Ana Sayfa Blog Sayfa 2213

‘Çevre dostu’ uçuşlar emisyon artışının önüne geçemiyor

Yazan: Prof. Susanne Becken (Griffith Üniversitesi)

Yeşil Gazete için çeviren: Eren Yılmaz

Dünyanın en büyük hava yollarının birçoğu “karbon nötr” olma planlarını açıklarken, bazıları da yeni yakıtları deneme sürecinde. Ancak bu girişimler gerçekten fark yaratıyor mu?

Bu sorularının cevabını bulmak için araştırmamıza bir yıl önce başladık ve arz edilen toplam koltuk-kilometre sayısı %70’in üzerinde olan en büyük 58 hava yolu şirketinin iklim üzerinde etkilerini azaltma vaatlerini yerine getirmek için neler yaptığını inceledik.

Qantas, 2050’ye kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşma sözü verdi. Lukas Coch/AAP

İyi haber, bazı hava yollarının olumlu adımlar atmış olması. Kötü haber? Bu adımlar karbon emisyonlarında devam eden artışla karşılaştırıldığında, en iyi hava yolu şirketlerinin dahi bu konuda oldukça yetersiz kaldığı anlaşılıyor.

İyileştirmeler yetersiz

Araştırmamızda dünyanın en büyük hava yollarının dörtte üçünün mevcut koltuk başına karbondioksit olarak ölçülen enerji verimliliğinde iyileşmeler gösterdiğini bulduk. Ancak bu, genel olarak emisyonların azaldığı anlamına gelmiyor.

Buna iyi bir örnek İspanya‘nın ulusal hava yolu şirketi Iberia olabilir: Şirket 2017 yılında koltuk başına emisyonları yaklaşık % 6 oranında azaltmasına rağmen, mutlak emisyon değerlerinde % 7 oranında bir artış görüldü.

35 hava yolunun 2016/17 – 2017/18 dönemlerinde mutlak emisyon ve mevcut koltuk kilometresi başına karbon yoğunluğu değerlerindeki değişimler şöyle:

     

Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında, 2018’de en büyük 58 hava yolu şirketinin aldığı önlemler % 1 oranında iyileşme sağladı. Bu gelişme, sektörün verimlilikte % 1,5’luk bir artış sağlama hedefinin altında kalıyor. Ayrıca bu iyileştirmeler, sektörde görülen yıllık % 5,2’lik emisyon artışı sonrası bir anlam ifade etmiyor.

Bu artışın önüne geçmenin neden bu kadar zor olduğu, birkaç yıl öncesine baktığımızda gayet açık bir şekilde görülüyor. Küresel hava yolları, 2014’te 733 milyon ton CO₂ emisyonuna sebep olmuştu. Ucuzlayan biletlerle hava yolu taşımacılığına talebin giderek artması sonucu sadece son beş yılda emisyon oranlarında % 23’lük bir artış gözlendi.

Havayolu şirketleri bu konuda ne yapıyor?

Şirketler filo yenileme, motor verimliliğini artırma, ağırlık azaltma ve uçuş rotası iyileştirmeleri gibi 22 farklı alanda iklim girişimleri bildirdiler. İlgili makaledeki örneklerden bazıları şöyle;

  • Singapore Airlines A380 uçaklarında Trent 900 motorlarını değiştirerek 26.326 ton CO₂ tasarrufu sağladı (hava yolunun yıllık emisyonlarının% 0.24’üne eşdeğer);
  • KLM‘nin kabin ağırlığını azaltma çabaları CO₂ değerinin 13.500 ton (KLM emisyonlarının% 0.05’i) azalmasını sağladı.
  • Etihad, uçuş planı iyileştirmeleri (emisyonlarının% 0,16’sı) sayesinde 17.000 ton CO₂ tasarruf sağladığını bildirdi.

2018 yılında hava yolu şirketlerinin toplam karbon emisyonu:

Kaynak: Airline initiatives to reduce climate impact, 2019

İncelenen 58 büyük hava yolu şirketinin 19’u alternatif yakıtlara yatırım yapıyor. Ancak araştırma ve geliştirme programlarının ölçeği ve alternatif yakıtlarının uygulamadaki yeri halen önem arz etmiyor.

Örneğin, 2018 Dünya Günü’nde Air Canada, 22 yurt içi uçuşta 230.000 litre “biyojet” yakıtı kullanarak 160 tonluk bir emisyon tasarrufu sağladığını açıkladı. Peki bu ne kadar yakıt ediyor? Tek bir A380 uçağının 300.000 litreden fazla olan yakıt deposunu doldurmak için bile yeterli değil.

