Köşe Yazıları

Kapıdaki Gıda Krizi: Türkiye’nin yumuşak karnı -2

0

İlk bölümde Türkiye’deki kuraklık verilerinden yola çıkarak toprak kullanımındaki değişimleri anlatmış, ardından gıda fiyatları ve izlenen politikaları ele almıştım.

Krizin boyutlarını anlamak için bu ilk yazıya bakılabilir.

Bu ikinci bölümde neler yapılabileceğini tartışacağım.

***

Çeşitliliği Arttırmak, Alternatifleri Çoğaltmak 

Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabının yazarı Jared Diamond, “geçmiş medeniyetlerin ekolojik sebeplerle çökmesi bilindik, hattâ banal bir olaydır” der (Diamond 1994 s. 368). Ancak bu, sürecin kaçınılmaz olduğu anlamına gelmez. İnsan toplumları geçmişteki felaketler karşısında birçok icatta bulunmuş. Ama Dünya Bankası raporlarındaki gibi her tür sorun karşısında önceden paketlenmiş hazır tavsiye vermek, hangi coğrafya olursa olsun bunları aynı şekilde tatbik etmeye çalışmak, çözüm aramaktan ziyade aynı ticarî mantığı devam ettirme kaygısından doğuyor. Oysa çevre tarihi bize,  çözümlerin mekâna has olması gerektiğini, var olan toplumsal pratiklerin, kültürlerin hâlihazırda bin bir çeşit cevap üretmiş olduğunu gösteriyor. Bu da sebepsiz değil: İnsanlar, intibak yetenekleri oldukça yüksek canlılar. Çiftçiler mesela her sene tohumla, toprakla, hayvanlarla, mantarla çalışıyor; mevsimleri gözlemliyor; değişiyor, değiştiriyor; sürekli deney yapıyor. Rüzgâr, yükselti, eğim, toprağın muhteviyatı, güneşe açısı ve çiftçinin şahsî becerisi bir araziden diğerine bambaşka bir üretime imkân tanıyabiliyor. Başka koşullarda bunları “yaratıcı iş” olarak görmemiz gerekirdi: deneyci, eklektik düşünceden doğan, otonomi isteyen faaliyetler (“yaratıcı” işlere dair bir tartışma için bkz. Zeybek 2015).

Endüstriyel tarım ise bunun tam tersi özellikler istiyor; çeşitliliği ve farklılığı olabildiğince sınırlıyor, yaratıcılığı laboratuvarlardaki  az sayıdaki uzmana tahsis ediyor. Monokültür üreten çiftçiye ise aynı standart adımları tekrar etmek kalıyor. İş vasıfsızlaşıyor. Alt yapı, tohumlar, gübre, atılacak böcek ilacı ve benzeri üretim araçları birkaç merkezde imal ediliyor, mekândan bağımsız olarak her yere tatbik edilebileceği öngörülüyor. Kısaca, tarım tektipleştiriliyor. Bu elbette ki tesadüf değil. Böylelikle üretim, birkaç şirkete para akıtacak ve devlet güdümünden çıkamayacak şekilde tasarlanıyor. Karar alma süreçleri merkezîleşiyor, çiftçiler sisteme (teşviklere, kredilere, şirketlere, siyasîlere…) bağımlı hâle geliyor, uysallaşıyor. Kapitalizmin ve komünizmin onlarca farkına rağmen, herhalde benzeştikleri unsurlardan biri de bu olsa gerek: Otonom çiftçiye tahammül edememeleri.

Fakat bu üretim modelinin kusurları, giderek daha fazla sırıtıyor.

A) Gerçekten gerektiğinde yaptırım gücü olan kararlar alamıyor. Mesela karbon emisyonlarını bütün ülkelerde eş zamanlı düşürecek bir siyasî irade yok, çıkmaza giriliyor.

B) Ayrı ayrı mekânlara farklı modeller sunabilecek ince ayar refleksleri de gösteremiyor. Dolayısıyla hayatî konularda ne yeterince merkezî ne de tabandan gelen yaratıcılığa imkân tanıyacak kadar serbest.

