Ana Sayfa Blog Sayfa 2303

Küçük ada devletleri iklim krizine karşı ‘acil eylem’ istiyor

Küresel ısınmaya bağlı olarak yükselen deniz seviyesi yüzünden  haritadan silinme riski altındaki ada ülkeleri, zengin ülkeleri iklim krizinin aciliyetini kavrayamamakla suçluyor.

Madrid’de  2 Aralık’ta başlayan BM İklim Zirvesi (COP25) müzakerelerinde, hükümetlerin küresel ısınma ile mücadele kapsamında emisyonlarını azaltmaları adına daha iddialı hedefler açıklamaları bekleniyordu. Ancak normalde bugün (13 Aralık) son bulması planlanan zirvede sel, kuraklık ve kasırgalardan etkilenen ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin mali yardım ve karbon ticareti konusundaki karmaşık görüşmeleri ilerletmek için gereken uzlaşmayı reddettiklerini söylüyorlar.

Küçük ada devletleri ittifakının bir parçası olan Grenada’nın Çevre Bakanı Simon Stiell, pek çok ülkenin ifade ettiği endişelerle müzakerelerdeki görüşleri arasında tutarsızlık olduğunu söyledi. Basın toplantısında “COP’ta son saatlere girerken, her ülkeye hedeflerinin ne durumda olduğunu soracağız” diyen Steil, “Paris Anlaşması’nın ruhu ve amaçları sonu gelmeyen tartışmalarla madde madde aşındırıldı” diye konuştu.

Paris Anlaşması, fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan ortalama küresel sıcaklıktaki artışı sınırlayarak iklim bilimcilerin öngördüğü karanlık senaryolardan kaçınmayı amaçlıyor.

Ada ülkeleri, karbon ticareti ile ilgili yeni kuralların, Avustralya gibi ülkelerin önceki programlardan mevcut emisyon hedeflerine yönelik eski kredileri saymalarına izin verecek boşluklar içermediğinden emin olmak istiyorlar. Ayrıca iklim değişikliğinin sonucunda maddi veya fiziksel zarar gören ülkeleri desteklemek için yeni bir fon kurulmasını talep ediyorlar.

Fiji Ekonomi Bakanı Aiyaz Sayed Khaiyum da toplantıda, “Birçok kardeş ulusun hissettiği kayıp ve hasarı gerçekten telafi edebilmemiz için net ve öngörülebilir bir finansmana ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

Diplomatlara göre, Paris Anlaşması’ndan çekilme sürecini resmen başlatan ABD ile birlikte diğer yüksek emisyon salımı yapan ülkeler tazminat taleplerine kapı açma konusunda ihtiyatlı davranıyor.

Evo Morales Arjantin’e sığındı

Arjantin Dışişleri Bakanı Felipe Sola, Bolivya’da muhalefet ve ordunun baskısıyla istifa eden eski Devlet Başkanı Evo Morales’in sığınmacı olarak ülkelerine geldiğini açıkladı.

Sola, telefonla katıldığı TN televizyonundaki programda, Morales ve beraberindekilere ilişkin şunları söyledi: “Ülkeye giriş yapabilmeleri için kendilerine iltica hakkı verildi ancak şu anda sığınmacı statüsüne geçmek için gerekli işlemleri yapıyorlar ki bu farklı bir durum. İltica ile sığınma arasındaki fark, sığınma hususunda bazı şartlar var, ilticada böyle bir durum söz konusu değil.”

Euronews’in aktardığına göre, Morales’in Arjantin’de kendisini daha iyi hissettiğini belirten Sola, “Bizden özel bir koruma da istemedi. Biz Morales’ten politik açıklamalar yapmamasını istiyoruz, kendisinden talebimiz bu” ifadelerini kullandı.

Arjantin’in yeni Dışişleri Bakanı Sola, Bolivya‘da geçici devlet başkanlığı görevine getirilen Jeanine Anez hükümetini tanımayacaklarını sözlerine ekledi.

Morales’in yanı sıra eski yardımcısı Alvaro Garcia Linera, eski Bolivya Dışişleri Bakanı Diego Pary Rodriguez ve eski Sağlık Bakanı Gabriela Montano‘nun da Arjantin’e gittiği ve sığınmacı olarak burada kalacağı öğrenildi.

Bolivya’da ordunun ve muhalefetin baskısıyla istifa eden Morales, 12 Kasım’da Meksika’nın iltica teklifini kabul etmiş ve oraya gitmişti. Morales’in 6 Aralık’ta sağlık problemleri nedeniyle geçici olarak Küba’ya gittiği öğrenilmişti.

Ne olmuştu?

Bolivya’da, 20 Ekim’de düzenlenen başkanlık seçimlerinin ardından muhalefet, seçimlerde “hile” yapıldığını iddia etmiş ve taraflar karşılıklı olarak destekçilerini sokak gösterilerine çağırmıştı. Ordunun desteğini alan muhalefetin baskısı ile Morales devlet başkanlığı görevini bırakmış, iltica teklifini kabul ettiği Meksika’ya gitmişti.

Bolivya Çokuluslu Yasama Meclisi’nin üst kanadı Senatörler Meclisi’nin Başkan Yardımcısı muhalif Anez, geçici devlet başkanlığı görevine getirilmişti.

 

Britanya’da zafer Muhafazakar Parti ve Johnson’un

Britanya’da Brexit tartışmaları yüzünden son dört yılda üçüncü kez düzenlenen seçimin sonuçları belli oldu. Başbakan Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakar Parti, 368 sandalye ile seçimi ilk sırada tamamladı. Böylece Muhafazakarlar, salt çoğunluk olan 326’yı geçerek 2 yıl aradan sonra yeniden tek başına iktidara geldi.

İşçi Partisi 71 sandalye kaybetti

Johnson’ın en büyük rakibi konumundaki Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi ise 191 sandalye ile ikinci oldu. İşçi Partisi, 2017’de kazandığı 262 sandalyeden 71’ini kaybetmiş oldu. Seçimde İskoç Ulusal Partisi 55, Liberal Demokratlar 13, Yeşiller 1 ve diğer bölgesel partiler de toplam 22 sandalye elde etti.