Karbon nötr olma vaatleri

Qantas gibi bazı hava yolları 2050 yılına kadar karbon nötr olmayı hedefliyor. Bu kolay bir hedef olmamakla beraber, en azından daha iyi bir iklim raporlaması ile başlıyorlar; Qantas karbon riskini sistematik çalışan bir komisyon kurarak ele alan sekiz hava yolundan biri.

Büyük hava yolu şirketlerinin yarıya yakını karbon dengeleme çalışmaları yapıyor, fakat bunlardan sadece 13’ü ölçülebilir etkileri konusunda bilgilendirme yapıyor. Bunlardan biri, FlyNeutral programıyla Yeni Zelanda ormanlarının yenilenmesine yardımcı olan Air New Zealand.

Çalışmalarla ilgili detayların paylaşılmaması bu girişimlerin doğruluğunu sorgulatıyor. Ve önlemler başarılı olsa bile, uçuşlar bugünkü sayılarda gerçekleşmeye devam ettiği sürece karbon kesintilerinde önemli bir ilerleme kaydetmek mümkün değil.

Hava yolu şirketleri ve hükümetler ne yapmalı?

Araştırmamız büyük şirketlerinin girişimlerinin hiçbir başarı göstermediğine işaret ediyor. Emisyonları azaltmak için, acilen alınması gereken üç önlem var;

  1. Tüm hava yollarının verimlilikte bir ilerleme sağlamak için raporumuzda yer alan 22 kategorideki tüm önlemleri uygulaması gerekmektedir.
  2. Emisyonları gerçekten azaltan alternatif yakıtları geliştirmek için çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar gördüklerimiz değerlendirildiğinde, bunların bioyakıt olması pek mümkün değil. Karbondioksit ve hidrojenden türetilen sıvı E-yakıtlar bu noktada çözüm sağlayabilir, ancak maliyetin yüksek olması gibi zorluklar devam etmekte.
  3. Bazı Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi, hükümetler karbon vergileri uygulayabilir ve daha düşük karbon alternatiflerine yatırım yapabilir. Ayrıca, kısa yolculuklar için yeni yakıtların ve demir yolu veya elektrikli uçaklar gibi alternatif altyapıların geliştirilmesi için teşvikler sağlayabilirler.

Siz ne yapabilirsiniz?

Araştırmamız geçen yılın sonlarında Madrid’deki İklim Zirvesi‘yle bağlantılı bir Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi etkinliğinde yayınlanmıştı. Aktivist Greta Thunberg de orada olmak için uçmak yerine seyahatini yelkenliyle gerçekleştirdi.

Ancak dünyanın dört bir yanında seyahat eden gelir düzeyi yüksek gezginler, karbon emisyonlarının artışında orantısız ve önemli ölçüde büyük bir etkiye sahip.

Yüksek gelirliler uçuş emisyonlarının en büyük sorumlularıdır

Gelir düzeyine göre CO₂ emisyonları ile küresel nüfusa oranı 2018 rakamlarıyla şöyle:

Uluslararası Sürdürülebilir Havacılık Koalisyonunun 2018’de kendi modellerine ek olarak Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası verilerini kullanarak oluşturduğu rapordan alınmıştır.

Bu demek oluyor ki, amacı fark etmeksizin uçakla seyahat edebilme lüksüne sahip her bireyin üzerine düşen bir görev var;

  1. Uçuşlarımızı azaltabiliriz (tamamen, ya da mümkün olduğu kadar)
  2. Karbon dengeleme adına önlemler alabiliriz
  3. Önemli uçuşlar için, emisyonları azaltmak adına daha çok çalışan hava yollarını tercih edebiliriz

Gerçekten fark yaratabilmek için, daha çok insanın bu üç önlemi eksiksiz uygulaması gerekiyor.

Makalenin İngilizce Orijinali

Dünyada koronavirüse bağlı ölüm sayısı dört bini aştı: İtalya karantinada, KKTC’de okullar tatil

Dünya çapında etkisini gösteren yeni tip koronavirüs (kovid-19) yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 4 bin 27’ye ulaştı. Görülen vaka sayısı ise 114 bin 515. Bu vakalardan 64 bin 280’i iyileşirken, 5 bin 770’inin durumu ise kritik olarak bildirildi.

Virüs salgınının Çin’den sonra en yüksek seviyede görüldüğü İtalya’da ölenlerin sayısı 463’e yükseldi. Bir önceki gün 14 bölgede karantina kararı verilen İtalya’nın tamamı karantina altına alındı.

Conte: Bütün ülkeyi kırmızı bölge ilan ediyoruz

Başbakan Giuseppe Conte, “Artık zaman kalmadı. Hepimiz, İtalya’nın iyiliği için bir şeylerden vazgeçmeliyiz. Önemli sayıda kişiye bulaştığı için alışkanlıklarımızı değiştirmek durumundayız” dedi.

