Fransa Türkiye’ye öykünüyor

bize "çerçeveleri kaldırın, prangaları sökün" diye akıl vermelerinin üstünden daha bi' kuşak bile geçmemişken, şimdi Fransa bizim modelimizi örnek alıyor. Bu örnek almanın henüz çok başında oldukları bir gerçek, ama inancım o yöndedir ki modelimizi uyguladıkça sevecekler, sahiplenecekler...

Çok açık, adeta ve hatta bariz değil mi? Fransa Meclisi’nde bugün kabul edilen yasanın içeriği Türkiye’nin gerçekten de model ülke haline geldiğini, bu defaki gürültünün siyasetçi gazlaması değil, bizzat Türklerin ayak sesi olduğunu kanıtlamıyor mu?

Açık ve net konuşalım. Bu ülkede düşünmek ve düşünceni ifade etmek her zaman ve şartta mümkündü, hala da öyle. Bu özgürlüğün çerçevesi de anayasa, kanunlar, genel ahlak, kamu düzeni, siyasi istikrar, ulusun bütünlüğü, kesin ABD ve İsrail’den çıkma bi’ takım gizli planlar, herkesin bildiği ama kimsenin dillendiremediği gerçekler, yabancı odakların ve içimizdeki hainlerin emellerine ulaşmasını engellemek için yapmamız gerekenlerle falan gayet net ve şeffaf biçimde çizilmiş, bi’ de üstüne garanti altına alınmıştı.

Bir kıyamettir başladı sonra, “AB’ye uyum için bu çerçeveyi kaldırmanız lazım” diye.

Çerçevesiz, sınırsız, düzensiz iş olur muydu halbuki? Bize bunları öğütleyen Avrupa işte, herşey ortada, açlıktan ağzı kokuyor bugün. Bizse yılda neredeyse %10 büyüyoruz.

Bu son örnek olmadı, pardon; ekonomide sınır koymamak lazım çünkü. Suyu borulara hapsetmekte, ormana dozerle girişmekte, havaya karbon salmakta, memleketi yel değirmenleri yerine termik ve nükleer bacalarla donatmakta, parayı paradan para üretmeyi bilmeyenlerin cebinden alıp paradan para üretmeyi bilenlerin cebine koymakta … Bunlara karşı çıkanı da orantılı olarak susturmakta, sınır olmaz.

Neyse, işte bize “çerçeveleri kaldırın, prangaları sökün” diye akıl vermelerinin üstünden daha bi’ kuşak bile geçmemişken, şimdi Fransa bizim modelimizi örnek alıyor. BBC ve Guardian’ın websitelerini dikkatle takip eden medyamız sağolsun, Arap Baharı’nın ardından tüm arapların Türkiye modeline sımsıkı sarıldığını, demokrasimizin sırlarına vakıf olabilmek için kurullar yolladıklarını falan zaten biliyorduk. Bilmediğimiz şey, demokrasi modelimizin batıya da yayıldığı, hatta demokrasinin ciğeri Fransa’ya kadar ulaştığı idi.

Türkiye’nin kuvvetlenmesi, büyümesi ve kendine güveninin artmasının başka yansımaları da var aslında: Anayasamız, kanunlar, genel ahlak, kamu düzeni, siyasi istikrar, ulusun bütünlüğü, kesin ABD ve İsrail’den çıkma bi’ takım gizli planlar, herkesin bildiği ama kimsenin dillendiremediği gerçekler, yabancı odakların ve içimizdeki hainlerin emellerine ulaşmasını engellemek için gerekli kısıtlamaların dışına çıkma, çıkar gibi yapma, çıkmaya yeltenme, çıkanları destekleme, çıkanlara karşı çıkmama ve bilimum çıkıntılıkları yapanların misal, ardı ardına içeri alınıp en az 1-2 yıl tutuklu tutuklu tutulmasına, bundan bi’ 5 sene önce olsa, kükrerdi AB. “Bu ne rezalet yau!” derdi.

Şimdi diyemiyor, diyorsa da bizim umrumuzda değil demek ki. Üstüne bir de örnek alıyor. Bu örnek almanın henüz çok başında oldukları bir gerçek, ama inancım o yöndedir ki modelimizi uyguladıkça sevecekler, sahiplenecekler, “Yau bugüne dek aklımız neredeydi, şu çerçevenin bi’ yarısını bile olsa İspanya’da ‘öfkeliler’e, Fransa’da öğrencilere, Almanya’da çevrecilere, Yunanistan’da anarşistlere çizmiş olsak bugün mis gibi takılıyorduk ortamlarda” diyecekler.

Demek ki neymiş, artık başı dik, alnı açık, karnı tok, sırtı yay gibi bir Türkiye var. Öğrenen değil öğreten, dinleyen değil konuşan, düşünen değil yapan bir Türkiye var. Yeri geldiğinde, misal kadına tecavüz edeni ya da öldüreni bağışlayacak kadar merhametli, yeri geldiğinde de, misal puşi takanı 2 yıldır tutuklu yargılayacak kadar ilkeli bir Türkiye var. Bütün bunları da kimseden korkusu olmadan, açık açık yapabilen cesur bi’ bölge devi var.

90 sene önce Fransız aydınlanmasını yakalamaya çalışan bir Türkiye varken, bugün Türkiye’nin jeo-politik önemi ve diğer özel şartlaryla biçimlenmiş ful-modifiye demokrasisini üzerine geçirmeye çalışan bir Fransa var.

Tabi bütün bunlar aziz milletimizin devletine verdiği koşulsuz destek, duyduğu sorgusuz güven ve hissettiği tam sadakat olmadan yapılamazdı.

Hep birlikte, aynı azimle, aynen devam.

 

Durukan Dudu
Durukan Dudu

Ekoloji editörü, haberci.

Olduğundan yaşlı gösterir (Sakalı var, ondan). Blues’a aşık. İsveç’te Kırsal Kalkınma yüksek lisansının ardından TEMA ve Buğday gibi STK’larda çalıştı, bu süreç içinde Ormanevi Kolektifi’yle kırsala göçtü, bi’ ekoköy kurmaya çabalıyorlar. Çiftçilik, marangozluk ve ekolojik restorasyon denemelerinden kalan boş zamanlarında koordinatörlük, eğitmenlik, proje yönetimi falan yapıyor. Yaşlanıp emekli olunca bir şehre yerleşmeyi düşünüyor. Mektep, 136.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR