Küçük /büyük değil özerk belediye – İkbal Polat

İkbal Polat

AKP’nin 8 Ekim’de TBMM’ne sunduğu “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” kamuoyunda sağlıksız bir şekilde tartışılmaya devam ediyor.

MHP Başkanı Devlet Bahçeli, Büyükşehir Belediye Kanunu Tasarısı’nın, Türkiye’yi adım adım federasyona götürme emareleri taşıdığını ve tasarıya karşı olduklarını ifade ediyor.

CHP’li Birgül Ayman Güler de, “bu yasa eyalet yapısı demektir” yorumuyla Bahçeli ile benzer düşünüyor.

Son haber ise CHP MYK’sının yapmış olduğu toplantıda tasarıda bulunan “anti demokratik” hükümlerin geri çekilmesi şartıyla yerel seçimlerin erkene çekilmesine “evet” diyecekleri yönünde.

Yerel seçimlerin öne çekilmesi için yapılacak bir anayasa değişikliğine şartlı evet demek nasıl bir siyaset anlayışıdır bilemiyoruz, lakin CHP MYK’sının yasayı “bölünme” korkusuyla değerlendirmemesi sevindirici.

Gelelim AKP’ye…

AKP’nin ustalık döneminde olduğunu bu yasanın hazırlanmasından ve sunumundan anlıyoruz. 2003 yılındaki Kamu Yönetimi Reform Taslağı’nın veto edilmesinden ders aldıkları belli. Ama bu ders, AKP’yi sadece usta bir idare-i maslahatçı yapıyor. Yani meseleyi geçiştiriyorlar. Şöyle ki;

2003’de hazırlanan Kamu Yönetimi Reform Taslağı’nın veto edilmesinin sebebi, Anayasa’nın 126. Maddesi’ne aykırılık iddiası idi. Yani yerel yönetimlerin merkezi idarenin vesayeti altında, illerin idaresinin “yetki genişliği” ilkesine dayanıyor olmasından kaynaklı yerel yönetimlere yetki devri yapılamıyordu. (1876, 1921 ve 1924 Anayasalarında bulunan “illerin idaresi yetki genişliği ve görevler ayrılığı ilkesine dayanır” ifadesi 1961’de kaldırılarak sadece “yetki genişliği” ilkesi esası getirilmiştir.)

Bunun için ya Anayasa değişikliği gerekiyordu ya da kanuna referans olacak bir uluslararası sözleşme. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bu kanun için dayanak olabilirdi, lakin ilgili maddelere çekince konulduğu için hükümetin bu çekinceleri kaldırması gerekiyordu.

İkisini de yapmadı.

AKP bu kez 2012 Eylül’ünde Büyükşehir Belediye Kanunu’nda değişiklik yapan söz konusu tasarıyı Meclis’e taşıdı. Bu tasarı ile 13 yeni büyükşehir kurularak toplamda 29 büyükşehir statüsündeki ilin sınırları ve görevleri ile ilgili yeni bir düzenlemeye gidiliyor.

Tasarı dayanağını, Anayasa’nın 127. Maddesi’nde yer alan “büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir”ifadesinden alıyor. Büyükşehir kurarak buralara ilişkin özel yönetim geliştirebilir.

Ayrıca merkezi idareden bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği olan il özel idareleri kapatılarak, görevlerinin belediyelere bırakılması düşünülüyor. Yani merkezi idarenin yetkilerinin devri ile ilgili hiç bir düzenleme bulunmuyor.

Dolayısıyla Devlet Bahçeli ile Birgül Ayman Güler’in ‘korkacağı’ bir durum zaten söz konusu değil.

Lakin belediye sınırının il sınırı olması ile sorunların çözümü ne kadar mümkün olacak? Biraz zor. Eğer yerinden yönetimingüçlendirilmesi ise mesele, yapılması gereken belli, mevcut yapının seçimle geleceği mekanizmayı kurmak. Yani Vali’yi seçimle getirmek.

Geriye sadece ölçekle ilgili tartışma kalıyor. Bir belediyenin optimum büyüklüğü ne olmalıdır? Bunun cevabı da yeni sağın söylemi olan“küçük olan güzeldir” ile belirlenemez.

Avrupa ülkelerinde Yerel Yönetim Reformu’nun ilk ayağını küçük ölçekli yerel birimlerin birleştirilerek büyük ölçekli yerel birimler haline getirilmesi oluşturuyor. Avrupa ülkelerinde 70’li yıllarda, belediye sayılarında yüzde 80’lere varan azalmalar söz konusu iken, Türkiye’de tam tersi belediye sayısında bir artış söz konusu.

2005’teki yasal düzenlemelerle, nüfusu 2000’in altındaki yerlerin ölçek ekonomilerinden yararlanamadığı, bazı hizmetleri pahalı elde ettikleri ve bu yüzden birleştirilmeleri gerektiği iddia edilerek belediye kurulabilmek için gereken nüfus 5000’e çıkarıldı.

