“Böylesi zamanda bu mu yazılır?” diye soruyor olabilirsiniz kendinize. Ben sordum, oradan biliyorum. Ve “Evet” dedim, “Böylesi bi’ günde bu yazılır”. “Kırsala Dönüş” yazı dizisinin 4. yazısı bu. “Her hafta bir yazı!” diye başladığım, ama bu sözümü tutamadığım için özrümü kabul edin, ve bundan sonraki “haftada 1!” ihlallerime de sayın bu özrü, şimdiden.
Böylesi zamanda bu yazılır. Çünkü hepimiz her geçen gün biraz daha emin oluyoruz, bu “sistemin” içinde olduğumuz sürece kapkara günlerin de sonu gelmeyecek, bir arkadaşımın Twitter’da yazdığı gibi “mutsuzluktan öleceyiz” hissiyatımız da azalmayacak. Artacak. Saçmalıklar ve vicdansızlıklar ve şaşırmaya mecal bırakmayan tahakkümler arasında sıkışan kalplerimiz bile alışacak karanlığa. Her gün koştura koştura, somurta somurta, sızlana sızlana ve mutsuzlukla su taşıdığımız değirmenin dişleri arasında önce umutlarımızı kaybedeceğiz hepten, sonra da ruhlarımızı.
Kırsalda adil, vicdanlı ve ekolojik mikro-toplumlar kurmak, grinin bu amansız istilasının önüne dikebileceğimiz tek barikat. Diyoruz ya işte, “tüketmesek, kredi kartlarını kullanmasak, genel greve gitsek..” Ama olmuyor hiç biri. Olmayacak da, o saydığımız şeylere göbekten bağlı olduğunuz için. Yukarıdaki paragrafın başında yer alan tanımıyla Kırsala Dönüş, şehirlerde kalacakların da tek umudu. Hadi, bu kadar köşeli cümleleri sevmiyorsunuz belki; yumuşatayım: Tek gerçek umudu.
Böylesi zamanda bunu yazmak lazım, o yüzden.
Diren vicdan.
***
Kırsala Dönüş” dizisinin ilk yazısı “Başlıyor”u şu adresten okuyabilirsiniz.
Dizinin ikinci yazısı “Algoritma”yı şurada okuyabilirsiniz.
“Kırsala Dönüş” dizisinin 3. yazısı “Sözlük”üşu adresten okuyabilirsiniz.
Kırsala dönüş yazı dizisinin 5. yazısı “Balonlar ve konfetiler”i şu adresten okuyabilirsiniz.
Kırsala Dönüş yazı dizisinin 6. yazısı “Dört Yol”u şu adresten okuyabilirsiniz.
***
Gönüllü sadelik: İngilizce “voluntary simplicity” olarak da tanımlanan bir hayat felsefesi ve pratiğidir. 3 Ekoloji’nin 2012 sayısında yazdığım “Gönüllü Sadelik” makalesinde yaptığım tanım şuydu: “Daha fazla mal ve hizmete ulaşma imkanına potansiyel olarak sahip olunmasına rağmen, mutlu olmak motivasyonuyla, iktisadi değerler dünyasına asgari oranda dahil olmak kararı ve uygulaması.” Konuyla ilgili 5 sene önce ilki düzenlenen Yeşil Ekonomi Konferansı’nda yaptığım sunum şuradan izlenebilir (gençtik o zamanlar tabi). “Yeşilin Aslı” Radyo Programı’nda da 2 sene önce verdiğim mülakat şuradan dinlenebilir. 3 Ekoloji’de yayınlanan makalemi henüz internete koymadık, koyulunca/koyulursa burada güncelleyeceğim.
İndirgemeci: Bütünlükçü yaklaşım zıddı. Bir meseleyi ya da oluşu değerlendirirken, o mesele ya da oluşun, birbirinden izole edilebilir parçalardan oluştuğunu varsaymak üzerine kuruludur. Mekanik dünyada (alet-edevat, teknik buluşlar, insan yapımı=karışık işlerde) ve laboratuar ortamında (“Normal Şartlar Altında”) çok işe yarar, “teknolojik ilerlemenin” olmasını sağlamış yöntemselliğin adıdır (ki bugün bildiğimiz bilim, yani “bilimsel metodoloji” – scientific methodology, bu varsayım üzerine kuruludur). Organik dünyada (karmaşık=kompleks bütünlerde) ise işe yaramamakla kalmaz, bir de üzerine sorunları büyütüp içinden çıkılmaz hale getirir. İndirgemeci bakışın insanı uzaya çıkarmayı başarmış, tarım bilgisinde ise her geçen gün daha fecaat bir noktaya gidiyor olması bu yüzden gayet normaldir.