Corbyn istifa ediyor

Sandık çıkış anketi sonuçlarının açıklanmasının ardından açıklama yapan Jeremy Corbyn seçmenlerine ve ‘medyanın bakısı altında kalan’ ailesi, arkadaşları ve eşine teşekkür etti. Corbyn seçim sonuçlarını “Açıkçası parti için çok hayal kırıklığına yol açan bir gece oldu. Ancak şunu söylemek istiyorum, bu seçim kampanyasında bir umut bildirisi sunduk ” şeklinde değerlendirdi.

Brexit’in seçim tartışmalarını çok fazla kutuplaştırdığını, normal siyasi tartışmaların çoğunu geçersiz kıldığını savunan Corbyn, görevi bırakacağını ve bir sonraki seçimde partisinin başında yer almayacağını duyurdu.

Brexit yolda

Seçim sonuçlarına ilişkin konuşan Başbakan Boris Johnson, “Bu aşamada, bu tek ulus Muhafazakar Parti hükümetine, sadece Brexit’in gerçekleştirilmesini sağlamak değil, aynı zamanda bu ülkeyi birleştirmek ve ilerletmek için de yeni ve güçlü bir yetki verildiği görünüyor” dedi.

Johnson, tek başına iktidara gelmesi durumunda ilk işinin Brexit anlaşmasını parlamentoya getirmek olacağını söylüyordu. Seçim sonuçlarıyla birlikte Johnson, uzun süreli tıkanmalara yol açan, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılışına dair Brexit anlaşmasını başka bir partinin desteğine gerek kalmadan 650 üyeli Avam Kamarası’nda geçirebilecek. Bu durumda da İngiltere, 31 Ocak 2020’de AB’den ayrılmış olacak.

Trump’tan Johnson’a tebrik

ABD Başkanı Donald Trump, seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından  Johnson’ı tebrik eden bir mesaj paylaştı. Twitter üzerinden yazan Trump şunları söyledi: “Boris Johnson’ı harika zaferinde tebrik ederim. Britanya ve ABD, Brexit sonrası dev bir serbest ticaret anlaşması imzalayabilecek. Bu anlaşma Avrupa Birliği (AB) ile yapılabilecek her türlü anlaşmadan daha büyük olma ve daha kazançlı olma potansiyaline sahip. Boris’i kutlayın!”

Ülkeler anlaştı: Avrupa, 2050’de iklim nötr olacak

Avrupa‘da, iklim eylemi konusundaki artan hareketlilik yeni bir seviyeye ulaştı. AB devlet Başkanları ve Polonya hariç hükümetler Avrupa’yı 2050 yılına kadar ilk iklim nötr kıta yapma hedefini benimsedi.

Hedeften muaf olmak isteyen Polonya, bu aşamada üye bir devletin söz konusu vaadi bu şekliyle yerine getirmesinin mümkün olmadığını belirterek, Avrupa Konseyi’nin 2020’de tekrar bu konuyu tartışmak zorunda kalacağını bildirdi. Polonya’nın hedefin kendisi değilse de uygulama konusundaki endişesi iki yönlü. Bir yandan yerel olarak iklim nötrlüğüne ulaşmak için daha fazla zaman kazanmaya çalışıyorlar, bir yandan da AB bütçesindeki mevcut destek konusunda daha fazla netlik görmek istiyorlar.

Yeşil Anlaşma kapsamındaki öneriler, kimseyi geride bırakmayacağını hissettirecek şekilde elden geçirilecek ve planlandığı gibi yayımlanacak. Bu, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’nin (COP25) son saatlerinde, beklendiği gibi hareketliliği azaltsa da dünyanın en büyük ekonomisinin otuz yılda net sıfır emisyonlara geçme niyeti ve 2020 başlarında buna yasal çerçeve sağlanması hakkında bir şüphe bulunmuyor. Karar, diğer önemli ekonomilerin Paris Anlaşması’na uymaları için de önemli bir simge. AB ülkelerinin sadece kendi sosyo-ekonomik çıkarlarını gözetmediğine dair bu işaretin, küresel ticareti ve sıfır karbon teknolojisiyle ilgili çalışmaları güçlü biçimde etkilemesi bekleniyor.

AB’nin yaptığı analize göre, 2050’ye kadar birlik içinde net sıfır emisyona ulaşılması halinde şu sonuçlar görülecek:

  • GSYİH, baz senaryoya göre% 2 artacak,
  • İstihdam% 0.9 artacak ve 2.1 milyon ek iş yaratılacak,
  • Enerji ithalatına bağımlılık bugünkü oran olan % 55’ten 2050’ye kadar% 20’ye düşecek,
  • Fosil yakıt ithalat faturası (şu anda yılda 266 milyar Euro) % 70’den fazla düşecek,
  • Atmosferdeki zararlı partiküllerin neden olduğu hava kirliliğinden kaynaklanan sağlık sorunları yüzünden çıkan maliyet yılda yaklaşık 200 milyar Euro azalacak.

Liderler Avrupa Komisyonu’nu 2030  için -COP26’dan önce iyi bir zamanda- bir Ulusal Katkı Beyanı (NDC) güncellemesi için teklif sunmaya davet etti. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz günlerde Avrupa Yeşil Düzeni teklifini açıklamış ve “2020 yazında, AB’nin emisyonlarının en az (1990’a göre) % 50 ila % 55’e düşürülmesi  hakkında bir plan önereceğini” belirtmişti. Daha yüksek 2030 hedefleri üzerine yapılan tartışmalar, Polonya tavrını yumuşatmasa da, paralel olarak başlayacak gibi görünüyor.

Polonya hükümetinin tavrına rağmen, Polonya halkı AB iklim politikalarını büyük çoğunlukla destekliyor. Avaaz’ın bu haftanın başlarında yayımlanan yeni anketinde Polonyalıların ezici bir çoğunluğunun (10 Polonyalıdan yedisi) hükümetlerinden AB’nin politikalarına oy vermesini istediği ortaya çıktı. Polonyalıların yüzde 81’i de AB’nin Yeşil Düzen Anlaşmasını destekliyor.

