Ana Sayfa Blog Sayfa 1945

Batman Belediye Eş Başkanı için iddianame: Eş başkan oldu, ‘gürültülü’ eylem çağrısı yaptı

İçişleri Bakanlığı kararıyla gözaltına alındıktan sonra 23 Mart’ta yerine kayyım atanan ve 27 Temmuz’da tutuklanan Batman Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Demir hakkında başlatılan soruşturma tamamlandı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) düzenlemiş olduğu etkinliklere ve adaylığı sürecinde seçim çalışmalarına katılması, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) delegesi olduğu ve belediyeyi eşbaşkanlık modeliyle yönettiği iddiasıyla Demir hakkında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istendi.

Türkiye’yi ‘zalim’ gösterdi

MA‘nın aktardığına göre, Demir’in  yerine kayyım atanması üzerine kendisine “geçmiş olsun” dileklerini paylaşan kişilerle yaptığı görüşmelerde “Bunun adı zulümdür. Zalimlere ölçü yoktur” demesi de suçlama konusu yapıldı ve Eş Başkan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve organlarını “zalim” olarak göstermekle suçlandı.

İddianamede Demir’in bir tape kaydında “Hali hazırda akşamları gürültü eylemi yapıyoruz. Dört bir tarafta, kime ulaşabilirsek mesaj gönderelim, öyle yapalım ki şehir sallansın. Biz bırakmayacağız, zalimler orda kalmasın” şeklindeki sözleri de “halkı gürültü eylemleri konusunda örgütlemeye çalışmak” suçlamasına konu edildi. 

Eşbaşkanlık mevzuata aykırı

İçişleri Bakanlığı’na bağlı mülkiye müfettişlerinin eşbaşkanlığa ilişkin hazırladığı Tevdi Raporu’na yer verilen iddianamede, Batman Belediyesi’nde 5393 sayılı Belediye Kanunu ve mevzuata aykırı olarak eşbaşkanlık uygulamasına yer verildiği belirtildi; “Bu durumun belediye başkanının yasal yetkilerinin tek başına kullanılamaz hale getirildiğini gösterdiği ve açıkça mevzuata aykırı olduğunun anlaşıldığı bildirilmiştir” denildi.

Ankaralı bir ailenin Covid-19 serüveni: Hastalanmayın, ortada kalırsınız

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca‘nın da aktardığına göre, Ankara’nın koronavirüs haritası gittikçe daha da korkutucu olmaya başladı. Başkentte güvenli bölgeler azalırken, virüs haritasında kırmızıya boyalı riskli alanlar çoğalıyor; sağlık çalışanları verilen rakamların çok üzerinde vaka olduğunu bildiriyor, hastanelerin yoğun bakımlarında yer kalmadığı haberleri geliyor. 

Koca’nın ‘durum kontrol altında’ ve Vali Vasip Şahin‘in ‘yeni kapatma ve karantina önlemleri düşünmüyoruz’ ifadeleri ise Başkentlilerin içini rahatlatmıyor.  Koronavirüs salgını sürecinin başından itibaren ailece çok dikkatli davranmalarına rağmen, önce babası sonra da annesinin virüse yakalandığını anlatan Ankaralı Verda Öztürk, sonrasında yaşanılanları Twitter hesabından paylaştı.

‘Normalleşme’ye geçilmesiyle birlikte babasının işe gitmeye başladığını, ancak iş yerinde pozitif vakalar çıktığını anlatan Özyurt, 15 gün önce şehir dışına çıkarken, yolda babasının bulgu göstermeye başladığını anlattı.

Özyurt, sonrasında yaşananları söyle anlattı: 

Babasının kronik hastalıkları bulunduğu için virüsü kaptıktan sonra giderek ağırlaştığını, eve binbir güçlükle getirebildikleri filyasyon ekibinin hastanelerde yer olmadığını söylediğini aktaran Verda Özyurt, ancak ‘tanıdık’ bir hekim aracılığıyla ve günler sonra bir hastaneye yatış yapabildiklerini söyledi. 

Özyurt, bütün bu süreçte Ankara’da sağlık sisteminin çöktüğüne şahit olduklarını kaydetti; Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya “Önlemler ve kısıtlamalar için hala neyi bekliyorsunuz” diye sordu.

 

Üç ülkede son 24 saatte toplam 14 bin 670 vaka

Hindistan Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, ülkede 1096 kişinin daha yaşamını yitirmesiyle Covid-19‘dan ölenlerin sayısı 68 bin 472’ye yükseldi.

