Karanlıktaki canavarlardan kurtulmak – Rıza Türmen

Bu yazı t24.com.tr sitesinden alındı

Erken seçim var mı yok mu belli değil ama, seçimin nasıl bir seçim olacağı ve bir iktidar değişikliği olmazsa nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımız giderek belirginleşiyor. Seçim, halkın elinden bilgi sahibi olma hakkının alındığı, yazılı ve görsel medyanın sadece iktidarın mesajlarını verdiği, tüm devlet olanaklarının iktidar için kullanıldığı, seçim kanununda yapılan değişikliklerle adil ve dürüst seçim ilkesinin ihlal edilmesine kapının açıldığı, Yüksek Seçim Kurulu’nun referandumda olduğu gibi, tarafsızlıkla bağdaşmayan davranışlar içine girebileceği bir seçim olacak. İktidar değişikliği olmazsa bütün gücün tek bir kişide toplandığı ve bunun parti çıkarları için kullanıldığı, tek adam iktidarının hiçbir şekilde denetlenmediği, muhalif seslerin bastırıldığı, temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin rafa kaldırıldığı, her türlü azınlığın ezildiği, korkunun egemen olduğu, karanlık, otoriter bir Türkiye’de yaşayacağız. O nedenle 2019 seçimleri ya her şeyin yitirileceği ya da yeni bir demokratik Türkiye’nin kurulacağı bir dönüm noktası olacak.

Toplumun bir kesiminde görülen karamsarlık, “bunlar seçimi yitirse de gitmez” havası çok yanlış. Tarih bize, umutsuzluğun dibe vurduğu dönemlerin aynı zamanda büyük değişimlerin, devrimlerin gerçekleştiği dönemler olduğunu öğretir. Nasıl ki, Kurtuluş Savaşı da böyle umutsuzluğun, karamsarlığın egemen olduğu bir dönemde başlamıştır.

Türkiye, bir dönemin sona ermesinin, yeni bir dönemin eşiğinde olmanın sancılarını yaşıyor.  Bir düşünür, eski düzen ölürken, ve yeni bir düzen henüz kurulmamışken canavarların ortaya çıktığını söyler. İçinde bulunduğumuz koşullarda, canavarlar kendi umutsuzluklarımız, düş kırıklarımız, korkularımız. Bu canavarlar bizi hareketsizliğe, her şeyi normalmiş gibi görmeye ve kabul etmeye iter. Eski düzen ölürken yeni bir düzenin kurulması, karanlıktan çıkıp aydınlığa kavuşmamız her şeyden önce içimizdeki  canavarlardan kurtulmamıza bağlı.  Aktif yurttaşlık bilinci içinde, bu düzene bir an önce son verip, yeni bir demokratik düzenin kurulması için ne yapmamız gerektiğini düşünmeliyiz.

Aslında yapılması gereken belli. Tüm demokrasiden yana olan grupların ve kişilerin birlikte hareket etmesinin sağlanması. İnsanlar bir araya gelip birlikte hareket ettiklerinde iktidar olabilirler. İktidar birlikte hareket etmektir. Şiddet ve totalitarizme karşı çoğulluğun  politik ve kurumsal cisimleşmesinden başka bir güvence yoktur. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda da, tahakküme, baskıya karşı birlikte hareket etmek hem iktidarı değiştirmek, hem de polisleriyle, savcılarıyla muhalif avına çıkmış iktidarın şiddetine karşı  direnmek için gereklidir.

O zaman bu birlikteliği nasıl sağlayacağımızı düşünmek, konuşmak gerekir.

Birlikteliğin sağlanacağı yer kamusal alandır. Kamusal alan, insanların belli bir amaçla bir araya geldikleri, konuştukları, tartıştıkları, çözüm aradıkları yerdir.

Birlikteliğin aktörleri, demokratik kitle örgütleri (DKÖ) ve siyasal partilerdir.  DKÖ’lerle, siyasal partilerin bir araya gelerek konuşmaları, aralarındaki asgari ortak noktaları bulmaları ve bu noktalar çevresinde, eşitliğe dayanan, hiyerarşik olmayan ilişkiler  kurarak, birlikte hareket etmeleri, içinde bulunduğumuz koşullarda büyük bir önem taşımakta.

Bu amaçla, asgari noktaları içeren ve bütün aktörlerce kabul edilen bir ilkeler bildirisi böyle bir birlikteliğin sağlanmasına yol açabilir. Böylelikle, demokrasi bloku kamuoyu nezdinde  somut bir nitelik kazanır. Burada söz konusu olan bir seçim ittifakı değil, bir ilkeler birliği. Bu ilkeler herkes için geçerli olduğundan, seçim ittifakından farklı olarak, toplumu bölmek, toplumda bir cepheleşmeye yol açmak gibi bir sorun doğurmaz.

İlkeler bildirisi, OHAL’in kaldırılması, seçim güvenliğinin sağlanması, temel hak ve özgürlükler üzerindeki baskılara son verilmesi, yargı bağımsızlığı, düzeltilmiş bir parlamenter sistemi öngören bir anayasanın hazırlanması gibi herkesin kabul edebileceği hususları içermelidir.

Bunun yanında seçim güvenliği ile ilgili olarak demokrasi bloku ortak bir çalışma yapabilir. Adil ve dürüst bir seçim için alınması gereken önlemleri konuşabilir.

Böyle bir birlikteliğin  gerçekleşmesinin ön koşulu, bütün tarafların ideolojik şapkalarını kapı önünde bırakmaları. Tarafların aralarında yapıcı, gerçek bir diyalog kurabilmeleri için geçmişteki olayların yarattığı önyargılardan  kurtulmaları, geçmişe değil, geleceğe bakmaları önemli.

Bu birlikteliğin sağlanması toplumda yeni bir umut kaynağı olacak ve büyük değişimin gerçekleşmesine önemli bir katkıda bulunacak. Aynı zamanda, kurulacak yeni Türkiye’de farklı siyasal görüşlerdeki insanların birlikte yaşama iradesini ortaya koyarak bir toplumsal uzlaşının temelini atacak. Öte yandan böyle bir uzlaşı ileride, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başka uzlaşılara  kapı açabilir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ve bir iktidar değişikliği olmazsa daha da karanlık olacak olan tablo, siyasete ve siyasetin aktörlerine büyük bir sorumluluk yüklemekte. Demokrasi blokundaki bütün aktörlerin oyunu doğru oynaması durumunda, Türkiye uçurumun eşiğinden dönecek, yeni, demokratik, aydınlık bir Türkiye’nin kurulması olanağı doğacak. Siyasal partilerin ve demokratik örgütlerin, kendi küçük hesapları içine hapis olmaları durumunda ise, Türkiye canavarlara teslim olacak, aydınlatılması çok güç bir karanlığa gömülecek.

Türkiye’yi barış,huzur içinde yaşanan,demokratik bir ülke yapmak, bugünkü düzene itiraz edenlerin elindedir.

Rıza Türmen – T24.com.tr

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR