Hafta SonuKültür-SanatManşetRöportaj

Kadının gözünden savaş: Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet

0

Geçtiğimiz ay Tatavla Sahne’de dünya prömiyerini gerçekleştiren, feminist tiyatro topluluğu Tiyatro Boyalı Kuş‘un tek perdelik “Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet” oyunu izleyicilerle buluşmaya devam ediyor.

Savaşın kalbinde Kayıp Tablet’in peşine düşen 5 bilge kadının zaman yolculuğunun anlatıldığı oyunu, eserin metin yazarı ve yönetmeni Jale Karabekir‘den dinledik.

Jale Karabekir

Tiyatro Boyalı Kuş Troya Savaşı’ndan yola çıkan bir eserle seyirci karşısında. “Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet”in doğuş hikâyesini anlatır mısın? Fikrin ilk kez aklına düştüğü ve sahnede canlandığı ana kadar nasıl bir süreçten geçtin?

Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet’in doğuş hikâyesi oldukça uzun. Okurun vakti varsa, en kısa haliyle anlatayım. Tiyatro Boyalı Kuş 2000 yılında kuruldu. 2013’e kadar on beş oyun, altı okuma tiyatrosu, iki forum oyunu, birçok atölye çalışması ve etkinlik yaptı, yurt içi ve dışına turneler düzenledi. Türkiye’deki en son yapımımız 2013’te Rüstem Ertuğ Altınay’ın yazdığı Yeşim Koçak’ın oynadığı Melek adlı oyundu. Tek kişilik oyun, 1930’ların tiyatro, sinema, operet oyuncusu, dublaj sanatçısı Melek Kobra’nın 24 yıllık kısa hayatını konu alıyordu.

O dönem biz ayrıca oynadığımız sahnenin işletmesini de üstlenmiştik. Politik ve ekonomik olarak sanat dünyası açısından çalkantılı ve istikrarsız bir dönemdi. On yıl destek verdikten sonra Kültür Bakanlığı desteğini Tiyatro Boyalı Kuş’tan çekti. Bakanlık her yıl cüzi de olsa tek bir yapım için verdiği mali desteği keserek bizi cezalandırmaya karar verdi yani. Bizim gibi birçok tiyatro topluluğu var böyle cezalandırılan. Sonuçta bu mali destek, miktarı az da olsa, bizim gibi alternatif tiyatro yapan, ticari olmayan bir ekip için nefes aldırıcıydı. Neyse… Sahne işletmesinin mali sorumlulukları, çalıştığımız internet bilet şirketinin iflası (yani satılmış biletlerimizin bedelini alamamamız), yeni yapımlar için bütçemizin kesilmesi, bizim ekip olarak her yıl devam eden rutinimizi bir süre sekteye uğrattı dersem yanlış olmaz.

Tabii boş durmadık, ben on yıldır tiyatronun işlerinden odaklanamadığım kitabımı bitirdim, Hindistan, İspanya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde farklı çalışmalarda bulunduk, Ermenistan Devlet Gençlik Tiyatrosu’nun Edith Piaf üzerine olan oyunu Marcel’i İstanbul’a getirdik vs. Ama feminist bir tiyatro olarak üretmek ve seyirciyle paylaşmak asıl işimiz. Bunun için de biraz yoğurdu üfleyerek yediğimiz bir dönemden geçtik diyebilirim. Daha sonra bir buçuk yıla yakın atölye çalışmaları yaptık, hem kendi ekibimizi bir araya getirmek, harekete geçirmek hem de yeni katılımcılarla buluşabilmek hem de sahneden ulaşamadığımız seyirciye atölyeler vasıtasıyla birikim ve deneyimimizi aktarmak ve paylaşmak için. Ve sonunda geldiğimiz noktada, oyun yapmaya karar verdik. Parasız pulsuz… Bu da bir mücadele biçimi herhalde.

Tek kişilik bir oyundan sonra kolektif bir oyun yapalım dedik. Koro çalışalım diye konuştuk. Savaş ve göç konusunda söz söylemek istiyorduk. Hayatımızın sevmediğimiz ama kopamadığımız bir parçası haline gelmiş olan savaşı, şiddeti ve göçü sahneden anlatmak… Aklımıza ilk olarak Evripidis’in “Troyalı Kadınlar” tragedyası geldi. Birçok kere okuduğum bu oyunu, Küçükkuyu’da İda Dağı’nın eteklerinde bu kez “sahneleyebilir miyiz acaba” diye okudum. Ama Tiyatro Boyalı Kuş’un sahnelemesi için uygun değildi. Acaba uyarlama yapabilir miydik? Ama uyarlama yaparken de metne çok müdahale edecektik. Özellikle son dönemdeki savaşı, şiddeti ve göçü anlatmak istiyorduk, bir derdimiz vardı. En sonunda ben yazmaya karar verdim. Öncelikle birincil kaynakları okudum, araştırdım; Antik Yunan tragedyalarını ve destanlarını, ayrıca Ortadoğu’nun Sümer ve Babil yaradılış efsanelerini… Amazonları da Homeros’un İlyada destanında iki satırda gördüm, Homeros pek de bir şey demiyordu Amazonlarla ilgili. O zaman vardır bir hikmeti deyip Amazonlar üzerine araştırmaya başladım. Sonunda Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet metni ortaya çıktı.

Ekip arkadaşlarınla nasıl bir araya geldiniz? Bu süreçte fikir olarak birbirinize nasıl katkılar sağladınız?

Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet bir koro oyunu. Metni yazarken de bu konuda çok nettim. Bu oyun sadece ve sadece koro oyunu olacaktı. Oyunda karakter hiyerarşisi olmayacaktı. Seyircinin beklediği gibi, bir Antik karakter konuşacak, monoloğunu söyleyecek, onunla koro iletişime geçecek vs. istemiyordum. Bu bekleneni yıkmak belki ama bir yandan da anlattığımız hikâyenin sadece Troya’nın özel hikâyesi olarak anlaşılmasını istememekten kaynaklanıyor. Oyundaki kişilerin bir karakter olmaması, kolektif bir yaratım, hareket ve söz oyuncular için oldukça zor bir deneyim, bir tür meydan okuma tabii. Metni yazarken de “1. kadın şunu söyleyecek, 2. kadın şunu söyleyecek” diye yazmadım. Yazımda manzum yapıyı korudum. Provalarda sözleri dağıttım.

Oyuncu ekibimiz beş kişiden oluşuyor. İlk önce yedi kişi olarak tasarlamıştım, ama provalara başlamadan önce beş kişiye indirdim. Bu sayılar beş, yedi, dokuz gibi kadim sayılar. Oyunculardan Şengül ve Gül zaten Boyalı Kuş’un üyeleri. Kübra geçen sene ekibe dahil oldu. Sinem ve Burcu ise bu yapımda bize katıldılar. Sezon başında bir seçme atölyesi yaptık. Birlikte çalışma denemesi yaptık. Provalar başladığında daha metin son halini almamıştı. Uzun süre beden ve harekete dayalı atölye yapısında çalışmalar yaptık. Provalardan sonra birbirimizden ayrılamadığımız çay, kahve içtiğimiz, yemek yediğimiz uzun saatler geçirdik. Oyun metni bana ait olduğu için, “yazar burada ne demek istemiş” diye soramadık tabii, ama birlikte nasıl koro olabiliriz, birlikte nasıl hareket edebiliriz, sözleri nasıl kendimizin haline getirebiliriz üzerine çok kafa yorduk ve çok çalıştık.

“Bilge kadınlar dediler ki istiyorsan eğer barışı bulmalısın o üç şeyi. Bulmalısın birbirini.” Oyunda aklımda yer eden sözlerden biri buydu. Nedir bu üç rakamının gizemi?

Destan ve efsanelerde olduğu gibi, feminist yazında da tekrarın önemi büyük. Buna özen göstermeye çalıştık hem yazım hem de sahneleme aşamasında. Ve evet bu oldukça çok tekrarladığımız, seyircinin düşünmesini istediğimiz bir sözdü. Ne mutlu sizin de aklınızda kalmış. Barış için birlik olmak, birlikte mücadele etmek ve dayanışmak çok önemli. Evet Troyalı Kadınlar Korosu bu oyunda üç şeyi bulmak için bir yolculuğa çıkıyorlar. İlki birbirlerini. Çünkü birlikte olmadan tek bir kişi ya da birey olarak yapacaklarımız kısıtlı. Özellikle kadınların birleşmesi gerektiğini zaten düşünüyoruz. Kadın dayanışması kadın hareketinin ve mücadelesinin zaten temeli. Daha önce dediğim gibi üç rakamı kadim rakamlardan biri, masallardan efsanelere, kutsal kitaplara birçok metinde ve sözlü edebiyatta yeri var. Biz de zaten bilinen hikâyeler, efsaneler içinde yeni bir anlatı yaratmak için yola çıkmıştık. O nedenle bu alışılmış, bilindik semboller ve hikâyeler bizim seyirciyle iletişim kurmamızı kolaylaştırıyor.

Amazonların Kraliçesi aslan saldırısına uğrarken

Antik Yunan’da sık sık Helen’in güzelliğinden ve Paris’in yakışıklılığından söz edilir. Halbuki bu resmin ardında büyük acılar, yıkımlar ve kayıplar var. Hikayede Amazon kadınların müthiş cesaretine ve mücadelesine de tanık oluyoruz. Amazonları bu kadar güçlü kılan ne? Her kadının içinde bir Amazon kadın yatar mı?

Savaş gibi bir konuyu hikâye edebilmek için güzellik, yakışıklılık, aşk vs. gibi temalar kullanılıyor genelde. Helen’in de adı aslında Eleni. Yunancası Eleni. Herhalde ilk Türkçe çevirilerle ilgili bir durum bu. Fransızca ya da Almanca’dan çevrilmiş olmalı. Eleni bizim için yani bu topraklar için aslında Helen’den daha tanıdık bir isim. Troya Savaşı’na sebep olmuş bir kadın karakterin adına bile tam karar verememe durumu var: Helen, Helene, Helena… Biz Eleni demek istedik. Bu da bizim bu efsaneye farklı bakmaya çalışmamızın göstergesi olsun istedik.

Ayrıca tarih boyunca birçok yazılı metinden bildiğimiz gibi, bu tür felaketleri ortaya çıkaran, günahları işleyen çoğunlukla kadın karakterler olmuştur. Başta Havva öyle değil mi? Bunu da dert edindik tabii. Güzellik uğruna on yıl süren savaş olabilir miydi? Eleni kendi mi Paris ile kaçmıştı yoksa kaçırılmış mıydı? Bunların hepsi hikâye. Yani kurmaca, kurgu. Troya Savaşı’nın olup olmadığını bile bilemiyoruz. Bu kurmaca ve kurgu içinde gizlenmiş başka hikâyelere ulaşmayı ve bu hikâyeye feminist açıdan bakmayı daha uygun bulduk. İşte de tam da o anda, Troya Savaşı’na Amazon kadınlarının da katıldığını öğrendik. Kaynaklara göre (ki tabii bu da hikâye, yani kurmaca, kurgu) Amazonlar daha önceden Troyalılarla savaştığı halde, gemilerle gelenlere karşı Troya’yı yani onların da bir şekilde bağlı olduğu bu kara parçasını savunmak için atlarıyla geliyorlar ve savaşıyorlar. Amazonların en önemli özelliği atın üstünde savaşmaları imiş. O dönemde atlar sadece savaş arabalarında kullanılıyormuş oysa.

Bu anlamda baktığımızda özellikle Batı edebiyatının en önemli konusu olan Troya Savaşı’nda Amazonların katılımından bahsedilmemesi bile, feminist yazın açısından eleştirilmesi gereken bir husus. Bu nedenle biz de efsane ve destanların içinde söylenmemiş, gözden uzak tutulan Amazonları metnimize ve sahnelememize dahil ederek bir görünürlük ve eylemlilik kazandırmaya çalıştık. Amazonlar mücadeleyi temsil ediyor bizce. Bizim tragedyamızda da Amazonların önemli bir yeri var. Aslında tragedyamızın umut taşıdığını da söylemem gerekiyor. Bu umudu da Amazonlarla kurmaya çalışıyoruz. Çok fazla detay vermemeyim. Seyircimiz için biraz sürpriz olsun.

“Yaşamı kutlamak varken ne diye ölüme koşuyor insanoğlu…” diyorsun. Barış ulaşılmaz bir hayal mi?  