Conte açıklamasının devamında “Artık tek bir kırmızı bölge yok, tek bir İtalya, korumalı bir İtalya var. Bütün ülkeyi kırmızı bölge ilan ediyoruz” diyerek ülke vatandaşlarına evden çıkmama çağrısında bulundu.

Kıbrıs’ta ilk vakalar

Kıbrıs’ta ise iki kişide koronavirüs tespit edildiği açıklandı. Bunlardan biri  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Almanya’dan ülkeye gelen 65 yaşındaki bir turistte görüldü. Sağlık Bakanı Ali Pilli, turistle birlikte gelen 30 turistin de karantina altına alındığını açıkladı. İsmi açıklanmayan Alman turistin kaldığı otelin de karantina altına alınabileceği belirtiliyor.

KKTC’de ilk vakanın ardından tüm ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerde pazartesi gününe kadar eğitime ara verildi. Bakanlar Kurulu da koronavirüs gündemiyle acilen topladı.

Türkiye’den gelen yolcuda virüs

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ise vaka sayısı 729’a çıkarken, ölüm sayısı 27 oldu.  Kaliforniya eyaleti açıklarındaki 3 bin 500 kişilik dev yolcu gemisinde yapılan testlerde de 21 kişinin testi pozitif çıktı.

Maryland Valisi Larry Hogan, eyalette yapılan testlerde iki kişide virüsün tespit edildiğini, bunlardan birinin Türkiye’den dönen 80’li yaşlardaki bir kadın olduğunu açıkladı. Hogan, “Bu Türkiye’ye seyahatle bağlantılı ilk vaka” dedi.

Nasıl korunulur?

Türkiye’de henüz herhangi bir kişiye henüz resmi olarak virüs tanısı konulmadı. Ancak virüsün ülkeler arasındaki yayılış hızı burada da vakaların görülebileceğini işaret ediyor. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan virüsten korunma önlemleri ise özetle şu şekilde:

  • Ellerinizi sık sık su ve sabun ile en az 20 sn boyunca yıkayın. Su ve sabunun olmadığı durumda alkol bazlı el antiseptiği kullanın.
  • Öksürme ve hapşırma sırasında burun ve ağzınızı tek kullanımlık kağıt mendil ile örtün, olmadığı durumda dirsek içini kullanın. Mendili derhal çöp kutusuna atın ve ellerinizi su ve sabunla yıkayın.
  • Soğuk algınlığı veya grip benzeri semptomları olan kişiler ile bir metreden yakın temastan kaçının.

 

Aralık ayı işsizlik oranı yüzde 13.7’ye yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık 2020 İşgücü İstatistikleri raporunu yayınladı. Rapora göre işsizlik oranı 0.2 puan artışla yüzde 13,7 olarak gerçekleşti. 15-24 yaş grubunun ise dörtte biri işsiz.

15 yaş ve üstünde işsiz sayısı geçen yıl Aralık ayına göre 92 bin kişi artarak 4 milyon 394 bin kişi oldu. Tarım dışı işsizlik oranı ise 0.2 puanlık artışla yüzde 15,8 oldu.

İstihdam oranı yüzde 44,7’ye düştü

İstihdam edilenlerin sayısı 2019 yılı Aralık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 3 bin kişi artarak 27 milyon 658 bin kişi, istihdam oranı ise 0,7 puanlık azalış ile yüzde 44,7 oldu.

Yüzde 57,5 hizmet sektörü

İstihdam edilenlerin sektöre göre dağılımları ise şu şekilde: Yüzde 16,5 tarım, yüzde 20,6 sanayi, yüzde 5,4 inşaat, yüzde 57,5 ise hizmet sektörü. Tarım sektöründe 225 bin, inşaat sektöründe 119 bin kişi azalırken, sanayi sektöründe 225 bin, hizmet sektöründe ise 122 bin kişi arttı.

İşgücüne katılma oranı yüzde 51,8

İşgücü 2019 yılı Aralık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 95 bin kişi artarak 32 milyon 52 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,6 puanlık azalış ile yüzde 51,8 olarak gerçekleşti.

Kayıt dışı çalışanların oranı yüzde 32,3 oldu

Aralık 2019 döneminde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların toplam çalışanlar içindeki payını gösteren kayıt dışı çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,1 puan azalarak yüzde 32,3 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,8 puan azalarak yüzde 21,9 oldu.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 25

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan artışla, yüzde 25,0, istihdam oranı ise 0,5 puan azalarak yüzde 31,9 oldu. Aynı dönemde işgücüne katılma oranı 0,5 puanlık azalışla yüzde 42,5 seviyesinde gerçekleşti. Ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puanlık artışla yüzde 25,4 seviyesinde gerçekleşti.

Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik yüzde 13.1

Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki döneme göre 0,1 puan azalarak yüzde 13,1 oldu. İşsiz sayısı bir önceki döneme göre 43 bin kişi azalarak 4 milyon 267 bin kişi olarak gerçekleşti.

Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranı bir önceki döneme göre 0,3 puan azalarak yüzde 45,5 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 136 bin kişi azalarak 28 milyon 203 bin kişi olarak tahmin edildi.

Mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,4 puan azalarak yüzde 52,4 oldu. İşgücüne katılan sayısı 180 bin kişi azalarak 32 milyon 470 bin kişi olarak tahmin edildi.

Ekonomik faaliyete göre, mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam, tarım sektöründe 96 bin kişi, sanayi sektöründe 59 bin kişi, hizmet sektöründe 6 bin kişi azalırken, inşaat sektöründe 25 bin kişi arttı.

Tutuklu Osman Kavala ‘casusluk’ suçlamasıyla tekrar tutuklandı

2,5 yıldır tutuklu ve beraat ettiği Gezi Davası’ndan sonra, 15 Temmuz soruşturması kapsamında tekrar tutuklanan hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala hakkında bu sefer de ‘casusluk’ suçlamasıyla tutuklama kararı verildi.

Kavala, tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Duruşmaya Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılan Kavala, ifadesinin ardından tekrar tutuklandı. Tutuklama kararı, AİHM’in Kavala’nın tutukluluğunun hak ihlali olduğuna yönelik kararı kesinleşmeden bir gün önce verildi.

“Casusluk” suçlaması yöneltilmesinin sebebi olarak ise ABD’nin eski dışişleri çalışanı ve Lehigh Üniversitesi uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Henri Barkey ile ilişkide olduğu iddiası gösteriliyor.

Fotoğraf: Tarık Tolunay

Ahmet Şık duyurdu

Tutukluluk kararını HDP İstanbul Milletvekili ve gazeteci Ahmet Şık kamuoyuna Twitter üzerinden şu mesaj ile duyurdu:

Hukuksuz ve hatta kanunsuz biçimde hapiste tutulan Osman Kavala bu kez de TCK 328. madde uyarınca “casusluk” suçlaması yöneltilerek açılan yeni bir soruşturma kapsamında tutuklama talebiyle İstanbul 10. SCH’ye sevkedildi. Kavala SEGBİS aracılığıyla ifade veriyor.

Kavala: Devletle ilgili insanlarla temasım söz konusu değil

Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla ifadesi alınan Kavala ifadesinde özetle şu açıklamaları yaptı:

  • HTS kayıtlarında benim Henri Barkey ile herhangi bir telefon görüşmesi yapmamış olduğum ortaya çıktı. Bu durum Barkey’le yoğun temas içinde olduğum iddiasını çürütmektedir.
  • Ben sivil toplumda çalışıyorum, benim temasta olduğum insanlar da sivil toplum örgütüdür. Benim devletle ilgili insanlarla temasım söz konusu değildir. Casusluk suçlamasının yapılabilmesi için en azından kritik bilgiye sahip bir kamu görevlisiyle ilişkimin gösterilmesi gerekir. Böyle bir durum söz konusu değildir.
  • Henri Barkey ile konferansta tanıştık bunun dışında bir tanışıklığımız yoktur. Kız kardeşiyle ortak bir sergi yapmışlığımız vardır. Konferansın konusu Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun siyasi durumu, kendisi bir araştırma kurumunun müdürü, yöneticisidir.

Hakimlik, sorgusunun ardından Osman Kavala’nın hakkında üzerine atılı suçu işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmasına hükmetti.

‘Devlet kendine başka bir meşgale bulsun’

Kavala’nın avukatlarından İlkan Koyuncu üçüncü tutuklama kararının ardından ‘Devlet kendine başka bir meşgale bulsun’ başlığıyla bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında, 1 Kasım 2017 tarihinde TCK’nin 309. ve 312. maddelerinden tutuklandı.

Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında, 11 Ekim 2019 tarihinde TCK’nin 309. maddesinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen tahliye edildi.

Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında 19 Şubat 2020 tarihinde TCK’nin 309. maddesinden tutuklandı.

Osman Kavala, 2017/96115 sayılı soruşturma kapsamında 9 Mart 2020 tarihinde TCK’nin 328. maddesinden tutuklandı.

‘Üç tutuklama bir tahliye’

İlk tutuklanma sürecinde; emniyet gözaltına aldı, ifade aldı, savcılığa sevk etti, savcılık ifade almadan tutuklamaya sevk etti, Osman Kavala Sulh Ceza Hakimliği huzurunda tutuklandı.

İkinci tutuklanma sürecinde; emniyet gözaltına aldı, ifade almadan savcılığa sevk etti, savcılık ifade almadan tutuklamaya sevk etti, Osman Kavala Sulh Ceza Hakimliği huzurunda tutuklandı.

