Köşe Yazıları

Obezite, darbe ve yaşam biçimi üzerine… – Şadi İdem

0

Ne alaka şimdi diyebilirsiniz. Kanlı bir darbe girişimi sonrasında üstelik OHAL günlerinde sen kalkmış bize obeziteden bahsediyorsun.

Meramımı şöyle anlatayım; toplum sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklarından biridir obezite. Obezite genelde fazla kiloların ve vücuttaki yağ oranının artması olarak bilinse de, obezitenin asıl önemi kalp damar sisteminden, endokrin sisteme, nörolojiden, psikiyatriye kadar pek çok sistem üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmesidir. Ne yazık ki obezite tedavisinin başarıya ulaşma oranı yüz güldürücü değil. Kilo veren kişilerin sadece yüzde beşi ulaştıkları kiloyu koruyabilmekte, büyük bir çoğunluğu tekrar kilo almakta. Zira obezite genetik, çevresel, biyolojik, sosyokültürel ve davranışsal faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Gerek bu “hastalığı” ortaya çıkaran faktörlerin özelliği ve çeşitliliği açısından gerekse zemin hazırladığı rahatsızlıklar nedeniyle kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır.

Umarım şimdi taşlar biraz oturmaya başlamıştır. Devam edelim.

54

Peki obeziteye karşı mücadelede neden başarısız oluyoruz? Kimimiz aslında fazla kilolarımızdan şikayetçi olmadığımızı ve onlarla barışık yaşayıp gittiğimizi söyleriz. Ta ki mayolar saklandığı yerden çıkarılıp, “havalar ısınmaya” başlayana kadar. Ya da dizlerimiz, omurgamız, akciğerlerimiz, kalbimiz tekleyip artık bizi taşıyamadığında, aklımız başımıza geliverir. O zaman bile, çoğu kez işin özüne dokunan tedbirleri almaktan kaçınırız. Durumun vahametini kavradığımızda “olağanüstü hal” ilan edip “sıkı bir diyete” başlarız. Çoğu kez bu sıkı ve olağanüstü diyette “ölçüyü” kaçırırız. Tıpkı daha önce yediğimize içtiğimize dikkat etmeyip, aşırıya kaçtığımız gibi. Nede olsa geçmişten tecrübemiz vardır. Sıkı bir diyet ile 10-15 kiloyu bir çırpıda olmasa da biraz eziyetle verebilmişizdir. Ancak neden her seferinde yeniden ve daha fazla kilo aldığımız üzerine kafa yormayız. Tıpkı neredeyse on yılda bir toplumsal-siyasal yapımızı tarumar eden darbeler gibi.

Oysa obeziteden kurtulmanın yolu daha az yemek yemek ya da aç kalmak değildir. Tıpkı bir daha darbeye maruz kalmamak için demokrasiyi ve özgürlükleri kısıtlamanın faydalı olmayacağı gibi. Bu tür bir yaşam biçimi kısıtlayıcı olup mutsuzluğa neden olacağı için sürdürülebilir de değildir. Çözüm sağlıklı ve düzenli beslenmeyi ve düzenli egzersizi bir yaşam biçimi olarak benimseyip uygulamaktan geçiyor. Bu da geçmişimizle yüzleşmeden ve hesaplaşmadan kotarılabilecek bir şey değil ne yazık ki. Tıpkı darbeler gibi.

Elbette mesele söylendiği kadar kolay değil. Bir kere sağlıksız olduğunu bildiğimiz o atıştırmalıklardan vazgeçmeliyiz. Siyasal, sosyal ve psikolojik olarak gerilimli toplumlarda, hakim ruh hali mutsuzluk olunca, kısa süreli de olsa ruhsal olarak huzur ve mutluluk veren atıştırmalıklardan / alışkanlıklardan vazgeçmek zordur. Hele hele üzerimize ölü toprağı serpilmiş bir yaşama alışmışken, düzenli egzersiz yapmak mı? Bu ne meşakkatli bir kurtuluş yolu…

İşin çeşitlilik kısmını unutmayalım. Daha önce soframıza buyur etmediğimiz envai çeşit sebze ile menşei, kokusu, tadı, görünümü farklı besinlerin birlikteliğini düşünün bir de. Tıpkı yurdum insanları gibi.

Sözün özü farklılıklarımıza saygı duymayı ve çeşitlilik içinde bir arada yaşamayı öğrenmeliyiz. Bunu demokrasiyi ve özgürlükleri kısıtlayarak değil “herkes” için daha fazla demokrasi ve özgürlük ile gerçekleştirilebiliriz. Eğer bir daha obezite illeti ile karşılaşmak istemiyorsak. Tıpkı darbeler gibi… Oldukça zorlu bir öğrenme sürecine ve antrenmana hazır olmamız gerekiyor. Bir de sebatkâr bir iradeye… Ee kimse bu işin bu kadar kolay olacağını söylemedi.

O yüzden maharet hastalığı “sadece” tedavi etmekte değil, kaldı ki başarı oranı çok düşük ve vücuda-topluma verdiği zarar tahmin edilemez düzeyde. Maharet koruyucu hekimlikte yatıyor. Yani hastalığın oluşmasını hazırlayan etmenleri tespit edip ortadan kaldırmada.

Obeziteden kurtulmanın yolu sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yaşam biçimi değişikliğinden geçer. Aksi takdirde kısa süreli OHAL uygulamaları ile fazla kilolarımızdan kurtulsak bile kısa süre içinde çok ama çok daha fazla kilo almaktan kendimizi kurtaramayız. Bedenimizi yaşanmaz kılıp ruhsuz bir mabede dönüştürürüz.

Sizi bilmem ama, kendi adıma memleketimin ruhsuz bedenlerin mabedine dönüştürülmesine gönlüm ve vicdanım razı olmaz. “Söyledim ve ruhumu kurtardım” demek isterdim ama, nafile. Başta kendimizle ve mahallemizle yüzleşmek ve hesaplaşmak için daha fazla çaba gerekli.

53

 

 

Şadi İdem

You may also like

Comments

Comments are closed.