Ana Sayfa Blog Sayfa 1692

Endonezya’daki Merapi Yanardağı’nda 24 saatte 52 patlama

Endonezya‘nın Cava Adası‘nda yer alan Merapi Yanardağı‘nda son 24 saatte 52 patlama meydana geldiği bildirildi.

Jeolojik Afet Teknoloji ve Araştırma Merkezi’nden yapılan açıklamada, yanardağda meydana gelen patlamalarda püsküren lav, kül ve duman kütlesinin dağın güneybatı yönündeki yamacından 3 bin metre aşağı indiği belirtildi.

200 kişi tahliye edildi

AA’nın aktardığına göre patlamaların ardından etkili olan kül yağmurlarının bölgedeki bazı köyleri olumsuz etkilediği kaydedildi.

Yetkililer, Sleman bölgesinde yaklaşık 200 kişinin güvenli alanlara tahliye edildiği bilgisini paylaşarak, kül yağmurlarına karşı bölge halkına maske ve koruyucu gözlük takmaları uyarısı yaptı.

Turuncu alarm verildi

Bu arada, 5 Kasım 2020’den bu yana “turuncu” alarm seviyesindeki yanardağın çevresinde 5 kilometreye kadar faaliyette bulunulmaması uyarısı yapılıyor.

Cava Adası’nda bulunan 2 bin 968 metre yüksekliğe sahip Merapi Yanardağı’nın 2010’da lav püskürtmesi sonucu 347 kişi hayatını kaybetmişti.

Çin’den sipariş edilen 3,5 milyon doz koronavirüs aşısı daha Türkiye’ye ulaştı

Çin‘den sipariş edilen Sinovac şirketine ait yeni tip koronavirüs (Covid-19) aşılarının ikinci sevkiyatının ikinci bölümünü oluşturan 3,5 milyon doz aşı Türkiye’ye geldi.

Türk Hava Yollarına ait “TK 6175” sefer sayılı “Boeing 777” tipi uçağın saat 06.10’da İstanbul’a inişiyle aşıların bulunduğu konteynerler, gümrük işlemlerinin yapılmasının ardından uçaktan alınarak depolara taşınmaya başlandı.

Toplamda 13 milyon doz aşı ulaştı

İkinci sevkiyatın ilk bölümünü oluşturan 6,5 milyon doz inaktif aşı geçtiğimiz hafta sonu ülkeye ulaşmıştı. İlk sevkiyatla birlikte toplamda 13 milyon doz aşı ulaşmış oldu.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı paylaşımda “Tedarik programına uygun olarak aşı sevkiyatı devam edecek” ifadelerini kullandı.

BM’ye göre turizmde iyileşme yılları bulabilir

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (WTO), koronavirüs salgını döneminde turizm sektöründeki gelir kaybının 2009 yılındaki küresel mali kriz döneminin 11 katına ulaştığını, sektördeki küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere 100-120 milyon işin de tehlikede olduğunu açıkladı.

Madrid merkezli WTO, 2020’yi turizm tarihinin en kötü yılı olarak değerlendirdi ve turizm hedeflerine ulaşmada yüzde 74’lük azalma kaydedildiğini vurguladı.

Eskiye dönmenin zaman alacağı tahmin ediliyor

WTO Uzmanlar Paneli ocak ayı anketine göre de, katılımcıların yüzde 45’i geçen yıla göre 2021 yılında iyileşme bekliyor. Ancak, yüzde 30’luk bir kesim de durumun daha da kötüleşeceğini düşünüyor.

Ekim ayındaki ankette iyileşmenin ancak 2022 yılında gözlenebileceğini düşünenlerin oranı yüzde 21 iken, bu oran ocak ayında yüzde 50’ye yükseldi.

Ankete katılanların yüzde 43’ü, 2019 yılı şartlarına geri dönüşün ancak 2023 yılında mümkün olacağını düşünüyor. Yüzde 41’lik kesim ise 2021 yılı ve sonrasına işaret ediyor.

WTO’nun 2021-2024 yılı senaryolarına göre de uluslararası turizmin 2019 seviyelerine dönmesi 2,5-4 yılı bulacak.

