Ana Sayfa Blog Sayfa 1886

Kılıçdaroğlu ve Babacan’dan ortak basın toplantısı: Türkiye seçimi konuşmak zorunda

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, DEVA Partisi lideri Ali Babacan‘ı DEVA Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret etti. İki lider toplantının ardından ortak basın toplantısı düzenleri ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

‘İttifak, seçim zamanı gündeme gelebilir’

Kılıçdaroğlu ise bir gazetecinin görüşmeye ilişkin “İttifak gündemde mi?” sorusunu, “Bugün sadece ziyarete geldik. Seçim sathı mahaline girersek belki o dönem gündeme gelebilir. Bugün mesele, Türkiye’nin sorunlarına nasıl bakacağımızdır” diye yanıtladı. 

İki lidere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın, “Ekonomik sıkıntılar yaşayanlar içi müminin görevi varlıkta şırmarmamak yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” sözleri de soruldu. Kılıçdaroğlu, “Mümin, Türkiye’de yatağa aç giren çocuklar varsa sarayda oturmaz. Bir insanın söylemiyle eyleminin örtüşmesi gerekiyor. Söylemi ve yaşam tarzı örtüşmüyorsa orada iki yüzlülük vardır” değerlendirmesi yaparken, Babacan da, “Yokluk karşısında sabredin demek bir hükümetin görevi değildir” ifadelerini kullandı.

‘Türkiye seçimi konuşmak zorunda’

Kılıçdaroğlu ara seçim ihtimalinin olup olmadığına yönelik soruya şöyle yanıt verdi:

Bir süre sonra Türkiye seçim gündemini konuşmak zorunda. Bir süre sonra Türkiye seçim gündemini konuşmak zorunda. Yönetilemeyen bir Türkiye var, gittikçe ağırlaşan bir fatura var, bu faturanın altından kalkmak bu iktidarın yapabileceği bir şey değil. Gittikçe ağırlaşan bir fatura var. Normalde, aklı başında bir yönetim seçime gitmek durumunda kalabilir.”

Tarikat yapılanmaları

Eski GATA Başhekim Yardımcısı Ali Edizer‘in, erkeklere boşanmak yerine iinci eşi alma çağrısında bulunmasıyla başlayan tartışmalarda tekrar gündeme gelen ‘tarikat yapılanlarına’ ilişkin olarak her iki lider ehliyet ve liyakat çağrısı yaparken, mülakat sisteminin de kaldırılmasını istedi. 

İklim değişikliğine bağlı olarak bitkiler çiçeklerinin rengini değiştiriyor

*Science Mag’ten Lucy Hicks’in makalesi Yeşil Gazete tarafından Türkçeleştirildi. 

Dünyada iklim değiştikçe bitki ve hayvanlar da yeni koşullara farklı bölgelere yerleşerek veya üreme mevsimlerini değiştirerek uyum sağladılar. Yeni yapılan bir araştırma bitkilerin iklim değişikliğine adapte olmak için yeni bir yöntem geliştirdiğini ortaya koydu.

Yapılan çalışma son 75 yılda çiçeklerin yapraklarındaki ultraviyole (UV) pigmentleri değiştirerek yüksek sıcaklıklara ve azalan ozon tabakasına da adapte olduklarını gösteriyor.

Güneşten koruyucu etkiye sahip

Clemson Üniversitesi’nden bitki ekolojisti Matthew Koski, çiçeklerin UV pigmentlerinin insan gözüyle görünmez olduğunu, ancak tozlayıcıları çekip bitkiler için bir tür güneş koruyucu görevi gördüğünü söylüyor.

UV radyasyonu insanlara zararlı olabileceği gibi çiçeğin polenine de zarar verebilir. Yapraklar ne kadar çok UV emici pigment içerirse, daha az zararlı radyasyon hassas hücrelere ulaşır.

Daha fazla radyasyon daha fazla pigment

Daha önce, Koski ve meslektaşları daha yüksek rakımlarda veya ekvatora daha yakın yerlerde büyüyen ve daha fazla UV radyasyonuna maruz kalan çiçeklerin taç yapraklarında daha fazla UV pigmenti olduğunu buldular.