Üçüncü tutuklanma sürecinde; emniyet ifade almadı, savcılık ifade almadı, Sulh Ceza Hakimliği huzura almadı, yine tutuklandı.

‘AİHM hükmü uygulanamaz’ diyecekler

Osman Kavala, aynı soruşturma dosyasında üç kez tutuklandı, bir kez tahliye oldu.

Ve şimdi “Osman Kavala başka bir suçtan tutuklandı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu hak ihlali kararı ve Yargı Reformu’nun getirdiği ‘soruşturma aşamasında tutukluluk süresi iki seneyi aşamaz’ hükmü uygulanmaz” diyecekler. Ben sizin yerinize utanıyorum.

Saros Körfezi’ndeki doğal gaz limanı projesi ÇED Olumlu kararı iptal edildi

Haber:Elif Ünal

Edirne’nin Saros Körfezi’ne kıyısı bulunan Sazlıdere köyü sahilinde BOTAŞ tarafından yapılması planlanan Saros Likit Doğalgaz Taşıma ve Yükleme Limanı  (FSRU) için verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı iptal edildi.

Saros Dayanışma Gönüllüleri ve bölge halkı Saros FSRU ve Kara Boru Hattı Projesi’nin doğal gaz limanı kısmı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ÇED raporuna karşı dava açmıştı.

Bilirkişi raporu talep eden Edirne İdare Mahkemesi, toplanan tüm bilgi ve belgeler sonucunda ÇED raporunun hukuka ve bilime uygun olmaması gerekçesiyle bakanlığın kararını iptal ettiğini duyurdu.

Kaçar: Kara boru hattının zararları da mahkeme kararında yer alıyor

Mahkeme kararını Yeşil Gazete’ye değerlendiren Avukat Bülent Kaçar, “Açılan dava, Saros körfezinde yapılması planlanan FSRU doğal gaz limanı ve kara boru hattı projesinin sadece limanı için verilen ÇED Olumlu kararına yönelikti. Çünkü kara boru hattı ÇED’ten muaf tutuluyor” dedi.

Mahkemede verilen bilirkişi raporunda ve mahkeme hükmünde projenin kara boru hattı kısmının da ciddi orman tahribatına yol açacağını belirttiğini belirten Kaçar, “Kararda ÇED raporuna yönelik 14 tane hukuka ve bilime aykırılık tespit edilmiş durumda. 10 ayrı uzmanın hazırladığı bilirkişi raporunda onlarca bilime, hukuka ve usule aykırı husus belirtildiğini görüyoruz. Bilirkişinin görüşleri mahkeme kararında özet olarak yazılmış” diye konuştu.

‘Halkın katılım ilkesi sağlanmadı’

Davanın en önemli kazanımlarından birinin ÇED’in usule aykırı olarak halkın katılımı olmadan yapılmasının hukuken tespit edilmesi olduğunu söyleyen Kaçar, “Halkın katılım ilkesinin sağlanmadığı, yüzlerce itiraz dilekçesinin ciddiye alınmadığı ve dolayısıyla ÇED’e aykırı davrandığı resmen kanıtlanmış durumda” dedi.

‘Görevlerini kötüye kullandılar’

Kaçar açıklamasının devamında “ÇED raporu hazırlayanların da bilime ve hukuka birçok sebeple aykırılık içeren rapor hazırlamasından dolayı görevlerini kötüye kullandığı sabitleşti” ifadelerini kullandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da görevini kötüye kullandığını söyleyen Kaçar “Bu hatalı, hukuksuz ve bilime aykırı yeterli bilimsel araştırması olmayan ÇED raporunu onaylayan bakanlığın da eksik inceleme ve yanlış karar verme sebebiyle görevlerini kötüye kullandıklarını düşünüyoruz” eleştirisinde bulundu.

‘Saroslular bu projeyi istemiyor’

FSRU limanı projesi gerçekleşmediği zaman kara boru hattının da bir anlamı kalmayacağını söyleyen Kaçar, “Umuyoruz ki BOTAŞ ve Bakanlık limanın mutlak tarım arazilerine ve ormanlık alana kurularak doğa tahribatına yol açmasını ve yasaya aykırılığı düşünerek bu projeden vazgeçer” dedi. Kaçar açıklamasını şu sözlerle sonlandırdı:

Beklentimiz bir kamu kurumu ve kamu yararını gözetmekle görevli BOTAŞ’ın ve çevreyi korumakla görevli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu bilimsel raporu ve mahkeme kararını dinleyerek halkın karşısına yeni bir ÇED raporuyla çıkmaması. Saroslular bu projeyi asla istemiyor.