WTO 2021’de yavaş bir normalleşme bekliyor

WTO Başkanı Zurab Pololikaşvili, uluslararası seyahatleri güvenli bir hale getirmek için büyük çaba sarf ettiklerini söyledi. Ancak, Pololikaşvili “Krizin bitiş noktasına çok uzakta olduğumuzun da farkındayız” açıklamasını yaptı.

WTO, aşılamanın başlaması nedeniyle 2021 yılında seyahatlerde yavaş bir normalleşme bekliyor. Örgüt, pek çok ülkenin karantina, test zorunluluğu, sınır kapama gibi katı kısıtlamaları yeniden yürürlüğe soktuğunu da hatırlatıyor.

AİHM Başkanı Spano: Türkiye’den gelen başvurular bir yılda yüzde 27 arttı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin (AİHM), dün açıkladığı 2020 bilançosu raporuna göre, 62 bin civarında başvurunun değerlendirilmeyi beklediği ve bunların 11 bin 750’sinin Türkiye’den geldiği açıklandı.

AİHM raporunda 2020 yılı sonu itibariyle 24 bini aşkın öncelikli başvurunun değerlendirilmeyi beklediği belirtilirken, yıl içinde yapılan öncelikli başvurular listesinde Rusya, Romanya ve Türkiye’nin ilk sıralarda yer aldığı kaydedildi.

Türkiye’den yapılan başvuruların çoğunluğu ise hukuk dışı gözaltılarla ilgili.

AİHM Başkanı: Türkiye’den gelen başvurular yüzde 27 arttı

AİHM Başkanı Robert Spano, 2020 yılında Türkiye’den gelen başvuruların bir yıl öncesine oranla yüzde 27 artış gösterdiğini söylerken, bu durumun Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye mahkemelerinde davaların sonuçlanmaya başlamasından kaynaklandığını vurguladı.

Spano, ayrıca Türkiye’den gelen başvuruların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin (AİHS) adil yargılanma hakkıyla ilgili maddesi kapsamında yapıldığının altını çizdi.

Türkiye’den 3 bin 309 dosya karara bağlandı

AİHM, 1959’dan beri 23 bin 406 dosyayı karara bağladı. En az bir hak ihlali içeren 3 bin 309 kararla Türkiye ilk sırada, Rusya 2 bin 724 kararla ikinci ve bin 857 kararla İtalya üçüncü sırada yer aldı.

Genel başvuru bakımından bakıldığında 13 bin 800 dava başvurusuyla (yüzde 22,4) Rusya birinci, 11 bin 150 başvuruyla (yüzde 18,1) Türkiye ikinci ve 10 bin 250 başvuruyla (yüzde 16,7) Ukrayna üçüncü oldu.

Hakkında en fazla karar açıklanan ikinci ülke Türkiye

AİHM, pandemiye rağmen geçtiğimiz yıl 871 davada karar açıkladı. Bunlardan 762’sinde AİHS’in en az bir maddesinin ihlal edildiğine hükmedildi. Bunun yanında 84 davada ihlal bulunmadı, altı dava dostane ve 24 davada diğer yollarla çözüme ulaştı.

Hakkında en fazla karar açıklanan devletler ise 185 kararla Rusya, 97 kararla Türkiye, 86 kararla Ukrayna, 82 kararla Romanya ve 37 kararla Azerbaycan oldu.

Türkiye hakkından açıklanan 85 kararda, AİHS’in en az bir maddesinin ihlal edildiği belirtildi. Altı davada ihlal bulunamazken, bir dava dostane şekilde, beş dava diğer yollarla sonlandı.

En fazla AİHS’in 10. maddesi ihlal edildi

Türkiye’yle ilgili davalarda en fazla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesinin ihlaline hükmedildi. Bu maddenin ihlal edildiği 31 dava bulunuyor.

Türkiye davalarında 21 kez adil yargılama hakkının, 16 kez özgürlük ve güvenlik hakkının, 14 kez mülkiyet hakkının, 11 kez toplanma ve dernek kurma özgürlüğüyle ilgili maddelerin ihlal edildiği sonucuna varıldı.

