Köşe Yazıları

Kırsala Dönüş [5]: Balonlar ve konfetiler

0
Durukan Dudu

Kırsala Dönüş dizisinin bu 5. yazısıyla, dizinin ilk bölümü olan “sözlük” sona eriyor. Anlattığımın bir kelimeler topluluğu olmanın ötesine geçip, kavramlar arası bağlantıların ve bağlamların çıplak çıplak ifşa edildiği bir algoritmaya dönüşebilmesi için olmazsa olmaz gördüğüm bu sözlük çabasının tam veya doğru olduğunu iddia tabi ki etmiyorum.

Kendi içinde tutarlı olduğunu iddia etmem ise işten bile değil.

Kırsala dönüş şenliğinin, zemini patlamış balonlarla ve içi geçmiş konfetilerle kaplı bir sabaha-karşı-düğün-salonuyla aynı buruk kaderi paylaşmaması için, ekoloji camiası ve özellikle ekolojik yerleşkeler cemaati olarak bu türden zanaat kanadına daha fazla ağırlık vermemizin kritik önemde olduğunu düşünüyorum.

Kırsala Dönüş” dizisinin ilk yazısı “Başlıyor”u şu adresten okuyabilirsiniz.

Dizinin ikinci yazısı “Algoritma”yı şurada okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş dizisinin 3. yazısı “Sözlük”ü şu adresten okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş dizisinin 4. yazısı “Kapkara”şu adresten okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş yazı dizisinin 6. yazısı “Dört Yol”u şu adresten okuyabilirsiniz.

***

Komün: Ortak yaşam, mekan ve ekonomiye sahip sosyolojik birim. “Beraber”liği temel alan kolektiften farkı, “ortak”lığın üzerine inşa edilmesidir. Pratikte, kolektife göre kişisel alanların mekansal, mülki ve davranışsal olarak daha dar olması, bireyden çok topluluğu önplana çıkarmasıdır. “Bireysel alanın darlığı” halini somutlaştırmak için, 2000’lerin başında İstanbul’da var olmuş bir komünde, odaların kapılarının sökülmüş ve haliyle “mahrem” kavramının bozuma uğratılmış olduğunun rivayet edildiğini örnekleyebiliriz. Kolektiflerde veya çiftliklerde de komün/ortak alanlar ve araçlar (mekansal, ekonomik ve topluluksal) olabilir – burada belirleyici olan, topluluk tasarımının, bireylere ne kadar “özel” alan (mekansal, ekonomik ve psikolojik) sağladığı.

Şenlikli, yeni-köylü, yatay kurum. Foto: Ormanevi Kolektifi

Şenlikli, yeni-köylü, yatay kurum. Foto: Ormanevi Kolektifi

Köylü: Kırsal kalkınma lüteratüründe, özellikle de Türkiye gibi “geçiş” ülkelerinde, köylü, çiftçi ve üretici kavramlarının hangi kriterler ışığında kategorilendirilmesi gerektiği tartışılıyor. Bu bağlamda en sağlıklı bulduğum yaklaşım, kendine yeterlilik ve haliyle meslek sahipliği göstergeleriyle hareket etmek. Bu anlamda köylünün tanımını “hane ihtiyaçlarını üretme ve üretim araçlarını yeniden üretme süreçlerinde dikey kurumlardan nispeten bağımsız olan kişi” olarak yapıyorum. Köylü olmanın somut ve genel göstergeleri şöyle sayılabilir: Üretimde çeşitlilik ve küçül ölçek; üretim araçlarını yeniden üretme konusunda bilgi, yetenek ve altyapı; kişinin veya hanenin toplam refahının, kişi veya hanenin toplamda elinden geçen (kazanılan, harcanan, kenara konulan, borçlanılan) para miktarına oranının 0.5’den düşük olması.