Ülkede son 24 saatte 83 bin 341 yeni Covid-19 vakası tespit edilirken, toplam vaka sayısı da 3 milyon 936 bin 747’ye ulaştı. Şimdiye kadar virüsle enfekte olan 3 milyon 37 bin 151 kişi ise iyileşti.

Sao Paulo’da 837 bin 978 vaka

Covid-19 verilerinin derlendiği Worldometer internet sitesine göre, Hindistan, dünyada en fazla vaka görülen üçüncü ülke konumunda. Hindistan’ı, Latin Amerika‘da “salgının merkez üssü” olarak nitelendirilen 211 milyonu aşan nüfusuyla Brezilya izliyor.

Brezilya’da vaka sayısı 4 milyon 41 bin 638. Yaklaşık 46 milyon nüfuslu ülkenin ticaret merkezi Sao Paulo eyaletinde, 837 bin 978 vaka var ve şu ana kadar 30 bin 905 virüs kaynaklı ölüm gerçekleşti. Sao Paulo, ülkenin salgından en çok etkilenen bölgesi olarak öne çıkıyor. 

Meksika‘da ise Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre son 24 saatte Covid-19 kaynaklı can kaybı 513 artarak 66 bin 329’a ulaştı. Vaka sayısı ise 5 bin 937 artışla 616 bin 894’e çıktı.

Ülkede Covid-19 kaynaklı günlük ölü sayısı ilk kez 27 Mayıs’ta 500’ün üzerine çıkmıştı.

Aracısız, sürdürülebilir gıdaya kısa yol: Komşu Bostan

Koronavirüs salgını ve beraberinde gelen karantina tedbirleri, çalışma biçiminden tüketici alışkanlıklarına kadar sosyal yaşamı büyük ölçüde değiştirdi. Özellikle de gıdaya ulaşım, temiz tarım ve kooperatifleşme alanlarında gerçekleştirilen girişimler öne çıkmaya başladı. Bu değişimin ne kadar kalıcı olacağını şimdiden öngörmek zor olsa da farklı örgütlenme biçimlerinin mümkün olduğunu görebilmemiz açısından bir fırsat da yarattı.

Komşu Bostan da böyle bir zamanda, hayata geçirilen gıda topluluklarından biri. Geçen Mayıs’ta çalışmalarına başlayan topluluk, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü‘nde kapılarını açtı. Yazar ve Bilici ailelerinden kurucuları Komşu Bostan’ın kuruluş öyküsünü şu sözlerle anlatıyor:

Kafamızda yıllardan beri olan bir fikirdi, koronavirüs salgınıyla bunun mümkün olduğunu gördük. ODTÜ‘de öğrenciyken öğrenci değişim programı kapsamında gittiğimiz Kaliforniya‘da çiftçilerle görüştük ve orada üreticiler ve tüketiciler arasında doğrudan bir bağ olduğunu gördük. Bunun Türkiye’de de olabileceğini düşündük.

167 üretici var

Komşu Bostan, takip ettikleri beş temel ilkeyi “aracısız olma, komisyonsuz hizmet, sürdürülebilirlik, teknoloji odaklılık ve kapsayıcılık” olarak açıklıyor.

Elbette gıda toplulukları yeni değil. Komşu Bostan’ı diğerlerinden ayıran temel fark ise kendilerinin anlattığına göre tanıtım odaklı olmaları:

Yalnızca küçük üreticinin değil büyük üreticinin de sesi olmak istiyoruz. Biz bir alan yaratmak istiyoruz.

Bünyelerinde şimdilik 40 farklı kentten 167 üretici bulunuyor. Platform’un kurucularının her biri farklı işlerde de çalıştığı için maddi bir kazanç elde etme çabası içinde değiller.     

Katılmak isteyenler ne yapmalı?

Platform’da ürünlerini satmak isteyenler sitedeki katılım formunu dolduruyor. Bu form, platform tarafından değerlendiriliyor. Ön değerlendirmede esas olarak bakılan, başvuranların aracı değil üretici olması. Ön değerlendirmenin ardından asıl değerlendirmeyi ise tüketiciler, puanlama sistemiyle yapıyor.

Şimdiye kadar tüketiciden satılan ürünler hakkında kötü bir eleştiri almamışlar. Ama almaları halinde prensip olarak bu firmayla çalışmayı durduracaklarının altını çiziyorlar.