42 gündür kayıp olan kadının cesedi bulundu: Fail adliyeye sevk edildi

Samsun’un Atakum İlçesi’ndeki evinden 17 Aralık’ta ayrıldıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan 35 yaşındaki Arzu Aygün‘ün cesedi bu sabah ormanlık bir alanda bulundu.

İki çocuk annesi Aygün’ü öldürdüğünü itiraf eden fail Muharrem Coşkun gözaltına alındı. Coşkun, polise verdiği ifadenin ardından adliyeye sevk edildi.

Polisin verdiği bilgiye göre, Arzu Aygün’ün çuvala konmuş cesedi ise failin yer göstermesiyle bulundu.

Arzu Aygün’ün ailesi kızları için 24 Aralık’ta Denizevleri Polis Merkezi’ne kayıp başvurusu yapmış ve olayı Müge Anlı ile Tatlı Sert programına taşımıştı.

İlk ifadesi alınan beş kişiden biriydi

Aygün’ün kaybolmasının ardından polis, Muharrem Coşkun’un ifadesine başvurmuştu. Coşkun ise Aygün’ü en son Atakum’da gördüğü belirtip “Telefonunu ve bir flash belleği bana verip yanımdan ayrıldı” demişti.

Fail Muharrem Coşkun, daha sonra savcılığa giderek Arzu Aygün’ü ateşli silahla vurarak öldürdüğünü ve cesedi Kozluk Mahallesi civarında ormanlık bir alana bıraktığını itiraf etti. Coşkun, Arzu Aygün’ü öldürmesiyle ilgili şunları anlattı:

Olay günü beraber Terme sahiline gezmeye gittik. Aramızda kıskançlık yüzünden tartışma çıktı. Arabadan indik, o sıra tartışmamız alevlendi. Ben de üzerimdeki tabancayla ateş ettim. Kaç el ateş ettiğimi bilmiyorum. Sonra yere düştü. Ben de panik oldum. Öldüğünden emin olunca da gurbetçilerin yazlıklarının olduğu alana çuvala koyup attım. Böyle olmasını istemezdim. Pişmanım.”

Polis, Aygün’ün kaybolmasından sonra Muharrem Coşkun da dahil olmak üzere beş kişinin ifadesine başvurmuştu.

Katledilen kadının cesedi otopsi için Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi‘ne gönderildi.

‘Kavga ederken şüphelendik’

Hürriyet‘in haberine göre, Arzu Aygün ile fail Muharrem Coşkun’un olay günü kavgalarına tanık olduğunu iddia eden Sündüz Bayrak Kul, o gün ile ilgili şunları anlattı:

Biz kızımla birlikte kavga ederlerken gördük, sonra arabanın içinde gördük. Sürekli buraya geliyorlardı, biz sivil polis zannediyorduk, meğerse katilmiş. Kavga ederken şüphelendik, kızım jandarmaya haber verdi. Adamın sesini duyduk, bağırıyordu. Artık kadın cinayetleri son bulsun, yeter. Her gün kadınlar ölüyor.”

Yalova’da Alevi evleri işaretleniyor, aileler tedirgin

MA‘ya konuşan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Yalova Şube Başkanı Fikret Demir, sürecin takipçisi olacaklarını söyledi. “Alevi toplumunun sinir uçlarıyla oynanıyor” ifadesini kullanan Demir, “Bu durum bizi gerçekten derinden yaraladı. Alevi toplumu bu ülkenin asli unsurudur. Ülkenin asli unsurlarını ötekileştirerek bu ülkeyi 80-90’lara döndürmeye çalışıyorlar” diye konuştu. 

Evi işaretlenenlerden Hasan Arduç da 35 yıldır yaşadığı mahallede ilk kez böylesi bir durumla karşı karşıya kaldığını dile getirdi. Can güvenliklerinin sağlanmasını isteyen Arduç’ın asıl endişesi yazıların neden olabileceği toplumsal olaylar.

 
 
20 yıldır Bağlarbaşı’nda yaşayan ve evi işaretlenen Alevi dedesi Ali İhsan Gültekin ise ilk kez karşılaştığı bu durumdan kaynaklı endişeli olduğunu ifade etti. İşaretleri fark etmesi üzerine durumu hemen karakola bildirdiğini söyleyen Gültekin “Kimseye zararımız dokunmamıştır. İnancımızın özümüzde kimseye bir zararımız olmaz” dedi.