‘ÇED raporu projenin risklerini göstermiyor’

Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda ÇED raporunun eksikliklerine ve projenin yaratacağı tahribata ilişkin şu değerlendirmelerden bir kısmı şu şekilde:

  • Proje kapsamında inşa edilmesi planlanan 17 bin 121 metre uzunluğundaki kara boru hattının 12 bin 92 hektarlık kısmının orman alanları içerisinden geçiyor.
  • ÇED raporunda Ornitoloğun (kuş bilimci) bulunmuyor.
  • Raporda fauna türlerinin olmaması önemli eksiklik.
  • Projeni deprem tehlikesi yüksek olan ve fay hattına bu ölçüde yakın olan bir alana kurulması tehlikeli ve riskli.
  • FSRU gemisi ve LNG tankerlerinden kaynaklı gaz kaçağı, yangın ve patlama risklerinin ve gemilerin kendi yakıtlarının saçılmasından kaynaklı risklerin yeterince değerlendirilmemiş.

 

 

Selçuk Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası

Görevden alınıp yerine kayyım atanmasının ardından tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’nın “terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davada karar çıktı. Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verildi.

Mızraklı, serbest bırakılan itirafçı Hicran Berna Ayverdi‘nin verdiği ifade doğrultusunda 140 gündür tutuklu bulunuyordu. Bugün Diyarbakır 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, hakkında 7 yıl 6 ay ile 15 yıl arasında hapis cezası istenilen Mızraklı katılmadı. Duruşmada, iddia makamı önceki duruşmada verdiği ceza mütalaasını tekrarladı.

‘Yeni bir 17-25 aralık vakası çıkabilir’

Savcının ceza istemli mütalaasına karşı Mızraklı’nın avukatları savunma yaptı. Avukat Cihan Aydın yaptığı savunmasında şunlara dikkati çekti:

“İddia makamı bu hatadan geri dönmeli. Görevi kötüye kullanıyor. Şikayette bulunacağız. Siz de mütalaaya dayanarak karar verseniz sizi de şikayet edeceğiz. Bu tam bir duruşma değil. Tarih yazacak, ‘taleplerimizi sunduk yerel mahkeme dikkate almadı’ diyeceğiz. İnanıyoruz ki kararınız hazırdır… Bugün Demokratik Toplum Kongresi’ni (DTK) illegalize etseniz, DTK ile çalışanları da terörize etmiş olursunuz. Yarın öbür gün 17-25 Aralık vakası çıkarsa demedi demeyin… 2012’de beraber iş yapacaksınız günü gelince bir taraf terörist bir taraf vatansever olacak. Bu yeni bir 17-25 Aralık’a gebe. Halen ısrarcıysanız buyurun devam edin.

‘İtirafçı ifade verdi, beraat etti’

İtirafçı tanık Ayverdi’nin 29 Mayıs 2016’da, ifade verdiği 108 kişi arasında Mızraklı’nın bulunmadığını söyleyen Aydın, aradan üç yıl geçtikten sonra aynı kişinin ifadesinin tekrar alındığını ve bu kez Mızraklı’nın adının ifadeye eklendiğini belirtti. “Bu kadın üç yıl sonra hangi vaatlerle ifade verdi? Geçen hafta beraat etti. Tanığın hangi gerekçeyle beyan verdiğini tespit etmeniz gerekirdi. Gerek duymadınız. Tanık ifadesini çöpe atın yoksa hepimiz tehlike altına gireriz.”

‘Savunma hakkı ertelendi’

Mızraklı’nın avukatlarından Mehmet Emin Aktar ise müvekkillerinin bir daha SEGBİS’le duruşmaya katılmayacağını beyan ettiğini hatırlatarak, savunmasına başladı. Adil yargılama ilkelerine dair maddeleri hatırlatan Aktar, savunmasında şunları kaydetti:

“Müvekkilim 600 km uzaklığa gönderildi. Neden gönderildi? Burada cezaevi mi yok? Mahkeme sırf bu yüzden tahliye kararı verebilirdi. Güvenlik gerekçesiyle duruşmalara getirilmedi, sevk ederken kaza olamaz mıydı? Savunma hakkı engellendi. Mahkeme Diyarbakır’da biz burada müvekkiliniz 600 km uzaklıkta. Yüz yüzelik ilkesini ihlal ettiniz. SEGBİSLE dinlediniz bir karar vereceksiniz. Bu adil değil. Siz bir yargılama faaliyeti yapmadınız. Delilleri tartışmadınız.”

Davanın politik bir yargılama olduğunu söyleyen Aktar, “Mızraklı’yı birkaç yıl tutabilirsiniz ama bir toplumu yargılamış olursunuz” dedi.

Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, DBB Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’ya “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 9 yıl 4 ay 15 gün ceza vererek hükmen tutukluluğuna karar verdi. Duruşma sonrası HDP Milletvekillerinin adliye önünde yapmak istediği açıklamaya izin verilmedi.

