Dış Köşe

Mısır aynı Mısır, Ortadoğu aynı Ortadoğu – Vahakn Keşişyan

0

Bu hafta Mısır’ı ziyaret eden Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fattah Sisi’ye hediye olarak, yanında bir Kalaşnikov AK-47 götürdü. Bunun ne anlama geldiği, Lübnanlıların dediği gibi “iki kişinin konuşmasına bile değmez”. Putin’in götürdüğü bir diğer hediye de, bir nükleer santralin ön anlaşması. Mısır’ın en büyük sorununun elektrik sektöründe olduğu bir yıldır konuşuluyordu zaten; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’ten gelen yardımlarla bu sorunun çözülemeyeceğinin ipuçları da ortaya çıkmaya başlamıştı. Mısır gibi her anlamda büyük bir ülkenin sürdürülebilir bir enerji sektörüne sahip olmaması, dünya çapında felaketlere yol açacağı da biliniyor.
Top atışlarıyla ve tüm Kahire’yi kaplayan afişlerle karşılanan Vladimir Putin, çok hassas bir zamanda yapıyor bu ziyareti. Mısır, Amerika’nın bitmeyen baskıları ve Sina Yarımadası’nda devam eden sorunlarla, Arap Baharı sonrasındaki en zor dönemini yaşıyor. Merkezî hükümetin egemenlik alanının neredeyse tamamen dışında kalan Sina Yarımadası’nda, Muhammed Mursi döneminde de büyük sorunlar yaşanmış, bu sorunlar Mursi’nin ve dolayısıyla Müslüman Kardeşlerin iktidarının çökmesinde önemli bir rol oynamıştı. Mursi döneminde, Suudi Arabistan’ın, Müslüman Kardeşler hükümetine karşı Sina’daki Selefi birliklerini kullanarak, istikrarı bozmayı amaçladığı yönünde tahminlerde bulunulmuştu. Bugün ise, Sina’da Sisi hükümetine karşı çıkan her harekete, geçen hafta bir askerî konvoya yapılan saldırı örneğinde olduğu gibi, Suudi Arabistan hemen tepki veriyor.

Suudi Arabistan ile Mısır birlikte askerî manevralar düzenleseler de, dedikodulara göre, aralarındaki ilişkiler iyi değil. Çünkü Mısır’ın, kalkınma projeleri için Suudi Arabistan’dan isteyeceği çok şey var; ancak görünen o ki, Suudi Arabistan mesafeyi korumak istiyor. Amerika da, başka nedenlerle, Mısır’la mesafesini koruyor. Amerika, ülke içindeki güç dengelerini kendi çıkarına kullanabilmek için, Müslüman Kardeşler’in güçlü olmasını istiyor, ancak bu, en azından şimdilik, Sisi hükümetinin kabul edebileceği bir istek değil.
Enerji için maddi kaynağa ihtiyaç duyan Mısır, bunu Amerika veya Suudi Arabistan’dan alamazsa, bir nükleer santral inşa etmesi için Vladimir Putin’e başvuracak. Geçen yüzyılın ortalarında da aynı şey olmuştu. Nil Nehri üzerinde bulunan Aswan Barajı’nın (‘El Aali’, Yüksek Baraj) büyük masraflarını karşılamak için, o günün cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır, Amerika’dan, İngiltere’den ve Dünya Bankası’ndan yardım istemişti, ancak Batılıların Mısır’dan bir talebi vardı: Doğu’dan silah almayacak ve devlet bütçesinin idaresinde Dünya Bankası’na olağanüstü yetkiler verecekti.

Cemal Abdül Nasır bu şartları kabul etmedi, Arap milliyetçiliğine başvurdu, yüzünü Sovyetler Birliği’ne döndü. Tabii ki, bu işler bu kadar basit yürümüyor. Doğrudan Sovyetler Birliği’ne gidemeyeceğini, önce Amerika’ya karşı bir düşmanlık durumu yaratması gerektiğini bilen Abdül Nasır, işe Süveyş Kanalı’nı devletleştirip, Batı’nın ve İsrail’in gemilerine kapamakla başlamıştı. 1956 Sina Savaşı bu şekilde çıkmıştı. Savaşın hikâyesi çok uzun, ama sonuç olarak Sovyetler Birliği ve Amerika Mısır konusunda anlaşmaya varmıştı. Anlaşmaya göre, Amerika, Aswan Barajı’nın Sovyetler tarafından inşa edilmesine itiraz etmeyecekti.

Aswan Barajı 1970’te açıldı. 45 yıl sonra bugün, Rusya yine bir nükleer santralin inşası için devreye girdi; ilk aşama olan ön anlaşmalar yapıldı bile. Bu ‘tarihsel tekerrür’, bize Ortadoğu hakkında ne söylüyor? Öncelikle, buradaki ülkelerin, yarım asır sonra, hâlâ, kendi başlarına bir enerji projesini hayata geçiremediklerini gösteriyor. Bu da, bölgenin dış etkilerden hâlâ kurtulamadığına, bu etkilerin birbiriyle çatışacağına ve sonuç olarak burada savaşların devam edeceğine işaret ediyor.

 

Vahakn Keşişyan – AGOS

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.