Geçtiğimiz hafta içinde İzmir’de üst üste çevre ve küresel iklim değişikliği ile ilgili iki toplantı yapıldı. İlk toplantı 20 Şubat perşembe günü İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce tarihi Havagazı Fabrikası’nda düzenlenen ‘İzmir Yeşil Şehir Eylem Planı’ ile bir süredir yine Büyükşehir Belediyesi tarafından sürdürülen ‘İzmir Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı’nın ortaklaştırılması için düzenlenen çalıştaydı.
İkincisi ise ertesi günü Selahattin Akçicek Kültür Merkezinde Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve Konak Belediyesi tarafından düzenlenen ‘İklim Değişikliği, Kent ve Sağlık’ sempozyumuydu.
Bilindiği gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi 2015’den bu yana Başkanlar Sözleşmesi’ne (Convenant of Majors for Cilimate and Energy-CoM) üye… Büyük çoğunluğu Avrupa ülkelerinden olan içlerinde Paris, Londra, Kopenhag gibi belediyelerin de yer aldığı irili ufaklı beş bine yakın kentin belediye başkanları bir araya gelerek yönettikleri kentlerin sera gazı emisyonlarını düşürmeye çalışıyor. Sera gazı emisyonlarını sınırlamak için uluslararası çabaların yetersiz kaldığı bu dönemde, yerel temelde önemli bir girişim; CoM… Sisteme giren birçok kent 2030 yılında ‘karbon nötr’ hale gelmeyi hedefliyor.
İzmir, 2030’a kadar emisyonlarını yüzde 40 azaltacak
İzmir Büyükşehir Belediyesi ise önce 2020’ye kadar %20 azaltım sözü verirken şimdi hedefini 2030 yılına kadar %40 azaltım olarak değiştirmeye hazırlanıyor. Diğer yandan Büyükşehir Belediyesi bu dönemde de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Yeşil Şehirler Programı’na katılmış. Ülkemizde EBRD’nin bu programına katılan ilk belediye olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, şimdi bu program için ‘İzmir Yeşil Şehir Eylem Planı’nın’ (YŞEP) oluşturmaya ve bu eylem planını ‘İzmir Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı’ ile bütünleştirmeye çalışıyor. Hazırlanacak planın uygulanması ile aralarında su, hava ve toprak konularının da yer aldığı kapsamlı bir dizi çevre sorunuyla mücadele edilmesi ve ayrıca kentin sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar %40 azaltılması hedefleniyor.
Toplantıda bu hedefler için belirlenen yüzden fazla hedefin öncelik sıralaması yapıldı. Küresel iklim krizine hazırlıklı, çevre ve ekosistem sorunlarını mümkün olduğu ölçüde en aza indirme gayreti içinde bir kent olabilmek; başlangıçta kulağa hoş geliyor. Küresel iklim değişikliği sonucu meydana gelecek ekolojik yıkıma dirençli kentler oluşturmak tabii ki çok önemli. Ancak bu hedeflerin uygulanabilirliği ayrı tartışma konusu. Küçük bir örnek vermek gerekirse İzmir’in sera gazı emisyonlarının neredeyse %60’a yakını sanayiden kaynaklanıyor ve sanayi emisyonların kontrolü üzerinde yerel yönetimlerin bir yetkisi yok.
‘Sürdürülebilir kalkınma’ hayali
Resme bir de farklı açıdan bakalım: Yeşil Gazete’de geçen hafta yayımlanan dikkat çekici bir yazı vardı: ‘Kapitalizm gezegenin kanseridir; çok geç kalmadan operasyon yapalım…’ Double Down News’te 30 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan, George Monbiot’nun konuşmasından Ömer Madra’nın yaptığı çeviri, aslında yıllardır anlatmaya çalıştığımıza benzer dikkat çekici ifadelerle dolu. Kapitalist sistemin kaynakları ve büyüme kapasitesi sınırlı olan gezegenimiz için tamamen öldürücü bir kanser olduğu vurgulanan yazıda, bu sistemin sadece iklim krizini yaratmadığı, gezegenimizi tamamen ve hızla bir çöküşe götürdüğü vurgulanıyor.
Gelişmeden sadece ekonomik büyümenin algılandığını ve yıllık ortalama %3’lük ekonomik büyüme ile dünyanın 24 yılda ikiye katlandığını; politikacıların memnun olduğu ve savunduğu bu tablonun kaynaklarını tüketerek dünyayı büyük bir hızla sona doğru götürdüğü belirtiyor Monbiot konuşmasında… Çünkü dünyanın kaynakları sınırlı ve her 24 yılda kesinlikle iki kat artmıyor… ‘Sonlu bir gezegende sonsuz büyüme, felaket için yazılmış bir reçeteden başka bir şey değildir’ diyen Monbiot uzun ve örneklerle zenginleştirdiği konuşmasının sonunda gezegenimizin hayatta kalmasının tek koşulunun kapitalizme veda etmekle mümkün olabileceğini vurguluyor.
Tek yol, kapitalist sistemi terk etmek
Yıllarca ‘sürdürülebilir kalkınma’ diye bir kavramın olamayacağını anlatıp durduk. Kalkınmanın sadece ekonomik boyutu ile ele alınmasının yanlış olduğunu, ‘ekonomik büyüme’ ile küçük bir kesim zenginleşirken gitgide dünyanın büyük bir bölümünün yoksullaştığını, ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin günden güne büyüğünü vurguladık. Herkesi zengin etmek, bugün 100 tane daha kaynaklarını sömürecek gezegen bulmaktan geçiyor. Bunu yapamayacağımıza göre; ekonomik büyümeye dayanmayan, eşitlikçi, minimalist, sürdürülebilir bir yaşam tarzını ortaya koyan bir sisteme bir an önce geçmemiz gerekiyor. Küresel iklim değişikliği, çevresel kaynakların tükenmesi, türlerin soyunun yok olması, kısaca ekolojik çöküş, kapitalist sistemin sonucudur. Ekolojik çöküşü durdurabilmenin yolu kapitalist sistemi terk etmekten geçiyor… Ama zamanımız gerçekten çok azaldı, hatta kalmadı…
Tekrar İzmir örneğine dönecek olursak yerel yönetimlerin kapitalist sistemin bazı kuruluşlarıyla uygulamaya çalıştığı gerek ‘Yeşil Şehir Eylem Planı’ gerekse ‘Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı’ kentlerimizi; yaşadığımız ekosistemleri, dünyamızı içine düştüğü ekolojik çöküşten, sorunun temelde bir sistem sorunu olması nedeniyle kurtarmayacaktır. Ancak yine de bu çabalar toplumun konuya ilgisini artıracak ve belki de kapitalist sistemi değiştirebilmesi için bugün artık çok değerli olan insanlığa ‘zamanı’ kazandıracaktır.