 

  • Çiftçi: Meslek olarak tarımsal üretim yapan, ve bunu küçük-orta ölçekte ifa eden, genelde kırsalda veya taşrada yaşayan (üretim yapılan arazinin ölçeği büyüdükçe taşrada yaşama oranı da artar), yıl boyunca düzenli çalışanı olmayan kişi. Çiftçi olmanın somut ve genel göstergeleri şöyle sayılabilir: Üretimde çeşitliliğin köylüye göre düşük olması; üretim araçlarını geleneksel ve doğaçlama yollarla yeniden üretme konusunda köylüye göre nispeten bilgi veya niyet/istek eksikliği, üretimde dış girdilere yüksek bağımlılık; toplam refahın, kişi veya hanenin toplamda elinden geçen (kazanılan, harcanan, kenara konulan, borçlanılan) para miktarına ortanının 0.5 ile 0.8 arasında olması; üretim çeşidinin az olmasına (ve haliyle, o yılın başta iklim olmak üzere koşullarına) ve gıda fiyatlarıyla dış girdi maliyetlerindeki dalgalanmalara bağlı olarak bazı yıllarda (artık nadiren) yüksek, bazı yıllarda ise (artık çokça) düşük kazanç; finansal stabilite eksikliği.
  • Üretici: Meslek olarak tarımsal üretim yapan, ve bunu orta-büyük ölçekte ifa eden, genelde taşrada, şehirde veya modern/konforlu çiftlik evlerinde yaşayan, üretimini yıl boyunca düzenli çalışanlarla ve sermaye-yoğun yöntem ve araçlarla gerçekleştiren kişi. Üretici olmanın somut ve genel göstergeleri şöyle sayılabilir: Üretimde çeşitliliğin asgari ve ölçeğin orta-büyük olması; üretim araçlarının bakımı ve yeniden üretimi konusunda dışa ve işletme-içi uzmanlara bağımlılık; toplam refahın, kişi veya hanenin toplamda elinden geçen (kazanılan, harcanan, kenara konulan, borçlanılan) para miktarına oranının 0.8 ile 1 arasında olması; dış girdilere tam anlamıyla bağımlılık; olası finansal stabilite eksikliğinin finansal araçlara (hibe, kredi, destek) ulaşmada nispeten geniş imkanlarla karşılanıp yumuşatılabilmesi.

 

Kurum: Bireyler arası, topluluk-içi, topluluklar arası ve toplum-içi etkileşimlerin var oluş şekil, yöntem ortamlarını (“medya”) belirleyen yapısal beklenti ve normların genel ismi. Uzatılan bir elin sıkılması, “selamın aleyküm-aleyküm selam”, mahkemeler, eğitim sistemi, babanın yanında sigara içilmemesi, birisinden emanet alınan eşyanın eksiksiz ve çalışır halde teslim edilmesi, gibi.

Muhabbet birliği: Bir arada (beraber, ortak veya işbirliği halinde) hareket eden insanların, bu “bir arada hareket” haline bir konudaki ortak düşünceleri nedeniyle değil, aralarındaki etkileşimden ve muhabbetten aldıkları doyum nedeniyle geçmesi durumu. “Bir arada hareket” halinin nesnesinin, gündelik hayatta kapsadığı mekansal ve zamansal küme büyüdükçe, muhabbet birliğinin önemi ve olmazsa olmazlığı da artar. Bu anlamda klasik anlamda dernek, şirket, platform ve siyasi partiler için nispeten görmezden gelinebilir (ve ama görmezden gelinmemesini tavsiye ettiğim) bir etmen, kolektif, komün ve ekoköy gibi oluşumlar içinse en kritik öneme sahip “olmazsa olmaz”dır.

Neden-sonuç zinciri: Eylem ve davranışlarla (ve eylemsizlik ve davranış yokluğu durumlarıyla) bunların yarattığı sonuç ve çıktılar arasındaki mantıksal ve somut ilişkiler. “El arabasını yağmur öncesi “düz” bırakırsan, içi su dolar ve paslanarak çürümesi hızlanır”, gibi. Yaşam Destek Ünitesi’nin varlığı ve gücü arttıkça, neden-sonuç zincirlerinin farkına varılması, sağlıklı biçimde analiz edilmesi güçleşir.

