Ana Sayfa Blog Sayfa 2404

ABD Demokrat başkan adayları CNN’de iklimi tartıştı

Geçtiğimiz hafta İklim Twitter’ın (Climate Twitter) tek bir gündemi vardı. Amerikan başkanlık seçimleri için yarışan 10 Demokrat başkan aday adayı CNN’de 7 saat boyunca iklim politikalarını anlattı, uzmanların ve yurttaşların sorularını yanıtladı. Program hem bir başkanlık seçiminde iklim tartışmalarına yer veren ilk program olması hem de program formatı bakımından bir ilkti.

Emre Uzundağ, Amerika’dan bildiriyor…

Geçtiğimiz hafta Amerikan başkanlık seçimleri için yarışan 10 Demokrat başkan aday adayı CNN’de 7 saat boyunca iklim politikalarını anlattı, iklim aktivistlerinin, üniversite öğrencilerinin, ülkenin çeşitli yerlerinde şiddeti iklim değişikliğine bağlanan türlü doğa afetlerinden etkilenmiş felaketzedelerin, genç yaşlı her meslek grubundan dert sahibi vatandaşın sorularını yanıtladı. Program hem bir başkanlık seçiminde iklim tartışmalarına yer veren ilk program olması hem de program formatı bakımından bir ilkti.

10 Demokrat aday adayı stüdyoda tek tek arz-ı endam edip, kimi boksör yumruğu gibi inen kimi Le Tour’un en çeşit patikalarında bisikletten düştüğünüzde üstünüzü parçalayıp sizi yara bere içinde bırakacak sorulara yanıt verdiler.

Programda soru yönelten isimlerden, 350.org’un kurucusu Bill McKibben, program formatının beklentisinin ötesinde iyi olduğunu, bu sayede katılımcıların her adayı köşeye sıkıştırmaya yetecek süreye sahip olduklarını belirtiyor. Johns Hopkins Üniversitesi’nin düşünce kuruluşlarından SAIS’ten, ulus devletlerin uzun vadeli derin karbonsuzlaştırma tasarımlarını inceleyen Narayan Subramanian ise formatın, seçmenin, adayların iklim değişikliğini alt etme konusunda ne kadar adanmış olduklarını anlamalarına yardımcı olduğunu ekliyor.

Süperstarlardan çaylaklara doğru sıralı listemizdeki Joe Biden, Bernie Sanders, Elizabeth Warren, Kamala Harris, Beto O’Rourke, Pete Buttigieg, Cory Booker, Amy Klobuchar,  Andrew Yang ve Julián Castro karbon vergisinden nükleer enerjiye, eko mültecilikten iklim değişikliğinin sınıfsal etkisine, iklim değişikliğiyle mücadelede radikal ve girişimci çözümlere ve bireysel olarak neler yapılabileceğine kadar geniş bir yelpazede konuyu ele aldı. Ve iklim değişikliğiyle yapılacak mücadelenin yaratacağı büyük istihdam ve ekonomi es geçilmedi.

Birçok iklim inkarcısı Reddit’te, demokratları, iklim değişikliği politikalarının yarattığı ekonominin hülyasıyla iştahı kabarıp gözü dönmüş trollere benzetiyor. Fosil yakıtların gerçek maliyetini ortaya çıkarmaya ve temiz enerjiye geçiş yollarını kolaylaştırmaya odaklanmış araştırma, iletişim ve savunma örgütü Oil Change International’dan David Turnbull ise böyle düşünmüyor. Demokrat adayların, demokrat seçmenin önceliğinin iklim değişikliğiyle mücadele olduğunun farkında olduklarını belirtiyor. Tartışmanın, kamuya ait topraklarda ve denizlerde petrol çıkarılmasının yasaklanması, fosil yakıtların üretilmesi için vergilerden karşılanan sübvansiyonların kaldırılması, petrol ve gaz çıkarılması için başvurulan hidrolik kırma yöntemlerinin sonlandırılması gibi konular etrafında gelişmesinin bu iddiaları çürüttüğü kanısında Turnbull.

Kim Kazandı?

CNN’in “İklimi Krizi” başlığı seçimi, her adayın konuşmasının bir yerinde muhakkak ve bazen defalarca vurguladığı “İklim Değişikliği bir var oluş krizidir” söylemi gecenin asıl kazananları olsa da, en iyi performansın kimin sergilediğini merak etmekten kendimizi alamıyoruz. Turnbull, yeterli desteği alamadığı için yarıştan çekilen ve bu oturumun yapılmasına öncülük eden Vali Jay Inslee’nin gecenin asıl kazananı olduğunu söylüyor. McKibben ise Sanders ve Warren’dan eşit derecede etkilendiğini, Sanders’ın her zamanki güçlü kişiliğini ortaya koyduğunu Warren’ın ise sağcıların attığı iklim ağına takılmadan özgün iklim politikaları hakkında nasıl konuşulacağının dersini verdiğini söylüyor. Subramanian, Warren’ın iklim değişikliğiyle mücadelede sadece teknik düzenlemelere değil, politik düzenlemeler gidilmesi gerektiğinin farkında olduğunu gösterdi diyerek arka çıkıyor McKibben’a. Providence College’tan Thea Riofrancos ise Sanders’ın olması gerektiğinden daha iyi olduğunu belirterek heyecanını gizleyemiyor. Ancak internetin sevgilisi bambaşka bir isimdi: Andrew Yang. Zihni sinir icatlarıyla en büyük ilgiyi Yang topladı internette.

Bill McKibben, sonbaharda adaylar arasındaki rekabet kızıştıkça, iklim değişikliği tartışmalarına daha sık rastlayacağımız düşüncesinde. McKibben’ın çizgisini takip edip, yedi saat boyunca iklim konusunda bütün Amerikan politikalarının kusurlarını Trump hükümetine yükleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan ve bu konuda hiç köşeye sıkıştırılmayan adayların,  onları tanımlayan iklim değişikliği politikalarına kısaca göz atalım. Tüm adayların başkan seçilirlerse ilk icraat olarak, Paris İklim Anlaşması’na yeniden dahil olacaklarını da not düşelim. Birçok aday ufak farklarla hemen hemen aynı şeyleri söylerken, biz onların ön plana çıktıkları başlıkları alıntılayacağız.

JOE BIDEN, Eski Amerikan Başkan Yardımcısı

Geceye dersini çalışmadan gelen Joe Biden, internetin en büyük alay konusuydu. Dünyada seragazı salımının “sadece” %15’ini Amerikalıların yaptığını belirten Biden, 2050’de net sıfır karbon ayak izini hedeflendiğini belirtiyor. Bunun için 1.7 trilyon dolar bütçe ayıracağını açıklayan Biden, “büyük para”yı incitmemek ya da öyle bir niyeti olmadığı için bu bütçeyi nasıl yaratacağını açıklamıyor. Biden’ın tüm iklim planı, kaynağı ve nasıl kullanılacağı belirsiz trilyonlarca dolarlardan bahsetmekten ileri gitmiyor.

Daha fazla bilgi için: https://joebiden.com/climate/

BERNIE SANDERS, Vermont Senatörü

Gün içinde ayrı ayrı maillerinize, telefonlarınıza ya da sosyal medya hesaplarınıza bağış isteği gönderen ve bu yüzden İklim Değişikliğiyle mücadele bütçesi olarak açıkladığı 16 trilyonu nasıl bir araya getireceğine şüpheyle baktıran Bernie Sanders’ın “Green New Deal” başlıklı projesi en tutkulu projelerden. Sanders, 2030’a kadar enerji ve ulaşım sektöründe temiz enerjiyi, 2050’de net sıfır karbon ayak izini vaat ediyor. Fosil yakıt sektöründe çalışanlara 20 milyon yeni iş sözü veren Sanders, sübvansiyonları keseceğini ve karbon vergisi getireceğini belirtiyor. Birçok adayın aksine Amerika’nın iklim değişikliğiyle mücadelesini, uluslararası arenada hegemonya fırsatı olarak değil uluslararası işbirliği fırsatı olarak görüyor. Fosil yakıtla mücadele çerçevesinde askeri harcamaları kısacağını açıklayan Sanders, dezavantajlı gruplara ev projeleriyle, iklim adaletinden en çok etkilenen sınıflara çeşitli devlet yardımlarıyla farklı bir aday profili çiziyor.