Bütün bunların üstüne, bu modelin en önemli maksadının insanları topraktan koparmak, şehirlerde sanayi için gerekli ucuz iş gücüne çevirmek olduğunu akılda tutmakta fayda var. Son yüz yılın kaba hikâyesi bu. Dünya Bankası’nın parlattığı “işgücü verimliliği” tabiri de bu anlama geliyor: Daha az sayıda insanla mekanize, merkezî, standart, büyük ölçekli üretim yapmak ve şehirleri beslemek. Yüz milyonlarca insanın şehirlere göç etmesi bu politikalar sonucunda gerçekleşti. Oysa Alman çevre tarihçisi Joachim Radkau, yerel toplulukların topraklarından sürüldüğü, kullandıkları kaynakların hakimiyetini kaybettiği yahut başka yerden gelen yağmacıları engelleyemediği durumlarda, çevresel tahribatın kaçınılmaz olduğu tespitinde bulunur (Radkau 2008). Dolayısıyla bir mekânla kurulmuş organik ilişkiler, öyle kolay vazgeçilemeyecek önemli değerlerdir.

Şu hususu yeniden vurgulamak istiyorum: İklim değişikliği her mekânda bambaşka şekillerde tezahür edecek/ediyor. Bir yerde kuraklık, bir yerde aşırı yağış olacak. Yıllar arasında yağış anomalileri artacak. Örneğin Türkiye’de yaz ortasında aniden bastıran dolular, aşırı yağış; sonra kasım-aralığa kadar sıcaklık rekorları kırılacak. Bunları zaten gözlemlemeye başladık. O yüzden böyle çok boyutlu bir olay karşısında tek bir standart çözüm üretmek gibi lüksümüz olamaz.

Peki o hâlde somut olarak kısa-orta vadede neler yapılabilir? Yukarda anlattığım temel prensip çerçevesinde birkaç hususu öne çıkarmak istiyorum. Bunlar hiçbir şekilde yapılabileceklerin tamamı değil ve hattâ en doğru öneriler olma iddiası da taşımıyor; ancak yine de en azından bir tartışma başlatmayı amaçlıyor.