Araştırmacılar sonraki aşamada ise insan kaynaklı sıcaklık değişimlerinin ve ozon tabakasındaki hasarın UV pigmentlerini etkileyip etkilemediğini merak etti.

Alp beşparmakotu çiçeği 1977 (sağ) ve 1999 (sol) yıllarında farklılık gösteriyor. Fotoğraf: Matthew Koski

 

Pigmentlerde yüzde iki artış

Koski ve meslektaşları bunu öğrenmek için Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya‘dan 1941’e kadar uzanan bitki koleksiyonlarını inceledi. Toplamda 42 farklı türden 1238 çiçeği incelediler.

Doğal aralıkları boyunca farklı zamanlarda toplanan aynı türden çiçek yapraklarını, UV pigmentindeki değişiklikleri yakalayan UV’ye duyarlı bir kamera kullanarak fotoğrafladılar. Daha sonra bu değişiklikleri yerel ozon seviyesi ve sıcaklık verileriyle eşleştirdiler.

Bu ay Current Biology’de yayınlanan çalışma sonucunda 1941 yılından 2017 yılına kadar tüm çiçeklerin pigmentlerinde ortalama yüzde iki artış olduğu tespit edildi.

Çiçek yapısına göre değişiyor

Değişiklikler çiçeğin yapısına göre değişiklik gösterdi. Düğünçiçekleri gibi açıkta polen bulunan tabak şeklindeki çiçeklerde, ozon seviyeleri düştüğünde UV emici pigment artarken, ozonun yükseldiği yerlerde azaldı.

Ancak, yaygın mesane otu gibi taç yapraklarında polen bulunan çiçekler, ozon seviyelerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın, sıcaklıklar yükseldikçe UV pigmentlerini azalttılar.

‘Şaşırtıcı ama mantıklı’

Harvard Üniversitesi’nden çalışmaya dahil olmayan bir bitki biyoloğu olan Charles Davis, şaşırtıcı olsa da bulgunun “tamamen mantıklı” olduğunu söylüyor. Yaprakların içine gizlenmiş polen doğal olarak UV’ye maruz kalmadan korunuyor.

Ancak bu ekstra koruma aynı zamanda bir sera gibi hareket ederek ısıyı hapsedebilir. Bu çiçekler daha yüksek sıcaklıklara maruz kaldıklarında polenlerinin pişme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Yapraklardaki UV pigmentlerinin azaltılması, onların daha az güneş radyasyonu emmelerine neden olarak sıcaklıkları düşürüyor.

 

Yunanistan’da neo-Nazi Altın Şafak örgütüne ‘suç örgütü’ kararı

Yunanistan’da aşırı sağcı Altın Şafak Partisi lideri ve yöneticilerinin yargılandığı davada mahkeme, partinin suç örgütü olduğu yönünde karar verdi.

Mahkemenin baş yargıcı Maria Lepenioti, beş yıldan uzun süren davada Altın Şafak’ın kurucusu ve lideri Nikos Miçaloliakos‘u ve altı parti üyesi Ilias Kasidiaris, Yiannis Lagos, Giorgos Germenis, Ilias Panagiotaros, Panagiotis Iliopoulos ve Nikos Papas‘ı suç örgütü yöneticiliğinden suçlu buldu. Mahkeme diğer 18 sanığın ise “suç örgütüne üye olduğuna” hükmetti.

Partinin kıdemli üyelerinden hiçbiri duruşmaya katılmazken, duruşma öncesinde adliyenin önünde 15 binden fazla kişi toplandı. 2 bin civarında polisin görev yaptığı karar duruşmasında polis, göstericilere biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. 

Nobel Edebiyat Ödülü ABD’li şair Louise Glück’ün

2020 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi ABD’li şair Louise Glück oldu. İsveç Kraliyet  Akademisi, 77 yaşındaki Glück’ün, “eşsiz şiirsel sesi” nedeniyle bu yılın Edebiyat Ödülüne değer bulunduğunu duyurdu.
 
Akademi’den yapılan açıklamada, şaire ödül kazandıran bu özelliğin, “bireysel varlığı evrensel bir deneyim haline getirdiği” ifade edildi.
 

Louise Glück kimdir?

