Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Dünya Orman Günü’ne özel ‘Ormanlarda Bahar İndirimi’

0

Her yıl 21 Mart günü, tüm dünyada Dünya Orman Günü[1] olarak kutlanır. 21 Mart Kuzey Yarımküre için baharın başlangıcıdır. Kışın bitmesini, doğanın uyanışını simgeler.

Ne yazık ki, Türkiye’de uzun zamandır 21 Mart’ı ağız tadıyla kutlayamıyoruz. Kutlayamıyoruz, çünkü ülkemiz ormanları için güzel gelişmeler yaşanmıyor. Bu yıl önceki yıllardan da kara bir tablo var önümüzde. Bir önceki yazımda  ülke depremin yarattığı büyük yıkımla cebelleşirken iktidarın ormanlara vurduğu iki büyük darbeden söz etmiştim. Bunlarla da kalmadılar. Daha depremin kırkı çıkmadan, 1 Mart 2023 tarihinde Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker, Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 204 milletvekili TBMM Başkanlığına bir kanun teklifi sundu. ‘Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ adını taşıyan bu teklif, ben yazıyı gazeteye ilettiğimde Meclis’te yasalaşma sürecinde yol alıyordu. Düşünün, 206 milletvekili, asrın felaketi dedikleri olayın yaralarını sarmak yerine Orman Kanunu’nda değişiklik yapmayı daha önemli bulmuşlar. Üstelik bunlardan altısı Gaziantep, beşi Adana, dördü Hatay, dördü Kahramanmaraş, ikisi Malatya, ikisi Adıyaman ve biri de Osmaniye milletvekili. Yani depremin can evinden vurduğu illerin halkını temsil ediyor bu vekiller, inanırsanız eğer.

Kimi okuyucular her şeye rağmen olumlu da düşünebilir. Belki de teklif ormanlarımızı daha iyi korumaya, nitelik ve nicelik olarak geliştirmeye yöneliktir. Olamaz mı? Keşke olabilir diyebilsem. Ne mümkün? Teklifin yasalaşması durumunda olacaklar pek çok basın yayın organında ele alındı, anlatıldı, uyarılar yapıldı. Ben bu yazıda teklifin yalnızca bir yönüne, özel ormanlarla ilgili düzenlemesine, pek bakılmayan bir açıdan bakmaya çalışacağım.

Özel ormanlar ne kadar özel?

Çok fazla ayrıntıya girmeden anlatmaya çalışayım. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ormanlarda özel mülkiyet yok denecek kadar az. Bırakın ormanları, tarım topraklarında bile özel mülkiyet son derece sınırlı. Köylü toprağın sahibi değil, toprağın sahibi devlet, köylü bir tür kiracı konumunda. Cumhuriyet böyle bir toprak rejimi devralıyor Osmanlı’dan. 1870 yılına kadar ormanlara yönelik bir yasal düzenleme bile yok. Özel ormanların hemen tamamı padişahın şu ya da bu nedenle kimi asker ya da devlet çalışanlarına devlet arazilerini dağıtmasından meydana geliyor. Örneğin saraydan kız alan damatlara bu tür araziler verildiğini biliyoruz. Bu arazilerin içinde orman varsa, mülkiyeti devletten özel kişilere geçtiği için özel orman haline geliyor.

Özel ormanların miktarına ilişkin ilk istatistikler ise 1937 yılına ait[2]. Güvenilirliği düşük de olsa o tarihe ilişkin özel orman varlığı yaklaşık 230 bin hektar kadar. Aynı tarihteki toplam orman varlığı ise 9 milyon 300 bin hektar civarında. Yani özel ormanların toplam orman varlığı içindeki payı %2,5’i bile bulmuyor.

Önce devletleştirilip sonra sahiplerine iade edilen özel ormanlar

1945 yılında, bence içerik olarak doğru ama zamanlama olarak yanlış bir adım atılıyor. 3116 Sayılı Orman Kanunu’nda değişiklik yapan 4785 Sayılı Kanun ile bütün özel ormanlar devletleştiriliyor. Ne var ki, 1937 yılında çıkarılan, ormanları sıkı bir şekilde koruma altına alan, köylülerin ormanlardan parasız yararlanma haklarını kaldıran ve devlet orman işletmeciliğini benimseyen 3116 Sayılı Kanun’a yönelik tepkiler, devletleştirme ile had safhaya varıyor ve takip eden iki yıl içerisinde çık(arıl)an orman yangınları nedeniyle 300 bin hektara yakın orman alanı zarar görüyor.