Sinemanın Merceğinden İstanbul söyleşisi 26 Mart’ta İPM’de

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) tarafından düzenlenen İstanbul Perspektifleri başlıklı söyleşi serisinde bu kez sinemada cinsiyet ve mekan çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Feride Çiçekoğlu’nu konuk oluyor.

“Sinemanın Merceğinden İstanbul” başlıklı söyleşi 26 Mart Perşembe günü İPM’nin Karaköy’deki binasında gerçekleşecek.  Asuman Suner moderatörlüğünde gerçekleşecek söyleşi 17.00 ile 19.00 saatleri arasında.

İstanbul Perspektifleri söyleşileri İstanbul kent mekanının dönüşümünü farklı yönleriyle ve farklı yöntemler kullanarak inceleyen araştırmacılar ile bir araya gelmeyi amaçlıyor. Sabancı Üniversitesi İPM’de 2018-2019 döneminde başlayan proje, Çiçekoğlu’nun katılımıyla yeni dönemine başlayacak. Etkinliğe katılmak isteyenler buradan formu doldurabilir.

Taksim’de yasaklanan Kavuşma Durağı şimdi Bağcılar’da

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) İstanbul Meydanlarına Kavuşuyor projesi kapsamında hazırladığı Kavuşma Durağı isimli yapı Taksim Meydanı’ndan sonra Bağcılar Meydanı’na kuruldu.

Sergi, konser ve benzeri etkinlikler için kullanılması öngörülen Kavuşma Durağı ilk olarak Taksim Meydanı’na kurulmuştu. Önce Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu tarafından alanda düzenlenmesi planlanan Bandista konseri polislerce engellenmişti.  Daha sonra da İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından verilen karar sonucunda tamamen kaldırılmıştı.

İBB: Meydanın sesi, sözü, neşesi olacak

Yüksek Mimar Arman Akdoğan’ın tasarladığı strüktürün bir sonraki durağı ise Bağcılar oldu. İBB sosyal medyada yaptığı duyuruda “Geçici etkinlik alanımız Taksim’den sonra şimdi de Bağcılar’da meydanın sesi, sözü, neşesi olacak” dedi.

 

’Kadınlar ekoloji mücadelesinin bel kemiği’

Kazdağları’ndaki maden projelerine tepkilerini göstermek için her cumartesi şantiye ziyaretlerini sürdüren Su ve Vicdan Nöbeti bu Cumartesi de Kirazlı altın madeni şantiyesi önünde bir araya geldi.

Burada basın açıklamasını okuyan Çanakkale Kent Konseyi’nden Pınar Bilir, ekoloji mücadelesinde yer alan kadınların başarılarına değinerek “Günümüzde hem doğaya hem kadına yönelik saldırı ve şiddet aynı düşünce yapısının ürünüdür. Doğaya uygulanan tahakkümle kadına uygulanmaya çalışılan tahakküm arasında derin bir bağ vardır” dedi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Yeşil Yol projesinde Rabia Özcan, Bergama köylerindeki kadınlar, Edirne’de Kıymet Peker’in parkı kurtarması, Çeşme’de Remziye Saatli’nin zeytin ağaçlarını kurtarışı, ‘Kömürün isi, sabunun misi’ sloganıyla termik santrale karşı zeytinliklerini savunmaya çalışan kadınların küllerinden doğup yeniden bir hayat üreten Yırcalı Kadınlar, Loç Vadisi’nde HES’e karşı mücadele eden sarı yazmalı kadınlar, Samsun’da termik santrale karşı Beyaz Çember hareketi, Erzurum Tortum’da 17 yaşında direnen, yargılanan ve beraat eden Leyla Yalçınkaya ve daha niceleri direnişleri ve cesaretleri ile herkesin sesi olmuştur.

‘Kadınlar mücadelenin bel kemiği’

Çanakkale’de Evciler kadınlarının direnişi, Kurşunlu köyü kadınlarının ‘bizden alacağınız suyla Çanakkale halkını zehirleyemezsiniz’ demesi ve gösterdikleri direniş mücadelenin bel kemiği olmuştur.

Günümüzde hem doğaya hem kadına yönelik saldırı ve şiddet aynı düşünce yapısının ürünüdür. Doğaya uygulanan tahakkümle kadına uygulanmaya çalışılan tahakküm arasında derin bir bağ vardır. Tüm bu emekçi kadınların direnişi, mücadelesi, emeği, kimlikleri ve varlıkları kutlu olsun.

El ele nöbeti 12’nci haftasında

Çanakkale’deki maden projelerine tepki olarak başlatılan el ele eylemleri ise 12’nci haftasına geldi. İskele Meydanı’nda buluşan eylemciler insan zinciri oluşturdu.