Kalkınmacılık: Kalkınma olarak tanımlanan varsayımsal sürecin, irrasyonel ve gayri-etik olarak birincil, “her şeye rağmen” amaç olarak konması halidir. Bu amacın toplumlar tarafından “hikmetinden sual olunmaz gerçek” olarak kabul edilmesi için her türlü propaganda, beyin yıkama ve dezenformasyon uygulanır. İnsan değil her şeyi standartlaştırmak, sayılara indirgemek (bkz: indirgemecilik), nesneleştirmek üzerine kuruludur. İnsan ve doğal varlıklar sömürüsünü verimsiz bir şekilde arttırarak (verimsiz: üretilen emerji – içsel enerji için tüketilen emerji’nin, çıktı emerjiden yüksek olma hali – emerji tanımı için wikipedia bağlantısı burada) refah yanılgısı yaratır, gerçekte ekonomik ve sosyal yaşamın direncini (ing: resilience) düşürür. Son derece politik ve ideoloji-üstü bir kavramdır, 2. Dünya Savaşı sonrası Truman Doktrini’yle birlikte ete-kemiğe bürünmüş ve egemen/süper-ideoloji haline gelmiştir. Öyle ki, devlet başta olmak üzere tüm dikey kurumların temel referans noktasıdır.
Karmaşık/Kompleks: Organik bütünlere (ekosistemler, toprak, toplum ve topluluklar, vb.) özgü bir durumdur. Diğer bir deyişle, kaotik süreçlerin sonunda oluşmuş bütünlerin özelliğidir. Karmaşık bütünlerin iki temel özelliği vardır: 1) Bütünün içindeki “akışlardan” birinin yokluğu ya da varlığının, bütünün tamamına ne etkide bulunacağı önceden kestirilemez. 2) Bütünün içindeki akışlardan herhangi birinin yok olması halinde, bütün kendini adapte ederek/değiştirerek var olmaya devam eder. İndirgemeci yaklaşımla “yönetilmesi” ve anlaşılması imkansız bütünlerdir. Örnek: Toprak, hakkında en az şey bilinen ekosistemlerden biridir, zira incelemek istediğiniz (=bütünün bir parçasını parçaladığınız, izole ettiğiniz) an gerçekte olduğundan çok farklı bir bütüne bürünür, bir çok mikro-biyotik ilişki görünmez hale gelir, örneğin.
Karışık: İnsan yapımı mekanik bütünlere (kol saati, teorik ekonomik, traktör, parçacık hızlandırıcı, vb…) özgü bir durumdur. Diğer bir deyişle, düzenli/rasyonel süreçlerin sonunda oluşmuş bütünlerin özelliğidir. Karışık (ing: complicated) bütünlerin iki temel özellği vardır: 1) Bütünün içindeki “parçalardan” birinin yokluğu ya da varlığının (ya da çalışmaması/farklı çalışması halinin), bütünün tamamına ne etkide bulunacağı önceden kestirilip tasarlanabilir. 2) Bütünün içindeki parçalardan birinin (ve onu yedekleyen -varsa- diğer parçaların da) yok olması halinde, bütün çalışmayı durdurur ve/veya tasarlandığından farklı şekilde çalışmaya başlar. İndirgemeci yaklaşımla yaratılması, tamiri veya değiştiirlmesi mümkün bütünlerdir, e zaten indirgemeci yaklaşımla yaratılmışladır. Örnek: Kol saati durduğunda, işinin ustası bir teknisyen/tamirci, bozuk çarkı değiştirir ve saat yeniden çalışmaya başlar.
Katılımcı (grup): Gruptaki tüm bireylerin karar alma süreçlerine ve grubun ekonomik, toplumsal ve kültürel varoluşuna kendi özgünlüğüyle dahil olabilmesinin önündeki yapısal ve pratik engelleri kaldırmış, ve üstüne, bu durumun olması için gerekli kültürel ve duygusal şartları da (aidiyet ilişkisi, güzel bi’ ortam, samimiyet, vs.) sağlamış gruplar. Kırsalda kolektif yaşam formları için mutlaka gerekli bir özelliktir. Grubun açık olması (bkz: Açık grup, sözlük) halinde katılımcılık çoğu zaman namümkün hale gelir, çünkü katılımcı bir grubun yolu hak edilmiş sevgi, saygı ve aidiyetten geçer. Katılımcı gruplar “Fight Club” (Dövüş Kulübü) gibidir biraz, girmesi zor, girdikten sonra da tam aile/kolektif muhabbeti olan.
