Kıbrıs Sorunu Tarihi – III

1 Ocak 2014 itibarı ile AB dönem başkanı Yunanistan oldu. Yaşanan bu süreçte Kıbrıs Sorununu anımsa(t)yalım istedik. Yeşil Gazete ekibinin Kıbrıs’ta yaşayan ve Doğu Akdeniz Üniversitesi Modern Diller Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışan üyesi Yelda Çubukçu‘nun kaleme aldığı “Kıbrıs Sorunu Tarihi” yazısını üç bölüm halinde sizlerle paylaşıyoruz.

I. Bölüm 1571 – 1960 

II. Bölüm 1960-1974: Bağımsız Kıbrıs’tan İşgale

* * *

III. Bölüm Yeni Dönem: Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Türkiye

Uluslararası durumun ziyadesiyle farkında olan ada toplumu ise hem Türkiye’ye hem de Yunanistan’a mesafeli durmakta Kıbrıslılık bilincini geliştirmeye, sivil hayatlarını çokkültürlü ve iki toplumlu olarak sürdürmeye gayret etmektedirler. Kıbrıs konusunda bu tarihi bilgileri verdikten sonra günümüzde açıklanan raporlardan da anlıyoruz ki istihbarat güçleri de bu oyuna dahil olmuş ve planlı bir şekilde ada komünizmden uzaklaştırılmıştır. Yine bilinçli bir şekilde Kuzey Kıbrıs ekonomisi tamamen Türkiye’ye bağımlı hale getirilmiş, fabrikalar ve meslek okulları kapatılmış, geliri hayvancılık ve tarıma dayalı iken memurlaştırılmıştır. Türkiye’den nüfus yığını yapılarak demografik yapı bozulmuş kültürel yıkım başlatılmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta da faili meçhul cinayetler işlenmiş ve dahi sivil halka, akademisyenlere, gazetecilere tehdıtler savrulmuştur. Kısacası bugün Türkiye’de lanetlediğimiz kötü geçmişimiz aynen orada da uygulanmıştır. 

Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Türkiye:

1981 yılında Yunanistan Avrupa Birliği’ne girerken Türkiye 1980 askeri darbesini yaşamış ve bir kez daha demokrasisi çökmüştü. Bugünlere gelince anlıyoruz ki Avrupa Birliği’ne girmek istemeyen burjuvazimizin bir kısmı ve onun ordu içindeki uzantıları bilinçli bir şekilde Türkiye’yi AB macerasından uzaklaştırıyordu. Mevcut statükonun sürmesi kirli işleri olanların Kuzey Kıbrıs üzerinden bu işleri aklamaları ve ada üzerinden gelen ranttan vazgeçmek istememeleridir. Oysa siyaseten 2004 yılında Güney Kıbrıs kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı ile Avrupa Birliğine girdi ve Kuzeydeki  kaderdaşlarıyla bir kez daha ayrı düştü.

Fiilen ise 2011 yılına gelindiğinde Kuzey Kıbrıs halkı AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pasaportunu taşıyor. Gerek işçi sınıfı gerek akademik kesim Güney’de rahatça çalışabiliyor. Bölünmüşlük sadece adaya Türkiye’den bakınca görülebiliyor, zira uluslararası uçuşlar bile Güney’de bulunan Larnaka’dan gerçekleşiyor. Pratikte çözüme yaklaşılmış ve hatta bu çözüme AKP hükümetinin katkıları büyük olmuştur. Bu noktada AKP hükümetinin politikasında bir tutarsızlık sözkonusu oluyor. 28 Ocak 2011’de Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirilen tarihi Toplumsal Varoluş Mitingine Türkiye Başbakanı Erdoğan, bu mitingden tam bir hafta sonra Kırgızistan gezisi sırasında zehir zemberek bir yorum yaparak Kuzey Kıbrıslıları “besleme” ilan ediyor. Kuzey Kıbrıslıların Türkiye’den beslendiklerini ve Türkiye olmazsa yok olacaklarını ima ediyor. Hiç şüphesiz bu konuşmasının ardında belki de yıllar sonra arşivlerden öğrenebileceğimiz bazı detaylar gizlidir. Zira Erdoğan konuşmasında Kuzey Kıbrıs’ın stratejik önemine vurgu yapıyor. Bu “stratejik önem” bize soğuk savaş döneminin anti-komünizm yapılanmalarını hatırlatıyor. İşin ilginç yanı Sayın Erdoğan bu açıklamayı artık bağımsız bir devlet olan Kırgızistan’dan gerçekleştiriyor.

Yeni Dönem:

2000’li yıllarda Türk ve Rum kesimi diye ikiye bölünmüş adayı tekrar birleştirme gayretinde olan Birleşmiş Milletler Annan Planı’nın heyecanıyla muhalefet partisi CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) iktidara geldi, ancak halkın yüksek beklentilerine cevap veremeyince çok küçük farkla ve Türkiye’den gelen göçmen halkın da tercihi ile UBP (Ulusal Birlik Partisi) son seçimlerde tekrar iktidar oldu.

Bu dönemde 2004 yılında, Yurtsever Birlik Hareketi Yeni Kıbrıs Partisi adını aldı.

