Köşe Yazıları

İsveç seçimleri ve ırkçılık – Sermin Özürküt

0

Geçtiğimiz pazar günü yapılan İsveç seçimlerinde hiçbir parti meclis çoğunluğunu elde edemedi.

Bir önceki seçimlere kıyasla daha da küçülmesine karşın en çok oyu, Sosyal Demokratlar; en az oyu da Yeşiller aldı. Resmi olmayan sonuçlara göre, sol kanadın oy arttıran partisi, sosyalist-feminist ve çevreci Sol Parti oldu. Sağ kanatta ise, ırkçı İsveç Demokratları’nın oyları büyük oranda yükseldi. Yükselen ırkçılık, geleneksel blok politikasının uygulama alanını kilitledi. Ayrıca, ideolojik sağ ve sol kanat partilerinin, hükumetlere hakim olduğu tek blok (kanat) politikasını altüst etti.

Sağ Blok nasıl çöktü?

Yakın zamana kadar biraraya gelen sağ kanat partileri hükumet kurabiliyorlardı. Ancak bir önceki seçimde ırkçıların anahtar parti konumuna  gelmesi ile sağ kanat, iktidardan düştü ve sorunlu bir döneme girildi. Bu dönemin sorunları, son seçim sonuçları nedeniyle doruğuna ulaştı. Çünkü, seçim öncesi aralarında ittifak kuran sağ kanat partilerinin tümü ırkçı parti olan İsveç Demokratları ( Sverigedemokrater, SD) ile görüşmeyeceklerini bildirdi. Bu sözü veren partilerin başını, oy kaybına uğramasına karşın kanadın büyük partisi  olma konumunu sürdüren liberal muhafazakarlar  çekiyor. Yetmiş milletvekili çıkaran liberal muhafazakar Moderatlar (Moderater, M), SD’nin altmış iki milletvekilini alsa bile meclis çoğunluğu olan 175’e ulaşamıyor. SD dışındaki diğer sağ kanat partilerine muhtaç kalıyor. Muhtaç olunan bu partilerin hem toplam milletvekili sayısı sağ bir koalisyona yetmiyor hem de bu partiler, SD ile görüşmeyi reddediyorlar. Sağ kanadın üçüncü büyük partisi, sosyal liberal ve çevreci Merkez Parti (Centerpartiet, C), ırkçılığa karşı bir tutum sergiliyor. Eski adı Halk Partisi (Folkpartiet) olan bugünün liberalleri de (Liberalerna, L), aynı görüşü savunuyorlar.  İttifak partileri içinde Merkez partiden sonra en çok oyu alan sosyal muhafazakar Hristiyan Demokratlar ( Kristdemokraterna- KD) ise, ikircikli de olsa ırkçılar ile görüşmeyeceklerini söylüyorlar. Böylece, ultra sağ, aşırı sağ ve popülist sağ olarak da adlandırılan ırkçı partiyi içine almayan bir sağ blok koalisyonunun kurulması olanaksız görünüyor.

Sol blokta durum nasıl?

Sol kanat partilerinin milletvekili sayısı, SD’yi dışlayan sağ ittifak partilerinin (143) kıl payı önünde (144) bulunuyor. Bir kişilik fark, sosyal demokrat Başbakan Stefan Löfven’e sadece hükumet kurma sorumluluğunu veriyor. Çünkü, bu öndelik, meclisteki toplam milletvekili sayısının (349) yarısına erişmiyor. Bu nedenle, sağ liberal ve çevreci Merkez Parti ile görüşmeyi düşünen Löfven, kanadın diğer iki partisinin de onayını almak zorunda kalabilir. Bu partilerden birincisi, seçimleri büyüyerek kapatan ve sosyal demokrat hükumetlere bakan vermeden dışarıdan destek sağlayan Sol Parti (Vänsterpartiet,V).  İkincisi ise, bir önceki seçimlerden sonra kurulan koalisyona ortak olan Çevreci Yeşiller Partisi (Miljöpartiet-de gröna, MP). Yeşillerin secim barajı olan yüzde dördü güçlükle aştığı düşünüldüğünde, sol kanadın da kendi başına hükumet kurabilmesi olanaksız görünüyor.

Seçimler ve Avrupa

Avrupa Birliği (AB) içinde de İsveç’inkine benzer bir durum ile karşılaşan üye ülkeler var. Bu ülkelerdeki partiler de İsveç Demokratları gibi, ırk yerine etnisiteyi koyup  etnik kültür ögesi din üzerinden ırkçılık yaparak yükseliyorlar. Örneğin ırkçı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), son seçimlerde, sosyal muhafazakar hristiyan demokrat bir parti olan Avusturya Halk Partisi (ÖVP)’nin koalisyon ortağı oldu. Eski bir SS subayı tarafından 1955 yılında kurulan ve ertesi yıl da parlamentoya giren FPÖ’nün bugünkü genel başkanı, H. Christian Strache, başbakan yardımcılığı yapıyor.

AB’den bir diğer örnek de Almanya’dan verilebilir. Irkçı parti konumundaki Almanya için Alternatif (AFD)’in yükselişi nedeniyle zor durumda kalan Merkel’in sosyal muhafazakar Hristiyan Demokrat partileri (CDU/CSU), Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile koalisyona gitti. Böylece, her iki koalisyon partisinden de oy alan ırkçılar, muhalefet partisi konumuna geldiler.

Avusturya ve Almanya’ya; Danimarka, Finlandiya, Macaristan ve Çekya da eklenebilir. Ülke ve parti örnekleri ne kadar çoğaltılırsa çoğaltılsın sorunlu dönemlerdeki koalisyonlarda, partilerin karşı karşıya kalabileceği tehlike değişmiyor. Bu tehlike, ideolojik barajlara özen göstermeden koalisyonlara girmekten kaynaklanıyor. Parti ideolojisini göz ardı ederek herkes ile iyi olan partiler, sonuçta hiç kimse ile iyi olamaz bir konuma gelebiliyorlar. Bu tehlike, özellikle giderek küçülen sosyal demokrat partiler açısından önemini koruyor.

Peki, şimdi ne olacak ?

Meclis bu ayın sonuna doğru açılacak. Meclis açılana dek partiler arası görüşmeler, açık ve kapalı kapılar ardında sürecek. Görüşmeler sonucunda Başbakan Stefan Löfven, sağ ve sol bloklar üstü bir hükümet modeli oluşturmaya çalışacak. Ancak en geç 15 Kasımda hükumet bütçesinin meclise gelmesi gerekiyor. Eğer hükumet kurulabilirse, bütçesinin kabul görmesi gerekiyor. Tüm biçimsel gereklilikler yerine getirilirken SD ile görüşmeyeceğini kesin bir dille ifade eden Stefan Löfven, bunu yapmak yerine erken seçime gidilebileceğini de söylemiş bulunuyor. Her ne olursa olsun, meclise girdiği 2010 yılından bu yana ırkçı partiyi dışlayan  diğer parlamenter kitle partileri, bu sefer de seçmene verdikleri sözü tutmaya çalışacaklar. Zora geldiklerinde ise, Avrupa’da  bugün yükselen ırkçılığın geçmişte bir dünya savaşı başlattığını anımsayıp bir İsveç ata sözünü mırıldanacaklar : ‘Cehenneme giden yol, göze küçük görünen taşlar ile döşelidir.’

 

Sermin Özürküt

 

You may also like

Comments

Comments are closed.