Barış ulaşılmaz bir hayal mi bilmiyorum ama barışa erişebilmek için, ulaşabilmek için mücadele vermek gerekiyor, durmadan dinlenmeden. Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet bu umudu taşıyor. Mücadelenin insanlığı barışa yaklaştırabileceği umudunu… Kadınların yaşamı kutladığı bir dünyada; erkeklerin savaşı, ölümü, yıkımı kutladığı bir dünya… Bunun değişmesi gerek!

Minimal ama etkili bir sahne tasarımı gördük. Müzik ve ışık kullanımı başarılıydı. Prodüksiyonun gerçekleşmesi için nerelerden destek aldınız?

2004 yılından beri ilk defa bütçemiz olmadan ve mali destek olmadan bir yapımı gerçekleştirdik. Bu sezonun başında Feminist Dramaturjiyle Okuma Tiyatrosu etkinliği yaptık gönüllülerimizle birlikte. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1933 yılında yazdığı Kadın Erkekleşince adlı oyununu feminist bir bakış açısıyla okumaya ve seyirciyle paylaşmaya çalıştık. Bu etkinlikte gönüllü arkadaşlarla beraberdik, ayrıca Maçka Komşu Kapısı Dayanışma Derneği de bize kapılarını açtı. Bu etkinliğin geliriyle az da olsa prodüksiyonu gerçekleştirmeye çalıştık. Prova mekanı konusunda Roll Dans, Cihangir Akademi ve Nazım Hikmet Kültür Evi; ışık konusunda Mehmet Doğan bize destek verdi. Dayanışmanın en gerekli olduğu zamanlar deniyor ya bu zamanlara, biz de bu konuda şanlıyız sanırım. Tiyatro Boyalı Kuş dostları ve gönüllüleri olmasa bu oyunun sahneye taşınmasında çok fazla zorlukla karşılaşırdık.

Jale Karabekir ve Merve Damcı

Oyun bundan sonra nerelerde, hangi tarihlerde izleyicisiyle buluşmaya devam edecek? İstanbul dışına ya da yurt dışına taşıma planları var mı?

Daha provalar bile başlamadan önce ciddi toplantılar yaptık. Bütçesiz bir yapıma kalkışmak, ticari tiyatro yapmamak ve sonuçta ekip içinde söylediğimiz gibi “batmamak” için neler yapmalıyız diye tartıştık. Bu nedenle 2010’dan beri oyunlarımızı sahnelediğimiz, etkinliklerimizi gerçekleştirdiğimiz, atölyeler yaptığımız mekanda (şimdiki adı Tatavla Sahne) on gösterim yapmayı planladık. Seyircimiz olursa tabii ki ek gösterimler yapabiliriz. Keşke… Sonuçta tiyatro seyirci için yapılan bir sanat. Seyirci olmadan olmuyor. İstanbul dışında da Bursa, İzmir, Samsun, Edirne, Çanakkale gibi şehirlere turne yapmayı hedefliyoruz. Oyun metninin kitaplaştırılması ve başta İngilizce’ye ve Yunanca’ya çevrilmesi en büyük hayalim. Böylece yurtdışı turnesi yapabilme olanağımız genişleyecektir. Ancak bu tür turnelerin planlanması biraz uzun sürüyor. Bu özgün ve çağdaş ve feminist bir tragedyanın farklı seyirciyle buluşması amaçlarımızdan biri. Yunanistan seyircisiyle buluşursa neler olacağını merak ediyorum aslında.

Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet ekip olarak çok sevdiğimiz, çok inandığımız bir yapım… Gerçekten özveriyle, gönül koyarak, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak ürettiğimiz bir yapım… Artık seyircinin kapımızı çalmasını bekliyoruz… Barış hayalimize ortak olması için…

Oyunun Künyesi

TROYALI KADINLAR KOROSU YA DA KAYIP TABLET

Metin ve Reji: Jale Karabekir
Dramaturji: Nelin Dükkancı Yaman
Koreografi: Gökmen Kasabalı
Oynayanlar: Burcu Sövmen, Gül Ersürmeli Yılmaz, Kübra Ayçiçek, Sinem Pektaş, Şengül Özdemir
Sesler: Jale Karabekir, Müge Esmeray, Yeşim Koçak

SEANSLAR İÇİN TIKLAYIN

 

Jale Karabekir ile yeni kitabı üzerine: “Ezilenlerin Tiyatrosu ezilenlerin özgürleşmesini amaçlar.”

 

Röportaj: Merve M. Damcı 

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.