New York doğumlu Glück, kariyeri boyunca aralarında Pulitzer ve Bollingen ödülünün de olduğu birçok ödül kazandı. 2016 yılında “Ulusal Beşeri Bilimler Ödülü”nün sahibi olan yazar ödülünü dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın elinden almıştı.

Glück’ün en önemli yapıtları arasında The Wild Iris ve The Triumph of Achilles yer alıyor. Şairin Türkiye’de yayımlanan ilk ve tek kitabı Seçme Şiirler, 1994 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı. 

2018 yılında Leh yazar Olga Tokarczuk‘un kazandığı ödüle 2019 yılında Avusturyalı Peter Handke’nin layık görülmesi büyük tepkilere neden olmuştu. 

Kapalı Maraş’ın bir kısmı kullanıma açıldı

 
 

KKTC’de 18 Haziran 2019’daki Bakanlar Kurulu toplantısında 1974’ten bu yana kapalı olan Maraş’ın açılması konusunda adım atılarak uzman ekiple bilimsel envanter çalışması yapılması kararı alınmıştı.

Maraş, Ada’da Türkiye’nin 1974’teki Barış Harekatı’nın ardından kuzey ile güneyi ayıran, Birleşmiş Milletler (BM) kontrolü altındaki Yeşil Hat‘ın üzerinde yer alıyor. Ancak, Türkiye’nin askeri bölge ilan ettiği Maraş, Yeşil Hat üzerinde olmasına karşın BM kontrolünde olmayan iki bölgeden birisi.

1974 öncesinde ağırlıklı olarak Rum nüfusun yaşadığı bu bölge, Kıbrıs sorununun çözümündeki en kritik meselelerden biri olan mülkiyet hakkı uyuşmazlığının da önemli bir parçasını oluşturuyor.

BM Güvenlik Konseyi cuma günü toplanacak 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), cuma günü şehrin sahil şeridini halka açma kararını görüşecek. Toplantının yerel saat ile 15.00’da yapılması bekleniyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, söz konusu karardan endişe duyulduğunu belirterek, “Ada’da gerginliği artıracak, diyalog ve müzakerelerin başarılı olmasına gölge düşürecek tek taraflı eylemlerden kaçınılması” çağrısı yapmıştı.

BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric ise BM’nin ilgili Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda kapalı Maraş konusundaki pozisyonunun değişmediğini söylemişti. 

Koalisyon ortağı Halkın Partisi de “Maraş’ın açılması projesi bu değildir” diyerek hükümetten çekilmiş, Yunanistan’dan Rusya‘ya birçok ülke Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uyulması çağrısında bulunmuştu.

 

Termik santral kaynaklı hava kirliliğinde Kemerköy dört, Afşin-Elbistan beşinci sırada

Afşin ve Elbistan, tüm dünyada kömürlü termik santrallerden salınan SO2’den kaynaklı hava kirliliği sıralamasında beşinci sırada yer alıyor. Söz konusu hava kirliliği bölge için de ciddi bir halk sağlığı tehdidi yaratıyor.

Greenpeace ve CREA tarafından hazırlanan “2019-2020 yıllarında Dünya Kükürtdioksit Yoğunluğu Sıralaması” raporundaki veriler gerek Türkiye genelinde gerek Afşin ve Elbistan özelinde kömürlü termik santrallere bağlı yaşanan hava kirliliğinin boyutlarını gözler önüne serdi.

Türkiye dünyada ilk sekizde

Greenpeace’in NASA Ozon Tabakası İzleme Enstrümanı Uydusu (OMI) görüntülerinden faydalanarak yaptığı araştırma, Türkiye’nin insan kaynaklı SO2 emisyonlarında geçen yıl dünyada 10’uncu sırada yer aldığını; bu sene yaşanan yüzde 14’lük artış ile sekizinci sıraya yükseldiğini ortaya koyuyor.

Türkiye bu yükseliş oranıyla Meksika ile birlikte ilk 10’da yer alan ülkeler arasında yükseliş trendini sürdüren iki ülkeden biri oldu. Greenpeace tarafından düzenli olarak yapılan araştırma, Türkiye’deki yükseliş trendinin son 4 yıldır düzenli olarak devam ettiğini gösteriyor.