‘İşaretlemeler sistematik’

Soruşturmanın henüz ilerlemediğini belirten HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül de “Nefret söyleminden harekete geçen bu magandalar kapıları, duvarları işaretliyorlar. İkinci olasılık ise ki bence en kuvvetlisi bu, bir güç bunları yönlendiriyor’ diye konuştu. 

2010 yılında Adıyaman’da kapı işaretlemelerinin başladığını hatırlatan Bülbül şunları söyledi:  “Ardından İskenderun’da, Antep’de, Malatya’da, İstanbul’da, İzmir’de… Birçok yerde kapılar işaretlendi. Kapılar yetmedi şimdi mahalleler köyler işaretleniyor. İçişleri Bakanlığı, Yalova Cumhuriyet Savcılığı, Valilik, ,emniyet Müdürlüğü ilgili idari ve mülki amirleri bunu bulmak zorunda. Bu münferit değil, bu sistematik bir olaydır”  

Tunceli’de, nesli tükenme tehdidi altındaki şamualar sürü halinde görüntülendi

Tunceli‘nin Pülümür ilçesinde Dünya Doğa Koruma Birliği‘nin (IUCN) yayınladığı Nesli Tükenme Tehlikesi Altında Olan Türlerin Kırmızı Listesi‘nde yer alan ve ‘şamua’ olarak da bilinen çengel boynuzlu dağ keçileri, sürü halinde görüntülendi.

Doğa fotoğrafçısı ve aynı zamanda Tunceli’de elektrik dağıtım şirketinin arıza ekibinde görevli Muzaffer Akyüz, şamuaların kar yağışının ardından dağların zirvesinden inerek daha aşağılarda yiyecek ararken fotoğraflarını çekti.

Yüksek rakımlarda yaşadıkları için nadir görülen türlerden olan şamualar, bir süre ot yedikten sonra gözden kayboldular.

‘Onları görmek imkansız bir durumdu’

Akyüz, DHA’dan Serhat Ozan Yıldırım’a yaptığı açıklamada daha önce birçok canlı türünün fotoğrafını çektiğini belirterek, “İlk kez bu kadar heyecanlandım. Şamualara, bir arızayı gidermek için gittiğimiz zirvede denk geldim” yorumunu yaptı.

Kendisini çok şanslı hissettiğini belirten Akyüz, “Onları görmek imkansız bir durumdu. Çünkü onlar genelde çok yüksek rakımlı bölgelerde yaşarlar. Bir süre ot yediler ve sonra gözden kayboldular. O anları görüntülediğim için hem çok şanslı hem de çok mutluyum” dedi.

Merkez Bankası’nın 2021 enflasyon tahmini yüzde 9.4

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)  Başkanı Naci Ağbal,  2021-I Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı’nda 2021 yılı tahmini enflasyon rakamlarını açıkladı. 

Buna göre, 2021 yılı sonu itibarıyla enflasyon yüzde 9,4 olarak bekleniyor. Ağbal, enflasyonun 2022 sonunda yüzde 7 ve 2023 sonunda ise yüzde 5 seviyesine gerileyerek istikrar kazanacağınının tahmin edildiğini söyledi.

Sıkı para politikasına devam

Enflasyon hedeflemesi rejiminin “sade bir operasyonel çerçevede tüm unsurlarıyla kararlılıkla” sürdürüleceğini belirten Ağbal, Para Politikası Kurulu’nun elindeki bütün araçları zamanlı ve etkili bir şekilde kullanacağını ifade etti: 

“Para politikasındaki sıkı ve ihtiyatlı duruş, yüzde 5 hedefine ulaşılacak 2023 yılına kadar, uzun bir süre, kararlılıkla sürdürülecektir. Mevcut verilerin yanı sıra, elde edilecek her türlü yeni verinin enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarında orta vadeli hedef patikasından sapma riskine işaret etmesi durumunda ilave sıkılaşma önden yapılacaktır. Yüzde 5 hedefine varıncaya kadar gerçekleşen/beklenen enflasyon oranı patikası ile para politikası faiz oranı patikası arasındaki düzey güçlü bir dezenflasyonist denge gözetilerek oluşturulacak ve bu denge sürekli korunacaktır.”

Ağbal, “Ayrıca, sıkı parasal duruşun devamıyla enflasyon beklentilerinde öngörülen iyileşmenin yıl sonu tahminine 0,5 puan düşürücü yönde katkıda bulunacağını değerlendiriyoruz” dedi.

Gıda enflasyonu

Gıda enflasyonunun, 2021 yılı enflasyon gerçekleşmesi üzerinde önemli bir risk oluşturmaya devam ettiğini belirten Ağbal, “Türkiye’de fiyat istikrarını sağlayacaksak bütün ekonomideki karar alıcıların ileriye dönük enflasyonist beklentileri ve fiyatlama davranışlarının fiyat istikrarına katkı yapacak şekilde şekillenmesi lazım” diye konuştu.

Ağbal, 2021 gıda enflasyonunu 11,5’e revize ettiklerini, 2022 yılı gıda fiyat tahmini yüzde 9,4 olarak belirlendiğini söyledi.

‘Köpek balığı ve vatoz popülasyonu 20 yılda tamamen tükenebilir’

Gezi ve doğa dergisi National Geographic’de yer alan bir makalede, aşırı avlanma nedeniyle açık denizlerdeki birçok canlı çeşidinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtildi. 

Kanada Simon Fraser Üniversitesinden bilim insanları Nicholas Dulvy ve Nathan Pacoureau‘nun dergi için kaleme aldıkları makalede, okyanuslarda yaşayan 31 köpek balığı ve vatoz türünün incelendiği kaydedildi. 

1970’den beri balıkçılık 18 kat arttı

Makalede, söz konusu türlerin popülasyonunda 1970’ten bu yana yüzde 71 azalma tespit edildiğinin altı çizilerek bu canlıların mevcut hızda yok olmasının devam etmesi halinde 10 ila 20 yılda tamamen tükenebileceği uyarısı yapıldı.

1970’ten beri balıkçılığın 18 kat arttığına dikkat çekilen makalede, ekolojik dengenin korunması, türlerin geri kazanımı ve sürdürülebilir bir balıkçılık için devletlerin katı düzenlemeler yapması gerektiği çağrısında bulunuldu.

Kanal İstanbul bilirkişi heyetinden çekilen üye: İstenen raporu hazırlamadığım için tehdit edildim

Kanal İstanbul Projesi için oluşturulan bilirkişi heyetindeki Yıldız Teknik Üniversitesi’nden akademisyen H.A., heyetten çekildi.  H.A., projenin Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararına karşı açılan davaya bakan İstanbul 10’uncu İdare Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede, 2013’te projeyle ilgili Karayolları İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün isteğine uygun bir rapor hazırlamadığı için tehdit edildiğini söyledi. 

Diken’den Canan Coşkun’un haberine göre, H.A.’nın mahkemeye sunduğu dilekçede şu ifadeler yer aldı:

“Kanal İstanbul Projesi ile ilgili ilk ilişkim Nisan-Mayıs 2013 tarihlerinde olmuştur. Bu tarihlerde Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Fakültesi Dekanı olduğum dönemde Karayolları İstanbul Bölge Müdürlüğünden bir kişiyle birlikte özel bir firma yetkilisi benimle irtibata geçerek Kanal İstanbul Projesini anlattılar ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ile birlikte iki tane de vakıf üniversitesi olmak üzere dört üniversiteden teknik rapor almak istediklerini belirttiler.

Projenin gizli olduğu ve güzergâh belirlenmeden kamuoyu ile paylaşılmayacağı bilgisi de verildi. Ben de döner sermaye işletmesi kapsamında bu işin yapılabileceğini belirttim ve gizliliğe binaen özel firma üzerinden fakülteye müracaat edildi.