Birol Ünel hayatını kaybetti

Kanser tedavisi gören 59 yaşındaki oyuncu Birol Ünel yaşamını yitirdi. Sözcü’nün aktardığına göre Ünel, doğum günü olan 18 Ağustos’ta durumu ağırlaştığı için hastaneye kaldırılmıştı.

Almanya‘da yaşayan Ünel’in kirasını ödeyemediği için evinden ayrıldığı ve sokaklarda yaşamaya başladığı yolunda haberler geçtiğimiz yıllarda Alman Bild gazetesinde yer almıştı.

Parke döşemeciliğinden oyunculuğa

1961 yılında Silifke’de doğan ve ailesi 1968 yılında Almanya’ya göçen Birol Ünel, Bremen’de büyüdü. Almanya’da gençlik dönemlerinde parke döşemeciliği yapan daha sonra Hannover’e giderek Tiyatro ve Müzik Yüksek Okulu’na kaydolan Ünel’in sinema kariyeri 1987 yılında Yolcu filmiyle başladı.

1992 yılında Berlin Tiyatrosunda Caligula rolüyle ilk rolünü aldı. 2000’de Fatih Akın’ın yönettiği Temmuz’da filminde oynayan Ünel daha sonra yönetmenin Duvara Karşı ve Aşka Ruhunu Kat filmlerinde rol almıştı.

Altı Portekizli genç aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülkeye dava açtı

Yetersiz emisyon kesintilerinin insan hakkı ihlali olduğunu belirten altı Portekizli genç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açtı. Gençler AİHM’e yöneltilen ilk iklim davası olma özelliği taşıyan davada aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülke hakkında şikayette bulundu.

Eğer mahkeme dava başvurusunu kabul ederse, insan hakları argümanlarına dayalı diğer iklim davaları için de yol gösterici olacak emsal teşkil edebilir.

Türkiye de yer alıyor

Climate Change News’ten Chloé Farand’ın haberine göre dava açılan ülkeler arasında 27 Avrupa Birliği ülkesinin yanı sıra iklim değişikliğine neden olan emisyonlarını yeterli miktarda azaltmayan Birleşik Krallık, İsviçre, Norveç, Rusya, Ukrayna ve Türkiye yer alıyor.

Başvuruda bulunan altı genç ise şu şekilde: Cláudia Agostinho (21), Catarina Mota (20), Martim Agostinho (17), Sofia Oliveira (15), André Oliveira (12) ve Mariana Agostinho (8).

Artan yangınlar ve sıcaklıklar gerekçe gösterildi

Yapılan başvuruya dayanak olarak Portekiz’de 2017 yılında meydana gelen ve 120 kişinin ölümüne sebep olan orman yangınları gösteriliyor. Araştırmacılar yangının şiddetini küresel ısınmaya bağlıyor.

Bunun yanı sıra geçtiğimiz temmuz ayının Portekiz’de son 90 yılın sıcaklık rekorunu kırması da başka bir gerekçe olarak sunuluyor.

2017 yılındaki yangın Portekiz tarihinin en yıkıcı yangını olarak anılıyor

‘Geleceğim için korkuyorum’

Perşembe günü davayı kamuoyuna duyuran gençlerden Mota, “Geleceğim için korkuyorum. Her yıl evimin daha düşmanca bir yer haline geldiği hissiyle yaşıyorum” ifadelerini kullandı.

Mota konuşmasına “Eğer çocuklarım olsa onları nasıl bir dünya için hazırlamalıyım? Bunlar hergün yüzleştiğim gerçek problemler. 2017 yangınlarından sonra değişmemiz ve iklim değişikliğini acilen durdurmamız gerektiğinin farkına vardık” sözleriyle devam etti.

‘Eşi benzeri görülmemiş bir dava’

Davanın bir ilk olması ve kompleks doğası sebebiyle dava dosyasını oluşturmak neredeyse üç yılı aldı. 2017’de düzenledikleri bir bağış kampanyası ile davanın masraflarını çıkardılar.

Bu süreçte gençlere destek veren Global Legal Action Network yöneticisi Gearóid Ó Cuinn davanın “eşi benzeri görülmemiş” bir örnek teşkil ettiğini söylüyor.