En büyük sebep kömüre dayalı enerji üretimi

Rapora göre, Türkiye’de SO2 emisyonlarına neden olan en büyük sektör, kömüre dayalı enerji üretimi oldu. Araştırma sonuçlarına göre, tüm dünyada kömüre bağlı SO2 salımından kaynaklı hava kirliliğinde Kemerköy bölgesi dördüncü; Afşin ve Elbistan ise beşinci sırada yer aldı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan, partikül madde (PM10) ölçüm verilerini inceleyen Temiz Hava Hakkı Platformu uzmanları, santraller yüzünden Elbistan’da yaşayanların 2016, 2017 ve 2018 boyunca Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınır değerlerinden altı kat daha fazla kirli hava soluduğunu tespit etti.

İnsanların sağlığını etkiliyor

Bölgenin coğrafi yapısı santrallerin yarattığı kirli havanın dağılmasını da engelliyor. Özellikle yoğun salım yapıldığında, bölgeyi çevreleyen dağları aşamayan hava içindeki zehirli gazlar santral çevresinde yaşayan insanların üzerine çöküyor.

SO2’nin doğrudan ve diğer kirleticilerle reaksiyona girdiğinde ortaya çıkmasına neden olduğu PM 2.5, ciddi sağlık etkilerine sahip. SO2 maruziyetinin neden olduğu akut semptomlar arasında burunda, boğazda ve ciğerlerde yanma hissi ile nefes alma güçlüğü ve solunum yolu hastalıkları yer alıyor.

Maruziyetin neden olduğu şiddetli, kronik sağlık etkileri arasında ise demans, doğurganlık sorunları, kalp ve ciğer hastalıkları ile prematüre ölümler yer alıyor.

Pınar Gültekin’i öldüren Cemal Metin Avcı’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi

Muğla‘da 16 Temmuz’da kaybolan ve yürütülen soruşturma kapsamında Cemal Metin Avcı tarafından öldürüldüğü ortaya çıkan Pınar Gültekin‘in davasında, zanlı için istenen ceza belli oldu. Tamamlanan iddianamede Avcı hakkında “canavarca hisle öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası istendi.
 
Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın ek kavuşturmaya yer olmadığına dair kararına ise Avcı ailesinin avukatı itiraz etti.

Kardeşi de tutuklanmıştı

Yürütülen soruşturma sonucunda HTS kayıtlarına göre,  Avcı’nın kardeşi Mertcan Avcı‘nın telefon sinyallerinin ağabeyiyle aynı zaman diliminde olay yeri ve yakınlarında tespit edilmesi üzerine kardeş Mertcan Avcı da ‘delilleri karartmak’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.

Avrupa Parlamentosu’ndan yüzde 60 emisyon azaltımı için çağrı

Avrupa Parlamentosu dün (7 Ekim) Avrupa Birliği 2030 iklim hedefine ilişkin pozisyonunu onaylayarak, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde uluslararası liderliğini pekiştiren önemli bir adım attı. Parlamento, aynı zamanda AB’nin emisyon azaltım hedefinin en az yüzde 60’a çıkarılması çağrısında bulundu.

AB’nin azaltım hedefini mevcut bilimsel veriler ve Paris Anlaşması’nda belirlenen 1,5°C hedefi ile uyumlu hale getirmenin yolu, birliğin en az yüzde 65 emisyon azaltımı yapmasından geçse de, bu karar Avrupa Komisyonu tarafından önerilen yüzde 55’lik azaltım hedefine kıyasla önemli bir iyileştirme olarak değerlendiriliyor.

Trio: Dünya için iyi bir haber

İklim Eylem Ağı (Climate Action Network, CAN) Avrupa Direktörü Wendel Trio “Avrupa Parlamentosu’nun AB’ye yönelik iddialı 2030 iklim hedefi önerisi, iklim değişikliği tartışmalarını doğru bir tarafa yönlendiriyor. Emisyonların en az yüzde 65 azaltılması hedefi, bilimin gerektirdikleri ile AB iklim politikaları arasındaki boşluğun kapatılmasına katkıda bulunuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu önerinin Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan milletvekillerinin halkın taleplerine kulak verdiğini gösterdiğini belirten Trio, “Bu durum, hem AB hem de dünya için oldukça iyi bir haber” ifadelerini kullandı.