Köylü ve çiftçi. Foto: Chris Kerston, Ormanevi - Savory Enstitüsü

Köylü ve çiftçi. Foto: Chris Kerston, Ormanevi – Savory Enstitüsü

Onarıcı (tarım): Amaç olarak ekosistemleri ve ekosistem süreçlerini onararak iyileştiren tüm 1) üretici 2) madden uygulanabilir arazi kullanım ve tarım pratikleri. Buradaki “üretici” sıfatı, pratiğin bir üretim çıktısı da olması gerektiğini, “uygulanabilir” sıfatı ise pratiğin ve pratiğin tasarlanarak uygulandığı yöntemselliğin toplumsal ve ekonomik anlamda uyarlanarak tekrar edilebilir olması gerektiğini belirtir. Bu anlamda onarıcı tarım, odağına ekosistemleri alıyor gibi gözükse de, meselenin ekonomik ve toplumsal ayağını gözardı etmemeyi temel ilke kabul eder. Dünyanın farklı köşelerindeki bir çok birey ve grubun (Carbon Farmers, permakültürcüler, Bütüncül Yönetim’ciler, vb.) gerçekleştirdiği onarıcı arazi kullanımı ve tarım pratiklerinin geneline verilen isimdir. Dünyaca ünlü permakültür ve Bütüncül Yönetim (Holistic Management) uzmanı Darren Dohorty’nin kurucusu olduğu “Regrarians” facebook grubu, onarıcı tarımcıların buluştuğu ağlardan biridir.

Şenlikli: Ivan Illich’in ingilizce “convivial” kavramının Türkçe çevirisi. Araç ve kurumların, endüstriyel toplum bağlamında, oluşturulma sebepleri ve/veya varlıklarına meşru zemin olarak gösterilen amaçların dışına çıkarak bu zemin ve amaçlara engel olan yapılara dönüşmesini eleştiren Ivan Illich, insani ölçekte kalarak anlamsal, işlevsel ve yapısal yataylığını koruyan, insanın nesnesi değil öznesi olduğu yapılanmaları tanımlamak için “şenlikli” sıfatını kullanıyor.

Illich’in özgün tanımı ve görüşleri için başta Okulsuz Toplum ve Şenlikli Toplum olmak üzere kitaplarını önereyim öncelikle. Ayrıca Yeşil Gazete’de Türkiye’nin en iyi Ivan Illich-bilenlerinden Ümit Şahin imzalı “şenlikli siyaset nedir?” yazısını da tavsiye ederim. Bendenizin “Zombi kıyameti ve Şenliklilik” yazısını da şuraya sıkıştırayım.

Sürdürülebilirlik: 1972’de yayımlanarak büyük ses getiren Roma Kulübü – Büyümenin Sınırları Raporu’nun ardından kopan patırtıda şekillenerek 1980’lerin sonunda Brundtland Raporu’yla “sürdürülebilir kalkınma” kavramıyla feyk atarak resmiyete dökülen, temelde herhangi bir sistemin zamansal düzlemde varlğını koruyarak sürdürebilme kapasitesine atıfta bulunan kavram. Sürdürülebilirlik, günümüzdeki kullanımıyla, herhangi bir sistemin bu kapasitesinin “dış etkiler” (ekosistemler özelinde, insan faaliyetleri) yüzünden asgari bir eşiğin altına düşme riskine karşı uyarı niteliği taşır. Var olanı korumak (ya da, daha kötüye gitmesini engellemek, diyelim) vurgusu nedeniyle, günümüz koşullarında geçerliliğini yitirmiş ve kavramsal olarak yetersiz bir direnç noktasını işaret eder hale gelmiştir, bence. Yine bence, daha zor gibi gözükse de anlamlı bir mücadele alanı yaratan “onarıcılık” yaklaşımına göre bireysel ve toplumsal mobilizasyon yaratma kapasitesi çok daha düşüktür. Bu nedenlerle, kavram olarak değil ama eylem/strateji olarak tedavülden kaldırılarak onarıcılıkla ikame edilmelidir.

Yatay (kurum): Topluluktaki/toplumdaki etkileşimlerin (duygu, diyalog, fikir alışverişi, haberleşme, güvenlik, ticaret, vs.) bireyler arasında doğrudan ve/veya bireysel ölçekte somut olarak etkilenip değiştirilebilir “medyalar” aracılığıyla yapılması hali. Etkileşimin vuku bulduğu “medya”nın (ortam) nesnesi değil öznesi olunması hali, yatay kurumların belirleyici özelliğidir. Örnek olarak mahalle kavgaları, evde akşam yemeğine beraber oturulması, takas şenlikleri, köy imeceleri verilebilir. Yatay kurumlar, algısal (kimlik) ve pratik (ekonomik) düzeyde “bir arada yaşayan” insan sayısının, birbiriyle doğrudan etkileşimde olabilecek üst sınırları aştığı durumlarda giderek azalarak yerlerini dikey kurumlara bırakırlar.

