Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Geceler biz kadınların, hepimizin!

0

Bu hafta Twitter’da 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nün tamamen suni bir gündemle hedef alındığını gördük. Bir tarih yazıcılığı görevini üstlenmek istedim, çünkü sadece trans kadın düşmanlığı üstünden 20 yıllık geçmişi olan feministlerin elleriyle yükselttiği bu yürüyüşe saldıran kitlelerin feminizm arkasına saklanması artık üzücü bir hal aldı.

Adı uzun bir süredir “Feminist Gece Yürüyüşü” olan 8 Mart Kadınlar Günü’nde düzenlenen bu eylemin isminde ve posterinde doğrudan “kadın” yazmadığı için LGBTİ+ tarafından (ve özellikle trans kadınlar tarafından) işgal edildiği minvalinde, “erkeklere alan açıldığı” üzerinden linç edildi.

Posterleri sizin de görmeniz açısından paylaşıyorum:

Gördüğünüz üzere feminist hareketin eleştirdiği, karşısında durduğu nefret ve haksızlıklar sıralanmış, kararlılıkla neler protesto ediliyor belirtilmiş. Zaten feminist diskur içerisinde özellikle de kesişimsel anlayış içerisinde olan şikayetler ve konular bunlar.

Velakin Twitter’da bu posterin “erkekleri davet ettiği”, “kadını sildiği” ve de “cis-hetero kadınları çağırmadığı” konusunda tweetler atıldı. Bunlara eleştiri diyemiyorum, çünkü zaten açık çağrı ile kadınların örgütlediği eylemin karar mekanizmalarında yer almayıp konuyu “heteroseksizm-homofobi-transfobi” kelimeleri kullanıldı diye sulandıran bu tweetler eleştiri değil, saldırıdır. Bu posterlerde yazan konular, bu coğrafyanın kadınlarının sorunları yansıtmamaktır demek, yalnız kendisine dokunan sorunları görmek isteyen bir söylem olabilir. Feminist Gece Yürüyüşü kadınlarca düzenlenen bir yürüyüş olarak, organizasyonu kadınlara açık şekilde örgütlenmekte ve bizzat onlar bu posterleri hazırlamışlardır. Yani yine bir grup kadının iradesinin yansımasıdır.

Heteroseksizm eleştirisine gelirsek, lezbiyen kadınlar yok heralde? Hafızası güçlü okuyucularım İstanbul Sözleşmesi döneminde eylemlerdeki kadınlar için kullanılan söylemi hatırlayacaktır. Heteroseksizm, yani ataerkinin aile modelinde tanımlanmış erkek-kadın ilişkisini yücelten fikir, heteroseksüel kadınları da etkilemektedir.

Hangi kadınlar alanlarda olmalı?

20 yıldır düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü’nün kitlesi ve çağrısı kime,  herkes bilmektedir. Her sene bu isimle düzenlenmekte ve son bir kaç senedir bu posterlerdeki sloganlar atılmaktadır. Yani eleştirisi olan kişilerin diyalog yollarıyla eylemi kuran kişilerle iletişime geçmesi için bir hayli zamanları vardı.

Oysa diyalog yerine, benzer bir şekilde hükümetin LGBTİ+ dışlayıcı ve görmezden gelici politikalarının muhafazakar bir kesimde yankılandığını ve bu yankının Feminist Gece Yürüyüşü’ne de sıçradığını görüyoruz. Aynı söylemi üretip İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılma bahanesi  olan “aslında bunlar kadın haklarını umursamıyor, asıl meseleleri LGBTİ+” söylemini tekrar ediyorlar.

İstanbul Sözleşmesi’ni LGBTİ+’ları bahane ederek kaldırılmasıyla başlayan süreç bugün nafaka hakkının tartışılmasına uzandı. Hükümetin ayrımcı bir söylemle yönettiği süreç içerisinde LGBTİ+ düşmanlığını nasıl bir meşrutiyet aracı kullanarak diğer kadın haklarının tartışılmasının önünü açtığını görüyoruz.Bu noktada, 8 Mart alanlarından lezbiyen veya özellikle trans kadınların atılması düşüncesi, ancak hükümran düşüncenin bir ürünü ya da paydaş söylemi olabilir.

Feminist oldukları iddiasıyla eylemin organizasyonuna katılmayıp dışarıdan muhafazakar kesimlerle, kadın düşmanlarıyla beraber saf tutarak Feminist Gece Yürüyüşü’ne saldıran ayrımcılık savunan bu kesimin amacı nedir? Kadın alanlarının korunmasıysa, hangi kadınlar? Yalnızca cis-hetero kadınlar mı? Yıllardır kadın hareketinin gücünü gösterdiği, engellerin aşıldığı Feminist Gece Yürüyüşü şimdi daha mı güvenli olmuştur? Yoksa acaba engel çıkarmak isteyenlerin ekmeğine yağ mı sürülmektedir?

‘Feminizm ırkçı, faşist, ayrımcı olamaz’

Yine burada trans kadınların yeterince kadın görülüp görülmediği üzerinden bir tartışma yürütülmektedir. Yürüyüşe bir trans kadının gelmesi kime ne zarar vermiştir ki 6 Mart 2021 tarihinde gösteriye katılan trans kadınlardan bazıları taksilerden indirilerek gözaltına alınmıştı. Bu kadınlar bedel ödemektedir, sokakta gaspa, haraca ve saldırılara maruz kalmaktadır. Diyelim ki trans kadınları yeterince kadın bulmuyorlar, feminist olduğunu iddia eden bir kişi neden erkek şiddetinin mağduru olan bu kadınların da yürümesine, dertlerini duyurmasına ve ortak olmasına karşıdır?

Kadınlık deneyimi kimsenin tek elinde değildir, 8 Mart kimsenin özel alanı değildir ki feminist mücadele içinde kadın+’ların buluşma ve dayanışma noktasıdır. Buradan kim başka kadınları “yeterince kadın değil” diye dışlayabilir? Bunun bir sonu var mıdır?

Feminizm, ırkçı olamaz. Feminizm, faşist olamaz. Feminizm, ayrımcı olamaz. Bu feminizmin en kapsayıcı hak alanı olduğu anlamına da gelmez. Kadınların insan hak ve onurlarını korumak, ırk, din, dil, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi vs. ayırt etmeden korumak feminizm olabilir kalanı ancak diğer faşist ve/veya muhafazakar düşüncelerin kadını kullandığı bir araç olur.

Birleşik Devletler’de siyahlar özgür kaldıklarında ayrıştırıcı Jim Crow yasalarının olmasına bir neden olarak, “siyah erkekler beyaz kadınlara tehlikedir!” söylemleri vardı. Kadınlar ataerki için daima “dış tehditlerden korunması gereken narin canlılardır”. Kadınları koruyoruz söylemiyle ırkçılıktan, sömürüden, ayrımcılık ve faşizmden ayrılmamış herhangi bir düşünce gene insan haklarının çiğnenmesine bahane olacaktır.

Bugün trans kadınları almayan, yarın orospuları almaz, ondan sonraki gün mülteci kadınları almaz, ondan sonraki gün de etnik kökenlerine göre kadınları ayırır. Feminizm kapsayıcıdır çünkü tek bir kadınlık tecrübesi yoktur, kesişimseldir.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.