Yasemin Hareketi adı ile Birleşik Kıbrıs Partisi de son seçinmlere girdi ancak sandalye alamadı.

2007 yılında Toplumcu Kurtuluş Partisi, Halk Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisi birleşerek Toplumcu Demokrasi Partisini kurdular.

20011 Nisan ayında Kuzey Kıbrıs’a baktığımızda çoksesli, katılımcı, mücadeleci ve boyuneğmez bir kitle görüyoruz. Uluslararası anlaşmalarda ve hukukta Türkiye’den gelen göçmenlere bir sınırlama getirlmesi isteniyor. Partilerin ortak düşüncesi Kuzey Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanların ortak devletidir. Asla ayrımcılığa ve nefrete sebebiyet verilmemektedir, hatta son Varoluş Mitingleri’nde Türkiye’den gelen ve hemen hemen 30 yıldır Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan kitle de insani kalkışmaya destek vermiş ve muhtemel provokasyonlardan titizlikle kaçınmıştır.

Pratikte halkın birbiriyle bir sorunu yoktur. Sorun uluslararası yeniden yapılanma aşamasında Kuzey Kıbrıslıların sıkıştırılmış ve izole edilmiş halleridir.

Çözüm ise; keşke bir matematik probleminin çözümü kadar formüllere dayalı ve rasyonel olsaydı. Ortadoğu’nun yeniden yapılanması, 1989 Berlin duvarının yıkılışından sonra kademeli olarak Doğu Avrupa’nın Avrupa Birliği’ne katılması ve katılıyor olması, Arap ülkelerindeki yeni dönem, Türkiye’nin girmiş olduğu reformist çabalar ve Amerika Birleşik devletlerinin yaşadığı siyasal ve ekonomik krizler çözümün artıları-eksileri ve çarpanları-bölenleri gibi görünüyor. Avrupa Birliği’nin geleceğinin belirsizliği de cabası. Bu problemi çözmek için sanırım Einstein gibi bir matematikçiye ihtiyacımız olacak. Uzakdoğu ülkelerinin kelebek etkisine hiç girmeyelim, eğer küresel çaplı bir analize girmeye kalkarsak işin insani yönünü ıskalar kendimizi ekonomik verilerle boğuşur durumda buluruz.

Önce insan, dileğimi tekrarlayarak Kıbrıs’a ve dünyaya huzur, barış ve refah dolu binyıllar diliyorum.

Zaman bizim kavrayabildiğimiz kadar dar bir süre değil, aksine sonsuz bir kavramdır. Bu sonsuzluk içinde varolmaya çalışan bir avuç iyi insana kulak verelim ve onların uluslararası arenaya çıkmalarına ve kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olalım.

Gelin, Leonard Gershe’nin yazdığı Broadway’de müzikal olarak (1969) sergilendikten sonra gördüğü ilgi üzerine filme alınmış (1972) ve unutulmazlar arasına girmiş eserinden dizelere kulak verelim…

kelebekler özgürdür

ya mavisinde bir çiçeğin, ya pembesinde,
bazen de bir söğüt dalının serin gölgesinde,
yaşa dostum gönlünce, ömrünün keyfini sür,
insanlar değilse de, kelebekler özgürdür.

ya sabahında baharın, ya gecesinde,
bazen de bir çiğ damlasının, yalın gerçeğinde,
yaşa dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
insanlar değilse de, kelebekler özgürdür.

ya düşlerinde bir çocuğun, ya sevgisinde,
bazen de yaşlı bir ozanın, iki dizesinde,
ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
insanlar değilse de, kelebekler özgürdür.

ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür,
insanlar değilse de, kelebekler özgürdür…

Kaynak:

Zeynep Güneş, Kıbrıs Sorununa Marksist Yaklaşım

Ecevit Kılıç, Özel Harb Dairesi.

Nejla Günay, Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun

Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi

I. Bölüm 1571 – 1960 

II. Bölüm 1960-1974: Bağımsız Kıbrıs’tan İşgale

(Bu yazı dizisi  2011 yılında Düşünce Yolu adlı sitede yayınlanmıştır.)

Yelda Çubukçu

 

 

Yelda Çubukçu

Yelda Çubukçu
Yelda Çubukçu
Yelda Çubukçu İstanbul doğumludur. İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümü mezunudur. Kültürel görecelik ilgi alanıdır. Halen Kıbrıs’ta özel bir üniversitede çalıştığı halde parasız eğitimi savunmakta ve AB karşıtı olduğu halde Türkiye’nin AB kriterlerini tamamlaması gerektiğini düşünmektedir. Yani çemberin içinde olduğu halde dışında olduğunu hayal etmektedir. [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

Güzelliğe, iyiliğe açık kalmak için Açık Radyo

Kötülüğün eşiği aşıldı. Elimizdekileri kaybetmememiz ve kötülüğe karşı durabilmemiz için Açık Radyo açık kalmalı. Sesimize ve sözümüze sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalı, dayanışmayı büyütmeliyiz.

Açık Radyo’suz olmaz!

'Hüznün fiziği'nin diyalekti açısından bakarsak en derin hüzünler en coşkulu ve en mutlu adımları getirecektir. Tabii yaşama ve mücadeleye olan inancımızı yitirmemişsek...

EN ÇOK OKUNANLAR