Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘Küçük güzeldir’, hala kaldıysa…

0

Mahallemizdeki bakkallar, kentimizdeki bağımsız kitapçılar, tuhafiyeler, ayakkabıcılar, terziler, elektronik eşya tamircileri hızla yok olurken AVM’ler yükselmekte ve kentlerin her yerini bir nizam marketler doldurmakta. Şimdilerde ise pandeminin de etkisiyle sanal alışveriş piyasayı domine etmekte. Bu son duruma Covid-19 dan dolayı sağlık endişesinin ve fiyatların uygunluğunun yol açtığı söylenebilir belki, ancak ben işin sosyal boyutunun bizi nereye getirdiği üzerinde durmaktan yanayım.

Hem kendi esenliğimiz hem de onların esenliği için bir sosyal sınıf olarak küçük esnafla empâti kurmayı çok önemsiyorum. Hemen mazeretler sıralayabilirsiniz: Büyük işletmelerde fiyatlar uygun, zamanım yok, kampanyaları var, kolay oluyor v.s. Ekonomisi elvermediği için en ucuzu aramak zorunda kalan insanları ayrı tutarsak diğer mazeretlerin pek geçerliliği yok. Çünkü sosyal yaşamınız temas ettiğiniz insanlar, mekânlar ve olaylar üzerinden gelişir ve zenginleşir.

AVM sosyalleşmesi

Örneğin kentinizin esnafını bir kenara bırakıp her satıcıyı bir arada bulabilme ve arabanızı park etme kolaylığı sağladığı için AVM’ye gittiğinizde sosyal yaşamın da AVM’leşmesine katkıda bulunursunuz. Neden mi? O mekânda sizin için sadece satıcı vardır. Hal hatır sorup çay kahve içemezsiniz. Okuldan gelecek çocuğunuz için evinizin anahtarını bırakacak bir ilişki geliştirmeniz imkânsızdır. AVM kitapçısından sorduğunuz bir yazar veya çevirmen hakkında bilgi almanız çok zordur. Onlarca içeriksiz popüler kitap almazsanız ayıp olur gibi gözünüze sokulur.

Büyük çiftliklerin bol pestisitli milimetrik yetiştirilmiş gıda ürünleri askeri nizam dizilidir reyonlarda. Ürünlerinde zehir ve kimyasal gübre kullanmayan idealist küçük üreticinin ürünlerini görmeniz hayaldir o reyonlarda. O üreticilerin çocuğunu okula gönderip gönderemediğinden, iklim krizinden nasıl etkilendiğinden haberiniz bile olmaz. Bir şov dünyasıdır AVM. Orada size hizmet eden genç işçilerin neler yaşadığını öğrenmeniz de ulaşamayacağınız bir şeydir. Çünkü sizinle satış performansı dışında iletişim geliştirmesi yasaktır ya da zorunludur buna aldığı primlerle maaşını düzeltebildiği için.

Sanal satış tekellerine gelecek olursak durum daha da vahimdir. Bu tekeller üreticiye verdiği acımasız düşük fiyatlar ve çalıştırdığı işçilerin aşırı sömürüsü sonucu çok ucuza ürün satarlar. Bunun en başarılı örneği, çalıştırdığı işçileri sendikalaşmaması için istihbarat örgütüne takip ettiren, daha çok çalışabilmeleri için tuvalete gitmemeleri önlemi geliştiren, sakatlandıkları zaman iş kazası değil kendi hataları olduğunu tehditle kabul ettiren ve bu sayede dünyanın en zenginlerinden olan Amazon şirketi sahibi Jeff Bezos’tur.

Alışveriş politik bir eylemdir

 

Yani demem o ki bir nesne almak politik bir eylemdir. Ekonominiz uygun olduğu halde sırf ucuz olduğu için o nesneyi -buna kitap da dahil- bu internet tekellerinden  alıyorsanız işleyişe bir anlamda katkıda bulunuyorsunuz. Sadece buna değil internet fiyatlarının kendisine tehdit olarak sunulup aşırı indirim istenen butik veya küçük işletmecinin geçireceği sinir krizine de katkıda bulunuyorsunuz.

İşin çok önemli ve diğer boyutunu ise kent sosyolojisinin ve kamusallığının giderek alışverişin sanal sitelerden yapılıp sadece kafelerde buluşmaya indirgeniyor olmasıdır. Örneğin kentle sıkı bağlar kurması gereken üniversite öğrenci ve akademisyenlerini yalnızca kampüs çevresindeki kafelerde görebiliyoruz giderek. Şimdi pandemi koşullarında bu bile olamıyor. Kitabevlerinde ise sadece bazı öğrenci ve akademisyenleri görebiliyoruz ki bu da parmakla gösterilecek kadar az. Çalıştığı alanın üreticisi, esnafı ve mekânlarıyla bağları da yok denecek kadar az maalesef.

Neoliberalizmin çağında ulus – devletin merkeziyetçiliğini devletin asıl sahipleri büyük tekeller devam ettiriyor. Mevcut sistem devam ederse küçük üreticinin onlara mâhkum olmak veya yok olmaktan başka şansı yok gibi. Peki alternatifimiz yok mu?

Eğer evimize çekildiğimiz yaşamlarımızdan kafamızı kaldırıp kentte ortaklaşma ve dayanışma adına neler yapılıyor diye bir bakabilirsek elbette var. Birçok kentte gıda toplulukları, kooperatifler, butik kitabevleri, ulusal planda butik yayınevleri, sanat atölyeleri, ortak ekonomili işletmeler, ekolojik ve otonom kolektifler ve dayanışma ağları büyük bir çaba içerisinde üretici ve türetici (tüketici ) yaşamını ortaklaştırmak için. Sosyal yaşamı ve kamusal alanı tüm veçheleriyle zenginleştirmek ve gezegeni tüm canlılar için yaşanılır kılmak için.

Bir örnek: Antalya’da yaşayan bir arkadaşım vegan ve doğal ürünler satan bir dükkân açarak hem küçük üreticiyle işbirliği yapmış hem de beslenmenin politik bir şey olduğunu ortaya koymuş oldu. Mekânın ismini de “Vegan Bakkal” koyarak süpermarket anlayışı ve kültürüne bir nazire yaptı bence. Çok sevindim ve bu örneklerin çoğalacağına dair umudum arttı. Arkasından açılan ve gıda topluluğuyla ve küçük üreticilerle dayanışma halinde olan vegan kafe de umudumun artmasına örnek oldu.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.