  • Hayvanların (ve elbette insanların) bir coğrafyaya intibak etmesi, bağışıklık sisteminin oluşması zaman alıyor. O yüzden getir-kes-sat-al modeli büyükbaş hayvancılığın acilen terk edilmesi gerekiyor. Endüstriyel hayvancılık, hem iklim değişikliğini hızlandırıyor hem de hayvanlar ancak antibiyotikle hayatta tutulabildiği için sağlık kavramının temel prensiplerine aykırı şekilde yürütülüyor. Bu modelin yerine Türkiye’deki iklimlere uygun, bağışıklık sistemleri güçlü cinslere (ilk anda verimsiz dahi gözükseler) ağırlık verilebilir. Küçükbaş hayvanlar kısa otların olduğu coğrafyalara daha uygun mesela.
  • Ziraî ürünlerde de yeni bir repertuara ihtiyaç var. Kendi kendine yetişebilen, az su isteyen bitkilere yönelmek iyi bir fikir gibi duruyor. Yenilebilir gıdaların pek azını tanıyor, çok azını kullanıyoruz. Örneğin Amerikalılar, dünya üzerindeki gıda çeşitliliğinin sadece % 0.25’inden haberdar (Foer 2010 s. 7); çünkü endüstriyel üretim çeşitliliğe değil, tep tip çokluğa yol açıyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil. Ürün çeşitliliğini arttırmanın yollarından biri, bizim ilkel zannedip unuttuğumuz toplayıcılığı, tarımsal üretimin yanına iliştirmek. Yani bir yörede an az zahmetle ne yetişiyorsa ona öncelik vermek, olanı kullanmak, yeni lezzetler üretmek.
  • Teşvik ve kredi sistemleri işe yaramıyor, hattâ gıda güvenliğini riske atıyor. Yukarda kısaca bahsettim gibi, şu an bilhassa hayvancılık bir vurgun kapısına dönmüş durumda. Üstelik verilen teşvikler, daha ziyade belirli grupları (zenginleri) diğerleri aleyhine desteklemek için veriliyor, haksız rekabete yol açıyor. Serbest piyasanın desteklenmesi diye diye piyasalar az sayıdaki aktöre, kartellere teslim ediliyor; hiç de serbest olmayan bir alana dönüşüyor. İllâ bir teşvik verilecekse emek yoğun, polikültür çiftliklere; toprakla, tohumla deney yapabilen bağımsız çiftçilere öncelik verilebilir – ki vermeyip sadece tarımsal ithalatı zorlaştırmak bile bu tarz çiftlikler için daha büyük bir destek anlamına gelecektir.
  • Her ne kadar son zamanlarda köye dönüş dalgasından bahsediliyor olsa da çiftçilik hâlâ hakir görülen bir iş kolu. Bu algının acilen değişmesi gerekiyor. İtalya’daki Slow Food Üniversitesi gibi tarımla ilgili elit okulların açılması, tarladan sofraya gıdanın hikâyesinin yeni bir dille (tek kıstasın lezzet olmadığı bir üslupla) anlatılması, alternatif dağıtım ağları kurmak sûretiyle çiftçinin sırtından para kazanan aracıların devreden çıkarılması yahut (çılgın projeler yerine) köylerin alt yapısına ağırlık verilmesi üreticiyi güçlendirecek ve bu sektörün kıymetini yükseltecek önlemlerden birkaçı olarak sayılabilir.
  • Su kritik önemde. Damla sulama sistemlerinden başlayarak üretimden tüketime her aşamada suyun kullanımına dair yeni politikalar üretmek şart. Bunun bir noktada enerji politikalarına (barajlara) temas etmesi kaçınılmaz. Fikrî sıçrama olacak; ama sadece Türkiye’nin değil, dünyadaki tüm ülkelerin daha çok enerji kullanmaya değil, enerjinin daha verimli kullanılmasına yoğunlaşması gerekiyor. (Bunun yolu araba sektörüne ucuz kredi sağlamak yahut daha çok otoban yapmak olamaz mesela). Petrolsüz, emek yoğun, polikültür çiftlikler tam da bunun ilk aşaması olarak düşünülebilir. Tohumculuğu bilen, toprağını tanıyan, haşereye karşı hepimizi zehirleyen kimya endüstrisine değil, yaratıcı alternatiflere yönelen yeni üretim mekânları gerekiyor (bunun en iyi örneklerinden birini Michael Pollan anlatıyor, patatesle ilgili bölüm Pollan 2000)
  • Fakat asıl müdahale değer zincirine yönelik olmalı. Yukarda kısaca bahsettiğim gibi, bugün bu sektörde dolaşan paranın büyük bölümü üreticilere değil dağıtıcılara, satış mümessillerine, avukatlara, reklamcılara, pazarlamacılara, ambalaj tasarlayan güya yaratıcı meslek gruplarına gidiyor. Üretime gerçek anlamda katkı sunmayan, ama günümüzün tuhaf dünyasında en çok kıymet gören meslekler bunlar. O yüzden mesleklerden başlayarak toplumsal değerlerin, yani neyin kıymetli neyin kıymetsiz olduğuna dair yaptığımız değerlendirmelerin değişmesi gerekiyor. Tarih boyunca yüzlerce kez değişmiş, yine değişebilir. Zaten diğer türlü yaşamın bu seyrinde devam etmesi mümkün değil. 

Sonuç

İyi mi kötü mü bilmiyorum; ama iklim değişikliğinin tüm etkilerini henüz görmüş değiliz. Gerçi bazı coğrafyalarda şimdiden büyük felaketler gerçekleşiyor; ancak iklim değişikliğinin önde gelen müsebbiplerinden sayılabilecek orta-üst sınıfın çoğunluğu, gözlerinin önünde gerçekleşen değişimlere rağmen karbon salımı yüksek, tüketime dayalı hazlardan, büyük şehirlerden yahut arabalardan kolay vazgeçecek gibi gözükmüyor. Devlet/şirketler ise silahlanmaktan, daha fazla kullan-at eşya üretmekten…  Kötü bir kehanet olacak; ama 2000 sonrası doğanlar zannediyorum ki bizimkinden bambaşka, muhtemelen çok daha zorlu bir dünyada yaşamak zorunda kalacak. Ancak şuna inanıyorum: Toplumun iyi örgütlenmiş %10’luk bir kesimi, büyük değişimlerin öncüsü olabiliyor. Bunun (olumlu ve olumsuz) pek çok örneği var geçmişte. Kriz anları her zaman yeni siyasî dillere ve oluşumlara gebe. Umalım ki yabancı düşmanı, hamasî gruplar bu boşluğu değerlendirmeden başka bir dünya kurabilelim.