Paris Anlaşması uyarınca, tüm ülkelerin 2030 iklim taahhütlerini, en geç Kasım 2020’de Glasgow’da gerçekleşecek COP26 BM İklim Konferansı’na kadar güncellemesi gerekiyor.  AB’nin 2030’da % 40’lık emisyon azaltma hedefi de dahil olmak üzere mevcut vaatleri tam olarak uygulansa bile, UNEP Emisyon Açığı Raporu’na göre, dünya sanayi öncesi seviyelerden 3,2 ° C daha sıcak olacak.

ABD Senatosu Ermeni Soykırımı yasa tasarısını onayladı

Ermeni Soykırımı‘nı tanıyan ve soykırımın her yıl anılmasını öngören yasa tasarısı Amerika Birleşik Devletleri Senatosu‘ndan geçti. Kararda Ermeni Soykırımı‘nın resmi törenlerle anılması; ABD hükümetini Ermeni Soykırımı‘nı ya da herhangi bir soykırımı inkâr etmeye yönelik çabaların reddedilmesi ve Ermeni Soykırımı’na dair gerçeklerin eğitim yoluyla anlaşılmasının teşvik edilmesi maddeleri yer alıyor.

Tasarının geçtiğini duyuran Senatör Bob Menendez, Senatör Ted Cruz’u da etiketleyerek “Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ve anılmasını öngören tasarımız az önce ABD Senatosu’ndan geçti” dedi.

Demokrat milletvekili Adam Schiff tarafından Nisan ayında sunulan Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına ilişkin tasarı, 405 “evet” oyuna karşılık 11 “hayır” oyuyla Temsilciler Meclisi’nden geçmişti.

Veto yetkisi Trump’ta

Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’dan da geçen karar şimdi ABD Başkanı Donal Trump’a iletilecek. Trump’ın tasarıyı onaylaması ya da veto etmesi için 10 günü olacak. ABD anayasasına göre, Başkan tarafından veto edilen bir tasarının Kongre’nin hem Temsilciler Meclisi hem de Senato kanadında üçte iki çoğunlukla bir daha kabul edilmesi halinde, veto da geçersiz kılınıyor.

Çavuşoğlu: Siyasi bir gösteri

Kararın ardında Twitter üzerinden bir mesaj yayınlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “ABD Senatosu’nun kararı siyasi bir gösteriden ibarettir. Hukuki bağlayıcılığı ve geçerliliği yoktur. Tarihi siyasi amaçlar için kullananlar gerçeklerle yüzleşmek istemeyen korkaklardır” dedi.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yazılı açıklama

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada ise “karar her türlü tarih bilincinden ve hukuki temelden yoksundur. Bağlayıcılığı ve geçerliliği de bulunmamaktadır” denildi. Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:

Senato’nun bu kararı, tarihin nasıl siyasileştirilebileceğinin utanç verici örneklerindendir. Ancak, tarihi siyasi amaçları için kullananlar gerçekleri gözardı ederek hedeflerine asla ulaşamayacaktır.

Bu karar, aynı zamanda Türkiye-ABD ilişkilerinin geliştirilmesi yönündeki çabaları da sekteye uğratmayı hedefleyen tahripkar bir teşebbüstür. Türkiye’nin bölgesindeki hayati çıkarlarını korumak için verdiği mücadele bu tür haksız ve izansız kararlardan etkilenmeden kararlılıkla devam ettirilecektir.

 

Ankara’da erkek şiddetine karşı dans eden kadınlara müdahale

Erkek şiddetine karşı danslı eyleme İstanbul’dan sonra Ankara’da da polis müdahale etti. Kadınlar, erkek şiddetine karşı Şili‘de başlayıp birçok ülkeye yayılan LasTesis dansı için Kızılay Güvenpark’ta bir araya gelmek istedi.

Polisin Güvenpark’ı kapatması üstüne kadınlar Kızılay AVM önünde toplandı. Polisin itekleyerek engellemeye çalıştığı eylemde kadınların 10’a yakını gözaltına alındı.

Kadıköy’de müdahale

Geçtiğimiz hafta benzer müdahale İstanbul’da da yaşanmıştı.  İstanbul Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla yapılan eylem ise sert polis müdahalesiyle karşılaşmıştı.  Aralarında platform sözcüsü Fidan Ataselim’in de yer aldığı altı kadın gözaltına alınmıştı. Kadınlar 24 saat gözaltında tutulduktan sonra, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Soylu: Amaçları devleti erozyona uğratmak

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “Polisin yüzüne bakıp ‘katil, tecavüzcü’ demek doğru değil. Hiçbir devlet buna müsaade etmez. Yüzlerce eylem oluyor, insanlar söyleyeceklerini söylüyor. Burada marjinal gruplar vardı. Bu grupların dertleri ne kadın cinayetleri ne de kadına karşı şiddet. Devleti erozyona uğratmak” açıklamasını yapmıştı.

Las Tesis sözleri

Türkiye’deki kadınlar tarafından Türkçe’ye uyarlanan Las Tesis şarkısının sözleri şöyle:

“Suç bende değil her neredeysem ne giydiysem. Suç bende değil her neredeysem ne içtiysem. Suç bende değil.  Tecavüzcü sensin, öldüren sensin. Polisler, hakimler, devlet ve başkan. Dünyada her yerde direnen kadınlar. Asla yalnız yürümeyeceksin.”

 

COP25’de sona gelindi ama hala gidecek çok yol var

Bugün Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi‘nin planlanan kapanış tarihi. Ancak, hem karbon piyasaları hem de kayıp zarar mekanizması konularında delegeler henüz anlaşamadı. Bu iki konu, Katowice’de geçen sene düzenlenen zirveden de kalan konular ve Paris Anlaşması‘nın uygulanmasına dair kuralları belirlenmemiş iki temel mesele olarak masada duruyor.

İklim Zirvesi’nin bu yüzden bu sene de geçtiğimiz senelerde olduğu gibi uzaması bekleniyor. Zirvede devam eden tartışmalar ve son iki günde olanlar özetle şöyle:

Sivil toplum, aktivistler ve polis müdahalesi

Çarşamba sabahı, iklim zirvelerinde ender yaşanan bir etkinlikle başladı.Greenpeace Direktörü Jennifer Morgan, genç aktivistler Greta Thunberg (İsveç), Hilda Flavia Nakabuye (Uganda) ve bir grup sivil toplum temsilcisi delegelere birlikte hitap etti, sonrasında da sahnede oturma eylemi yaptı.  