Kendine yeterlilik: Ekoloji camiasının ve kırsalda ekolojik kolektiflerin, ekoköy girişimlerinin en çok kullandığı kavramlardan biri. Ölçülmesi veya nesnel olarak tespiti oldukça zordur, zira “son ürün ve hizmetlerde” kendine yeterliliğe ulaşılsa bile, bu ürün ve hizmetlerin ortaya çıkarılmasında/dönüştürülmesinde kullanılan üretim araçlarının, ve o birincil üretim araçlarını ortaya çıkaran ikincil üretim araçlarının… tespit ve tanımlanması dallanıp budaklanarak sonsuza kadar gidebilir. Bu sebeplerden mekansal/grup bazında sorulup değerlendirilmesi gereken bir kriterdir. Birey bazında, kolektif/çiftlik bazında, bölgedeki tüm kolektifler bazında, ya da bölgesel ekonomi bazında ayrı ayrı sormak ve cevaplamak gerekir. Tam kendine yeterliliğin hedef alınması pek de sağlıklı değildir, çünkü çok uzun ve zorlu bir süreçtir, kırsalda yaşamayan birisinin tahmin edebileceğinden çok daha karmaşıktır da. Bu nedenlerle uzun erimli hedef veya ilke olarak mutlaka barındırmalı, süreci o yönde ilerletmeli. Ve ama sabırsız olunmamalı, hele takıntı hiç yapmamalı. Kendine yeterlilik genelde ilk olarak gıda konusunda geliştirilebilir ve geliştirilmelidir. Kendine yeterliliğin derecesi arttıkça topluluğun/grubun dış değişimlere ve şoklara karşı direnci (resilience) artar. Kendine yeterlilikte sıklıkla unutulan kısım, hizmetlerde kendine yeterliliktir: Sosyal yaşam, kültürel üretim, araştırma, gibi… Teorik olarak kendine yeterliliği arttırmanın aynı anda da uygulanabilecek iki yolu vardır: 1) Tüketimlerini kendin üretir hale gelmek, 2) Tüketimlerini azaltmak/sadeleştirmek.
Kırsal: Şehir-Kırsal ikiliğinde, şehirin asimetriğidir. Sosyolojik, kültürel ve materyel bir bütündür. Haliyle, kırsalı sadece “mis gibi doğa!”, ya da “insanlardan uzak, yalnız, izole..” diye değerlendirmek doğru olmaz. Sıfat olarak kullanılır, hatta ingilizcede isim olarak kullanıldığı zaman anadili ingilizce olanlar tarafından uyarılırsınız. Ve ama, bir bütünü tanımladığı için isim olarak kullanılmasını da oturtmaya çalışmak caiz ve hatta (bence) gereklidir. Üretim-tüketim ilişkilerinde kısmi kendine yeterlilik, pratik çözümlülük ve her şeyden biraz da olsa anlamayı; sosyolojik olarak bireyler ve gruplar arasında birebir-doğrudan, yani yatay etkileşimi ve kurumları, kültürel olarak da mekansal/niyetsel cemaatçiliği işaret eder. Akademik literatürde üzerinde fikir birliğine varılmış bir “kırsal” tanımı olmadığını da belirtmek gerekir; kimi akademisyenler mekansal kriterleri, kimisi demografik eşikleri ve nüfus yoğunluğunu, kimisi ise ekonomik ağ yapılanmasına (özellikle de gıda ağlarına) bakar. Avrupa Birliği içinde bile, kırsal bölgelere yönelik teşviklerin dağıtılması için “Neresi kırsal?” sorusuna her üye ülke birbirinden az veya çok farklı kriterlerle ve sayma yöntemleriyle cevap verir.
Kırsal ikamet: Yaşam alanının, yani yılın tamamını veya en azından büyük kısmını geçirdiğin evinin mekansal olarak kırsalda olması halidir. Tek başına “kırsal yaşam tarzı” anlamına gelmez, çünkü bir köyde yaşayıp kırsal yaşamın topluluk yaşamına, kültürel kodlarına, üretim-tüketim ve paylaşım biçemlerine dahil olmamak gayet mümkündür, örnekleri de boldur.
Kibarlık: Öğrenilen bir davranış şeklidir. İyi kalpli olmak veya iyi davranmakla ilgisi olmayan, özellikle batı medeniyetinde toplumsal olarak “evla” görülen etkileşim kalıplarını maharetle kullanma işidir. Bu nedenle, samimiyetsizliği körükler, grup dinamiklerinin dibine dinamit koyar, katılımcılığı engeller, tahakküm ve güç asimetrileri yaratır, suni mesafeler koyar, kelime ve kavramların içini boşaltır. Öğrenilen bir bilgi ve yetenek örüntüsü olduğu için, bunu iyi bilen/uygulayanlar, bunu iyi bilmeyen/iyi uygulamayanlar üzerinde toplumsal olarak meşru tahakkümler kurabilirler. Ayrıca ve örneğin, kibarlık gereği sürekli “teşekkür” eden birisinin, gerçekten müteşekkir olduğu anları anlamanız zorlaşır, kelamla düşünce arasında sürekli bir “ara bölge” olduğu endişesi kaplar tüm etkileşimlerin ruhunu. Kolektif yaşamda kesinlikle uzak durulması ve uzak tutulması gereken bir modern davranış biçimi ve gayri-etik şiddet biçimidir.