Paris Anlaşması ile uyumlu değil

Climate Action Tracker tarafından yapılan araştırmaya atıfta bulunan avukatlar, 33 ülkenin planlarından hiçbirinin Paris Anlaşması kapsamındaki küresel sıcaklık artışını “2C’nin çok altına” sınırlama taahhütleriyle uyumlu olmadığını iddia edecekler.

Climate Action Tracker, AB’nin ve dava edilen diğer altı ülkenin taahhütlerinin seviyelerinin, dünyanın geri kalanıyla eşleşirse, en az 3-4 derece ısınmaya yol açacağını bulmuştu.

Davadaki avukatlar, Paris Anlaşması’ndaki en zorlu 1.5 C ısınma sınırına uygun olarak, ülkelerin hem yurtiçinde hem de yurtdışında emisyon azaltımlarını derinleştirmeleri için bir mahkeme kararı arıyor.

 

TEMA: Maden ihalelerinin büyük bölümü korunan alan, tarım alanı ve içme suyu havzasında

Maden ve Petrol Arama İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından Türkiye genelinde çıkılan maden ihalelerini eleştiren TEMA Vakfı,  2019 Temmuz ayından bu yana 2 bin 685 noktada ihaleye çıkıldığını ve bu alanların toplamının Kayseri ilinden daha büyük bir alana (1 milyon 759 bin 125 hektar) denk geldiğini belirtti. Vakfın  Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç; “Madencilik faaliyetlerinden kanunlarla korunan tek bir doğa koruma alanının olmadığı ülkemizde, ihaleler, doğa, tarım ve yaşam alanlarını tehlike altına atıyor” dedi.

Bir açıklama yayınlayan TEMA; ihale alanlarının büyük bölümünün korunan alan (En az bir koruma statüsü ile koruma altına alınmış doğa koruma alanı), birinci sınıf tarım alanı, büyük ova, mera ve içme suyu havzası gibi Türkiye’nin bugünü ve geleceği için canlı tür çeşitliliğinin, tarımsal üretimin ve içme suyu ihtiyacının teminatı olan alanlarda olmasına dikkat çekti. Vakıf, ihale edilen bu alanlarda madencilik faaliyetlerinin başlaması halinde pek çok bölgede doğal yaşamın, insan yaşamının ve tarımsal üretimin devamlılığının mümkün olmayacağını vurguladı. .

‘Kanunlarla korunan tek bir doğa koruma alanı dahi yok’

İhalelerin belli alanlarda yoğunlaşmasının doğal varlıklar, tarım alanları ve içme suyu havzalarıyla ilgili kaygıları artırdığı belirtilen Vakıf açıklamasında, tespit edilebilen rakamlara göre sadece geçen bir yılda Sivas’ta 135, Kütahya’da 106, Maraş ve Antalya’da 86, Afyon’da 69, Muğla’da 64, Elazığ ve Uşak’ta ise 56 alanda maden ihalesine çıkıldığına dikkat çekildi. 

MAPEG ihalelerinin büyük bölümünü kömür ve metalik madenciliğin yapıldığı IV. Grup madencilik ruhsatları oluşturuyor. Her iki tür madencilik faaliyeti de geniş alanlarda doğal alan, toprak ve su yıkımına neden olan ve kontrolü zor olup kirlilik yaratan uygulamaları içeriyor. İhaleler Türkiye’nin kömür odaklı enerji politikalarının yanı sıra yeni dönem madencilik politikalarının yönünü de işaret ediyor.

Maden Kanunu’nun 2001 yılından bu yana 21 kez değiştirildiğini vurgulayan Deniz Ataç şunları söyledi: 

Yaşanan değişikliklerle her defasında daha fazla doğa ve tarım alanı, su varlığı ve kültür mirası madencilik faaliyetlerine açık hale getirildi. Bugün maalesef ülkemizde kanunlarla madencilik faaliyetlerinden korunan tek bir doğa koruma alanı, tarım alanı ya da içme suyu havzası bulunmuyor.