Morgan’ın sözleri çarpıcıydı:

“25 yıldır iklim zirvelerine katılırım. Bu duvarlar arasında olanlar ile dışarıda olanlar arasındaki fark, hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştı. 25 yıldır, bu zirvelere, liderleri bilimi dinlemeleri, bu halen çözülebilir olan krizi önlemek için beraber çalışmaları ve gezegeni kirleten alçak bencilliğe ışık tutmaları konusunda uyarıyorum. Dinlemiyorlar”

Nakabuye ise şunları söyledi:

“Benim gelecek nesilim, bana, doğa bencil ve açgözlü insanlar tarafından yok edilirken sen neredeydin, ne yaptın diye sorduğunda ne cevap vereceğim? Bencil olmayı bırakın ve herkese eşit davranın. Niye zamanımız varmış gibi davranıyoruz? Hepiniz iklim krizinden bahsediyorsunuz, ama kriz yokmuş gibi davranıyorsunuz. Sevgili liderler, iklim eyleminde liderliğe ihtiyacımız var, söylemde değil.”

Greta Thunberg de karbon bütçesinden sekiz yılımız kaldığından bahsederek, bunun ne kendisinin ne de başka birinin görüşü olduğunu, bilimin bu gerçeği ortaya koyduğunu ifade ederek, liderleri eyleme geçmeye çağırdı.

Polis müdahalesiyle çıkarılan aktivistler zirve mekanına alınmadı

Sabah, söz verilen sivil toplum temsilcileri ve aktivistler, öğleden sonra ise iklim eylemsizliğini salonun kapısında protesto etti. Barışçıl eylem, güvenlikçilerin sert tepkisi ile karşılaştı. Genç aktivistler ve yerliler, özellikle İspanyol polisinin müdahalesi ile, eşyalarını almalarına bile izin verilmeden ite kaka dışarıya atıldı. Devamında ise sivil toplum temsilcilerinin içeri girilmesine izin verilmedi. Eylemcilere destek vermek için dışarı çıkan gözlemci statüsündeki sivil toplum temsilcilerinin günün devamında zirve mekanına girmelerine izin verilmedi.

Müzakere Masası

Karbon Piyasaları: Müzakere masasında resmi olarak son güne girilirken, her ihtimal masada görülüyor. Düğümün çözülüp çözülemeyeceği halen belli değil. Zirveden kısmi bir uzlaşma da çıkabilir. Tartışmalar özellikle çevresel dürüstlük, küresel emisyonların toplam azaltımını kapsayan Paris Anlaşması’nın 6. Maddesinde düğümleniyor.

Konuyla ilgili detaylı bilgileri Ümit Şahin’in yazısında bulabilirsiniz.

Kayıp Zarar Mekanizması: Kayıp zararın finansmanı ile sorumluluk tartışması yaşanıyor. G77 ve Afrika ülkeleri için ilgili maddenin finansman kısmı öncelikli mesele. Bu yüzden kayıp zararların teminine dair somut adımlar konusunda diretiyorlar ve gelişmekte olan ülkelerin sorumluluklarının kabul edilmesini talep ediyorlar. AB ve ABD ise, sorumluluk (liability) konusunda kırmızı çizgi çekiyor. Gelişmiş ülkeler, kayıp zarar finansmanı konusunda ise katı bir pozisyona sahip değiller. Ancak bu konuda, Madde 6 tartışmasının sonuçlarını bekliyorlar. 

Toplumsal Cinsiyet ve İklim Değişikliği: Karbon piyasaları ve kayıp zarar mekanizması tartışmalarının gölgesinde kalsa da, dün akşam itibari ile önemli bir gelişme yaşandı. Delegeler toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği konusunda uzlaşmaya vardı.  Kabul edilen karar ile insan hakları, adil dönüşüm kavramları  zirvenin sonuç bildirgesine giriyor ve iklim eyleminde toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması için finasman yaratılıyor.  Ayrıca tüm UNFCCC denetim, takip ve gözlem süreçlerine toplumsal cinsiyet perspektifi  eklenecek.

Avrupa’da Yeşil Düzen

Avrupa Komisyonu, birlik ekonomisini kökünden değiştirebilecek Avrupa Yeşil Düzen belgesini yayımladı. Avrupa Yeşil Düzeni, Ekim 2020’de kabul edilmesi beklenen iklim yasası ile birlikte, AB’nin doğal sermayesini korumayı, artırmayı ve vatandaşlarını çevre kaynaklı risklerden korumayı hedefliyor. Bu dönüşümün katılımcı ve adil olması gerektiği de metinde vurgulanıyor.

Belge, Avrupa Birliği’nin iklim hedefini de güncelliyor. Emisyonların 1990 seviyelerine kıyasla 2030’a kadar en az %50 ila %55 arasında azaltılması planlanıyor. Ayrıca, belgeye göre Komisyon, seçilen sektörlerde, ihracatla oluşan karbon sızıntısını (carbon leakage) azaltmak için “Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması” (Carbon border adjustment mechanism) düzenlemelerini hayata geçirilecek. Bu mekanizma dış ticarete bir tür karbon vergisi olarak tanımlanıyor.

Climate Ambition Alliance

Zirveden başka bir olumlu haber de Şili‘nin kurduğu Climate Ambition Alliance‘tan geldi. 2050 yılında net sıfır emisyon hedefi için kurulan bu ittifaka 73 ülkenin katıldığı açıklandı. Böylelikle, 73 ülke 2020 yılı içerisinde iklim eylem planlarını yenileyeceğini de taahhüt etmiş oldu. İklim zirvesi öncesinde bu sayı sadece ikiydi. Bu planlar 2050 yılında net sıfır emisyonu hedefleyecek.

Bugün Küresel İklim grevi günü

COP25 Başkanlığı  Madde 6 ve WIM (kayıp zarar mekanizması) dahil olmak üzerine tüm başlıklardaki taslak metinleri bu sabah yayımlamayı planlıyor. Çarşamba günü yaşananlar ve müzakerelerin yavaş ilerlemesi üzerine Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) hareketi ve genç iklim eylemcileri ise  bugün için küresel grev çağrısında bulundu. Sivil toplum temsilcileri, yerel hareketler ve de genç aktivistler bugün zirvenin yapıldığı Madrid başta olmak üzere, Türkiye de dahil, dünyanın dört bir yanında uluslararası greve çıkacak.

[Madrid Notları-3]: Müzakereler neden tıkandı? Paris Anlaşması uygulanamaz hale gelebilir mi?

Madrid’de devam eden COP25 Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı’ndan yazdığım notların üçüncüsünü, COP Başkanı, Şili Çevre Bakanı Carolina Schmidt’in müzakerelerde gelinen son durumu açıklamak için düzenlediği durum değerlendirmesi toplantısını (stock-taking plenary) izledikten hemen sonra yazıyorum. Bu toplantıda COP25’ten pek bir şey çıkmayacağı aşağı yukarı belli oldu. Hatta müzakerelerin tıkanmak üzere olduğu bile söylenebilir.

Önce burada bu kadar kritik ne müzakere ediliyordu, ülkeler neden bir konsensüse varamıyor, kısaca özetleyelim. Zira haklı olarak, ortada bir Paris Anlaşması var, ülkeler zaten hedeflerini açıkladılar, bu hedeflere ulaşmak için ne yapmaları gerektiği oldukça açık, o halde daha neyi paylaşamıyorlar diye düşünüyor olabilirsiniz. Tek cümleyle yanıtlamak gerekirse cevap şöyle: Çünkü bir grup ülke hâlâ verdikleri sözleri tutmamanın ve bir şey yapmış gibi görünürken bu yaptıklarının atmosferin sera gazlarıyla dolmasını etkilememesini sağlamanın peşindeler. Üstelik bunu yaparken bir de üzerine para kazanmak istiyorlar. Peki bu kadar saçma bir şey nasıl mümkün oluyor?

6. Madde tartışması

Burada tartışmaların odağında Paris Anlaşması’nın 6. maddesi var. Geçen sene Katowice’de (COP24) Paris Anlaşması’nın uygulanmasına dair ilkelerin belirlendiği Paris Kurallar Kitabı yazılmış, ancak 6. Madde üzerinde anlaşma sağlanamadığı için bu konunun görüşülmesi bu seneye bırakılmıştı. Madde 6 tartışması önemliydi, çünkü Kyoto Protokolü’nden hatırladığımız esneklik mekanizmalarının benzeri bazı piyasa araçlarının Paris Anlaşması için de geçerli olmasını öngörüyordu. Bildiğiniz gibi iklim değişikliğiyle mücadele için ülkeler (ülke içinde de bu hedefe uyumlu olarak sektörler/firmalar) üretimden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir hedef belirler. Ancak bazı piyasa araçları ile gerçekte azaltmadıkları bu emisyonları, başka bir yerde yapılan azaltımı satın alarak yapmış sayılabilirler. Paris Anlaşması’na Kyoto mekanizmalarının aynılarını koymak mümkün değildi, çünkü hem iki rejim arasında büyük farklar vardı, hem de Kyoto mekanizmalarının hiçbir işe yaramadığını herkes biliyordu. Bu kez bütün ülkeler işin içindeydi, gelişmiş-gelişmekte olan ülke ayrımı Kyoto’daki kadar belirgin değildi ve küresel ölçekte işleyecek bir mekanizma gerekiyordu.

2015’de COP21’de imzalanan Paris Anlaşması iklim kriziyle mücadele için büyük sevinçle karşılanmıştı.

Paris Anlaşması, yine bir tür ofset (yaptığı emisyonu başka bir yerdeki azaltımla dengeleme) imkânı getirip ülkelerin kaçmasını sağlamak yerine bu kez piyasa mekanizmalarını azaltım hedeflerini güçlendirmek amacıyla oluşturdu. Madde 6 eskiden karbon kredisi diye bildiğimiz tarzdaki her türlü kağıdın piyasada alınıp satılmasını, ama satılan kağıdın alan ülke için taahhütlerine ek bir azaltım getirmesi şartını koştu. Yani amaç ülkelerin zorunlu olan azaltımlarını bir şey yapmadan kağıt satın alarak halletmesi değil, kendi taahhütlerini “içeride” tamamladıktan sonra, daha iyisini yapmak için başka ülkelerin yaptıkları fazladan azaltımları satın almalarını sağlamaktı. Üstelik bu ticaretin bütün ülkeler arasında ve sadece ülkeler arasında değil kamu kurumları ve özel sektör arasında da yapılabileceği öngörülüyordu.

Madde 6’da çevresel dürüstlük (environmental integrity) ve küresel emisyonların toplam azaltımı (overall mitigation of global emissions) diye iki kavram yer alıyor. Bunlar yapılacak olan alım satımın mutlaka atmosfere yapılan karbondioksit emisyonunu azaltmaya hizmet etmesi gerektiği anlamına geliyor. Yani azaltmış gibi yapıp aslında atmosfere faydası olmayan bir numara çevirmenize Anlaşma izin vermiyor. Anlaşma bununla da yetinmemiş, aynı azaltımın iki ayrı yerde sayılamayacağını (double-counting) da belirtme ihtiyacı duymuştu. Yani piyasa mekanizmaları ancak hedefleri artırmak için (ambition) kullanılabilir.

Kağıt üzerindeki azaltımdan atmosferin haberi var mı?

Ama tabii bu Madde 6’nın düz ve iyimser yorumu. Sonuçta burası bir müzakere zemini ve iklim acil durumu diye bir şeyden haberi yokmuş gibi davranan iş takipçisi zihniyetindeki bazı müzakereciler (ve aslında müzakereci kılığındaki fosil yakıt lobisi temsilcileri) açık bulmayı ya da yaratmayı becerebiliyorlar. Madde 6 topu topu bir buçuk sayfa uzunluğunda 9 paragraflık bir madde. Üstadı bunun uygulama kitabını yazarken öyle açıklar yaratır, hesaplama yöntemini öyle belirler ve paragrafları öyle saçma yorumlayabilir ki, madde tanınmaz hale gelir ve amaçladığının tam tersine hizmet eder. Burada yapılmak istenen işte tam da bu. Eğer buradaki bazı müzakereciler ısrarla mükerrer sayım (double-counting) ve sıcak hava (hot-air) yaratmaya ve işi yapılan emisyonun ofsetine çevirmeyi becerirlerse Paris Anlaşması işlemez hale bile gelebilir, çünkü kağıt üzerinde yapılmış gibi görünen azaltımdan atmosferin haberi olmayabilir. Bu kötü ihtimalleri örnek vererek açıklamaya çalışayım.