Önümüzdeki hafta tartışmaya açılacak

AB’ye üye ülkelerin liderleri, önümüzdeki hafta Avrupa Konseyi’nde gerçekleşecek toplantıda birliğin 2030 iklim hedefini tartışmaya açacaklar. Konsey başkanlığını yürüten Almanya, Aralık ayında Avrupa Konseyi’nin yeni hedefine ilişkin AB çapında bir anlaşmaya varacağını taahhüt etti.

Trio konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu:

Üye ülkeler, Avrupa Parlamentosu’nun iklim hedefi önerisini, AB’nin Paris Anlaşması kapsamında verdiği taahhütlerini yerine getirmesi amacıyla iyileştirilmesi gereken bir temel olarak değerlendirmelidir. İklim değişikliğiyle mücadele vurgusunun güçlü olduğu AB bütçesi ve kurtarma fonları, temiz teknolojilere dayalı ekonomilere doğru adil bir dönüşüm gerçekleşebilmesi amacıyla fosil yakıta bağımlı bölgeleri de destekleyecek. 2030 iklim hedefi ne kadar güçlü olursa, AB üye ülkelerinde yeşil istihdam yaratmak ve ekonomilerimizi canlandırmak amacıyla yaratılacak fırsatlar o kadar fazla olacak.

Katısöz: Türkiye’nin yararına olacak

Can Europe Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ise bu gelişmeyi Türkiye açısından değerlendirerek “Avrupa Birliği’nin yeni iklim hedefinin, AB’nin önemli bir siyasi ve ticari partneri olan Türkiye için kritik önemde etkileri olacak. Bu iddialı hedefi fırsata çevirmesi Türkiye’nin yararına olacaktır” dedi.

Katısöz sözlerine “AB, bu iddialı iklim hedefine uyumlu bir üretim, tüketim ve ticaret düzeni getirmek için çalışıyor. Muazzam enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeli ile Türkiye, iddialı bir iklim hedefi belirleyip ortak geleceğimizi kontrolden çıkmış iklim krizinden koruyarak küresel çabalar açısından öne çıkan bir aktör haline gelebilir. Ülkemizde de AB’deki gibi iddialı bir iklim hedefine hatta daha iyisine yönelik adımlar atılabilir ve atılmalıdır” ifadeleriyle devam etti.

Yenişehir Ovası’ndaki Kocasu deresinde kimyasal atık faciası

İYİ Parti Yenişehir İlçe Başkanı Ercan Özel, Türkiye’nin en önemli tarımsal üretim merkezlerinin başında gelen Yenişehir Ovası’nda çevre felaketinin yaşandığını belirtti. 

Kocasu‘dan sulama yapan Yenişehirli çiftçilerin şikâyetleri üzerine son bir aydır inceleme ve araştırmalar yaptığını ifade eden Özel, “Gördüklerim ve yaşadıklarımı ifade etmekte güçlük çekiyorum. Acilen müdahale edilmezse beş yıla kalmaz hem Yenişehir ovası yok olacak hem de üretim tamamen bitecek” ifadelerini kullandı.

Sözcü‘den Halil Ataş‘ın aktardığına göre, yaptıkları incelemelerde Kocasu’yu besleyen derelere kimyasal atıklarını boşaltan bir firmayı da tespit ettiklerini önümüzdeki günlerde Cumhuriyet Savcılığı‘na suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Özel, şunları söyledi: 

 

Yaklaşık 135 bin dönüm verimli tarım arazisi insan ve çevre sağlığı için son derece zehirli sularla sulanıyor. Başta sılajlık ve tohumluk mısır, biber, buğday, taze fasulye ve domates üretiminde Marmara bölgesinde öncü olan bu bölgeyi besleyen derelerden adeta zehir akıyor.

Kocasuyu zehirleyen firmalar hiç bir şey yokmuş gibi hayatlarına devam ediyor. Burada en büyük sorumluluk bu çevre katliamına göz yuman, denetlemeyen ve sessiz kalan ilçe yöneticilerinindir.