Daha fazla bilgi için: https://berniesanders.com/issues/green-new-deal/

ELIZABETH WARREN, Massachusetts Senatörü

Zıp zıp yerinde duramayan, çocuğumuz olsa hiperaktif etiketini takacağımız Elizabeth Warren’ın en ayırt edici politikası ve söylemi tüm sektörlerde ekonomik vatanseverlik etrafında yeşil ürünlerin imal ve ihraç edilmesi. Bunun için Ar-Ge çalışmalarına 2 trilyon dolar ayıracak Warren. Bernie Sanders ile birlikte en net nükleer karşıtı olan Warren, enerjinin %10’luk kısmını kamu alanlarına kurulacak yenilenebilir enerji kaynaklarından ve akarsulardan sağlamayı hedefliyor.

Daha fazla bilgi için: https://elizabethwarren.com/

KAMALA HARRIS, Eski Kaliforniya Başsavcısı

Harris’in iklim politikasındaki belli başlı kelime tercihleri, onun bir zamanlar görkemli bir başsavcı olduğunu bize unutturmuyor. Harris’in alametifarikası, “kötü davranışlar” olarak nitelendirdiği büyük petrol şirketlerinin eylemlerini karbon skoru üzerinden ölçüp bir cezalandırma sistemi. Bu sistemin bir kolu da uluslararası ticarette, ticaret yapılan ülkelere bir takım kesin kıstaslar getirmeyi planlıyor.

Daha fazla bilgi için: https://kamalaharris.org/climate/

BETO O’ROURKE, ABD Temsilciler Meclisi Eski Üyesi

Beto O’Rourke, Amerika’yı dünyanın en büyük gücü yapan değerin göçmenlerin aktardığı birikim olduğuna inanıyor. Her ne kadar planında eko mülteciliğe yer vermemiş olsa da, iklim planının temelinde dezavantajlı gruplara konut, ulaşım ve sağlık harcamalarında maddi yardımlar alıyor. Bu gruplar aynı zamanda Amerika’yı son yıllarda daha fazla döven kasırgalardan en çok etkilenen ve mağdur olan kesimler olduğundan onlara afet öncesi güçlendirme projeleri ve eğitimleri sözü veriyor.

Daha fazla bilgi için: https://betoorourke.com/climate-change/

PETE BUTTIGIEG, South Bend, Indiana Belediye Başkanı

Pete Buttigieg her ne kadar CNN’deki programda kendisine özel jetle neden uçtuğu soru yöneltildiğinde “çünkü başkanlık için yarışıyorum” minvalinde kuru ve toy bir cevap verse de birçok adayın göz ardı ettiği bir projeyle dikkat çekiyor. “Ulusal Afet Derecesinde Şiddetli Hava Sigortası” adını verdiği bir sigorta fonu oluşturarak, Federal Hükümetin afetzedelere sigorta yardımı yapmasını vaat ediyor. İklim değişikliğinin tetikleyicisi büyük endüstriler bu kadar gündemdeyken, sigortacılık gibi iklim değişikliğinden en çok zarar edecek ve milyonlarca mağdur yaratacak bir sektöre müdahale politikası en önemli ayırt edici politikası.

Daha fazla bilgi için: https://peteforamerica.com/wp-content/uploads/2019/09/Climate-Plan-White-Paper.pdf

CORY BOOKER, Newark Belediye Başkanı       

İklim politikalarını “Demokrasi, bir yüklemdir” mottosunun üzerine oturtan Booker’ın öne çıktığı alan, çiftçilik, tarım ve orman konularındaki projeleri. Çiftçilerin enerji verimi yüksek teknolojilere geçmeleri için yeni fonlar oluşturmayı, Koruma Altına Alınan arazi sayısını 24 milyon hektardan 40 milyon hektara çıkarıp buralarda bilim insanlarınca belirlenmiş yöntemleri hayata geçirmeyi, karbon tutumu yapacak sulak alanların restorasyonunu gerçekleştirip 2050’ye kadar 16 trilyon ağaç dikmeyi vaat ediyor. Nükleer enerjiye en sıcak bakan adaylardan olduğunu da not düşmeliyiz.

Daha fazla bilgi: https://corybooker.com/issues/climate-change-environmental-justice/corys-plan-to-address-the-threat-of-climate-change/

AMY KLOBUCHAR, Minnesota Senatörü

Otoyollar, Amerika’nın atar damarlarıdır. Volkswagen’ın bu pazara tutunmak için attığı taklalar belgesellere, araştırmalara konu oldu. Klobuchar, ulaştırma alanındaki projeleriyle öne çıkıyor. Başkanlığının ilk 100 gününde yakıt standardizasyonu getireceğini, elektrikli araçlara yatırım yapacağını, yaya ve bisiklet yollarını geliştireceğini, toplu ulaşımı yaygınlaştıracağını, demiryollarını dünyada hak ettikleri yere getireceğini ve uluslararası deniz ve havayolu taşımacılığının karbon emisyonunu azaltacak Ar-Ge projelerine finansman yaratacağını söylüyor.

Daha fazla bilgi için: https://medium.com/@AmyforAmerica/senator-klobuchars-plan-to-tackle-the-climate-crisis-b1133845d2bb

ANDREW YANG, Girişimci

Andrew Yang, üç noktada rakiplerinden sıyrılıyor: Bioenerji, nükleer enerji ve jeoloji mühendisliği, özel havacılık sektörü için çeşitli yakıt teknolojileri, organik atıklardan kurtulmak için yeni sistemler, eski teknolojinin terk edildiği yeni nükleer santraller, okyanusta daha fazla karbondioksit emecek planktonların üretilmesi, güneş ışınlarını dünyadan uzaklaştıracak kalkan niteliğinde kükürt dioksitin stratosfere salınması bunlardan yalnızca birkaç tanesi.

Daha fazla bilgi için: https://www.yang2020.com/blog/climate-change/

JULIÁN CASTRO, ABD Konut ve Kalkınma Eski Sekreteri

Castro’nun politikasının temelinde eğitim yatıyor. Fosil yakıt sektöründe çalışan işçilere yeni yaratılan yeşil istihdam alanlarına geçişlerinde bilgilendirme eğitimleri verilmesini, bireylerin ve küçük toplulukların geri dönüşüm konusunda eğitilmesini, kamusal arazileri, sulak arazileri ve vahşi yaşam alanlarını koruyacak her yıl 15.000 gençten müteşekkil birliklerin kurulup, eğitilmesini savunuyor.

Daha fazla bilgi için: https://issues.juliancastro.com/climate-1/

(İklim Haber’den aynen alınmıştır.)

Haziran ayında 96 bin kişi daha işsiz kaldı

Genç nüfusta işsizlik geçen yılın aynı dönemine göre 5.4 puan artarak yüzde 24.8 oldu, Geçen yıl bu zamanlar her 5 gençten biri işsizken şimdi her 4 gençten biri işsiz.

Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı Haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 938 bin kişi artarak 4 milyon 253 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 2,8 puanlık artış ile %13,0 seviyesinde gerçekleşti.

Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 3,2 puanlık artış ile %15,3 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 5,4 puanlık artış ile %24,8 olurken, 15-64 yaş grubunda bu oran 2,9 puanlık artış ile %13,3 olarak gerçekleşti.  Mayıs ayında TÜİK verilerine göre, ülkedeki işsiz sayısı 4 milyon 157 bin kişiydi. Bu rakam, haziran ayında 4 milyon 253 bin kişi oldu. Mayıs-haziran ayları arasında işsiz sayısı 96 bin kişi arttı.

İstihdam edilenlerin sayısı 2019 yılı Haziran döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 802 bin kişi azalarak 28 milyon 512 bin kişi, istihdam oranı ise 2 puanlık azalış ile %46,4 oldu.

Türkiye’deki işsiz sayısı bir yılda 938 bin kişi arttı 

Türkiye’deki işsiz sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 3 milyon 515 binden 4 milyon 253 bine yükseldi. İşsizlik oranı yüzde yüzde 2.8 artarken, 938 bin kişi daha işsizler ordusuna katıldı. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik ise geçen yılın aynı dönemine göre 5.4 puan artarak yüzde 24.8 oldu; geçen yıl bu zamanlar her 5 gençten biri işsizdi, şimdi ise her 4 gençten biri işsiz.

Sabancı Üniversitesi Finans Kürsü Başkanı Profesör Özgür Demirtaş, işsizlik verilerinin açıklanmasının ardından kişisel Twitter gençler arasındaki işsizliğe dikkat çekerek, “Her şey normal diyenler normal değil” yorumunda bulundu.