Paris’den dört yıl sonra, anlaşmanın Madde 6 yüzünden çıkmaza girebileceği konuşuluyor.

Diyelim ülke olarak verdiğiniz ulusal katkı beyanında (NDC) 2030’da toplam emisyonunuzu on yıl öncesine göre %30 azaltıp 240 milyon ton emisyon yapmayı taahhüt ettiniz. Ama işler çok yolunda gitti ve 220 milyon ton emisyon yaptınız. Bu durumda taahhüdünüzün üzerine çıkmış oluyorsunuz. Buna üstün başarı (overachievement) deniyor. İşte bu fazladan başardığınız 20 milyon ton azaltımı madde 6’da ITMO adı verilen (Intenationally Transferred Mitigation Outcomes: Uluslararası Transfer Edilebilen Azaltım Ürünü) bir kağıda dönüştürüp diyelim tonunu 10 dolardan satıp 200 milyon dolar kazanabilirsiniz. Ama eğer siz bu 20 milyon tonu küresel emisyondan düştüyseniz, alıcı ülke de tekrar 20 milyon tonu kendisine azaltım olarak yazamaz. Yazarsa double-counting olur çünkü.

Normalde bu örnekte yapmayı taahhüt ettiğinden fazlasını beceren ülke ödüllendirilmiş oluyor. Ama eğer niyetiniz kötüyse, sırf bu işten para kazanabilmek için yapabileceğinizden daha az bir taahhütte bulunup kendinize ITMO yaratabilirsiniz. Örneğin söz konusu ülke bu mekanizmayı düşünerek 220 milyon tona düşüreceğini bile bile kendisine “ben ancak 260 milyon tona düşürürüm” diye bir hedef belirleyip yok yere 40 milyon tonluk haksız kağıt yaratabilir. Bu tabii Paris’in özüne aykırı, çünkü Anlaşma her ülkeye yapabileceği en yüksek azaltım taahhüdünde bulunma görevi veriyor. Eğer buradan çıkması gereken kural kitabı bu işi baştan kesecek net bir önlem almazsa amaçlananın tam tersine, ülkeleri zayıf taahhüt almaya özendirmiş olabilir.

Hedef düşük, başarı üstün

Daha da kötüsü, geçmişten kalan bazı karbon kredilerini (eski Temiz Kalkınma Mekanizması projelerinden kazanılanları vb. dahil) madde 6 altında saydırma çabaları. Bunun örneği Avustralya. Avustralya’nın Kyoto hedefi 1990’a göre %8 artış idi. Yani 2020 öncesinde Avustralya’nın hedeflediğinden fazlasını gerçekleştirmiş gibi görünmesi sadece yapabileceğinden çok daha düşük bir hedef almasından kaynaklanıyor. Ama Avustralya şimdi bu eski “üstün başarısını” Paris altında saydırmak istiyor. Aynı şey Rusya için de geçerli olabilir, çünkü Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya ve eski Doğu Bloku ülkelerinde eski sanayilerin kapanması bu ülkelerin emisyonlarını 1990’a göre çok düşürdü. Şimdi düşünün, Rusya veya Avustralya veya başka bir ülke, 2020 öncesinde yaptığı varsayılan bir azaltımı bir ülkeye satarlarsa ve bu ülke de bu azaltımı kendisi yapmış gibi muhasebe ederse ne olur? Doğru bildiniz, aslında hiçbir azaltım yapılmamış olur, ama yapılmış gibi bildirilir. İşte buna sıcak hava ticareti (hot air) deniyor.

Yapılan bir azaltımın birkaç kere hesaba katılması riski, bir de üzerine, Madde 6’ye göre ülkeler arası ticaretin yanı sıra kurulacak olan Uluslararası Karbon Piyasası’nda şirketler ve/veya kamu kurumları arasında da alım satım yapılabilecek olmasından kaynaklanıyor. Örneğin bir fabrika saldığı karbonu azaltırsa bu ülkenin ulusal emisyonunu azaltır. Aynı azaltım ülkeler arasında alınıp satılır, bir de üzerine şirketler arası alınıp satılırsa ne olacak? Sıcak hava basmaya devam… Üstelik işler bu şekilde çığırından çıkarsa piyasada satılan azaltım kağıtları için talep de azalacağı için düzgün bir fiyat da oluşamayacaktır. Bir de üzerine akıbeti belirsiz ağaçlar dikerek, nasıl yapıldığı belirsiz şekilde ekosistemleri restore ederek yutakların geliştirildiği ve negatif emisyon yaratıldığı varsayımıyla ITMO’lar yaratılır ve bunlar alınıp satılırsa, bundan yine atmosferin haberi olmayacaktır.

Türkiye, hiçbir şey yapmadan ‘başarabilir’

Öte yandan eğer gelişmiş ülkeler, yüksek hedef belirlemedikleri için satacak bol kağıdı olan gelişmekte olan ülkelerin kağıtlarını satın alarak hedeflerini gerçekleştirmeye kalkarlarsa bütün bu ticaret oyunundan atmosferin hiç haberi olmayacak, boyuna sıcak hava basılıp durulmuş olacaktır.  (Durumun ne kadar saçma bir hal alabileceğinin bir örneği Türkiye’nin durumu olabilir. Türkiye 2030’da emisyonlarını 1.175 milyon tondan 929 milyon tona indirme sözü verdi. Ancak hiçbir şey yapmadan mevcut politikalarıyla Türkiye’nin emisyonunun 929 milyon tonun çok altında kalacağı biliniyor. Bu “üstün başarı”nın Türkiye’nin zamanında zayıf hedef almış olmasına bağlı olduğu Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın Emisyon Açığı Raporu’nda iki senedir vurgulanıyor. Ama şimdi Madde 6’nın uygulama ilkeleri açıkları kullanmaya imkan verecek şekilde yazılırsa, Türkiye, elbette Paris Anlaşması’na taraf olursa, hiç yoktan birkaç yüz milyon tonluk azaltım kağıdı satacak duruma gelebilir.)