Küçük ölçekli birimlerin birleştirilmesi gerektiğini savunanların diğer iddiası ölçek ekonomisi açısından kamunun kaynaklarının tasarrufunda ve kaynak kullanımında etkin olacağı. Kamu hizmetlerinden yararlananların sayısının artması kamu kaynaklarından tasarruf sağlayacağı gibi kaliteyi de arttıracak deniyor.

Buradaki önemli nokta, küçük ölçekli yerel birimlerin birleştirilmesi karşısında demokrasinin ve halkın katılımını azalacağı yönünde kaygıların olması. Lakin yapılan araştırmalar ölçek ile demokrasi arasındaki ilişkinin belirlenmesinde bir güç ilişkisinin olmadığı yönünde. 50 kişiden sonra ölçek ve demokrasi arasındaki ilişkinin önemsizleştiği söyleniyor. Hatta daha geniş yerel yönetim birimlerinin katılım, özellikle de örgütlü katılım için daha iyi fırsatlar sunduğu ifade ediliyor.

K. Newton’un “Yerel Yönetimlerde Ölçek, Verimlilik ve Demokrasi” adlı çalışmasında, küçük idari birimlerin demokratik erdemleri abartılırken, demokratik yetersizliklerinin göz ardı edildiği belirtiliyor.
Belde ve küçük ilçe belediyelerinin çoğu norm kadrodan yoksun olduğu gibi, borç içerisinde ve ancak personel ödemelerini yapabiliyorlar. Bu da kamusal hizmetlerde kalite ve yeterlilik sorununu açığa çıkarıyor.

ÇÖZÜM ÖZERKLİK MODELİNDE

Dolayısıyla CHP, yeni sağın “küçük güzeldir” yaklaşımıyla yaptığı muhalefetle yerel yönetimlerde özerklik ve demokrasi sorununun üzerini örtüyor.

Yerel yönetimlerin demokratikleşmesinin en önemli adımlarından biri özerklik ilkesinin hayata geçirilmesidir. Dolayısıyla küçük ya da büyük olması değil, belediyelerin özerk ve katılımcı olup olmamalarıdır asıl mesele. 2012 yılında hala merkezi idarenin vesayeti altında bulunan yerel yönetim yapısı bir utanç konusudur.

Yetki genişliğine dayanan güçlü merkezi yönetim yerine, görevler ayrılığına dayalı güçlü ve demokratik yerel yönetim yapılanmasının yolu açılmalıdır. Merkezi idarenin yetkileri, yerel yönetimlere devredilerek özerk, demokratik yerinden yönetim anlayışı geliştirilmelidir.

Tuhaftır ki, CHP, AKP’yi tasarıyı hazırlarken belde belediyelerin halkına sormadığı için Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’na aykırı davranmakla suçlarken, AKP ise tasarıyı yerindelik ilkesinden dolayı aynı Şart’a dayandırıyor.

Lakin ikisi de Şart’taki özerklikle ilgili çekincelerin kalkmasından yana olmalarına rağmen, bugün lafını dahi etmiyorlar. Bunun tek açıklaması var, ikisi de halkın vereceği tepkiyi, değişim isteğini kendi güçleri oranında yönetemeyeceklerinden korkuyorlar.

Bu nedenle artık ikisini de Türkiye siyasetinin idare-i maslahatçısı olarak görebiliriz.

Ayrıca ekonomik göstergeler açısından tasarruf oranlarının yukarı çıkması için konut edinme maliyetinin azalması gerekiyor, ki büyümeye tam gaz devam edebilsinler. Bunun için de kentsel dönüşüm projelerini hayata geçirmiş olmaları gerekiyor.

Bu nedenle de büyükşehirleri düzenleyen yasa tasarısı, yerel seçimlerde siyasal olarak AKP’ye yarayacağı gibi, yapısal olarak da kentsel dönüşüme hizmet edecektir.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

Antalya’da olmayan suya HES yapacaklar

Antalya- Konyaaltı'ndaki Doyran Deresi'nin üzerine yapılmak istenen HES'den etkilenecek 11 köyün halkı mücadeleye hazırlanıyor.

Konut konut konut … ama hangi konut?

Türkiye'deki konut sorununun çözülmesi için ilk maddeler, onun bir meta değil, hak olarak ele alınması ve yaklaşımın 'mülk' yerine 'kiralık konut' biçiminde olmasıdır.

Moda dünyası çocuk istismarı üzerinde yükseliyor

Çocuk işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının temel sebebi, denetimsizliğin getirdiği sömürü kolaylığı. Lüks markalar için ise 'bakmazsan görmezsin' kuralının işlediği bir sır değil. 

EN ÇOK OKUNANLAR