Mevcut maden mevzuatı; tüm doğal yaşam alanlarını, gıda güvencemiz olan tarım ve mera alanlarını, anayasa ile koruma altına alınan ve temel bir insan hakkı olan sağlıklı bir çevrede yaşama ve temiz suya ulaşma hakkını tehdit ediyor. Doğal varlıkların, tarım alanlarının ve içme suyu havzalarının kanunlarla madencilik faaliyetlerinden tamamen korunması sağlanmalıyken; çıkılan ihalelerle daha fazla alanı madencilik faaliyetlerine açmak ülkemizin toprağını, suyunu ve doğal varlıklarını korumak için faaliyet gösteren bizleri endişelendiriyor. Doğaya, insana ve tarımsal üretime dost bir kamu yararı anlaşıyla bu uygulamalardan dönülmesi, doğa koruma alanlarının, tarım alanları ve içme suyu havzalarının kanunlarla maden faaliyetlerinden tamamen korunması, arazi kullanım planlarının yapılması konusunda gerekli adımların atılması için yetkilileri hareket geçmeye davet ediyoruz”

 

Antropolog David Graeber yaşamını yitirdi

ABD’li anarşist antropolog Profesör David Graeber, 2 Ağustos Çarşamba günü, 59 yaşında vefat etti.

Graeber’in ölüm haberini eşi yazar ve sanatçı Nika Dubrovsky, Twitter hesabından duyurdu. Dubrovsky, Graeber’in Venedik’te tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybettiğini aktardı. Graeber’in ölüm nedeniyle ilgiliyse henüz bir açıklama yapılmadı.

London School of Economics’de görev yapan David Graeber, “Occupy Wall Street’ (Wall Street’i İşgal Et) hareketinin önde gelen isimlerindendi.

Guardian’a konuşan tarihçi Rutger Bregman bürokrasi, politika ve ekonomi üzerine çalışmaları olan Graeber’i “zamanımızın en büyük düşünürlerinden biri” olarak nitelendirdi ve “olağanüstü bir yazar” olduğunu belirtti.

Erdoğan’a Barış Akademisyenleri için mektup yazmıştı

David Graeber, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan üç  akademisyenin tutuklanmasından sonra, 2016 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazan akademisyenler arasında yer alıyordu.

Graeber’in ölüm haberinin ardından Barış İçin Akademisyenler‘in Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Hocamız, antropolog, bizimle #BuSuçaOrtakOlmayacağız diyen barış imzacısı David Graeber’in vefatını büyük üzüntüyle öğrendik. Ailesinin, dostlarının ve öğrencilerinin başı sağ olsun. Bu dünyayı tüm halklar için daha güzel kılmaya çalışan fikirleri bizimle olacak” ifadelerine yer verildi.

Aytaç Ünsal tahliye edildi

Adil yargılanma talebiyle 213 gündür ölüm orucunda olan avukat Aytaç Ünsal, dün gece saatlerinde tahliye edildi. Tahliye kararını veren Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’nin, Ünsal’ın ‘cezaevi şartlarında kalmasının hayati bakımdan tehlike yaratacağı anlaşıldığından’ iyileşinceye kadar infazının durdurulmasına ve derhal salıverilmesine yönelik verdiği kararın ardından, Ünsal serbest bırakıldı.

Sağlık durumu kötüye giden Ünsal için hastanede hazırlanan raporda bağışıklık sisteminin çöktüğü, pandemi döneminde hastanede kalmasının riskli olduğu ve taburcu edilmesi gerektiği ifade edilmişti. Adli Tıp Kurumu da derhal tahliye edilmesi yönünde rapor vermişti.

Kararın ardından serbest bırakılan Ünsal, “Hepinizin emeğiyle, sevgisiyle, sahiplenmesiyle oldu, hepinizi çok seviyorum, biz kazanacağız” dedi.

ÇHD: Timtik’i tahliye etmeyenler ölümüne sebep oldu 

“DHKP-C üyeliği” suçlamasıyla hapis cezaları verilen avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal, adil yargılanma talebiyle ölüm orucu eylemi yapıyordu. Sağlık durumu kötüleşen Ebru Timtik, eyleminin 238. gününde, 27 Ağustos’ta vefat etmişti.

Ünsal’ın tahliye kararının ardından Çağdaş Hukukçular Derneği’nin (ÇHD) Twitter hesabından yapılan açıklamada, Timtik hakkında da cezaevinde kalamayacağına dair rapor olduğu hatırlatıldı.

Açıklamada, “Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Avukat Aytaç Ünsal’ın tahliyesine karar verdi. Bugün bu kararı verenler, Avukat Ebru Timtik’i sağlık raporlarına rağmen tahliye etmeyip, havasız bir tecrit odasında ölümüne sebep oldular” denildi.