Madrid’de içeride ülkeler ve fosil yakıt lobileri pazarlık yaparken, dışarıda yüz binlerce kişi iklim adaleti istiyor.

Böyle böyle, Paris Anlaşması küresel emisyonları gerçekte düşürmeyen, ama her ülkenin çok büyük azaltımlar yapmış göründüğü bir oyuna dönüştürülebilir. İşte bu nedenle Madrid’de Madde 6 müzakereleri tıkanmış görünüyor. COP Başkanı, Yeni Zelanda ve Güney Afrika bakanlarına ülkeler arası konsültasyon görevi vermiş, ancak bu görüşmelerden henüz bir sonuç alınamamış durumda. Tartışmalar yukarıda anlatmaya çalıştığım Kyoto dönemi azaltımların kullanılması, double-counting, çevresel dürüstlük gibi konularda devam ediyor. Ayrıca bazı ülkeler ve iklim hareketi Madde 6’nın uygulama ilkelerine mutlaka insan haklarının da eklenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu da son derece önemli, zira yerelde yaşayan insanların haklarını ihlal eden yatırımlarla azaltım yapıp elde edilecek kağıtların satılması, insan hakları ihlalinden para kazanmak anlamına gelecektir. Türkiye’deki küçük HES’leri düşünün. İnsanların su hakkını elinden alıp doğayı tahrip edip katılımdan uzak bir şekilde HES yapıp, sonra bunu “yenilenebilir enerji” olduğu için kağıda dönüştürüp (çünkü madde 6 sadece fazla azaltımları değil doğrudan yatırımları da alınıp satılacak kağıda dönüştürmeye imkan sağlayabilir) para kazanabilirsiniz. Bunun elbette iklimi korumakla falan bir ilgisi olmayacaktır.

Güya bu COP ‘ambition’ olacaktı

Madrid’de aklı başında olan herkes Madde 6 uygulama kural kitabı böyle çıkacaksa hiç çıkmasın diyor. Benim izlenimim de aklı başında ülkelerin çoğunlukta olduğu ve Avustralya, Brezilya, Suudi Arabistan, ABD gibi ülkelerin Paris’i çıkmaza sokma planlarına geçit vermeyecekleri yönünde. Yani Madde 6 seneye kalacak. Böyle olursa Paris’e taraf olmayan ülkeler gelecek sene müzakerelere katılamayacağı için ABD engelinden de kurtulmuş olacağımız için bu iyi de olabilir. Tabii bu arada Madrid’de karar verilmesi gereken ortak zaman çerçevesi konusunun da ertelendiğini, üstelik sadece Suudi Arabistan’ın oyalaması yüzünden değil, en çok da AB yüzünden ertelendiğini ekleyelim. Ortak zaman çerçevesi, bundan sonra verilecek Ulusal Katkı Beyanları’nın (NDC) ya beş ya da 10 yıllık olması, ama herkesin aynı yıllar için taahhütte bulunması anlamına geliyordu. Acelesi yok deyip ertelediler. Kayıp Zarar Mekanizması’yla ilgili müzakerelerin de ilerlemediğini görüyoruz. Ayrıca hiçbir büyük ülke taahhütlerini artıracağına dair bir beyanda da bulunmadı. Oysa güya bu COP “Ambition COP” olacaktı.

Yani anlayacağınız çocuklar aylardır grevde, milyonlarca insan aylardır sokakta, iklim krizini gündemin birinci maddesine taşıdılar, ama buna rağmen COP25’ten dişe dokunur bir karar çıkacak gibi değil.

Peki ama biz Madrid’e niye geldik?

Gelecek için Cumalar hareketi, 13 Aralık’ta COP’a karşı küresel greve çıkıyor

İspanya’nın ev sahipliği yaptığı BM Taraflar Konferansı’nda (COP25) geçtiğimiz gün iklim aktivistlerine yönelik sert müdahaleyi protesto eden Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) küresel greve çağrı yaptı. Türkiye’den de Sıfır Gelecek kampanyasının destek verdiği grev aynı zamanda konferansın bitiş tarihi olan 13 Aralık Cuma günü gerçekleşecek. 

Aktivistlere sert müdahale

COP25’te geçtiğimiz gün (11 Aralık) aktivistlerin Konferans Salonu önüne yapmak istedikleri barışçıl protestoya müdahale gerçekleşti. Müdahale edilen kişilerin arasında iklim için okul grevlerine çıkan Fridays for Future(Gelecek için Cumalar) aktivistleri, sendikalar, gençlik grupları, kadın grupları, sivil toplum temsilcileri ve yerli halklardan oluşan yüzlerce kişi yer alıyordu. 

 

Aktivistler, önce Birleşmiş Milletler (BM) çalışanları sonra da İspanyol polisi tarafından itilip kakılarak ve darp edilerek salondan dışarı çıkarılırken, giysileri ve eşyalarını almalarına da izin verilmedi.

‘COP’a asla güvenme’

Müdahale sonrasında küresel greve çağrı yapan genç iklim aktivistleri,  “Madrid’deki iklim değişikliği konferansında milyonlarca insanın sesi sustu. COP25’in değerli sonuçları yoktu. Sivil toplum COP25’ten kovulurken fosil yakıt lobicileri hala içeridedir. Buna tahammül edilemez!” dedi. Ayrıca sosyal medya üzerinden #NeverTrustACOP25 hashtagiyle bir kampanya başlatıldı.

Fridays for Future tarafından ACİL koduyla yayımlanan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Bu adaletsizliği ve insan hakları ihlalini kabul edemeyiz. Haklarımız ve geleceğimiz için ayağa kalkmalıyız! Madrid’de bulunan iklim grevcileri, 13 Aralık Cuma, uluslararası grev ve eylem günü için çağrıda bulunuyor. COP25’teki hareketsizliğe ve sivil toplumun COP25’ten dışlanmasına odaklanmamız gerekiyor.

