Köşe Yazıları

İyi ki doğdun Gezi!

0
Zeliha Yıldırım

Robin Williams ve Robert De Niro’nun başrollerini paylaştığı Uyanış(Awaken) adlı film, bir nevi bitkisel hayatta olan hastaların bulunduğu hastanede işe başlayan bir doktorun (Robin Williams) hastaları hayata döndürmek için verdiği mücadeleyi konu alıyor. Doktorun uyguladığı ilaç ile hayata uyanan hastaların bu iyileşme sürecinde özgürlük istekleri ve kısa süre sonra ilacın yan etkileri ile yavaş yavaş eski hallerine dönmeleri filmin dramatik sahnelerini oluşturuyor.

Geçen sene bu zamanlarda benzer bir uyanış (teşbihte hata olmaz) yaşayarak toplu bir ayaklanma gerçekleştiren tüm o güzel insanların arasındayken bu filmi hatırladığım geldi aklıma şimdi. O zamanlar bu uyanışın ne kadar süreceğine dair bir veri yoktu elimde ancak uzun sürmeyeceğini düşünüyordum. Şimdi aradan bir yıl geçtiğinde o zamanki sezgilerimin hatalı olduğunu görüyorum. Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak tespitiydi asıl doğru olan.

1 Haziran ve 15 Haziran arasındaki o iki haftada duygusal çok an yaşadım Gezi’de. Sıraselviler’de polislerin doluştuğu bir pastanede sabah kahvaltısı için poğaça börek alıp parka bıraktığım o yağmurlu sabah mesela. Parktaki o çadırlarda sabah uyanışını görmek. Oradaki o komünal hayatı görmek. Ancak bunları şimdi düşününce hatırlıyorum yoksa Gezi direnişinin bu güzel anılarını silen büyük kayıplar, acılar yaşadık. Şimdi Gezi dendiğinde gözlerim doluyorsa o duygusal anların güzelliğinden değil kederden. Aradan bir yıl geçmesine rağmen parkın yanından yakınından geçerken gözlerim doluyorsa o ağaçlara bakarken, polisin öldürdüğü o güzel insanları hatırlamamdan.

Gezi’den öğrendiklerim ve deneyimlediklerim, hayatımla ilgili radikal kararlar almama neden oldu. Bu şiddeti besleyerek yaşamak istemiyorum net olarak. Yediğim yemekte, giydiğim giyside daha sorumlu davranıyorum. Çünkü ben toplumu oluşturuyorum. Okyanusta bir damla olarak görünebilir ancak bir damla dönüşürse okyanus dönüşür. Bu aydınlanmayı Gezi’ye borçluyum. Herkes bir gün kendi aydınlanmasını yaşayacak. İşte o gün bireysel devrimini yapması gerekecek.

Aradan bir yıl geçti ve ben bugün o parka gidip o ağaçların altında oturup bir yıl öncesinde o Perşembe günü bir daha göremeyeceğim sizleri diye konuşurken o ağaçlarla, şimdi gidip onlara sarılmak istiyorum. Ve Gezi’den 15 gün sonra nerde o güzel insanlar diye aradığım insanlarla birlikte o parkta olmak istiyorum. Anılarımızı hatırlayalım ve öldürülen insanlarımızı analım diye. Tam da tüm bunları isterken 1 Mayıs 1977’i anmak isteyen insanların Taksim ısrarını anlayabiliyorum. Bizim dönemin acısı 31 Mayıs’ta anılmak isteniyor. Aradan 37 yıl geçmesine rağmen devletin hala 1 Mayıs kutlamaları ve anması için Taksim’e izin(!) vermemesi 31 Mayıs anmalarının da akıbetinin yıllar geçse de öyle olacağını gösteriyor. Bu yıl alınan önlemler ve dün gece yaşatılanlar bu çok insani isteklerimizin gerçekleştirilmesinin devlet şiddeti ile engelleneceğinin kanıtı.

Bir yılda çok acılar yaşandı, yaşanmakta. Devlet toplumun ona sağladığı kaynaklar ile toplumu vurmaya, şiddetini arttırarak devam ediyor. Ancak biz o günlerdeki güzelliğimizle elimizdeki tek silah olan mizah ile mücadeleye devam ediyoruz. Yeni yöntemler ve yaşama biçimleri bularak mücadeleye devam edeceğiz ve tüm o umutlu, güzel insanları unutmayacağız. İyi ki doğdun Gezi!

(Yeşil Gazete)

 

You may also like

Comments

Comments are closed.