 

Karşılaştıkları manzaranın dehşet verici ve ürkütücü olduğuna değinen Özel, şöyle konuştu:

“Çiftçilerimiz, aylarca emek harcayarak ürün yetiştiriyor ve bunların satışını yapmaya çalışıyor. Eğer acilen bir önlem alınmaz ise zaten zor durumda olan üreticilerimiz perişan olacak, bunun vebalini kimse ödeyemez. Tarımı, sanayiye kurban edemeyiz. Devletimiz Yenişehir gibi tarıma elverişli ve toprağa can veren su kaynaklarının olduğu bölgelerde sanayi tesislerini denetlemeli, cezai müeyyidelerini arttırmalıdır.”

‘Tarımsal su borularından lağım akıyor’ 

Büyükşehir Meclis Üyeliği döneminde 2014 yılında Tarım ve Hayvancılık Komisyonu’na 2016 yılında ise Çevre ve Sağlık Komisyonu’na Boğazköy Barajı’nda suyun kirliliği ile ilgili ayrı ayrı önergeler verdiğini sözlerine ekleyen Özel, şöyle devam etti. 

“Her iki komisyon raporunda İnegöl’de ki sanayi kuruluşlarının atıkları için filtre takmaları gerektiğini bunun kesinlikle denetlenmesi gerektiği vurgulanmasına rağmen Boğazköy’den gelen sudaki ağır metaller ve pislikler Yenişehir ovasındaki ürünleri gözle görülür bir şekilde yok ediyor.

Üreticilerimiz ile bir mısır tarlasında yaptığımız incelemede sulama damlamalarının içinden lağımı andıran çok kötü kokusu olan çamur biriktiğine ve damlamaları tıkadığına şahit olduk. Boğazköy barajından gelen bu su ile mısırlar hastalık kapıyor.”

Ovada 25 köyün sulamasını sağlayan Boğazköy Barajı’ndan Kocasu’ya zehirli ve kimyasallarla dolu su akarak her yıl defalarca balık ölümlerinin yaşandığını kaydeden İYİ Parti’li vekil, “Boğazköy barajını ve Kocasuyu kirletenlerin en ağır cezayı almaları gerekiyor. Yenişehir ülkemizin en önemli tarım ve hayvancılık merkezlerinden biri. Kocasu binlerce dönüm araziye can veren bir yer.” dedi.

Ercan Özel, başta Yenişehir ve İnegöl Belediyelerini, Bursa Büyükşehir Belediyesini, Bursa Valiliğini, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerini göreve çağırdı. 

Zorava Çayı’na ikinci HES yolda

Ilısu Barajı‘nın yapılmasıyla birlikte akarsu niteliğini kaybeden Botan Çayı’nın kollarından biri olan Zorava Çayı‘nda beş yıl aradan sonra ikinci hidroelektrik santral (HES) projesi yapılmak isteniyor. Kuşdalı köy halkı ise buna karşı çıkıyor.

Siirt’in Eruh ilçesine bağlı Kuşdalı (Şavura) köyünden geçen Zorava Çayı’nda, 2015 yılında köylülerin tepkilerine rağmen HES projesi yapıldı. Aradan geçen beş yılın ardından tamamlanan projeye yaklaşık 7-8 kilometre yakınında yeni bir HES projesi yapılmak isteniyor.

Devlet Su İşleri (DSİ) ile Tigris Enerji Üretim A.Ş. tarafından ortak inşa edilecek proje, 21 Mart 2019 tarihinde “Mergi Regülatörü ve Hidroelektrik Enerji Üretim Tesisi için Su Kullanım Hakkı Anlaşması” kapsamında imzalandı.

İki kez yürütmeyi durdurma kararı

Mezopotamya Ajansı’ndan Metin Yoksu’nun haberine göre firma ile yapılan anlaşma sonrası hazırlanan ÇED Raporunun usule uygun yapılmadığı için köylüler, yürütmeyi durdurmak amacıyla 25 Nisan 2019 tarihinde Siirt İdare Mahkemesi’ne başvurdu.

30 Nisan 2019 tarihinde Siirt İdare Mahkemesi, “Dava konusu işlemin uygulanması halinde yapılması planlanan projenin inşaata başlanabileceği, projenin ekolojik dengeyi etkileyebileceği, bu durumun ise telafisi imkansız veya güç zararlara sebebiyet vereceği hususları dikkate alarak” yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Kararın ardından projenin sürdürülme girişimleri nedeniyle köylüler ikinci defa ÇED raporunun usule uygun yapılmadığı gerekçesiyle mahkemeye başvuruda bulundu. Mahkeme, 10 Haziran 2019 tarihinde ikinci kez yürütmeyi durdurma kararı verdi.