“İşsizlik yükselmeye devam ediyor. Haziran ayında 4 milyon 253 bin kişiye ulaştı. Genç işsizliği % 24,8’e ulaştı. Üstelik kayıtdışı çalışma da artıyor. İnsanlar çaresizlikten sigortasız, güvencesiz çalışmak zorunda kalıyor” diyen deneyimli ekonomi gazetecisi Emin Çapa da, istatistiksel ‘işsiz’ tanımı içine girmeyen ancak iş bulunması halinde hazır olan 2 milyon 310 bin kişi bulunduğunu kaydederek bu rakamların katılmasıyla işsiz sayısının 6 milyon 563 bine çıkacağını ifade etti.

İnşaatın istihdamdaki payı yüzde 1.5 azaldı

Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 232 bin, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 569 bin kişi azaldı. İstihdam edilenlerin %18,9’u tarım, %19,7’si sanayi, %5,7’si inşaat, %55,7’si ise hizmet sektöründe yer aldı. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,3 puan, inşaat sektörünün payı 1,5 puan azalırken, sanayi sektörünün payı 0,1 puan, hizmet sektörünün payı 1,7 puan arttı.

İşgücüne katılma oranı %53,3

İşgücü 2019 yılı Haziran döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 137 bin kişi artarak 32 milyon 766 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,5 puanlık azalış ile %53,3 olarak gerçekleşti. Aynı dönemler için yapılan kıyaslamalara göre; erkeklerde işgücüne katılma oranı 1 puanlık azalış ile %72,4, kadınlarda ise 0,1 puanlık artış ile %34,7 olarak gerçekleşti.

Kayıt dışı çalışanların sayısı arttı

Haziran 2019 döneminde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,2 puan artarak %35,2 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,8 puan artarak %23,2 oldu.

Sümeyye Boyacı, Paralimpik Yüzme Şampiyonası’nda Dünya ikincisi

0

Sadece üç salise farkla rakibine geçilen Boyacı, Ağustos 2018’de, Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası’nda, 50 metre sırtüstü S5 kategorisinde altın madalya kazanmıştı.

Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası finalinde mücadele eden Sümeyye Boyacı dünya ikincisi oldu. Boyacı’yı sadece üç salise farkla geçen İspanyol yüzücü Teresa Perales ise altın madalyayı kazandı.

Boyacı, Ağustos 2018’de, İrlanda’nın başkenti Dublin‘in ev sahipliğinde gerçekleştirilen Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası‘nda, 50 metre sırtüstü S5 kategorisinde altın madalya kazanmıştı. İngiltere’nin başkenti Londra‘da düzenlenen şampiyonada, Sümeyye Boyacı, Sevilay Öztürk ve Beytullah Eroğlu, 50 metre sırtüstü finallerinde mücadele etti.

Kadınlarda milli yüzücü Sümeyye Boyacı 44.74’lük derecesiyle gümüş madalyanın sahibi olurken, aynı yarışta mücadele eden Sevilay Öztürk ise 50.54’lük derecesiyle sekizinci sırada yer aldı. Erkeklerde Türkiye’yi temsil eden Beytullah Eroğlu, 50 metre sırtüstünde 39.84’lük derecesiyle yarışı altıncı sırada tamamladı.

Sümeyye Boyacı 

5 Şabat 2003’te Eskişehir’de dünyaya geldi. Kendi ifadelerine göre, “gittiği bir akvaryumda gördüğü balıkların kolları olmadan yüzebilmesinden etkilenerek”, 2008 yılında yüzmeye başladı. 2013’te, antrenör Mehmet Bayrak ile çalışmaya başladı.

Basketbolda Dünyanın en büyüğü İspanya

0

Pekin’de düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’nın galibi, 13 yıl sonra ikinci kez İspanya oldu.

Çin’in Pekin kentinde düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’nın finalinde Arjantin’i 95-75 mağlup eden İspanya şampiyon oldu. İspanya bu sonuçla 13 yıl sonra ikinci kez bu turnuvada şampiyon oldu. NBA takımlarından Phoenix Suns‘ın guard pozisyonundaki yıldızı Ricky Rubio karşılaşmayı 20 sayı ile tamamladı. NBA şampiyonu Toronto Raptors oyuncusu Marc Gasol ise  14 sayı yaptı.

Üçüncülük ünvanını ise Avustralya‘yı 67-59 geçen Fransa elde etti. Kadrosunda NBA yıldızlarının da olduğu ABD Milli Takımı ise turnuvayı 7. sırada bitirdi.

Türkiye Olimpiyatlar için eleme oynayacak

Türkiye, 22. olarak tamamladığı turnuva sonunda Tokyo Olimpiyatları için eleme oynama şansı elde etti. FIBA Olimpiyat Elemeleri Turnuvaları 23-28 Haziran 2020 tarihlerinde gerçekleştirilecek. 24 takımın katılımı ile gerçekleşecek turnuvaları lider tamamlayan dört takım Tokyo 2020’ye katılım hakkı kazanacak.

Koruyucu hekimliğin yokoluş sürecinde bir imdat çığlığı-Çağatay Güler

‘Günümüzde “sağlığın artık hak sayılmaması gerektiğinin” sık sık vurgulanmaya başladığını görüyoruz. Çünkü toplum sağlık hakkını istemeye başlarsa şu anda sağlık hizmet olanakları yönünden birtakım sınıfların oluşturulmasını açıklayabilmek mümkün olmayacaktır.’

Çoğu kişi ve işlerine geldiği için özellikle güç ve yetki sahibi politikacılar sağlığı, “hastalığın olmayışı” olarak tanımlarlar. Sağlık tanımının böyle yapılması onları birçok yükümlülükten kurtarır. Oysa sağlık Dünya Sağlık Örgütü’nün Anayasası’nda “yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden, tam iyilik halidir” diye tanımlanmıştır. “Sosyal yönden tam bir iyilik hâli” için yazılacaklar ciltlere sığmaz. Konuyla ilgili kamuoyu oluşturma olanaklar çok kısıtlıdır, zaten yazılıp çizilip tartışılması da pek hoşlanılmaz. Toplumun sosyal yönden tam bir iyilik hâlinde olmasını sağlayacak çabaların yetersizliği anlaşılırsa yüksek teknoloji tetkiklerinin büyüsüyle göz boyama olanağı kalmayacaktır.

Oysa İnsan Hakları Bildirgesi’nde ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Anayasası’nda “Irk, din, politik inanç, ekonomik ve sosyal durum farkı gözetilmeksizin herkesin erişilebilecek en yüksek sağlık düzeyine ulaşması temel haklarından biridir” denmekte, herkesin sağlık hizmetinden eşit olarak yararlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Günümüzde “sağlığın artık hak sayılmaması gerektiğinin” sık sık vurgulanmaya başladığını görüyoruz. Çünkü toplum sağlık hakkını istemeye başlarsa şu anda sağlık hizmet olanakları yönünden birtakım sınıfların oluşturulmasını açıklayabilmek mümkün olmayacaktır. Daha geçenlerde “şu, şu sınıftan olanların hizmet alırken fark ödemeyecekleri” hükme bağlanmadı mı? Diğerlerine allı pullu hastane koridorları ve birkaç ileri teknoloji tetkiki ile eşit oldukları duygusu verirsiniz olur biter. Ondan sonra varsın ateş düştüğü yeri yaksın ve gazete sütunları çaresizlerin feryatları ile dolsun!

Çoğu kişi “her işin başı sağlık” derlerse de sağlık öncelikli konularından değildir. İnsanlar hasta olduklarında, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında sağlıklarına önem verirler. Sağlıklarını yitirmedikleri, hasta olmadıkları “sağlık” çok geriye düşer. Temel halk sağlığı kitaplarında yazdığı gibi Kanuni Sultan Süleyman çok söylenen “Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dizelerini hasta iken söylemiştir. Hastalık yoksa yiyecek sağlama, barınak bulma, barınağı koruma ve zevkin gerisine düşer sağlık. Zevk alma güdüsü öylesine etkili olabilir ki bırakın sağlam kişileri, kalp hastası olmasına ve zararını bilmesine rağmen sigara içmeye kalkışanlar olabilmektedir. İnsanlar davranışlarını sağlığı geriye iterek ayarlamakta, işlerine engel olmadıkça hastalıklarına çözüm arayışını bile erteleyebilmektedir!

Nelerden yoksun olduğunun bile farkında olmamak

Hastalıkların tedavisinin toplum bireylerini daha fazla etkilemesi doğaldır. İnsan yitirdiğinin değerini anlar ve yeniden kazanma çabasına girer. Bunun için zaman ve para harcar. Sağlığın korunması ile ilgili uygulamalar böyle değildir. Sağlıklarını korumak için çaba harcanan kişiler bunun değerini bilemez ve anlayamaz. Eğitim ve kültür standardı yüksek kişiler dışında çoğunluk sağlığını korumaya yönelik hizmet istemez, böyle bir hizmeti almak için zaman ve para harcamaz.

Çok önemli olmasına karşın kimsenin satın almak istemeyeceği, üstelik güçlü bir örgüt gerektiren koruyucu hekimlik bütün ülkelerde devlet hizmeti olmuştur. Kiminde gerekli bütçe desteği sağlanırken kimilerinde ihmal edilmiş, bu durumdan büyük zarar görenler farkına bile varmamıştır. Koruyucu hekimlik hizmetlerinin anayasası olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun delik deşik edilip işlevsiz bırakılmasına tepki gösterilmemiş olmasının nedeni budur. Toplum nelerden yoksun bırakıldığının farkına bile varmamıştır.

Ekonomik ve politik kaos dönemlerinde halk sağlıkçıların gündemi aralayarak temel sağlık sorunlarını kamuoyuna taşıyabilmeleri neredeyse bütünüyle kısıtlanmıştır. Herhangi bir çıkarları olmamasına karşın, onlara bu olanağı sağlayanlar, büyük bir lütuf yapıyor olmanın ezikliğini de yaşatmak isterler. Ne yazık ki popüler kültür az görülen, toplumu hemen hemen hiç ilgilendirmeyen hastalıkları merak ettiğinden medya da bu konulara ağırlık vermektedir. Oysa bir toplumda en önemli hastalıklar nadir ve tedavisi üst uzmanlık bilgisi ve ileri teknoloji gerektiren hastalar değil; sık görülen, çok sakat bıraktıran, çok öldüren hastalıklardır. Halk sağlığı uzmanlarının çoğunun izlediği medya organlarında bile toplum sağlığı açısından hiçbir önemi olmayan konulara saatler ve sayfalar ayırırken; halk sağlığı ve koruyucu hekimlik konularında bunu esirgemektedirler. Ekran büyüsü ve görünür olma dürtüsü ön plana geçince konunun önemini bildiğinden kuşku duyamayacağımız kimi meslektaşlarımızın bile görmezden gelebilmesi üzücüdür.

İster inanın ister inanmayın: Kız çocukları giderek daha tüylenmekte, erkek çocukların memeleri daha büyümektedir. Ergenlik yaşı tek rakamlı yaşlara kaymış durumdadır. Kırk yıllık bir halk sağlığı hocası olarak buna yol açan nedenlere, tüy dökücü kremler kadar olsun önem verilmesini ve medyada yer ayrılmasını istiyorum. Ve “kendim için istiyorsam namerdim!”

 (cevresagligi.org’dan alınmıştır.)

Kaldırımlar için soğutucu yapışkanlar ve kentsel ısı savaşlarında başka değişik silahlar

Yeşil Gazete için çeviren: Nilüfer Ağaç

Los Angeles, aşırı sıcak günlerin ikiye katlanması sorunu ile karşı karşıya ancak kent sakinlerini serin tutmak ve sıcaktan zarar görenlerin eşitsizliğini gidermek için yeni fikirler var.

Serin kaplama, cadde yüzeyi ısısını kabaca 5.5C azaltabilir. 

Los Angeles bazen ısı yayan bir cehennem gibi hissedebiliyor: Kuzey vadilerde ve kentin güneyinde metal oyun alanı ekipmanları, araba direksiyonları hatta zemin başlı başına silah haline gelebilmekte. Nesiller boyunca Los Angeles’i yaşamak ve ziyaret etmek için çekici bir yer yapan, yılda 300 günden fazla güneşli gün, iklim krizi sebebiyle ağır bir yükümlülüğe dönüştürüyor.  Tüm yıl boyunca öldürücü sıcaklıklara maruz kalan kentte yaşayanlar, kış aylarında dahi sıcaklıkla ilişkili ölümlerle karşılaşıyorlar. Şehir sakinleri, geçen yaz şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklıklarla baş etmek zorunda kaldı.

Maalesef daha kötüsü geliyor

Yüzyılın ortası itibariyle Los Angeles’in iç bölgelerinde aşırı sıcak günlerin iki kat fazla yaşanması öngörülüyor. Maryland Üniversitesi araştırmacıları, 2080 yılına kadar bölgenin Meksika Baja Kaliforniya kadar sıcak olacağına dair mevcut emisyonlara dayanarak tahminde bulunuyor.

Sıcaklık, şehrin coğrafyası veya gelir düzeyleri üzerinde de adilce dağılmamıyor. İç bölge banliyöleri düzenli olarak 38C üzerine çıkarken, sahil bölgesi 25,5C’da ve esintili. Zengin mahalleleri gölgeli yürüyüş yolları ve klimaların tadını çıkarırken daha fakirler hem sokakta hem kapalı mekanlarda büyük ölçüde ısıya maruz kalıyor. Kar amacı gütmeyen hukuki destek ve koalisyon oluşturma grubu Climate Resolve baş direktörü Jonathan Parfrey “Karga uçarken sadece 4 ile 5 mil (6,4 – 8 km) sonra, 14C bir farkla karşılaşabilir ve çok farklı bir sıcaklık geleceği olabilir” diyor. ”İnsanları serinletmeye yardımcı olmak için farklı stratejiler üretilmeli. 

Yıllık 300 üzerinde güneşli gün ve yıl boyunca yüksek sıcaklıklarla Los Angeles ısı tehdidini hafifletmede önemli mücadelelerle yüzleşiyor.

Yükselen sıcaklıkların zararlarını hafifletmek için yenilikler yapan şehirler arasında öncülük yapanlardan Los Angeles tüm stratejileri kucaklıyor, fakat zorluklar büyük. Belediye Başkanı Eric Garcetti, güncellenmiş iklim adaptasyon planının bir parçası olarak 2050 itibariyle şehrin sıcaklığını 1,6C azaltacağını vadetmiş durumda. Bu, bölgede 1,6-2,7C yükselmesi beklenen sıcaklıkların, mevcut ısına eğiliminden zorla çıkarmak anlamına geliyor. 

Mevzu sadece ısı değil

Los Angeles için iklim değişimi, kuraklığın daha uzun sürmesi ve daha aşırı hale gelmesi, daha uzun ve daha yıkıcı orman yangını sezonlarına sebep olması demek. İklim krizi, Los Angeles’in güvendiği hali hazırda parsellenmiş su kaynaklarını daha da azaltacak.  Aynı zamanda araştırmacılar daha da aşırı ”atmosferik nehirler” bekliyor. Bunlar, gökyüzünde su yolları olan büyük fırtınalar. Seyrek olacaklar ama kuşkusuz ki şehri suya boğacaklar.

Los Angeles altyapısını gözden geçirmeli ve yeniden yapılandırmalı. Çevresel Koruma Ajansı, kentlerin, yeşil ve daha az nüfuslu çevrelerinden daha sıcak hissetmelerine sebep olan “kentsel ısı adası” etkisiyle mücadele için çok yönlü, yeşil alt yapı yaklaşımını öneriyor.

2018’de bir orman yangını. Değişen iklim, orman yangını sezonunun daha uzun sürmesine ve daha yıkıcı olmasına sebep olacak. 

Belediye Başkanının iklim adatasyon planı; toplam arazi alanının 2025 itibari ile %10’unu, 2045 itibariyle %30’unu serin yüzey ile kaplanması amacını içeriyor.  Los Angeles Urban Cooling Collaborative (Kentsel Serinleme İşbirliği) ağaç gölgeliklerinden serin çatılara, yansıtıcı caddelere kadar serinletme yöntemlerinin uygulanmasıyla sıcaklık kaynaklı ölümlerin %25 azaltılabileceğini keşfetti.