Kaynaklar

Ahval News
2018   ’Et diplomasisi’nde son gelişme: Fransa’dan 5 bin 700 ton et ithal edilecek. Ahval. https://ahvalnews.com/tr/et-ithalati/et-diplomasisinde-son-gelisme-fransadan-5-bin-700-ton-et-ithal-edilecek.

Akşam
2017   Hayvan Yemlerinde Gümrük Vergisi Sıfırlandı, Kasım 23. http://www.aksam.com.tr/video/player2.asp.

Aydoğuş, Osman
2017   Türkiye Tarımının Son Kırk Yılı. İktisat ve Toplum(82): 7–10.

Çapa, Emin
2017   Dünyanın 1001 Hâli. Gıda Dosyası. CNN Türk, Ekim 22. https://www.youtube.com/watch?v=-cVpVlVnEBc.

Çelik, Recep
2016   Diyarbakır Çınar Tarımsal Alanlarının Yıllara Göre Yeraltı Suyu Seviye Haritalarının Coğrafik Bilgi Sistemi (CBS) İle Tespiti. Mühendislik Dergisi 7(2): 217–224.

Çırpıcı, Yasemin Asu
2017   Tarımda Senaryolar Hep Aynı. İktisat ve Toplum(82): 34–40.

CNN Türk
2017   Bulgaristan’dan saman ithalatı başladı! İlk gemi yanaştı. CNN Türk. https://www.cnnturk.com/ekonomi/bulgaristandan-saman-ithalati-basladi.

Çolak, Ömer Faruk
2017   Enflasyonun Dinamikleri ve Tarım Sektörü. İktisat ve Toplum(82): 12–16.

Diamond, Jared
1994   Ecological Collapses of Past Civilizations. Proceedings of the American Philosophical Society 138(3): 363–370.

Döner, Fatma Nil
2016   Tarımdan Mega Projelere El Değiştiren Topraklar. Toplum ve Bilim(138–139): 67–83.

Erdil, Merve
2018   Çiftçilerin Derdi İklim. Hürriyet, Eylül 2. http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/ciftcilerin-derdi-iklim-40735999.

Fakıbaba, Ahmet Eşref
2018   Et İthalatı Yapılmaması İçin Uğraşıyoruz. 14. Gıda Ürünleri Fuarındaki konuşmasından, Gaziantep, Ocak 16. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/906336/Bakan_Fakibaba__Et_ithalati_yapilmamasi_icin_calisiyoruz.html.

Femia, Francesco ve Caitlin Werrell
2013   Drought Helped Cause Syria’s War. Will Climate Change Bring More like It? Brad Plumer’ın yaptığı mülakat. The Washington Post. Eylül 10. https://www.washingtonpost.com/news/wonk/wp/2013/09/10/drought-helped-caused-syrias-war-will-climate-change-bring-more-like-it/, accessed March 6, 2018.

Foer, Jonathan Safran
2010   Eating Animals. Back Bay Books.

Hazine Müsteşarlığı
2000   Enflasyonla Mücadele Programı Politika Metinleri Cilt I: Niyet Mektubu, Para Politikası, Ekonomik Kararlara İlişkin Mevzuat. Ankara: Hazine Müsteşarlığı.

Hürriyet
2008   Tuz Gölü için risk yok çünkü artık Tuz Gölü yok. Hürriyet. http://www.hurriyet.com.tr/tuz-golu-icin-risk-yok-cunku-artik-tuz-golu-yok-9953685.

Habertürk

2017    Bazı Tarım ve Hayvancılık Ürünlerinde Gümrük Vergileri Düşürüldü. www.haberturk.com, Haziran 28. http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam/haber/1544490-bazi-tarim-ve-hayvancilik-urunlerinde-gumruk-vergileri-dusuruldu.

