Önce Tunus, ardından Mısır’daki gelişmeleri medyadan canlı olarak izledik. Bütün dünyada yüzmilyonlarca insan devrim heyecanını beraberce yaşadık. Meydanları doldurup itirazlarını ve taleplerini dile getirenlerin aslında ne yaptıklarını, gözümüzün önünde olup bitenleri devrim mi, isyan mı, ayaklanma mı diye adlandırmamız gerektiğini hararetle tartıştık. Ardından biraz uzaktan, biraz tepeden bir bakışla Ortadoğu haritalarını önümüze açıp yapma bir bilgelikle sorduk: şimdi sıra kimde?
Aslında bu basit sorunun cevabı da çok açık. Tunus ve Mısır’da kitleler korku eşiğini aşıp meydanları doldururken üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar. Diktatörlerini devirdiler ve merakla geleceği beklemeye başladılar. Bundan sonraki süreçte alınacak yol bilinmezlerle dolu. Bir yanda demokrasinin kurumsallaşması var, diğer yanda devirdikleri diktatörleri aratacak yeni tiranların yönetimi ele geçirme ihtimali.
Tunus ve Mısır’da gerçekleşen iktidar değişimleri sadece otokratik yönetimlerin boyunduruğundan kurtulmayı bekleyen ülke halklarını değil, demokratik yönetim modeli iddiasındaki ülkelerin halkları için de muazzam fırsatlar sunuyor. Sıra kimde sorusunun cevabı işte burada gizli.
Mısır ve Tunus’u ilgiyle izleyen batılıların önünde uzun ve zorlu bir görev var. Şimdi hepimiz işin en zor kısmını başarmış olan Tunuslu ve Mısırlı kitlelerle dayanışmak, bundan sonra alacakları yolun demokrasiye çıkması için dışarıdan destek vermek zorundayız. Bunun için yapılacak iş çok açık. Kendi yöneticilerimizin üzerinde kararlı bir baskı uygulayarak eski politikalarını gözden geçirmeye zorlamak, Tunus ve Mısır’ın yeni yöneticilerine meydanların boş olmadığını sık sık hatırlatmak gerekiyor.
Batılı, “demokrat” yönetimlerin Mısır ve Tunus’taki gelişmeler karşısında izledikleri aşırı ihtiyatlı tutum kimsenin dikkatinden kaçmadı. Özellikle AB’nin Tunus ve Mısır meydanlarına karşı mesafeli tavrı bundan sonra olup bitecekler hakkında kaygı duymamız için yeterli. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da batı ülkeleri kendi ülkelerinin ve şirketlerinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaya devam ederlerse Tunus’ta ve Mısır’da demokrasi yanlılarının işi gerçekten zor olabilir.
Tunus ve Mısır halklarının yanında olduğumuzu her fırsatta göstermeliyiz. Olayları uzaktan izlemekle yetinmek yerine kendi yöneticilerimizin sürece katkıda bulunmalarını yüksek sesle talep etmeliyiz. Basın özgürlüğü, şeffaf ve adil seçimler, koşulsuz örgütlenme hakkı gibi küresel demokratik standartların uluslararası ilişkilerde asgari koşul olması için baskı yapmalıyız. Bu yalnızca Mısır ve Tunus halkların başladığı işin tamamlanması için değil,
Batılı ülkelerin de kendi ikiyüzlü yönetimleriyle yüzleşmeleri ve gerçek manada demokratikleşmeleri için de şart.
Yani sıra şimdi hepimizde.