‘Global Cool Cities Alliance‘ın yönetici direktörü Kurt Shickman, “Sağlık , ulaşım, binalar , sosyal eşitlik ve adalet – farklı uzmanlık gerektiren tüm yöntemler mümkün olan en efektif yol ile uygulanmalı” diyor: “Los Angeles tüm bunlar için bir test ortamı olma fikrini benimseyen birkaç şehirden biri”

Serin Yüzey Kaplaması

Uygulanan birkaç şehir projesi Los Angeles’ın asfaltına döktüğü titanyumdioksit eklenmiş yapışkan madde havuzlarının ilham vermesine de yol açıyor. Uygulama yaptığımız zaman insanlar geliyor ve bize ne yaptığımızı soruyor” diyor sokak hizmetleri bürosu yardımcı direktörü Greg Spotts. LA Sokak Hizmetler Bürosu da ilk kez uygulanan bu yöntemle, soğuk mühür kaplamasının şehrin sıcak çevrelerinde aşırı ısıyı azaltacağını umut ediyor. “Küresel ısınma tartışmasından ayrı olarak Los Angeleslıların tecrübesine göre çevreleri daha sıcak hale geliyor,” diye konuşuyor Spotts.

Metrekare başına çeyrek milimetre soğuk mühür kaplamasının maliyeti 0,60 Amerikan Doları ve sokağın yüzey ısısını kabaca 5.5C azaltabilir. Spotts, Guardian‘a, 37C’lik bir günde, kızılötesi el termometre tabancası kullanarak farkı gösterdi: ‘”Fark ettik ki köpekler ve kediler dahi serin kaldırım kaplamasında yürümeyi tercih ediyorlar. Caddeyi sadece serin alana ulaşmak için geçiyorlar.”

Ajans, 2019 yılında denemelerini, bölgeye yayılmış tekil şehir bloklarından, yerel iklimden, az gölgelemeden ve ekonomik dezavantajlardan ötürü göreceli olarak daha savunmasız mahalleleri aynı anda kaplamaya genişletti. Spotts, Aslında, bunun klima kullanımını ve ilişkili karbon emisyonunu azaltığını düşünüyoruz. Ama gerçekten daha çok halk sağlığıyla ilgili hale geldi” diye konuştu. 

Bir şehir sokağına ısıyı yansıtacak şekilde tasarlanmış beton rengi kaplaması yapılıyor. 

Serin sokaklardan önce, Los Angeles, klima kullanımı olmadan iç mekan sıcaklığını azaltmak için, yeni ve yenilenmiş yapılarda serin çatıları zorunluluk getiren ülkedeki ilk şehirdi. Çatılarda başarılı sonuç alındı ise neden yollar ele alınmasın?

Sokaklar şehir alanının %15’ini, parklar ise %13′ünü oluşturuyor. Isıyı hapseden, araç merkezli yollar Los Angeles’in en büyük iklim problemlerinden biri olsa da aynı zamanda müdahale edilebilecek bir alanı da oluşturuyor.

Ancak serin sokak kaplaması bazı soruları cevapsız bırakıyor. 2017’de yapılan bir çalışmaya göre, çoğu serin asfaltlama dolgu malzemesi sıradan asfaltlama malzemesinden daha kaynak- yoğunlu. Aynı zamanda beyaz yollar üzerinde boyamanın onların faydalarını azaltığına dair bir kaygı da mevcut. Alternatif olarak, eğer yeni ve parlak olarak kalırlarsa, şehir sakinlerinde sıcak güneş ışıklarını yansıtacaklarına dair korku var. Yine de Spotts  kararlı: “Sokaklar, 2. Dünya savaşından beri aynı malzeme ile yapılıyor. Şehirler ve tedarikçiler için yeni şeyler denemenin zamanı olduğunu düşünüyoruz.”

Su

Geçirgen kaldırım, Los Angeles’in iklim dirençli programlarına serinletici yüzey kaplamasından daha zekice olan çözümü. Pırıl pırıl beyaz kaplanmış sokağın aksine gözenekli kaldırım ile yüzeyde akan suyu tutan ve filtreleyen bio yağmur hendeği özel bir şey gibi görünmüyor. Tekrar kullanım için suyu zapt eden kuru kuyular şehir manzarasına tamamen karışmakta.

Gözenekli kaldırım ve biyo yağmur hendekleri yağmur suyu ve yüzeyde akan suyu tutuyor ve filtre ediyor. 

Su tutan yeşil alt yapı turunda Los Angeles kanalizasyon mühendisi Kevin Ho, yol kenarında, devasa rögar kapağının birkaç adım uzağında iki metal kapak gösteriyor: “Yağmur yağdığında, yangın musluğunu açar ve kuru kuyuya yönlendirir gibi, her şeyi topluyor” diyor Ho: “Mümkün olursa, şehre baştan baş kuru arklar koyacağız.”

Şehir Su ve Güç Departmanlarıyla Kanalizasyon Bürosu ve Kaliforniya Eyaleti Kıyı Koruması aralarındaki işbirliğinde, yerel su güvenliğini arttırmak ve yerel sıcaklığı azaltmak amacıyla bu deneysel projeler birçok ana caddeye ve küçük yerleşim yan yollarına yayılmış durumda. Belediye Başkanının dirençli planı hem aşırı yağmurlu hem aşırı kurak yıllarda, şehrin bu durumlarla başa çıkabilmesi için bu su alt yapısına güveniyor. Şimdi, Los Angeles bölgesi suyunun %41’ini yeraltı akiferleri ve geri dönüşümden sağlıyor – amaç 2025 itibariyle %50. Geçirgen kaldırım, bio yağmur hendekleri ve kuru kuyular kurak zamanlara şehri daha iyi adapte edebilir ve sel eğilimli mahalleleri büyük fırtınalara karşı daha dayanıklı yapabilir.

San Fernando Vadisine yayılmış fırtına suyunu toplama projesi, yılda, çevredeki 1200 aileye yetecek suyu toplamaya hazır. Bu tam anlamıyla okyanusta bir damla ancak girişim hala erken safhada. Bu projeler sağa sola dağılmış ancak hepsi ağacın bir yaprağı” diyor kıyı koruma proje müdürü Kara Kemmler: Daha fazla ağaç görmek isterdim. Böylece bu suyu tutarsınız, aynı zamanda fırsatınız varken gölge yaratır, bir miktar karbon emer, kentsel ısı adasını bir miktar azaltır.”

Gölge

Kremsi asfalt sızdırmazlık maddesi, yolun yüzey ısısını kabaca 5.5C azaltıyor. Ancak, karbon emmesinin yanı sıra olgun, yapraklı bir ağacın gölgesi neredeyse 22-28C soğutma gücüne sahip. Kar amacı gütmeyen Tree People‘ın yönetici direktörü Edith de Guzman “Genel olarak literatür hangisinin daha iyi olduğu konusunda karışık – kuvvetle inanıyorum ki her ikisini de yapmalıyız” diyor.

Şehri soğutmak, yüzeyde ajan suyu tutmak ve yerel karbon tutumunu arttırmak için ağaçlar en açık adaptasyon olarak görülüyor. Ağustos ayının başlarında belediye başkanlığı, 2028 yılına kadar, şu an en az gölgeye sahip bölgelerde şehrin ağaç gölgeliğinin en az %50’ye çıkmasını sağlamak için Los Angeles’in ilk orman amirini atadı. De Guzman , “Ağaç dikimi için eyaletin ya da diğer fonların kaynakları mevcut. Ancak bu sürdürülmesine ihtiyaç duyulan bir varlık.” diye konuşuyor. 

Los Angeles’i yeşillendirme projesini tek taraflı üstlenmek yerine, Tree People kendi çevrelerini yeşillendirmek isteyenleri eğitiyor, böylece ağaç dikenler ve sulayanlar arasında bir iletişim ağı oluşturuyor.

Daha fazla ağaç alanı sıcaklığı da azaltıyor; LA’in ilk orman memuru şehrin gölgeliğini %50 arttırmak için yakın zamanda atandı. 

Ancak yansıtıcı veya geçirgen beton dökme veya serin çatı yerleştirme ile kıyaslandığında doğal olarak ağaç dikimi, gri çevre ile çatışıyor. Ağaçlandırma araba merkezli metropole araç görüş hattı bakımından ikinci sırada geliyor. Ve zaman geçtikçe Los Angeles’in ağaçlarının bir çoğunun sığ kökleri kaldırımları parçalayacak. Şehir, yakın zamanda, yürüyüş yolları, rampa ve yaya geçitlerini, engelli erişimine uygun hale getirmek için tamir etmek üzere 1,4 milyar Amerikan Dolarlık yatırım için bir davada anlaştı. Bu anlaşma, daha derin köklü türlerin seçilmesi ile şehri yeşillendirme fırsatı sağlayabilir.