1946 yılında geçilen çok partili rejim, uygulanmaya çalışılan koruma öncelikli ormancılık yaklaşımına yönelik tepkileri fırsat bilip ormanları siyasi propaganda malzemesine dönüştürüyor. 1950 yılında çıkarılan ve yine 3116 Sayılı Orman Kanunu’nda değişiklik yapan 5658 Sayılı Kanun ile devletleştirilen özel ormanların sahiplerine ya da mirasçılarına iade yolu açılıyor. Ancak hak sahiplerinin çok büyük bir bölümü iade hakkından yararlanmak için başvuru yapmadığından, devletleştirilen ormanların çok az bir bölümü yeniden özel orman statüsüne dönüyor. 1961 yılına ait bir istatistikte[3] toplam özel orman miktarı 12 bin 352 hektar olarak görünüyor. Orman Genel Müdürlüğü tarafından 2020 yılında yayımlanan ‘2020 Türkiye Orman Varlığı’ adlı rapora göre ise özel orman miktarı 30 bin hektar civarında ve toplam orman alanının binde ikisinden daha az.

İstanbul’un özel ormanları

Peki, yurttaşların kendi çabalarıyla, kendi arazilerinde ağaçlandırma yaparak oluşturduğu, öyle padişah fermanıyla devlet ormanlarının üzerine konarak[4] değil, alın teriyle kurduğu özel orman yok mu? Var. Denizli iline bağlı Çal ilçesi bu açıdan parmakla gösterilecek bir örnek. Bu konuda daha kapsamlı bilgiye ulaşmak isteyenler Türkiye Ormancılar Derneği için birkaç meslektaşımla yazdığımız ve kapsamlı saha incelemeleri ile belge taramaya dayanan raporu okuyabilir. Gelin görün ki, ülkedeki özel ormanların büyük çoğunluğu böyle bir emek dayanağından yoksun. Hele kanun değişikliği teklifinin gerekçesinde belirtilmeyen ama asıl gerekçenin o olduğu herkes tarafından bilinen rant penceresinden konuya baktığımızda açık ara öne çıkan İstanbul’daki özel ormanlara baktığımızda alın teriyle oluşturulmuş özel ormanı bulamazsınız. Neden mi böyle söylüyorum? Açıklayayım:

İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü kayıtlarına göre İstanbul’da 2022 yılı itibarıyla 43 tane özel orman var. Bunlardan 18 tanesi Sarıyer, 15 tanesi Beykoz ilçesi sınırlarında. Kalanlar da Çatalca, Pendik, Kartal ve Tuzla gibi ilçelere dağılmış. Yani İstanbul’un doğal olarak ormanlarla kaplı bölgelerinde bu özel ormanlar. Yani doğal ormanlardan bir şekilde koparılıp özel mülkiyete geçmiş ormanlar. Örnek olarak aşağıya koyduğum haritayı incelemenizi istiyorum. Bu harita Beykoz Orman İşletme Şefliği için 2012 yılında yapılmış Amenajman Planında yer alan daha büyük bir haritadan bir kesit sadece.

Haritada kahverengi olarak görünen kısımlar orman, benekli yeşil ile gösterilen yerler ise yerleşim. Elbette bu yerleşimlerin tamamının eskiden orman olduğunu söylemeye gerek yok. Beyaz ile görünen kısımlar ise özel orman. İşte, rant buralar için söz konusu. Halkın ormanlarından bir zamanlar imtiyazlı birilerine dağıtılmış arazi parçaları. Kent gelmiş bu alanların kapısına dayanmış. Bunlardan bazıları aşağıda belirteceğim 1987 yılı değişikliğiyle zaten ormanı lüks sitelere çevirmiş durumdalar. Ama yetmiyor!

Duyun da inanmayın: Özel orman sahipleri mağdurmuş

 Yukarıda belirttiğim kanun teklifi yine yukarıda bahsettiğim özel ormanların orman statüsünden çıkarılması için 6831 Sayılı Orman Yasası’na bir madde eklenmesini öngörüyor. Neden mi? Çünkü özel orman sahipleri mağdurmuş. İnanmazsanız teklifin bu maddeye ilişkin gerekçesini aşağıya aynen kopyalayayım:

“Bu kanun düzenlemesi ile orman kadastrosu çalışmaları sonucunda hususi orman olarak sınırlandırılan veya hükmen hususi orman statüsüne kavuşan taşınmazların orman kadastro komisyonları marifetiyle yeniden incelenmesi neticesinde birçok kişinin mağduriyetinin giderilmesi sağlanacak olup, önemli bir ormancılık sorununun giderilerek ülke ekonomisine değer kazandırılması amacıyla ek 20 inci madde ilave edilmiştir.”