Kolektif: Sıfat olarak kullanıldığında, tasarım anından (“sıfır” noktasından) ifa ve hatta ifa sonrası izleme/kontrol süreçlerine kadar beraber yapılan işleri niteler. Bu haliyle, iş bölümünün somut yapıldığı ve sürecin tamamını (mesela “tahayyül” kısmını) kapsamayan “işbirliğinden” farklıdır. İsim olarak (yani buradaki) ise, beraber üretip tüketen, beraber yaşayan ve beraber karar alan, yani politik, toplumsal ve ekonomik olarak “bir” olan grupların ismidir. Safi beraber yaşayanlara “co-habitation” (ortak/beraber ikamet), safi beraber üretenlere kooperatif, safi beraber karar alanlara dernek/parti/platform denmelidir, kolektif değil.
Kolektif kasa: Kolektiflerde, sadece bireye yönelik olan harcamalar (örnek: cep telefonu faturası) dışındaki tüm harcamaların ve kolektifin edindiği gelirlerin aynı havuzda toplanması ve dağılması halidir. Pratikteki bunu yapmanın farklı yolları var; Ormanevi Kolektifi özelinde örneğin, sistem şöyle işliyor: Kişi kolektif için yaptığı harcamayı, tüm kolektif üyelerine açık olan çevrimiçi tabloya, harcamayı yapanın adını da yazarak işliyor. Aynı şekilde gelirler de, geliri “cebine” koyan kişinin adı da yazılarak bu çevrimiçi tabloya işleniyor. Sonuçta, herhangi bir t anında, o ana kadar neye, ne zaman ve kim tarafından ne kadar para harcandığı görülebiliyor. Ayrıca kolektifteki her bir bireyin ne kadar “eksi”de ya da “artı”da olduğu gözlemlenebiliyor. Bir gelir söz konusu olduğunda, acil para ihtiyacı olan kimse yoksa, gelir o ana kadar yaptığı harcamalarla en fazla “ekside” olan kişiye veriliyor. Kolektif kasa, takip ve işleme sistemi ısrarla uygulandığı zaman son derece işlevli, sağlıklı, adil ve etik bir mekanizma. Geleceğe yönelik önemli bir arşiv çalışması olması da cabası.
Köy: Mekansal, sosyolojik, kültürel ve ekonomik bir bütüne işaret eder. Her şeyden önce bir sosyal yapıdır; her bir köyde farklılık gösteren özgün kurumları, davranış kodları, etkileşim örüntüleri olan… Dikey kurumlardan çok yatay kurumların olduğu yapılardır ayrıca; “Köyde yeni gelene iyi gözle bakmazlar” muhabbeti bu anlamda son derece doğru ve iyi ki de öyledir: Çünkü köy ahalisi, “güvenliği” için birbirine güvenir, polis ya da jandarmaya değil. Kimden ne gibi iyilik ve kötülükler bekleyebileceğini bilir, buna göre hareket eder. Her yeni birey ise, bu etkileşimsel/topluluksal yapıya fiziksel etkilerle (köye taşınarak, yani) empoze edilen yeni ve bilinmez bir değişkendir. Yeni birey, etkileşimsel/topluluksal yapının parçası olana kadar köy kendisine “yabancı madde” muamelesi yapar o nedenle. Kırsal daha geniş bir anlama sahiptir, ekolojik bir çiftlik de köy sınırlarında olmasa da kırsaldır misal (“doğal alan”la kırsalı ayıran da budur, sürekli/yerleşik insan aktivitesinin varlığı).
Durukan Dudu
Kırsala Dönüş” dizisinin ilk yazısı “Başlıyor”u şu adresten okuyabilirsiniz.
Dizinin ikinci yazısı “Algoritma”yı şurada okuyabilirsiniz.
“Kırsala Dönüş” dizisinin 3. yazısı “Sözlük”ü şu adresten okuyabilirsiniz.
Kırsala dönüş yazı dizisinin 5. yazısı “Balonlar ve konfetiler”i şu adresten okuyabilirsiniz.
Kırsala Dönüş yazı dizisinin 6. yazısı “Dört Yol”u şu adresten okuyabilirsiniz.