Los Angeles daha yeşil ve daha gölgeli bir gelecek için kararlı görünüyor – ancak şehir geçmiş serin kaplama çabalarında hedeflerine ulaşamadı. Ağaçlar dikilmeden kaldı. Otobüs durakları inşa edilmeden kaldı. Şehir, toplu ulaşım kullanıcılarını araba yolculuklarına kaybediyor ve iklim krizi bunu daha kötü hale getiriyor.  Kuzeybatı vadisinde büyük toplu ulaşım duraklarından birinde bir pilot uygulama olarak toplu ulaşımı daha cazip kılmak için çeşitlilik gösteren bir altyapı çalışması yaratılacak. Parfrey, Eğer tümüyle gölgede olacağınızı, tren istasyonunda sizi bekleyen su olduğunu bilirseniz, toplu ulaşımı kullanmak daha kolay olmaz mı?” diye soruyor. 

Gelecek

Ne Los Angeles’ın kritik düzeyde ısınması ne de ısı giderici elementlerin eşit şekilde yayılması konusunda henüz belirgin bir iyileşme sağlanamadı. Şehrin havadan çekilmiş fotoğraflarında bu yeşil boşluğu görebilirsiniz. Zengin çevreler, yeşillik tarafından korunurken daha fakir olanlar güneşe maruz kalıyor.

Altyapıdaki bu boşluk sağlık riski bakımından da adaletsiz bir dağılım yaratıyor. Isı azaltıcı altyapı uygulamasını belirlemek için yerel zenginlik dikkate alındığından oransal olarak daha yüksek enerji maliyetleri, yalıtılmamış binalar ve korunaksız otobüs duraklarında uzun bekleyişlerle şehir içi adaletsizlik basitçe üstesinden gelinebilecek gibi değil. Sahip olanlar ile olmayanları ayıran temel konuya baktığınızda bu ısıdır.” diyor Shickman. “Isının tüm olumsuz etkileri daha düşük gelir düzeyindeki çevreleri ve siyahları vuruyor.”

Korunaksız otobüs durakları, insanları arabalarından çıkarmak ve toplu ulaşım kullanımını arttırmak için şehrin ilgilenmesi gereken konulardan biri. 

Los Angeles kadar kararlı bir şehir için dahi çok fazla gri altyapıyı değiştirmek için gerekli yatırımlar ve kültürel değişim zor kazanıldı. Bu projeler hala başlangıç aşamasında. Fakat yeşil alt yapının her bir santimetre karesi daha sıcak geleceğe daha iyi adapte olmaya katkı sağlıyor. Projeksiyonların ve devam eden ısınmayla oldukça korkunç bir yönde gittiğimiz gerçeğinin farkında değiliz. Daha fazla ölüm ve daha fazla hastalık bekliyoruz” diyor de Guzman: “Ancak biz adapte olurken, elimizdeki durumla ilgili olarak gidebileceğimiz iyimser bir yol olduğunun bilincindeyiz.”

İklim savunucuları burada görevlerinin iki misli olduğunu görüyor. Gri Los Angeles’i yeşillendirmek için aciliyet ve hayatların kurtarılması; aynı zamanda oa daha büyük bir iklim hareketini uyandırmak. Elbette, kentsel ısı adası iklim değişimi ile aynı şey değil. Parfrey de buna vurgu yapıyor: “Ancak geçici olarak yapabileceğimiz bir şey var ve şehri soğutmanın daha fazla aktivizm ve farkındalığa kapı açacağını umut ediyoruz. Çünkü bu bir maraton.”

Makalenin İngilizce Orijinali

Uluslararası Hrant Dink ödülleri Akkoç ve Kharshiing’e

12 yıl önce bir suikast sonucu öldürülen Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink adına 2009’dan bu yana verilen Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün bu yılki sahipleri Agnes Kharshiing ve Nebahat Akkoç oldu.

Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün on birincisi, Dink’in 65’inci doğum gününde, 15 Eylül Pazar akşamı, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Ödülü, Türkiye’de yıllardır kadının insan hakları konusunda farkındalığın artması ve eril şiddete karşı çalışmalar yürüten Nebahat Akkoç ile Hindistan’da yaşadığı bölgedeki yoksulların, kadınların, çocukların ve dezavantajlı insanların hakları ve çevre hakları için mücadele eden Agnes Kharshiing aldı.

Kharshiing’in ödülü, geçen yıl aynı ödüle layık görülen gazeteci Murat Çelikkan tarafından takdim edildi. Kharshiing şunları söyledi: “Halk sesini yükseltmeye başlamalı; korunmasızlara yardım etmeli, insan hakları ihlal edildiğinde onlara destek olmalı. İnsanlık, nefreti ancak bu şekilde alt edebilir. Dünyaya barışı getirmek için, çocukların içinin korkuyla değil sevgiyle dolması için birlikte yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki…”

Nebahat Akkoç’a ödülünü sinema oyuncusu Ercan Kesal verdi. Akkoç teşekkür konuşmasında “Bu ödülü tüm bedelleri göze alarak şiddete karşı durmaya çalışan, kendi şiddetleri ile baş ederken geliştirdikleri yöntemlerle yeni bir dünya hayal etmemizi mümkün kılan tüm kadınlar adına alıyorum” diye konuştu.

Törenin açılış konuşmasını yapan Hrant Dink Vakfı Danışma Kurulu üyesi İbrahim Betil’in uzun ve hukuksuz tutukluluklardan bahsederken, hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala’yı anması, salonda uzun süre alkışlandı.

Sunuculuğunu Ece Dizdar’ın üstlendiği törende Maral AtamanHrant Çizmeciyan’ın  öğrencileri ve Büyük Ev Ablukada sahne aldı. Açılış konuşmasının ardından “Şiddet, acı ve insan hakları ihlallerine karşı dünyanın dört bir yanında yaptıklarıyla insanlığa ışık tutanlar” başlığıyla 2019’un ilham veren kişi ve kurumlarını tanıtan “Işıklar” videosu gösterildi.

Hrant Dink Ödülleri, 20 Eylül’de üçüncü Küresel İklim Grevi’ne hazırlanan çocukların çağrısına da ses oldu. İklim acil durumu ilan edilmesini talep eden çocuklar, yetişkinleri de greve davet etti.

Jüri

Ödülün bu yılki jürisi şöyle oluştu: 2018 Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahibi, insan hakları aktivisti Murat Çelikkan, 2018 Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahibi insan hakları örgütü Mwatana, insan hakları aktivisti ve eski hakim Albie Sachs, siyaset bilimci Ayşe Kadıoğlu, yazar, oyuncu ve film yönetmeni Ercan Kesal, insan hakları aktivisti Özlem Dalkıran, tarihçi Ronald Grigor Suny, sanatçı Sarkis, müzisyen ve siyasi aktivist Serj Tankian, kadın hakları aktivisti Zainab Salbi ve Hrant Dink Vakfı Başkanı Rakel Dink.

Uluslararası Hrant Dink Ödülü, her yıl, ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren, biri Türkiye’den biri yurt dışından olmak üzere iki kişi, kurum veya gruplara veriliyor

Ödül töreninin tamamını şuradan izleyebilirsiniz.

İklim değişikliği değil, iklim krizi!

Biz “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” diyen kişileriz, yani yer değiştirmenin insanları ferahlattığını düşünürüz. Bu, kültürümüzün temeline işlemiş bir kavram. “Değişiklik iyidir” diye düşünüyoruz. Başka toplumlar için ise değişiklik bizim için olduğu kadar arzulanan bir kavram olmayabilir. Mesela Çinliler birine beddua etmek istediklerinde “ilginç (değişik) zamanlarda yaşayasın” diyorlar. Değişikliğin olmaması yerleşik toplumlar için gerekli olabiliyor.

İnsanlık bundan 60 bin yıl önce son buzul çağının ortasında hayatta kalmak için çabalarken patlayan bir yanardağ çok kötü sonuçlara neden olmuştu. Aniden soğuyan havadan dolayı insanların büyük çoğunluğu ölmüş ve sağ kalan insan sayısı bin kişinin altına düşmüştü. 18 bin sene önce son buzul çağı sona erdiğinde dünyada binlerce insan yaşıyordu. Yalnız o tarihten 20’inci yüzyılın başına dek dünyadaki ortalama sıcaklıklar bir dereceden fazla değişmedi. Sıcaklıkların bu derece sabit kalması ondan önceki yüz bin sene boyunca görülmüş bir olay değildi. Bu sabit kalış ise insanların sayısının binlerden milyarlara çıkmasının en başta gelen nedenlerinden biri oldu.