Sarımsak ekmek, köylülüğün göstergelerindendir. Foto: Chris Kerston, Ormanevi - Savory Enstitüsü

Sarımsak ekmek, köylülüğün göstergelerindendir. Foto: Chris Kerston, Ormanevi – Savory Enstitüsü

Yaşam Destek Ünitesi: Öznenin eylem ve davranışlarının (ve eylemsizlik ve davranış yokluklarının) sebep olduğu sonuç ve çıktılardan, özellikle de öznenin konforuna halel getirecek olanları törpüleyerek yumuşatan/yokeden mekanizmalar, (dikey) kurumlar ve aygıtlar toplamı. Bir mekan ve sistem olarak şehrin en belirgin özelliğidir. Kırsala dönüş gerçekleştiren bireylerin yaşadığı (ve sıklıkla vazgeçmelere sebep olan) en büyük zorluk da, şehirde varlığına alışılan ve hatta “normal” kabul edilen Yaşam Destek Ünitesi’nden ani ayrılışın getirdiği algısal, bedensel ve ruhsal şoktur.

Yeni-köylü: 1960’lardaki “back to land” (toprağa dönüş) hareketinin ortaya-çıkarayazdığı, 2000’lerde başlayarak 2010’lardan itibaren hızla yükselen ikinci (şahsi nitelememle) “forward to rural” (kırsala gidiş) dalgasıyla ise daha somut olarak ete-kemiğe bürünen yeni habitus. Doğma-(çoğunlukla veya tamamen) büyüme şehirlilerin, kırsalda yeni bir yaşam kurma serüvenlerinde belli bir eşiği geçtikten sonra evrildikleri noktaların ortak kümesini tarif eder. Genel özellikleri üretimde ve üretim araçlarının yeniden üretilmesi sürecinde kendine yeterliliğin giderek artması, dışarıya (şehir) yönelik işler yapılmaya devam edilmesi, iyi ve aktif internet, sosyal medya ve bilgisayar kullanımı, yeşil/sol/liberal dünya görüşü, şehirle kırsal arasında ekonomik, algısal ve dilsel köprüler oluşturmalarıdır. Kırsala dönen herkes, kırsala döndüğü an itibariyle “yeni-köylü” olmaz; bu noktaya gelmek için “kırsalda ikamet”ten “köylü”lüğe dönüşümün belli bir aşamaya varması, içinde ve/veya yakınında yaşanan köylerde nev-i şahsına münhasır da olsa “içeriden” bir birey olarak kabul görmüş olmak ve Yaşam Destek Ünitesi’nden ani kopuşun yarattığı şoktan çıkmış olmak gerekir.

Vafketmek, kararlı bir onurla diz çökmek. Foto: Ormanevi Kolektifi

Vafketmek, kararlı bir onurla diz çökmek. Foto: Ormanevi Kolektifi

Vakfetmek: Bir düşünce, ideal veya amaca kendini teslim etme durumu. Tanım itibariyle topluluklar değil, bireylerin gerçekleştirebileceği bir haldir. Emel – niyet – amel aşamalarının tamamının varlığını gerektirir. Fanatizmden şu noktalarda ayrışır: Vakfedilen şeye yönelik düzenli veya düzensiz sorgulama döngülerinin devam ediyor olması, başkalarının neye inandığı veya ne yaptığına değil, bizzat kendinin neye inandığı ve ne yaptığıyla ilgilenmesi (bu anlamda, vakfetmeme veya farklı vakfetmelere karşı “ama”sız ve eksiksiz saygı), somut bir çıktı beklentisi yerine sürecin ta kendisine odaklanma, vakfetme kararının bir emel-niyet-amel üçlemesiyle, iradi bir eylem olarak gerçekleşmesi, vakfedilen meselenin etrafında toplanan “cemaat” dışında toplumsal çemberler, ortamlar, sosyal ilişkilere sahip olmaya devam etme hali – ve hatta, vakfedilen mesele etrafında, klasik anlamda bir cemaat oluşmaması.

Durukan Dudu

Kırsala Dönüş” dizisinin ilk yazısı “Başlıyor”u şu adresten okuyabilirsiniz.

Dizinin ikinci yazısı “Algoritma”yı şurada okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş dizisinin 3. yazısı “Sözlük”ü şu adresten okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş dizisinin 4. yazısı “Kapkara”şu adresten okuyabilirsiniz.

Kırsala Dönüş yazı dizisinin 6. yazısı “Dört Yol”u şu adresten okuyabilirsiniz.

You may also like

Comments

Comments are closed.