Gördünüz mü? Birçok kişinin mağduriyeti giderilecek, önemli bir ormancılık sorunu  çözülecek ve ülke ekonomisine değer kazandırılacakmış. Nasıl? Özel orman önce orman statüsünden çıkarılacak, ardından yapılaşmaya açılacak, mağdur özel orman sahipleri paraya boğulacak, cak, cak, cak… Bu arada akla şöyle bir soru da gelebilir; Adamın özel mülkü, başını sokacak bir ev de mi yapamayacak? Mesele o değil. Zira adını sıkça geçirdiğim 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 52’inci maddesinde 1987 yılında değişiklik yapılarak, özel ormanlarda yatay alanının %6’sını geçmemek üzere inşaat yapılabilme olanağı yaratılmıştı. Şöyle bir hesap yapalım, alt sınır büyüklüğünde olan 3 hektarlık (30 bin metrekare) bir özel ormanda 1.800 metrekarelik inşaat yapmak olanaklı. 1.800 metrekare taban alanı olan bir inşaatı varın siz düşünün artık. Yani, mesele başını sokacak bir evden çok daha fazlası. Mağduriyet diye bize yutturulmaya çalışılan şey de bu!

Şimdi özel ormanları devletleştirmenin tam zamanı

1945 yılında özel ormanların devletleştirilmesi zamanlama olarak hatalıydı. Bugün hem zamanlama hem de diğer açılardan koşullar çok daha uygun. Emekle (önceden orman olmayan arazinin sahibi tarafından ekim ya da dikim yaparak) oluşturulanlar hariç tutulmak kaydıyla bütün özel ormanlar devletleştirilmeli. Mülkiyet hakkının kutsallığını bir ölçüde kabul etsek bile bu ormanların nasıl özel mülk haline geldiğini gözden uzak tutamayız. Osmanlı sarayının bazı kişilere tanımış olduğu ayrıcalığın korunmasında ben kutsal bir yan göremiyorum. Bunu yapmak için ilave bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu da sanmıyorum. Anayasa’nın 46’ncı maddesinin ilk fıkrası aynen şöyle:

“Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.”

2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3’üncü maddesinin birinci fıkrası da şöyle diyor:

“İdareler, kanunlarla ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler.”

Şu halde, Orman Genel Müdürlüğü, bir kamu idaresi olarak Anayasa’da aranan kamu yararı şartı gereğince devlet ormanlarından koparılarak özel şahıslara verilen ormanları bedelini ödeyerek kamulaştırma yapamaz mı? Bal gibi yapabilir. Hatta yapmalıdır. Zira devlet ormanlarından koparılarak özel mülkiyete geçen ormanlar, hele Meclis’teki teklif yasalaştıktan sonra devlet ormanlarının bütünlüğü ve korunması açısından da büyük bir risk yaratacak. Yapılaşmaya açılan bu alanlar devlet ormanlarında da yapılaşma tehlikesini beraberinde getireceği gibi parçalanma yoluyla civar ormanlardaki ekosistem dengelerine büyük zararlar verecek.

Asıl soru şu: Ormancılık bilim ve mesleğinin bütün temel ilkelerini bir kenara koyup iktidarın emir kulu haline gelmiş orman idaresi böyle bir yaklaşım sergileyebilir mi? Kesinlikle hayır. Öyle görünüyor ki, bu önerimin ciddiye alınabilmesi için yeni bir iktidar ve yeni bir ormancılık anlayışı şart. Millet İttifakı’nın ortak politika belgesindeki ormancılık bölümüne baktığımda bu ve buna benzer öneriler için umutlanıyor muyum? Maalesef, yine hayır.

*

[1] International Day of Forests
[2] Bingöl, İ.H., 1990b. “Geçmişten-Günümüze Ormanlarımız ve Ormancılığımız”, Ormancılık Eğitim Vakfı Yayın No: 4, Matbaa Teknisyenleri Basımevi, Cilt II, İstanbul.
[3 İstanbullu, T., 1978. “Türkiye’de Devletten Başkasına Ait Ormanların İdare ve İşletilmesi Üzerinde Araştırmalar”, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları No: 263. Çelikcilt Matbaası, İstanbul.
[4] Bazı özel ormanlar zaman içerisinde miras, alım-satım vb. işlemler yoluyla el değiştirmiş olabilir.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.