Hava ve sudan sonra insanın en önemli ihtiyacı besindir. Besin kaynaklarının sürdürülebilir olması için de iklim değişkenliğinin fazla olmaması gerekir. Yani, tarlayı mart ayında sürüp nisan ayında tohumu ve mayıs ayında gübreyi atarak haziran ayındaki az yağışın ardından ağustos ayında hasat yaparak bir sonraki senenin besinini alacağımızı bildiğimiz müddetçe üremeye ve gelişmeye devam ederiz. Ayrıca elde etmeyi umduğumuz besin, ihtiyacımızdan fazla olmalı ki sadece karnımızı doyurmak değil diğer ihtiyaçlarımızı gidermek için de üretim fazlamız olsun. İnsanlığın gelişmesindeki ana unsur bu tahmin yeteneğimizi 18 bin senedir değişmeyen iklim şartlarında kullanıyor olmamızdır.

Gelenle giden eşit olmalı

Peki iklim koşullarının kısa sürelerde fazla değişmemesini sağlayan nedir? Güneş’ten Dünya’ya gelen enerji miktarı ile Dünya’dan uzaya yayılan enerji miktarı eşit olursa Dünya’nın iklimi değişmeden kalabilir. Bu enerji miktarları farklı olursa iklim de sürekli değişir ve biz tahmin yeteneğimizi kaybetmeye başlarız. Bugün Güneş’ten gelen enerji ile Dünya’dan çıkan enerji arasında ciddi sayılabilecek bir fark vardır ve bu fark iklimin değişmesine neden olmaktadır. Üstelik bu fark her geçen gün artmakta olduğundan iklim değişikliği de bununla birlikte artmaktadır. İnsanlık ve doğa açısından önemli olan bu değişiklik ve bu değişikliğin meydana gelme hızıdır. Gezegenimizin geçmişinde karbondioksidin ve sıcaklıkların bundan çok daha fazla olduğu dönemler vardı ve bu dönemlerde canlılar mutlu bir biçimde yaşamlarını sürdürdüler. Hatta yaşamın o dönemlerde bugünkünden daha fazla organik madde üretme yetisine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ama iklim hızla değişmeye başlarsa yaşam da bundan kötü biçimde etkilenir. Dinozorları öldüren göktaşı çarptığında canlıların tümü oluşan çarpma etkisinden ölmediler. Sonrasında oluşan ani sıcaklık değişimi canlıların yaşam şartlarını hızla değiştirdiğinden bu değişikliğe ayak uyduramayan türler yok oldu. Bugün de yaşamakta olduğumuz sorun budur. İklim sadece değişmiyor, çok yüksek bir hızla değişiyor. Bundan dolayı da canlılar bu değişime ayak uydurmakta zorlanıyorlar.

Buradan görebileceğimiz gibi uzun vadede önemli olan karbondioksidin atmosferdeki oranı değil bu oranın ne derece hızlı değiştiğidir. “Uzun vadede” tanımıyla anlatılmak istenen ise yüzlerce yıllık bir süredir. Sanayi Devrimi öncesi 280 ppm olan karbondioksit oranı 450 ppm’e çıkıp orada sabit kalacak olsa mutlaka ciddi sorunlarımız olur, ama doğa atmosferdeki karbondioksit oranına alışarak kendisine yeni bir denge noktası bulur. Bu denge noktasındaki yaşam bugünkünden kesinlikle çok farklı olur, ama yaşam o denge noktasında da varlığını sürdürür. Ancak insanlığın problemi artık hataya imkan bırakmayacak kadar dar sınırlar içerisinde yaşamasıdır.

İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlarımızın sıkça duyduğu bir laf vardır: “Bir yağmur yağdı, trafik gene alt üst oldu.” Bunun nedeni İstanbul’un fazla kalabalık olmasından dolayı trafiğin her şey mükemmel olduğunda ancak akabilmesidir. En ufak bir değişiklik ya da artış bu trafiği çoğu yerde durdurmaya yetebilir. Doğadaki problemimiz de budur. Eskiden tarlalarımızı nadasa bırakırdık, ancak artan nüfusu doyurmak için artık bırakın nadasa bırakmayı, senede birkaç defa ürün almanın peşinde koşmak zorunda kalıyoruz. Bundan dolayı da karbondioksit oranı 280 ppm seviyesinde olduğunda senede iki defa ürün alınabilen bir tarla bu oran 450 ppm seviyesine çıktığında senede sadece bir defa ürün alınabilir bir duruma gelebilir. Bu değişiklik bizim ancak yarı sayıda insanı besleyebileceğimiz anlamına da gelebilir. Mesela bu yeni denge noktasında dünya nüfusu 8 milyar değil de ancak 4 milyar olabilir. Ancak artış sadece 450 ppm’ye ulaşıp orada duracak olsa, büyük değişiklikler yaşasak da uzun vadede bu değişikliklere ayak uydurmayı başarabiliriz. O hayatta bugün alışık olduğumuz çoğu canlı türü var olmaz. O denge noktasına ulaşana kadar çok insan acı çeker ve çok kişiyi kaybederiz ama eninde sonunda bir dengeye varırız. Bu denge noktasına da türlü acılarla geleceğimiz için umarım o noktanın kıymetini bilir ve bir daha dengeyi bozmayız.

Yukarıda 450 ppm ile ilgili hayali bir senaryo ürettim. Gerçek bundan çok daha kötü de olabilir ama daha iyi olacağını sanmıyorum. Bugün için doğa kendisini binlerce, hatta milyon yıldır 180 ppm ile 280 ppm arasında yaşamaya ayarlamıştır. Bu sınırların az dışına taşıldığında da fazla sorun yaşanmaması muhtemeldir. Ancak bilim insanları 350 ppm gibi bir sınırın kalıcı şekilde aşılması durumunda yaşamın bildiğimiz ve alıştığımız şekilde devam edemeyeceğini söylüyorlar. Yani, 450 ppm kabul edebileceğimiz bir denge noktası değil. Bugün 415 ppm seviyesini geçmiş durumdayız ve oran her sene 2-3 ppm artıyor. Bu da karşımızdaki esas sorunu yaratıyor.

Dengeyi bozan, ani değişiklikler

180 ppm olsun 280 ppm olsun, denge noktaları iyidir. Denge noktalarında yaşam kendisini şartlara uydurabilir. Yaşam için tehlikeli olan ani değişikliklerdir. Atmosferdeki karbondioksit oranı her sene 2-3 ppm değiştiğinde sadece insanlar değil bu gezegendeki yaşamın tümü kendisini bu değişime uyduramaz. Dinozorların soyunu tüketen gök taşı çarptığında canlıların bir anda ölmediğini söylemiştim. Çarpışma sona erdikten sonra çevrede oluşan değişimin hızı neredeyse bugün içinde yaşamakta olduğumuz değişimin hızına eşitti. O değişimin sonucunu biliyoruz ve aşağıda da konuşmaya devam edeceğiz, ama önemli olan bugün içinde yaşamakta olduğumuz değişim de o dönemde yaşanan değişimden daha az zararlı değildir. Bu zararı yaratan da değişimin büyüklüğü kadar hızıdır. Eğer biz son 18 bin senedir toprağın altındaki kömür, petrol ve doğal gazı çıkartıp yavaş yavaş yaksaydık belki bugün atmosferdeki karbondioksit oranı daha da yüksek olurdu ama bu noktaya hızlı varılmamış olduğundan doğanın sistemlerinin uyum sağlama şansı olurdu. Bugün başımızdaki belanın artık kriz halini almış olmasının ardındaki en önemli sebep de budur. Bugün bir iklim krizi içerisinde yaşıyoruz ve bu krizin nedeni bizim doymak bilmeyen tüketim iştahımız.