İdare Mahkemesi’nde ÇED Raporunun iptaline ilişkin davanın son duruşması, 23 Eylül 2020 tarihinde görüldü. Duruşmanın ardından davanın karara bağlanacağı ve 15 gün içinde kararın avukatlara tebliğ edileceği belirtildi. Karara ilişkin henüz bir tebliğ yapılmazken, köylüler her koşulda mücadele edeceklerini ve HES’in doğalarına zarar vermesini engelleyeceklerini vurguladı.

‘Köyümüz bizim her şeyimiz’

Bölge sakinlerinden Bünyamin Sezgin, HES’in doğaya zarardan başka bir şey getirmediğini ve bu yüzden suyun korunması gerektiğini dile getirdi. Zorava Çayı’nın insanlara, canlılara ve doğaya faydasına dikkati çeken Sezgin şu ifadeleri kullandı:

Onca insan bu suya zarar vermeden geçimini sağlıyor. Siirt’te Ilısu barajı yapıldı, insanlar Botan Nehri’nden koparıldı. Eskiden insanlar nehrin kenarına iniyordu, şimdi insanlar sudan uzaklaştı. Siirt’teki buraya pikniğe, gezmeye gelerek nefes alıyor.

‘Yok edilmesine izin mi verelim?’

Köylülerden Adile Batur suyun insan ve doğaya faydasını anlatarak bölgenin güzelliğine dokunulmaması gerektiğine işaret etti. Atalarının yüzlerce yıldır Eruh’un doğal güzelliğine zarar vermeden yaşadığına vurgu yapan Batur, “Buranın yok edileceğini duyunca insanın içi yanıyor. Şehirde kimse geçinemiyor. Köyümüz bizim her şeyimizdir. Topraklarımıza, suyumuza dokunmalarını istemiyorum” dedi.

Atalarının topraklarını korumak amacıyla su kenarında yeni bir ev inşa ettiği sırada konuştuğumuz Abdulaziz Batur da “Suyu takip edince buradan köye kadar gidersiniz, ama kışın ulaşımı zordur. İlk HES’i yapanlar burada bir yol dahi yapmadı. Yolumuzun hali ortadadır. Ne yapalım buranın yok edilmesine izin mi verelim” diye tepkisini gösterdi.

‘Kamu yararı yok’

Köy halkından olan ve aynı zamanda Enerji Mühendisi Yekta Batur de köylülerin dayanışma içinde olduğunu ve HES’e izin vermeyeceklerini söyledi. Batur, enerji ihtiyacının farklı şekilde doğayı koruyarak rüzgar veya güneş enerji sistemleriyle sağlanabileceğine hatırlattı. Yıllardır barajların olumsuz etkilerini yaşayarak deneyimlediklerini belirten Batur, konuşmasına şöyle devam etti:

Şu an Siirt’te yapılan barajlarla doğa yok edildi. Yapılan bu yıkımlardan dolayı biz köylüler de etkileniyoruz. Bakın burada daha önce bir HES yapıldı. Şu an biz bu suyun debisini hesaplayamıyoruz. Kimi zaman kurak, kimi zaman ise yüksek oluyor. Suya erişim köyde azaldı. Eğer yeni HES yapılırsa nereye gideriz, emeğimiz ne olacak? Köylüler olarak maddi ve manevi olarak kazancımız olsa bu barajı biz yaptırırız. Biz asla burada maddi bir şey istemiyoruz. Tek istediğimiz oksijeni rahatça teneffüs etmek.

Mücadele kararlılıklarını dile getiren Batur, “Bakın Almanya’nın bugün enerji ihtiyacını yüzde 20’sini yenilenebilir enerjiden sağlıyor. Biz de ise halen HES’ler ile enerji üretimden bahsediliyor. Siirt’te betondan sıkılan insanlar buraya geliyor. Burada bir kamuoyu yararı yok. Sadece bir kişinin zengin olma durumu var. Burada fazla enerji üretilecek bir durum yok. Doğanın korunması gerekiyor” sözleriyle devam etti.