahalı enerjisini tüketen ülkeler içerisinde yer almaktadır.”

Uğurlu’nun açıklamasında, bu olumsuz gidişi durdurabilmek için öneriler de sıralandı: “Öncelik ve ağırlığın dışa bağımlılığı artıran, ithalat faturasını yükselten enerji tercihlerinden uzak durulması, doğalgazdaki KDV ve ÖTV oranlarının düşürülmesi, elektrik üretiminde öncelik ve ağırlığın dışa bağımlılığı artıran, ithalat faturasını yükselten doğalgaza değil yerli ve yenilenebilir kaynaklara verilmesi ve belli bir oranın altında doğalgaz ve elektrik tüketiminin halka ücretsiz arz edilmesi ve zamları, kamu ve bütçe açıklarını gideren bir can simidi olarak görmekten vazgeçilmesi ile mümkündür.”

Amazon yangınları atmosfere 23 milyon ton CO2 yaydı

90 milyar tona yakın karbonu tutan Amazon Ormanları’nda yangın, yenileriyle birlikte sürerken, hesaplamalara göre, 20 Ağustos’a kadar olan sürede bile atmosfere 23 milyon ton CO2 salımı yaşanmış durumda. Ancak blim insanları, bu yıl gerçekleşen fosil yakıt kaynaklı küresel COemisyonlarına oranla Amazon yangınlarının, yüzde bir kaçlık ufak bir dilimi oluşturduğunu belirtiyor.

Ağustos ayında iki hafta boyunca yangınların devam ettiği Amazon Ormanları’nda atmosfere ciddi miktarlarda karbondioksit salınırken birçok hayvan ve yerli kabilenin hayatı hala daha tehlikede.

Amazon Ormanları’nda iki hafta boyunca süren yangınların sebebi olarak hayvancılık ve tomruk elde etmek için ormansızlaştırmayı destekleyen Brezilya‘nın aşırı sağcı devlet başkanı Jair Bolsonaro gösteriliyordu. Yangınlar bölgedeki birçok kabilenin ve hayvanın hayatını tehdit ettiği gibi atmosfere ciddi miktarlarda karbondioksit (CO2) salımına sebep oldu. Bir yangının ardından kendini yenileyebilen ormanların daha fazla CO2’yi tutabileceği söyleniyor olsa da yenileme süresi 45 ila 4000 yıl arasında değişiyor.

Uzmanlar, geçtiğimiz hafta yangınlarda dakikada bir futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanın yok olduğunu belirterek gidişatın durdurulamaması halinde Amazonların dev bir bozkıra dönüşüp karbondioksit yaymaya başlayacağını ifade etmişti. Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi (ECMWF), Amazon yangınlarının Ağustos ayında ne kadar COortaya çıkardığını ortaya koydu. Hesaplamalara göre 20 Ağustos’a kadar olan sürede bile 23 milyon ton CO2 salımı yaşanmış durumda. 2018’de Birleşik Krallık’ın bütün enerji sektörü 98 milyon ton CO2 emisyonu gerçekleştirmişti.

Birleşmiş Milletler Vakfı’nda (BMF) kıdemli üye ve George Mason Üniversitesi’nde çevre bilimleri profesörü Thomas Lovejoy ise Amazon ormanlarının 90 milyar tona yakın karbonu tuttuğunu söylüyor.

Amazonlardaki yangınlar daha fazla  CO2 salıyor

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nden (NOAA) Pieter Tans Amazon Ormanları’nın ABD’deki ortalama ormanlara kıyasla dört kat yoğun olduğunu, dolayısıyla kilometrekare başına daha fazla CO2 salımına neden olduğunu belirttti. Ancak, bu yıl gerçekleşen fosil yakıt kaynaklı küresel COemisyonlarına oranla Amazon yangınlarının, yüzde bir kaçlık ufak bir dilimi oluşturduğu kaydedildi.  Tans, “Bakıldığında devasa görünen Amazon yangınları küresel emisyon miktarlarına oranla çok küçük kalıyor” dedi.

Colorado Boulder Üniversitesi’nden Christine Wiedinmyer ise insanların küresel olarak saldığı COmiktarının olması gerekenin zaten çok üzerinde olduğuna dikkat çekti.  Wiedinmyer, Amazonlar’daki yangınların sebep olduğu CO2 miktarı için “küresel karbon döngüsünde çok ufak kalsa da bölgesel hava kalitesini oldukça kötü etkiliyor” dedi.

 

Dorian’ın vurduğu Bahamalar’da beş kişi hayatını kaybetti

Dorian Kasırgası, Bahama Adaları’nda en azaz 21 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Kasırga ABD’ye doğru gidiyor

Bahama Adaları’nın Başbakanı Hubert Minnis, Atlas Okyanusu’nda ilerlemeye devam eden ve Bahamalar’ı vuran Dorian Kasırgası’nın beş kişinin ölümüne ve en az 21 kişinin yaralanmasına neden olduğunu açıkladı. Atlas Okyanusu’nda görülen en güçlü ikinci kasırga olduğunu belirten Minnis, kasırganın çok tehlikeli olduğunu ve ölümlerin adanın kuzeydoğusundaki Abaco Adaları’nda yaşadığını söyledi. Minnis, Dorian Kasırgası’nı ‘tarihi bir trajedi‘ olarak tanımladı.

Hızı saatte 295 kilometreyi bulan kasırga, taşıdığı şiddetli rüzgar ve yağmur da Bahamalar’da ciddi tahribata yol açtı. Uluslararası Kızılhaç Örgütü‘ne göre bölgedeki 13 bin ev hasar gördü veya yıkıldı. Bölgeden paylaşılan fotoğraf ve videolarda su taşkınları, ters dönen arabalar ve devrilen ağaçlar görülüyor.

NASA, Bahamalar’ı vuran ve Atlas Okyanusu’nda ilerlemeye devam eden Dorian Kasırgası’nın uzaydan çekilmiş yeni görüntülerini yayımladı.

Kasırga, Bahamaları vurduğunda Kategori 5 seviyesindeydi. Pazartesi öğleden sonra ise şiddeti Kategori 4 seviyesine düştü ve hızı saatte 240 km olarak kaydedildi.

ABD Ulusal Kasırga Merkezi, Dorian’un rotasındaki hafif bir kaymanın kasırgayı Florida‘nın doğu kıyılarına sürükleyebileceği uyarısında bulundu. Bölgede birkaç gün içinde ölüm tehlikesi yaratabilecek kuvvette fırtına ve rüzgârlar bekleniyor. Bölgede yaşayan halk kasırgaya karşı hazırlık yaparken, Fort Lauderdale bölgesinde bulanan Fort Lauderdale Uluslararası Havaalanı‘ndaki uçuşlar iptal edildi.