Peki bu duruma ne diyeceğiz? Küresel Isınma mı? Küresel İklim Değişikliği mi? İklim Krizi mi? Varoluşsal Kriz mi? Aslında durumun ne derece ciddi olduğunu anladığınız ve anlatabildiğiniz sürece hangi kelimeleri kullandığınızın fazla bir önemi yok. Sonuç olarak bizim yaktığımız ve yakmaya da devam ettiğimiz kömür, petrol ve doğal gazdan dolayı dünyanın atmosferi ısınıyor. Bu ısınma iklimin değişmesine yol açıyor. Bu değişim öylesine hızlı gerçekleşiyor ki artık bu problem bir kriz halini aldı. Eğer bu konuda adım atmayacak ve problemi tersine çevirmeyecek olursak bu sadece kutup ayılarının değil gezegendeki tüm canlı türlerinin yok olmasına neden olabilir. Sonunda gezegende kendi başımıza kalamayacağımıza göre bu insanlık için de varoluşsal bir kriz halini alıyor. Ne yaparsak yapalım, diğer tüm problemlerin yanında kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı acilen bırakıp doğanın ve atmosferin kendisini tedavi etmesine yardımcı olmak zorundayız, yoksa bu kriz her geçen gün büyüyecek ve bir gün, çok uzakta olmayan bir gün, kontrolden çıkacak. Bugün hala geç değil, hala yapılabilecek çok şey, atılabilecek çok adım var, ama zamanımız her geçen gün azalıyor. Gelecekte bir gün adım atmaya karar verirsek de almamız gereken önlemler çok daha can acıtıcı olacak. O nedenle bu krizi durdurmak için acilen harekete geçmek zorundayız.

İklim göçleri alarm veriyor

Bu yıl doğal afetlerin 22 milyon kişiyi yerini değiştirmeye zorlayacağını belirten uzmanlar, iklim krizinin etkilerine karşı devletleri harekete geçmeye çağırıyor.

Mozambik’te bir fırtınadan kaçanların sığındığı bir tahliye merkezi.

Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi (IDMC) 2019 yılının sadece ilk yarısında evlerini terk etmek zorunda kalan 11 milyon kişinin 7 milyonunun doğal afetler nedeniyle yerini değiştirmek zorunda kaldığını duyurdu.

Norveç Mülteci Konseyi tarafından desteklenen IDMC, bu yılın ilk altı ayının verilerini mercek altına aldığı raporunda, doğal afetler nedeniyle yerini değiştirmek zorunda kalan kişi sayısının 2019 yılının sonunda 3 kat artarak, yaklaşık 22 milyona ulaşabileceğini duyurdu.

Kısır döngü uyarısı

DW Türkçe’nin haberine göre, IDMC Direktörü Alexandra Bilak, sadece ilk altı ayda 7 milyon kişinin doğal afetler nedeniyle evini terk etmiş olması ile ilgili olarak, “Bu rakamlar alarm verecek düzeyde yüksek, üstelik sadece yılın yarısını yansıtıyor” değerlendirmesi yaptı. Bilak, “Bu oran aynı zamanda sorunların, çatışmaların çözümüne ve adaletsizliğe odaklanılmadığını, zorunlu yer değiştirmenin yeni kriz ve korumasızlığa yol açacak bir kısır döngüye yol açtığını gösteriyor” diye konuştu.

Mozambik’teki Idai Kasırgası’ndan altı ay sonra mağdurların yaşadığı çadırlar.

Tahliyeler hayat kurtarabiliyor

IDMC raporuna göre Haziran ayına kadar en büyük doğal felaketler Hindistan ve Bangladeş’te etkili olan Fani ile Mozambik, Malavi, Zimbabve ve Madagaskar’ı vuran Idai Kasırgası. Yine İran, Etiyopya, Bolivya ve Filipinler’deki sel felaketlerinin büyük yıkıma yol açtığına dikkat çekiliyor.

Bu arada IDMC’nin yarı yıl raporunda, Fani Kasırgası’nda olduğu gibi, yapılan planlı, büyük çaplı tahliyelerin hayat kurtarabildiğine, kitlesel yer değiştirmenin kasırgalar geçtikten sonra insanların yıkılmış da olsa evlerine dönmesini sağlayabildiğine dikkat çekiliyor.

‘Şoke edici’

Ancak Norveç Mülteci Konseyi Başkanı Jan Egeland, raporun ortaya koyduğu rakamların “şoke edici” olduğunu söyledi. Egeland, bu yılın ilk altı ayında doğal afetlerden kaçan 7 milyon kişinin dışında, 3 milyon 800 bin kişinin çatışmalar nedeniyle evlerinden kaçmak zorunda kaldıklarına dikkat çekti.

‘Görmezden gelinemez’

En çok ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalınan ülkeler Suriye, Yemen, Afganistan, Libya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti.

IDMC Direktörü Bilak, ülke içinde yerinden edilmiş kişileri görmezden gelmeme çağrısı yaptığı uluslararası toplumu, yerinden edilmiş kişilere yardım etme, barışı teşvik etme, iklim değişikliğine ve etkilerine karşı önlem almaya davet etti. Bilak, ancak bu yolla her yıl milyonların acı çekmesinin önlenebileceğini ve yoksullukla mücadele edilebileceğini kaydetti.

İklim krizi tetikliyor

Kitlesel göçlerin temelindeki en büyük etken iklim krizi. Küresel ısınma yüzünden kasırgalar daha yavaş hareket ederek çok daha büyük tahribata yol açıyor; okyanusların ve denizlerin ısınması yüzünden zamansız, ani ve büyük miktarda yağan yağmurlar, çok sayıda cana mal olan seller ve heyelanları beraberinde getiriyor. Aşırı soğukların yanı sıra, dünyanın diğer bir yanında da yağış rejiminin bozulması nedeniyle ölümcül kuraklık ve besin yetersizliği yaşanıyor. Buzulların erimesiyle ada devletleri ve deniz kıyısındaki kentlerde yaşayanlar da büyük tehdit altında.

 

Greta Thunberg ve iklim aktivistleri Beyaz Saray önünde

Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ne katılmak için New York’a giden İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, yüzlerce destekçisiyle bu haftaki iklim grevini Beyaz Saray önünde gerçekleştirdi.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi’ne katılmak için Avrupa’dan yola çıkıp sıfır karbondioksit salınımlı yelkenliyle Atlantik Okyanusu‘nu geçerek New York‘a ulaşan İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, iklim grevini Beyaz Saray önünde sürdürdü.

Küresel iklim krizine karşı başlattığı ve her cuma düzenlediği  ”Fridays For Future” (Gelecek İçin Cumalar) eylemini, New York’tan sonra başkent Washington‘da devam ettiren Thunberg’e öğrenci ve aktivistlerden oluşan yüzlerce kişi katıldı.

‘Asla pes etmeyin’

Başlattığı eylemle dünyada çok sayıda gence ilham veren Thunberg, çevreyi kirletenlere karşı baskıyı sürdürme çağrısı yaptığı konuşmasında “Asla pes etmeyin” dedi. Eyleme katılanlara teşekkür eden Thunberg “Buraya geldiğiniz için hepinizle gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı.

16 yaşındaki aktivist Washington’da yaklaşık bir hafta daha kalacak ancak ABD Başkanı Donald Trump yönetiminden kimseyle görüşmeyecek. Amerikan NPR radyosuna konuşan Thunberg “Bilimi kabul etmek istemeyenlerle görüşmek istemiyorum” demişti.

Küresel iklim krizinin gerçekliğini açıktan sorgulayan Trump, ülkesini Paris İklim Anlaşması‘ndan çekme niyetini duyurmuştu. Trump ABD’deki fosil yakıt üretimini artırma yönünde politikalar da izliyor.

Uluslararası Af Örgütü’nden ödül

Uluslararası Af Örgütü bugün en önemli ödülü olan Vicdan Elçisi Ödülü‘nü genç aktiviste verecek. Thunberg ayrıca 18 Eylül’de de Demokratlar’ın davetiyle ABD Kongresi‘nde bir konuşma yapacak.

New York’ta gerçekleşecek BM İklim Eylem Zirvesi’nden önce, 20 Eylül’de de ‘Üçüncü Küresel İklim Grevi’ yapılacak. New York kenti yöneticileri iklim grevini desteklediğini duyurmuştu. Gösterilere kentteki 1700 okulda okuyan öğrencilerin katılması bekleniyor.

Thunberg’in 23 Eylül’deki BM İklim Eylem Zirvesi’nde de konuşma yapması bekleniyor. Greta Thunberg, dünya liderlerine önümüzdeki 10 yıl içinde karbon emisyonlarını yüzde 45 oranında düşürme ve 2050 itibarıyla da net sıfır emisyon hedefini benimseme çağrısı yapıyor.