Bizden talep edilen, Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün topoğrafyaya göre kabaca ve yaklaşık olarak belirlediği dört güzergahtan hangi güzergâhın hidrolojik ve çevresel etkilerinin en az olacağı güzergahın tespit edilmesiydi. Ben de çevre mühendisliği bölümünden olan dekan yardımcısı ile birlikte raporu hazırladım ve talep sahiplerine ilettim.

‘Raporu beğenmeyip yeniden düzenleme istediler’

Bizim rapor ve İTÜ’den alınan raporların Kanal İstanbul’un seçilecek güzergahı ile ilgili değerlendirmeleri kendilerince uygun bulunmadığından, bizden raporun yeniden düzenlenmesi talebinde bulunuldu. Biz de bunun bizim bilimsel değerlendirmemiz olduğunu, isterlerse başkasından rapor alabileceklerini söyleyerek kabul etmedik. 

Bu arada İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü ve hidrolik anabilim dalındaki arkadaşlarımdan benim raporun İTÜ’de herkesin malumu olduğunu ve hukuksuz bir şekilde deşifre edildiğini haber aldım. Bu süreçte açık ve üstü kapalı tehditler aldım. Ancak raporun bilimsel olduğu konusunda ısrar ettim.

Bundan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Mūdürlüğü’nün Barbaros Bulvarındaki binasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yetkililerinin katılımıyla İTÜ’deki diğer hocalarımızla birlikte gayri resmi bir toplantıya çağrıldım. Bu toplantıda bizden güzergahla ilgili çekincelerimizi detaylıca incelememizi ve tekrar değerlendirmemizi talep ettiler. Ben de yaşadığım yıpratıcı süreci göz önüne alarak çalışmaya katılamayacağımı kendilerine ilettim. İTÜ’deki akademik grup çalışmaya devam etti. Ben de bu tarihten sonra hiçbir şekilde sürece katılmadım.

Daha önce bir şekilde sürece dahil olmam ve bunun İTÜ’deki tüm akademik camia tarafından da açık bir şekilde bilinmesinin gerek davalı ve gerekse de davacılar tarafından gündeme getirilebileceği aşikardır. Bu sebeplerle, dava sürecinin etkilenmemesi bakımından re’sen atandığım bilirkişilik görevinden affımı talep ediyorum.”

Ne olmuştu?

Kanal İstanbul projesi için hazırlanan Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu 24 Aralık 2019’da açıklandı. Rapora göre 75 milyar liraya mal olacak proje dahilinde 500 bin nüfuslu yeni yerleşim yeri kurulacaktı. 

ÇED raporu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’nca yeterli bulunduktan sonra 23 Aralık 2019’da askıya çıkarılmış ve kamuoyunun görüşlerine açılmıştı.

Raporun askıda olduğu 10 gün boyunca projenin iptalini isteyen yurttaşlar, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı il müdürlüklerinde uzun kuyruklar oluşturarak itiraz dilekçelerini verdi.

17 Ocak’ta Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Kanal İstanbul ÇED Raporu’nu onayladıklarını bildirdi. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, 17 Şubat 2020’ye kadar olan itiraz süresi içerisinde ÇED olumlu kararının iptali istemiyle dava açtı. 

İstanbul 10’uncu İdare Mahkemesi’nde açılan davada bilirkişi heyeti oluşturulmasına karar verildi. Bilirkişi heyetini oluşturması için Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi yetkilendirildi ama bu üniversitede mahkemenin heyette yer almasını istediği bölümler yoktu. Mahkeme daha sonra bilirkişileri re’sen belirledi. H.A. mahkemenin oluşturduğu 15 kişilik heyette yer alıyordu.

TMMOB itirazda bulunmuştu

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, Kanal İstanbul ÇED Olumlu Kararı İptal Davası için belirlenen bilirkişilerin tarafsız ve objektif olmadığı gerekçesiyle 18 Ocak’ta dilekçe ile itirazda bulundu. 

Davanın görüldüğü İstanbul 10. İdare Mahkemesi Başkanlığı’na itiraz dilekçesi veren TMMOB, mahkemenin belirlediği 15 kişilik heyette, iktidara yakınlığıyla bilinen, siyanüre evet diyen, öğrenciyi tehdit ettiği iddia edilen akademisyenler bulunduğunu vurgulamıştı.