Lütfen yerel gruplarınızı bu Cuma günü harekete geçirin ve dünyadaki tüm grevcilere katılın!

COP25’in sonuçları yetersiz ve politikacıların gezegene ne kadar önem verdiğine dair acı bir görüntü. Yerli halklarla, Güneyli insanlarla ve halihazırda iklim krizinden musdarip insanlarla dayanışma içindeyiz.

Artık boş kelimeleri kabul etmeyeceğiz. İnsanları dinleyen liderlere ihtiyacımız var.”

Türkiye’de grev yeri Taksim

Türkiye’den de daha önce 20 Eylül küresel iklim grevinde on binlerce kişinin katıldığı iklim grevini organize eden Sıfır Gelecek kampanyası, küresel greve katılım için eylem çağrısı yaptı. Taksim Odakule’nin arkasında Tepebaşı tarafında saat 19.00’da bir araya gelecek iklim ve ekoloji aktivistleri İklim Konferansı’nda dünya liderlerinin iklim krizine karşı somut ve etkili adımlar atmadaki yetersizliklerini ve COP25’de aktivistlere yönelik müdahaleyi protesto edecek. Aynı zamanda,  Türkiye’ye Paris İklim Anlaşması’nı bir an önce onaylayarak karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar sıfırlaması için eyleme geçme çağrısında bulunacak.

Sıfır Gelecek ne talep ediyor?

“Ya sıfır karbon gelecek ya sıfır gelecek” sloganıyla yola çıkan Sıfır Gelecek içerisinde birçok iklim ve ekoloji örgütü, hak örgütü, meslek gruplarının bulunduğu bir kampanya. Kampanya,daha önce 20 Eylül tarihinde iklim için okul grevine çıkan öğrencilerden oluşan Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) hareketinin çağrıcılığını yaptığı küresel iklim grevinin Türkiye ayağını organize etmişti. Türkiye’de 20 farklı şehirde 30 bin yetişkin ve genç sokaklarda, 40 bin öğrenci ise okullarda greve çıkmıştı.

Kampanya talepleri arasında iklim acil durumu ilan edilmesi, karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar sıfırlanması, fosil yakıt kullanımının bırakılması ve teşviklerinin sonlandırılması gibi maddeler yer alıyor. 

 

177 şirket 1,5 derece ile uyum sözü verdi

177 şirket, iklim değişikliğinin en kötü etkilerini sınırlandırmaya yardımcı olmak için oldukça iddialı emisyon azaltma hedefleri belirleme sözü verdi. Duyuru, Paris Anlaşması’nın uygulanmaya başlayacağı 2020 yılı öncesinde düzenlenen son iklim zirvesi olan BM İklim Değişikliği 25. Taraflar Konferansı‘nda (COP25) yapıldı.

Eylül ayındaki New York‘ta gerçekleşen İklim Zirvesi’nde yapılan açıklamada 87 şirket bu plana dahil olacağını belirtmişti. Böylece eylül ayına kıyasla hareket iki kat büyümüş oldu.

1.5 Dereceye Yönelik İş Hedefleri-Tek Geleceğimizkampanyasının bir parçası olarak yeni imza sahipleri, küresel sıcaklık artışını endüstri dönemi öncesine göre 1,5 derecede sınırlandırılması ve net sıfır emisyonlara 2050’ye kadar ulaşmayı planlayan iklim hedefleri belirleme sözü verdiler.

36 sektörde 5,8 milyon çalışanı temsil ediyor

177 şirket toplu halde, 36 farklı sektörde ve ülkede bulunan 5,8 milyon çalışanı temsil ediyor. Şirketler, 2,8 trilyon doların üzerinde bir piyasa değerine ve Fransa’nın yıllık toplam karbondioksit emisyonuna eşdeğer doğrudan emisyonlara sahip.

Şirketler, iklim bilimcilerin Paris Anlaşması’nın hedeflerini yerine getirmek için gerekli olduğunu söylediği doğrultuda, kurumsal emisyon azaltma hedeflerini bağımsız olarak değerlendiren Bilim Tabanlı Hedefler Girişimi (SBTi) aracılığıyla bilim temelli hedefler belirleme taahhüdü verdiler.

Bu duyuru ile şirketler “hedef döngüsü” olarak bilinen olumlu bir geribildirim döngüsü yaratma yolunda liderlik ediyor. Hükümet politikaları ve özel sektör birbirlerini güçlendirirken birlikte iklim eylemini bir sonraki seviyeye taşıyorlar. İddialı kurumsal eylemler, güçlü piyasa sinyalleri göndermeye yardımcı olurken, hükümetleri, Ulusal Katkı Beyanları (NDC) ve uzun vadeli stratejiler de dahil olmak üzere ulusal iklim planlarını en son iklim bilimine uygun olarak acilen güçlendirmeleri konusunda cesaretlendirebilir. Hükümetler, 1,5 derecelik yörüngeye göre politikalar ve hedefler koyarak, geleceğin sıfır karbonlu ekonomilerine kararlı bir şekilde yatırım yapma konusunda teşvik sağlayabilir.

Guterres: Taahhütlerden etkilendim

BM Genel Sekreteri António Guterres, “Şirketlerin, operasyonları ve değer zincirlerinde hızlı ve iddialı bir eylem gerçekleştirerek bilimin arkasında birleşmesi gerekiyor” dedi. Guterres, “177 büyük şirketin ‘1,5 Derecelik İş Hedefleri’ kampanyası ile 1,5 derecelik bir gelecekle uyumlu bilimsel, doğrulanabilir emisyon azaltma hedefleri belirleme konusunda verdikleri taahhütlerden etkilendim. Bilimsel hedefleri hızlandırarak ve belirleyerek bu şirketler, küresel ekonomi genelinde iş yapmanın ve sistemik değişimi yönlendirmenin yeni yollarına öncülük ediyor” dedi.

SBTi’nin ortaklarından UN Global Compact’ın CEO’su Lise Kingo ise “Tarihin doğru tarafında olmak için son fırsatımıza hızla yaklaşıyoruz. İklim krizi halihazırda tüm dünyada insanları, ticari operasyonları, ekonomileri ve ekosistemleri rahatsız ediyor” dedi.