Facebook mu, o da ne? – Metin Münir

Facebook arkadaşım olmak için davet yollayanlara bir mesajım var: Davetinizi kabul etmedim çünkü facebook’la uğraşmak istemiyorum.
Twitter, Linked-in, YouTube, PayPal ve buna benzer şeylerle de ilgilenmiyorum. Skype’da işim yok.
Zaten iş dolayısıyla günümün büyük bir bölümü bilgisayarın önünde geçiyor. Geriye kalan zamanı bilgisayarın önünde değil onunla arama mümkün olduğu kadar çok mesafe sokarak, prize sokulu veya pille çalışan şeylerden uzakta yaşamak istiyorum.
Cep telefonumun internet hizmeti yok çünkü acelem yok.
Tenha bir hayat istiyorum. Özel hayatım özel kalsın istiyorum. Sohbet değil sessizlik istiyorum.
An be an ne yaptığımı, kimle olduğumu veya ne düşündüğümü anlatmak, gerçek zamanlı yorum yapmak ihtiyacında değilim. An be an ne yaptığımı, kimlerle olduğunu veya ne düşündüğünü rapor edenler de beni hiç ilgilendirmiyor. Bunu aşırı derecede narsist, saçma ve gereksiz buluyorum.

Gönüllü mesai
Geçenlerde köşe yazarı bir arkadaşım sohbet arasında twitter’da “on binden fazla” takipçisi olduğunu söyledi. Çenem düştü. Evvela başkalarını izlemek için twitter’a yazılmış. “Sonra ben de yazmaya başladım” dedi. Günde bazen on, bazen beş defa ötüyormuş.
Beni böyle bir iş yapmaya ancak dolar veya euro cinsinden hatırı sayılır bir para ikna edebileceği için “Neden?” diye sordum. Neden gönüllü olarak yapıyordu bu mesaiyi?
“Birden çok ihtiyaca cevap veriyor” diye cevap verdi. Temas halinde olmak için. Haber almak ve vermek için. Yalnız olmadığını bildirmek için. Yalnız olduğunu bildirmek için. “Büyük bir kahveye veya okulun kantinine girmiş gibi oluyorsun.”
Geçenlerde pembe renkli gazetede okuduğum bir araştırmaya göre twitter’a yollanan mesajların yüzde kırkı “Anlamsız boşboğazlık”tan ibaretmiş.
İnternet ve cep telefonu hayatları devralıyor. Sen onları kullandığını sanıyorsun ama daha çok onlar seni kullanıyor. Bağlantısallık bağımlılık haline geldi. Ardı kesilmeyen, kalitesi belirsiz bir haber ve bilgi bombardımanı altındayız.

Parmağımız klavyede
Devamlı parmağımız klavyede, kulağımızda telefon sıcak olsun istiyorlar. Okyanuslardan derin cepleri dolsun diye.
Ama, kafan öne eğik telefonunun ekranına bakarken hayat önünden geçip gidiyor, üstelik para ödüyorsun. Günün sonunda eline ne geçti?
Lütfen. Taksim’de veya Kızılay’da ayaklanma başlatacaksanız bana haber vermeyin. Bon Jovi konserinde şu anda tişörtünü çıkardı ise, o bilgi sizde kalsın.
Beni, ümitsiz derecede çağdışı buluyorsanız size bir öykü anlatayım. Üç yılı geçiyor. Bir gün, uzun yıllardan beri uzaktan hoşlandığım bir kadından facebook arkadaşım ol diye bir mail aldım. Cevaben neden facebook arkadaşın olayım, dedim. Aynı şehirde oturuyoruz. Benimle arkadaş olmak istiyorsan karşılıklı görüşelim. Yürüyüşe gidelim.
Gittik. Gidiş o gidiş. Hâlâ yürüyoruz.
Facebook’u kullanmak diye buna derim ben!

Metin Münir – Milliyet

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR