Köşe Yazıları

Onu bırak bu var bak

0

Başlık

Bu yazının başlığını (“Başlık” değil, onun da üstündeki, hani “onu bırak..” diye başlayan) ardarda ve hızlı bi’ şekilde, durmadan söylemeye çalışınca çok acayip şeyler oluyor. Dene bi’ bak. Betin benzin atacak, sorarıp solacaksın.

Ah senin o soluk mavi gözlerin…

Diyor The Velvet Underground.  İsveç’te bi’ kıza aşık olmayı planlayan birisinin ona göre hazırlık yapması lazım böyle şarkılarla. “Karabiberim” ve “Kara gözüm” şarkıları kendinizi içinde bulacağınız duruma pek muhtemelen uymayacaktır zira. “Sarı saçlarını deli gönlüme / bağlamışım çözülmüyor” diyen Mihriban var ama bak, o daha bi’ güzel oturtur taşı gediğine. “İlla Serdar Ortaç’tan olsun” diyenle “Je t’aime” de uzlaşılabilir. Yeniliklere açık zihinlere ise hararetle İsveç halk müziği öneriyoruz. “En orijinal ben olu’cam, deneysel takılı’cam” diyenlere de reggae eşliğinde efkar masası fikri cazip gelebilir belki. Iya Waves ‘le deneyin bi’ bakalım, nasıl olacak.

Kuzen

Benim kuzen çalıyor Iya Waves’te, ondan koydum linki. Ama şu da var, gençler güzel müzik yapıyor hakikaten. Kuzen ilginç bi’ şey. Böyle akraba gibi, ama arkadaş gibi de aynı zamanda. Yani oturup bi’ aile ağacı çizdiğinde dayı-teyze-amca-haladan daha bi’ uzakta kalıyorlar, ama genelde daha bi’ yakın oluyorlar bünyeye. “Abi aynı yaşlardasın ya, ondandır” diyenler çıkacak şimdi biliyorum, işte onlara bi’ çift sözüm var: Doğru dersin yeğenim. Yeğen dediğin de apayrı bi’ konu tabi. Hem böyle bi’ usta-çekirge muhabbeti var arada, hem “bana benzeyecek, hayatını ben etkiliye’cem onun” arzusu çaktırmadan, hem bi’ korumacılık duygusu, bi’ sahiplenme, hem de bi’ dostane muhabbet… Çocukla kuzenin ortalamasını alınca yeğen çıkıyor sonuç sanki.

Matematik

Derler, “matematik evrenin dilidir”. Şimdi “Ama bizim Evren var okulda, matematikçe konuşmuyor” gibisinden bi’ espri yapmaya kalksam burada hıyar, mal, öküz, efendime söyleyeyim, iğreenç, öff gibi etiketleri yapıştıracaksınız alnıma. Yapıştırın da zaten, bi’ itirazım yok, ama sonuçta bizim Evren hakikaten matematikçe konuşmuyor. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Kovun anasını satayım, razıyım kaderime. Sosyal etkileşim yoluyla kolektif olarak inşa edilen değer sistemlerinin bireysel özgürlüklere çektirdiği zulme (ki kötü espri yapma özgürlüğü mağdurların başında gelir) karşı bir direnişin sonu dokuz köyden kovulmak olacaksa, varsın olsun. Köyde kırsalda hayat bırakmadınız zaten.

Ekoköy

Şimdi yalan yok, dokuz köyden kovulmaya bu kadar kolay razı olmamın arkasındaki sebep onuncu köyde hayalini kurduğum ekoköye kavuşma umudumdur. Bireyler arası doğrudan etkileşimin mümkün olacağı kadar küçük, ama birbirimizden baymayacağımız kadar da büyük (şöyle 50-70 kişi ideal mesela) bi’ topluluk, şöyle güzel bi’ kırsal alanda, göreceli bi’ kendi-kendine yeterliliği olsun, toplumsal devinim şahane işlesin (gelsin sırtçantacılar gitsin couchsurfer ‘lar), gönüllü sadelikle yoğrulmuş yaşamlarımız olsun, falan. Çok mu şey istiyorum?

Yiğit Özgür ve arkasında bıraktıkları

-Tabi neyi istediğimiz kadar neden istediğimiz ve isteğimize ulaşmak için ne yaptığımız da önemli di mi çocuklar?

-Eveeeeettt.

-Aferin. Şimdi bir örnek verelim. 6 Temmuz günü Ankara güneşli bir yaz gününe uyanıyordu. Aynı gün TBMM’deyse nükleer santrallerin kurulması hakkında kanun tasarısı görüşülüyordu. Bi’ takım çevreciler ve kendilerine nükleer karşıtı diyen palyaço tipli zibidiler ise bu kanun tasarısına karşı topladıkları 170.000 imzayı meclise sunmak istediler. Ardından da yaka-paça gözaltına alındılar falan… Neyse. Şimdi bu kişiler nükleer santralleri neden engellemek istiyorlar?

-Çünküü vatan haini onlaaarr.

-Yok yok, arada kesin birkaç tane cahil, kandırılmış, aklı pek çalışmayan da vardır, hepsine haksızlık etmeyelim.

-Taamaaam.

-Peki ne yaptılar isteklerine ulaşmak için? İmza mı topladılar sadece? Hayır, nükleer karşıtı giysi de giydiler. Yani devlete karşı geldiler. “Devlet nükleer karşıtı giysi giyin” dedi mi bunlara?

-Bilmiiiiyoooruuuzzzz.

-Der mi hiç öyle şey devlet? Demez. Devlet insanların giyim kuşamına karışmaz di’ mi çocuklar?

-Eveeeettt.

-Karışır mı karışmaz mı? Neye evet?

-Yetmeeezzz amaa evveeet.

Şimdi öğretmenlere en ufak bi’ saygısızlık-sevgisizlik falan, haşa. Benim tek derdim Yiğit Özgür tipi eğitim sistemiyle, v/c/efakar öğretmenleri tenzih ederim.

You may also like

Comments

Comments are closed.