Karadeniz, Fırat
2015   İyi Durumdaysak İnsanlar Neden Tarımdan Çekiliyor? Radikal, Mayıs 17.

Karakaş, Gökhan
2018   ‘Yer Altı Suları Korunmalı.’ Milliyet Haber. http://www.milliyet.com.tr/yer-alti-sulari-korunmali–gundem-2583383/.

Keyder, Çağlar, and Zafer Yenal
2013   Tarımsal Dönüşüm ve Proleterleşme Süreçleri: Tarihsel Bir Bakış. Bildiğimiz Tarımının Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük. İstanbul: İletişim Yayınları.

Yerel Gazete- Amasya
2014   Yeşilırmak Kuruyor. http://www.amasya.org/yesilirmak-kuruyor/121/.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü
2016   Türkiye’de Ortalama Kar Örtülü Günler Sayısı. Ankara: Meteoroloji Genel Müdürlüğü. http://www.mgm.gov.tr/FILES/resmi-istatistikler/turkiye-ort-kar-ortulu-gunler-sayisi-6.pdf.

2018   Kuraklık İzleme Sistemi 3.0. http://kuraklikizle.mgm.gov.tr/.

OECD-Raporu
2018   Prices – Inflation (CPI) – OECD Data. TheOECD. http://data.oecd.org/price/inflation-cpi.htm.

Oyan, Oğuz
2013   Tarımda IMF-DB Gözetiminde 2000’li Yıllar. Türkiye’de Tarımın Ekonomi Politiği. Ankara: NotaBene Yayınları & TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi.

Özgür, Bahadır
2018   “Yerli ve Milli” Diyet: Sadece Dört Ürün Kaldı! Gazeteduvar. https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2018/02/22/yerli-ve-milli-diyet-listesi-sadece-dort-urun-kaldi/.

Polk, William R.
2013   Understanding Syria: From Pre-Civil War to Post-Assad. The Atlantic, Aralık 10. https://www.theatlantic.com/international/archive/2013/12/understanding-syria-from-pre-civil-war-to-post-assad/281989/.

Pollan, Michael
2000   The Botany of Desire. New York: Random House.

Radkau, Joachim
2008   Nature and Power: A Global History of the Environment. Cambridge University Press.

Sarıbal, Orhan
2017   Türkiye’de Son 15 Yılda Çiftçi Sayısı 624 Bin Kişi Azaldı. Gazete Karınca. http://gazetekarinca.com/2017/07/turkiyede-son-15-yilda-ciftci-sayisi-624-bin-kisi-azaldi/.

TÜİK
2015   ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Dış Ticaret.

2017   Türkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı Tüketim Harcaması, 2016. http://www.tuik.gov.tr/HbPrint.do?id=24576.

World Bank Sustainable Development Department
2008   Agriculture in Syria: Towards the Social Market. 47546. The World Bank.

Yükseler, Zafer
2004   1994, 2002 ve 2003 Yılları Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketleri: Anket Sonuçlarına Farklı Bir Bakış. 2004/23. Ankara: Turkish Economic Association. https://www.econstor.eu/bitstream/10419/83267/1/dp_2004-23.pdf.

Zeybek, Sezai Ozan
2015   Akademisyenler Ne İş Yapar? Bir Üniversitenin Sertifikalandırılma Süreci. Oyunbozan. http://ozanoyunbozan.blogspot.com/.

2016a Fennî Ormancılığın Keçiler ve Köylülerle İmtihanı: Sömürge İmparatorluklarından Ulus Devletlere Orman Koruma. Toplum ve Bilim(137): 129–154.

2016b Biyo-Politika, Güvenlik ve Anti-Piyasalar: Türkiye’de Endüstriyet Hayvancılığın Seyri. Toplum ve Bilim 138/139: 106–125.

 

Kapıdaki Gıda Krizi: Türkiye’nin yumuşak karnı -1

 

Bu yazı, yazarının da onayı ile, beyond.istanbul/ dan alınmıştır

 

Sezai Ozan Zeybek

Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP)

Berlin

You may also like

Comments

Comments are closed.