Filyasyon ekibi çalışanları: Bize ‘VIP hasta var, önce onlara gidin’ diyorlar

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “En hızlı vaka artışı Ankara‘da” açıklamasının ardından, Ankara’nın en yoğun ilçelerinden olan Çankaya, Keçiören veSincan‘daki filyasyon ekiplerinde görev yapan sağlıkçılar BirGün’den İsmail Arı’ya konuştu. Sağlık emekçileri, Ankara’da VIP hasta dönemi başladığını, bu kişilere belirlenen algoritmaya uymamasına ve semptom göstermemesine rağmen test yaptırıldığını söyledi.

Ankara’nın Çankaya ilçesindeki bir filyasyon ekibinde beş aydır görev yapan dişhekimi, şöyle konuştu: “AKP’den torpili olan ve VIP hasta denilen kişiler, önce Sağlık Bakanlığı’ndan veya ilçe sağlık müdürlüğünden birlerine ulaşıyor. Ardından, Sağlık Müdürlüğü de bizi arayıp ‘Öncelikli, VIP hasta var. Gidip sürüntü alacaksınız’ diyor. Biz bu hastalara ‘Siz kimsiniz? Sizin göreviniz nedir?’ diye soramıyoruz. Hatta birçok VIP hasta, sürüntü almak için Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği algoritmaya da uymuyor veya semptom göstermiyor. Bunu söylediğimizde ise il sağlık müdürlüğü bize ‘Sürüntü alacaksınız’ diyor. Hatta hastaya telefon numaramız veriliyor ve arayıp, ‘Ne zaman geleceksiniz, neredesiniz’ diye de bize hesap soruyorlar.”

‘Beş ayda bir kere test yapılmadı’

Her gün onlarca pozitif vaka ile temas kurmasına rağmen, kendisine hiç test yapılmadığını anlatan diş hekimi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dinlenme hakkımız yok ve izinlerimiz kaldırıldı. Bize N95 maske bile vermiyorlar. İki kat maske ve koruyucu ekipmanlarımız ile Ankara’nın sıcağında, enfeksiyon riski olduğu için kliması çalıştırılmayan araçta saatlerce dolanıyoruz ve ev ev geziyoruz. Yedi katlı binanın beşinci katına elimizde ekipmanlarla tırmanıyoruz. Akşamın 10’una kadar çalışıyoruz. Elimize sabah 10 -15 kişilik bir liste veriliyor ve yola çıktığımızda Whatsapp’tan adresler yağmaya başlıyor ve onlarca yere gitmemiz gerekiyor. Hiçbir can güvenliğimiz olmadan Ankara’nın en ücra köşelerine, tehlikeli semtlerine dahi gitmek zorundayız.”

“Özel hasta bakanlık görevlisi çıktı”

Keçiören’deki filyasyon ekibinde görevli bir diğer diş hekimi ise şunları anlattı: “Bizi sahadayken arıyorlar, ‘Bu kişiden hemen sürüntü alınacak, buna hemen ilaç verilecek’ diyorlar. Benim bu şekilde gittiğim bir kişi bir bakanlıkta görevliydi mesela. Ben bu kişilere gidene kadar iki, üç defa arayarak sıkıştırıyorlar. Enfeksiyon kapıp ölürsek de bir hakkımız yok. Ayrıca, başıma bir şey gelse, Covid-19 olsam ve ölsem aileme de bir şey verilmeyecek. Çünkü bu meslek hastalığı sayılmıyor. Son zamanlarda ilaç bitti deniyor ve bazı hastalara ilaç götüremiyoruz. Sahada çok fazla dişhekimi var ama biz yokmuşuz gibi davranıyorlar ve emeğimiz dikkate alınsın, görülsün istiyoruz” dedi.

Bir maskeyle üç gün

Sincan’daki filyasyon ekibinde görev yapan bir diğer dişhekimi de şunları dile getirdi: “Pandeminin başından beri filyasyon ekibindeyim ama talep etmemize rağmen bizlere test yapılmıyor. Geçen filyasyon ekibindeki bir arkadaşım rahatsızlandı ve test yaptırmak istedi. Yetkililer, ‘testi kendi imkânınla yaptır’ dedi. Dün de bir mesaj yayımladılar ve bir N95 maskeyi üç gün kullanmamızı istediler. N95 maskenin kullanım süresi 12 saattir. Biz her gün ayrı bir maske kullanıyorduk ama artık üç günde bir verileceği söylendi. ‘Bizden daha fazla istemeyin düzgün kullanın ve havalandırın’ dediler.”