Köşe Yazıları

İstanbul’da sabah yürüyüşü ve ihlâl edilen yaya hakkımız

0
Maçka Parkı kentin her kesiminden insanların uğrak yeri

Sabah evden çıktığımda Kurtuluş’un daracık kaldırımlarında motorlu araç ya da inşaat paravanı tarafından engellenmeden 50 metreden fazla yürüyemeyeceğimi biliyordum. Son birkaç aydır tek aracın geçmesine ancak izin verebilecek genişlikteki dar sokağımızın sağa kıvrıldığı yerde bir kısmı kaldırıma geriye kalanı da yola park edilmiş şekilde duran beyaz araca baktım. Trafiği tıkayan bu araç artık günlük hayatımızın bir parçası olmuştu. İki ay içerisinde defalarca 155’i arayıp, aracın plakasını fotoğraflı belgelerle vermemiz bir işe yaramamıştı.

Maçka Parkı kentin her kesiminden insanların uğrak yeri

Şehrin sıkışıklığından bir an önce kurtulmak için Nişantaşı Sanat Parkı’na doğru yürümeye başladım. Ters yönden giden motosikletler, daracık sokaklardan zar zor geçebilen servis minibüsleri ve özel otomobillerin arasından sıyrılmayı başararak parkın girişine vardım. Ancak iki polis memurunun girişte nöbet tuttuğu park, polis barikatlarıyla çevrilmişti. Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde yapılan uluslararası toplantılar nedeniyle sıklıkla yaşadığımız bu durum beni fazla şaşırtmadı. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısı nedeniyle alınan güvenlik önlemleri kapsamında parka giriş yine yasaktı. Beşiktaş’a doğru gitmek için parkın etrafından dolanarak Maçka Parkı’na doğru yürüdüğümdeyse oraya girişin de kapalı olduğunu gördüm. Etraf barikatlardan bir açık hava hapishanesine dönmüştü. Çaresiz parkın yanındaki yoldan inerken, sağıma dönüp giremediğim Maçka Parkı’na parmaklıkların ardından baktım.

Bir zamanlar yaya hakkı

Maçka Parkı ve Dolmabahçe-Levazım-Baltalimanı-Ayazağa tüneli projesi

Özel araç trafiğine odaklı bir kentleşmenin hâkim olduğu İstanbul’da sağ kalabilmiş birkaç parktan biri Maçka Parkı.  Ancak sağ kalmış da olsa ucundan kıyısından kan kaybetmeye devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz Şubat ayında Dolmabahçe-Levazım-Baltalimanı-Ayazağa tüneli projesi için parkın bir bölümündeki ağaçlar kesilmişti[1]. Korhan Gümüş 1940’lı yıllarda İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Dr. Lütfi Kırdar tarafından yazılan Yenileşen İstanbul (1947) isimli kitaptan yola çıkarak bugünkü Taksim Meydanı’ndan başlayıp kesintisiz olarak Maçka’ya kadar uzanan büyük yeşil alanı şöyle anlatıyor[2]. 1940’larda İstanbul’un en önemli, en büyük yaya alanı olarak tasarlanan “Gezi” adlı bu yerin ilerleyen yıllarda önemli kısımları Hilton Oteli ve Hyatt Regency Oteli tarafından kapatıldı. Yollarla ve metro istasyonu gibi yapılarla da bütünlüğü tamamen parçalanmış oldu. 1940’ların en önemli kamusal düzenlemesi olarak kabul edilen Gezi artık yayaların dolaşmasının imkânsız hale geldiği bir alan haline dönüştürüldü.

Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi (1988)

Günümüzde o koca yeşillik alandan geriye sadece iki park kaldı. Onlara da halkın erişimi sık sık kesiliyor. Peki, kaldırımı ve parkı işgal edilmiş insanlar ne yapacak? Bu insanların yürüme hakları yok mu? 1988 tarihli Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nde[3] “Yayanın; fiziksel ve ruhsal sağlığını korumaya uygun koşullar sunan kamu alanlarının nimetlerinden özgürce yararlanma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır” diyor.

Bunlar Anayasa’nın 56. maddesinde de yer alan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının vazgeçilmez unsurlarıdır. İkinci madde şöyle devam ediyor: “Yayanın; motorlu taşıt değil, insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkı vardır”. Oysa İstanbul’da ve Türkiye’nin pek çok büyük şehrinde pratikte tam tersi söz konusu. 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi özel araç trafiğini pekiştirecek projeler İstanbul’un çehresini değiştiriyor.

Bildirgede ayrıca “Engellilerin bağımsız hareketliliklerini sağlayacak ulaşım sistemlerine, kamusal düzenlemelere, uyarı, işaretleme sistemlerine ve taşıt araçlarına sahip olmaya hakları vardır” da deniliyor. İstanbul’un yollarında fiziksel engeli olmayan insanda her an bir kazaya kurban gidip canından ya da sağlığından olabilir. Engellilerin hareket hakkına dair düzenlemeler olsa da bunlar gerçek hayatta karşılık bulmuyor. Otoparkların yaya hareketlerini engellemeyecek ve yayaların mimarı olarak özelleşmiş alanlardan alacağı keyfi etkilemeyecek şekilde konumlanmasından da bir hak olarak bahseden Bildirge, bizim İstanbul’da yaşadığımız hayatın düpedüz antitezi. Karaköy-Beşiktaş İskelesi hattı boyunca bir saat boyunca yürüdüğünüzde denizi görebileceğiniz iki üç noktadan birine, Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanına kurulu Boğaz manzaralı otoparkı hatırlayın.

Beşiktaş’a varınca

Sabah gezisine dönecek olursak Beşiktaş İskelesi Meydanı’na vardım. Amacım biraz da olsa denize kavuşabilmekti. Bundan birkaç sene önce Başbakanlık Ofisi için kapatılmadan önce Kadıköy Vapur İskelesi’nin yanındaki yığma kayaların üstünde oturur, İstanbul’a oradan bakardım. Parmaklıkların arkasından baktım Boğaz’a, tıpkı Maçka Parkı’na baktığım gibi uzaktan. Yaşadığı yere, yeşile ve denize yabancılaştırılmış diğerleri gibi ben de bir tutsaktım.

Son notlar

[1] Diken (17 Şubat 2017). “Maçka Parkı’ndan geçecek tünelin imar planı değişti: Ağaçlar yine de sökülecek”. http://www.diken.com.tr/macka-parkini-da-tehdit-eden-tunel-projesinin-imar-plani-degisti-agaclar-yine-de-sokulecek/

[2] Korhan Gümüş (11 Ocak 2013). “Bir zamanlar gezinti yolu”, Bianet. http://bianet.org/bianet/cevre/15816-bir-zamanlar-gezinti-yolu

[3] Bildirgenin tamamı için bakınız. http://www.yayed.org/id97-incelemeler/avrupa-yaya-haklari-bildirgesi-1988.php

 

Akgün İlhan

You may also like

Comments

Comments are closed.