Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Mağdur erkeklikler geçidi

0

Türkiye’nin en uzun soluklu ve türlü türlü erkekliklerin boy gösterdiği Behzat Ç: Bir Ankara Polisiyesi dizisinin spin off’u Saygı yakında Blu Tv’de son bölümüyle final yapacak. Yeni sezonu gelecek mi henüz bilmiyoruz ama Saygı Ercüment Çözer’in aslında neleri çözdüğünü bizlere gösteriyor.

Öncelikle dizinin adı Saygı, çünkü Ercüment Çözer için şu dünyada en önemli şey saygı… Saygısız insanları cezalandırmak ve rehabilite etmek için Ercü kendi hapishanesini, hatta yargı sistemini geliştirmiş. Hükümet, polis filan umurunda değil, hatta onların içine sızmış, derin devlet gibi çalışıyor. İlk bölümde bakanın elinden yılın en başarılı iş insani ödülünü alırken zor günlerde elini taşın altına koymaktan geri durmayan bir ‘babayiğit’ diye sahneye çağrılıyor, ödülü aldıktan sonra uzun bir konuşma yapacak gibi görünüp sadece “teşekkürler” diyor, salonu terk ederken de rock müzikli soundtrack eşliğinde ödülü çöpe atıyor. Yani aslında kendisi dışında ciddiye aldığı kimse olmayan, asi, hatta ergen bir karakter. Bu nedenle de kendi adalet anlayışlarını yerine getiren maskeli ikili Helen ve Savaş ile yolunu kesiştiriyor.

Psikopatlığın motivasyonu

Tiyatro sahnesinde ilk olarak Shakespeare’in Fırtına’sındaki Prospero’nun kızı Miranda olarak göreceğimiz Helen, babasının dizinin dibinden ayrılmayan Miranda’nın arketipinden kurtulup kocasını yoldan çıkaran Lady Macbeth’e dönüşecek; o da yeni tanıştığı Savaş’ı sokak hayvanlarına işkence çektirip öldüren, kadın cinayetleri işleyen ve tacizci erkekleri öldürmek için cesaretlendirecek ve böylece onlar da Ercüment Çözer gibi adaletin iplerini kendi ellerine almaya başlayacaklardır. Bu maskeli ikili, Saygı’nın Müge Anlı’sı Hasret sayesinde meşhur olacaklar, işe yaramaz Savcı Halit Mehmet Güçlü’ye kafa tutacaklar, ama aslında Ercüment Çözer’in oyunlarına alet olacaklardır.

Bu arada Ercüment Çözer’in psikopatlığının motivasyonuna da cevap veriyor dizi. Küçük yaşta anne babasını kaybeden Ercü, Nazi babaannesi tarafından yetiştirilmiş ve meşhur serveti bu babaannesinden kalmış, on sekiz yaşına gelince de babaannesi tarafından işlerin başına getirilmiş. Neden dede değil de babaanne Nazi soramıyoruz bile, çünkü Ercü’nün ailesindeki neredeyse tüm erkekler saftirik, melaike, mağdur karakterler.

Saygı bir yandan Türkiye toplumundaki eril şiddeti eleştiriyor ancak bir yandan da bu şiddetin ancak yine eril bir şiddet tarafından önlenebileceğini savunuyor. Diğer bir yanda da babası tarafından yüz üstü bırakılan Helen’i ya anti kahraman Ercüment Çözer’e ya da Savaş’a bağımlı fevri bir genç kadın olarak gösterirken, Savaş’ı hem sınıfsal olarak hem de Helen’e hissettikleri nedeniyle mağdurlaşan, başından beri Ercüment Çözer’e güvenmeyi reddetmiş, daha rasyonel, gururlu, ceylan düşleri gören, masumane bir yöne çekiyor.

Mağdurlar arasında ‘en mağdur’, kontrolsüz erkeklik

Geçtiğimiz ay final yapan bir diğer Blu Tv mini dizisi Yarım Kalan Aşklar’da yaratıcı gibi görünen ve heyecan verici bir hikayeyle başlayıp mağdurlar arasında en mağdur ama aynı zamanda da en fail, yine bir erkek baş karakterle karşımıza çıktı. Esrarengiz bir şekilde sokak ortasında öldürülen gazeteci Ozan, giderek artan kör olma vakalarının arkasında yatan gerçek sebebi araştırmaktadır. Ancak ani bir şekilde öldürülünce kendini uyuşturucu bağımlısı ve işe yaramaz cinayet masa komiseri Kadir Bilmez’in bedeninde yeniden hayatta bulur. Ozan, Kadir’in bedenindeki kaotik hayatına nasıl adapte olacağını anlamaya çalışırken bir yanda da içine düştüğü çatışmalar silsilesinde hayatta kalmaya çalışacak, Kadir’in yıllardır ihmal ettiği kızına babalık yapmak durumunda kalacak, bir yandan da nerdeyse etrafındaki tüm kadınların hayatını nasıl mahvettiğine şahit olacaktır.

Böylece fecaat bir erkeğin içine kaçan mağdur Ozan karakteri sayesinde, aslında içten içe o erkeğin masumane katmanları ortaya dökülüyor ve seyirci vurdum duymaz, beş para etmez bir erkeğin içinde yatan sözde suçsuz ve çaresiz erkeklik haliyle özdeşleşmiş olmuyor mu? Ne diyelim, bravo! Evet Blu Tv karşımıza daha fantastik, daha zengin ve nispeten daha eleştirel hikayeler getiriyor ancak, bir yandan da bu tür işlerle ana akım medyadan alışık olduğumuz, travmatik geçmişi, kayıpları ve mağduriyetleri nedeniyle kabalaşan, şiddete ancak şiddetle karşılık veren, kendini kontrol edemeyen erkekliklerin geçidi haline geliyor.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.