Fotoğraf: Her yer Kazdağları

‘Varız, buradayız el eleyiz’

Grup adına yapılan basın açıklamasında “Yerli ya da yabancı herhangi bir madencilik faaliyetinin Kazdağları’nda sürdürülmesine karşı mücadelemizi ve eylemliliklerimizi büyütmeli ve çoğaltmalıyız” denildi. Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:

Başarabileceklerimiz, başarmak zorunda olduklarımızdır. Alternatifimiz yoktur. Bahar gelirken “DOĞANIN TALANINA HAYIR” diyen herkesin bu mücadeledeki varlığını en etkili biçimde gösterme zamanıdır. “VARIZ, BURADAYIZ, EL ELEYİZ” diyerek sesimizi yükseltme zamanıdır. Anayasal ödevimiz olan ‘çevre sağlığını korumak, kirlenmesini önlemek ve anayasaya dayanan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı savunmak’ için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

AYM: Soma’da kamu görevlileri için soruşturma izni verilmemesi hak ihlali

Anayasa Mahkemesi (AYM), Manisa’nın Soma ilçesinde altı yıl önce meydana gelen maden faciasında hayatını kaybeden 310 işçinin yakınlarının yaptığı bireysel başvuruda hak ihlali kararı verdi. Maden faciasında hayatını kaybedenlerin yakınlarının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, bakanlık personeli hakkında soruşturma izni vermemesini gerekçe göstererek yaptığı başvuru, AYM tarafından haklı bulundu.

Resmi Gazete‘de yayımlanan kararda, facianın ardından hazırlanan bilirkişi raporunun kazanın pek çok ihmal ve kusur sonucu meydana geldiği tespitlerine de yer verildi. AYM, başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi.

Cumhuriyet Başsavcılığı’nca alınan bilirkişi raporunun, konusunda uzman kişilerce hazırlandığı belirtilen gerekçede, aynı raporda 2010’dan olay tarihine kadar olayın meydana geldiği maden ocağını denetleyen, eksiklik ve aksaklıkları ortaya koymayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişlerinin de olaydan sorumlu olduğunun belirtildiği kaydedildi.

‘Soruşturma izni verilmeyerek adli süreç sona erdi’

Cumhuriyet Başsavcılığının ve başvurucuların soruşturma izni verilmemesi kararına yaptıkları itirazların reddedildiği hatırlatılan gerekçede, böylece haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlileri yönünden adli sürecin sona erdiği ifade edilerek şu vurgu yapıldı:

Oysa Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan bilirkişi raporunda, 2010’dan itibaren maden ocağında iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne gibi eksiklikler bulunduğu açıklanarak sözü edilen hususların denetimler sırasında ortaya çıkarılmamasının da başvuruya konu olayın meydana gelmesine etki ettiği belirtilmiştir.”

Kararın gerekçesinde şunlar kaydedildi:

Bireylerin hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşama hakkının ihlaline neden olabilir.

Olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine yönelik bu tespitin, bilirkişi raporunda kusurlu oldukları yönünde tespit bulunan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmeyip, sorumluların tespit edilmesini ve hesap vermelerini sağlayacak uygun araçların etkili şekilde kullanılması gerekliliğine işaret etmektedir.

Ayrıca, başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda iş müfettişleri dışında kalan Çalışma Bakanlığı çalışanları hakkında herhangi bir değerlendirme bulunmadığından Anayasa Mahkemesince verilen kararın iş müfettişleri dışındaki kişiler yönünden olumlu veya olumsuz bir etki doğurmadığı unutulmamalıdır.”

Anayasa Mahkemesi, kararın bir örneğini, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Danıştay 1. Dairesi’ne, bilgi için de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı‘na gönderilmesine karar verdi.

Bakanlık’tan soruşturma izni talebine iki kez ret

13 Mayıs 2014’te meydana gelen ve 301 madencinin öldüğü maden kazasından sonra cumhuriyet başsavcılığınca, görevlerini ihmal ettikleri yönünde şüphe oluştuğu gerekçesiyle maden ocağının denetimini yapanlar ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevlileri hakkında ilgili bakanlıktan soruşturma izni istenmişti.

Bakanlık, aleyhlerinde ön inceleme yürüttüğü görevliler hakkında soruşturma izni vermemiş, Danıştay 1. Dairesi, eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine dair kararı kaldırmıştı.

Yeni bir bilirkişi heyetinin maden kazasını incelemek üzere görevlendirilmesinin ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Teftiş Kurulu görevlilerince hazırlanan ön inceleme raporunu esas alarak görevliler hakkında soruşturma izni vermeyi bir kez daha reddetmişti.

Bu karara karşı yapılan itiraz ise “haklarında ön inceleme yapılanların eylemleri ile maden kazasının meydana gelmesi arasında doğrudan bir illiyet bağı kurulamadığı” gerekçesiyle Danıştay tarafından reddedilmişti.