Nükleer enerjiyle aşılamayacak eşik: İklim değişikliği

Bir seneyi daha geride bıraktık. Yeni yıla dair hepimizin umutları, hayalleri var. Fakat bu dünyada yapmak istediklerimiz için önce dünyaya sahip çıkmamız gerek… Geçen ayın gündem konularından Küresel İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP24) sonuç raporu, önceki yılların olanca ağırlığıyla yeni yılın “yapılacaklar listesi” ne girdi. 2030’a kadar karbon emisyonlarının %45 azaltılması, 2050’ye kadar ise sıfırlanması gerekiyor; aksi halde 12 yıl sonra dünyanın fırtınalar, aşırı hava olayları ve sel vakalarının sıklıkla vuku bulduğu bir yere dönüşmesi kaçınılmaz. Lakin piyasanın nimetlerinden faydalanma alışkanlığıyla iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik gerçekçi olmayan öneriler ortaya atılırken, küresel ısınmanın ulaştığı safha acil ve radikal bir değişimi gerektirmekte.

COP24 kurallar kitabının hazırlanması, ülkelerin belli adımları atmak için ortaklaşılmasını sağlayacağı için umut verici. Ancak,  piyasaların her koşulda yeni fırsatlara imkan tanımasından mütevellit, iklim değişikliği bazı ürünlerin çözümmüş gibi pazarlanması için de uygun zemin hazırlıyor. Misal karbon tutucu teknoloji ürünleriyle fosil yakıt endüstrisi cezbedilirken, kömürlü termik santraller düşük karbon teknolojisi ambalajına sarmalanıyor, hatta nükleer enerji üretimi rüzgar enerjisi kadar karbon saldığı iddiasıyla işin simsarları tarafından teşvik edilmeye çalışılıyor… Oysa bugün Paris Anlaşması gereği öngörülen adımların atılması için oluşturulan bütçenin %95’i, dünyada kurulu bulunan mevcut altyapıdan kurtulmanın maliyetine tekabül etmekteyken bunlar gibi göstermelik  önerilerle küresel ısınmada böyle iyileştirmelerle arzulanan değişimin yakalanması mümkün değil .

Enerji yatırım kararlarının hala hükümetler tarafından gerçek şartların gözardı edilerek salt jeopolitik işbirliklerine göre alınması  ise mevcut risklerin iklim değişikliği risklerine eklemlenmesi demek. Bu bağlamda, nükleer enerji üretim tesislerindeki kazalar, nükleer testler, uranyum madenleri, atıklar kısacası  nükleer zincir içinden yayılan radyoaktif kirlilik mevcut haliyle iklim değişikliği riskleriyle içinden çıkılmaz hale getirebilir ve yeni kaza, sızıntı vakalarını arttırabilir. Meseleyi küresel ısınma nedeniyle deniz suyunun yükselmesi açısından ele alırsak, ilk aklımıza getirmemiz gereken deniz kıyısındaki nükleer santrallerin durumu. COP24’te nükleer enerjinin neden çözüm olamayacağına dair Nükleer Bilgi Merkezi’nin (NIRS) Rosa Luksemburg Vakfı aracılığıyla hazırladığı rapor, COP toplantılarında sesini yükseltmeye çalışan nükleer endüstri savunucularına gereken cevabı veriyor. Zira  iklim değişikliğinin etkisiyle deniz suyu seviyelerinin 2-10 santim arasında yükselmesi ve bunun devam etmesi halinde, deniz kıyısındaki nükleer santrallerin içine suyun dolması, santral sahasındaki geçici depolanan atıkların da denize sürüklenmesi veya uranyum madeninde maden atıklarının su taşkınları nedeniyle yeraltı suyuna, oradan da içme suyuna karışması söz konusu. Küresel ısınmanın kuraklık nedeni olacağı bir dönemde misal 4 reaktörlü bir nükleer santralde günlük 28 milyon metreküp suyun (14 milyon nüfuslu İstanbul’un günlük ortalama su tüketimi 3 milyon metreküp su) kullanılacak olmasına rağmen nükleer santral yatırımları yapmak ise uzgörülü olmamak hatta hayal dünyasında olmak demek. Diğer taraftan nükleer santrallerin 40 yıllık işletim ömrünü doldursa da  kapatılmadığı, bilakis bu santrallerin ömürlerinin 20 yıl daha  uzatıldığı göz önüne alınırsa, bakım onarım kapsamının santralin içine su sızması, su baskınları nedeniyle genişletilmesi ve paslanma karşıtı önlemlerin alınması gerekecek. Aksi halde maliyetlerden kaçınmanın bedeli Fukuşima benzeri felaketler olabilir. Kaldı ki maliyetler, kapitalist sistemin şirketler dünyasında görülmek istenmeyen  fazlalıklar…

Bu yazı yeniyasamgazetesi.com/ dan alınmıştır

.

Pınar Demircan

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR