ManşetKitapKöşe YazılarıYazarlar

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] ‘Tuhaf’ mutlu yuvalar ve ‘kötü örnek’ şahane babalar artık bizde de var!

0

Çocuk edebiyatında toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl yankı bulup yeniden üretildiği konusunda birçok araştırma, birçok tartışma mevcut. Konu açıldı mı ilk aklımıza gelen masallar ve orada cirit atan kurtarılmayı bekleyen prenseslerle kurtarıcı prensler oluyor genellikle. Oysa biraz seçici bir algıyla incelediğimizde günümüz çocuk ve gençlik edebiyatının, çocuklarımızın hayallerini “pembe” ve “mavi” kalıplara hapsetmekte, geleneksel aileyi kutsamakta, asıl kötüsü de bunun dışında kalan yaşama biçimlerine sırtını dönmekte en az masallar kadar etkin olduğu kolayca görülür.

Evi çekip çevirmek yerine mesleki kariyerine ya da bireysel hayallerine odaklanan anneler, çocuk bakımını ve ev işlerini üstlenen evli ya da bekâr babalar, evlenmeden birlikte yaşayan ebeveynler, boşanılmış ve yeniden evlenilmiş eşlerle, biyolojik olan ya da olmayan çocuklarla renkli bir bütün oluşturan patchwork aileler uluslararası çocuk ve gençlik edebiyatında bile pek az yer bulmaktadır. Çeviri çocuk kitaplarını bir yana bıraktığımızda manzara daha da çoraktır. Kabul, cinsiyetlerin toplumsal rolüne ve geleneksel aile modeline dair köhnemiş klişe ve kalıplardan kaçınma eğilimi bizde de filizlenmiş durumda.

Ama filizin canlanıp dallanmasına daha epey var. Öyle ki, farklı aile biçimlerinin mümkün ve meşru olmakla kalmadığını, dayatılan toplumsal cinsiyet rollerinin pekâlâ sorgulanabilir, hatta buna muhtaç olduklarını gösteren, gökkuşağının tüm renklerini açıktan kucaklama cesareti gösteren (ki öyle bir eser halihazırda bizim coğrafyada yazılmadı daha) ya da hiç değilse satır arasında tabuların dışına çıkabilen “yerli üretim” çocuk kitapları hâlâ bir elin beş parmağını geçmiyor.

Serçeyle kırlangıcın alışılmadık dostluk ve dayanışması

Hal böyleyken Can Yayınları’ndan geçtiğimiz aylarda bu kapsamda değerlendirilebilecek iki eserin peş peşe çıkmış olması tek başına dikkate ve önemsenmeye değer.

Söz konusu kitaplardan birincisi, Çayırın En Tuhaf Yuvası, Ahmet Büke’nin kaleminden çıkmış, Vaghar Aghaei’nin çizimleriyle renklenmiş. İkincisi, Benim Babam Kötü Örnek’in metni Aslı Tohumcu’ya, resimleri Mavisu Demirağ’a ait.

Her iki eser de daha isimleriyle, kapaklarının altında toplumda “tuhaf” ya da “kötü örnek” gözüyle bakılan “hikâyeler” sakladıklarını ele veriyor. Yani aslında saklanan bir şey yok. Ahmet Büke, bir yuvada rollerin geleneklerin ötesinde farklı (da) dağılabileceğini, bir ailenin alışılmışın dışında aktörlerden (de) oluşabileceğini işlerken hayvan karakterlerden yararlanıyor.

Öykünün kahramanları herhangi bir cinsiyetten insan bireyleri değil de bir serçe ile bir kırlangıç olduğunda aile ve cinsiyet rollerine dair birçok sorunsalı birden işlemek hem mümkün hem biraz daha kolay hale geliyor. En azından çocuk yazınında hayvan karakterler sıklıkla bu gibi nedenlerle insanlardan rol çalıp onların yerine geçebiliyor.

Bir serçe ile bir kırlangıcın bir araya gelmesi görülmüş şey değil. Hele de bu kırlangıç bir kuştan beklenen temel şeyleri, yani yuva yapmasını ve uçmasını unutmuşsa. Ama serçe kırlangıcı, kırlangıç da serçeyi seviyor. Bir arada yaşamak için bu kadarı yeter. Gerçi kırlangıç bir ara şüpheye düşüyor. Tüm yuvalarda anne kuş, baba kuş ve yavru kuşlardan oluşan aileler yaşarken, serçenin aile kurmasına engel olmak doğru mu? Neyse ki serçe, kırlangıcın çekip gitmekten vazgeçiriyor. Ona göre bir yuvayı yuva yapan dostluk ve dayanışma. Şans bu ya, bir gün aralarındaki sevgi bağı toplum baskısına üstün gelen ikili yuvalarında bir yumurta buluyor. Yumurta serçeye de kırlangıca da ait olmadığına göre akıllara guguk kuşu geliyor haliyle.

Üstelik serçe ve kırlangıç birbirlerini tüm farklılıklarıyla benimsedikleri gibi guguk kuşu yavrusunu da aynı önyargısız sevgiyle aileye dâhil ediyor. Ahmet Büke’nin sözleriyle “Haber bomba gibi patlamıştı. Bir yuvada kırlangıç, serçe ve guguk kuşu yaşıyordu! (…) Böyle bir şey olabilir miydi!”. Öfkeli tepkilere hep beraber dil çıkaran üçlü, küçük okura “pekâlâ mümkün” dedirtiyor. Herkes gibi olmayan, başkaları gibi davranmayan ebeveynlerle, biyolojik olmayan anne ya da babalarla yaşayan çocukların kendi deneyimlerinden izler bulabilecekleri bu hikâye, geleneksel ailelerde büyüyen çocuklarla başka türlüsünün de var ve meşru olduğu, hatta çok da iyi yürüyebileceği, ortak yaşamı zorlaştıran ya da kolaylaştıran faktörler hakkında konuşmak için vesile yaratıyor.

Baba-kızın ‘müşterek’ yaşamı

Küçük yaştakilerle benzer sohbet olanakları sunan Benim Babam Kötü Örnek bize eşiyle ve çocuğuyla eşitlikçi ya da yazar Aslı Tohumcu’nun deyimiyle “müşterek” bir yaşam kuran bir babayı tüm alışılmadık yönleriyle tanıtıyor. Yeri geldiğinde kızının kuaförü, yeri geldiğinde moda danışmanı, bazen evin aşçısı, bazen temizlikçisi, bazen de organizatörü olan bu baba, aile çevresinde, özellikle de ailenin erkek bireylerince pek de hoş karşılanmıyor. İşte, hikâyenin anlatıcısı küçük kızın canını sıkan tam da bu. Ona göre babasının davranışlarında bir gariplik yok. “Kötülük bunun neresinde?” diye sora sora dilinde tüy bitiyor.

Sahi, toplum “yardım” kavramıyla çizilen sınırı ihlal etmediği sürece önlük takan babalara hoşgörü gösterebiliyorken, neden ortak yaşamın getirdiği yüklerin altına tam, yani yükler arasında ayrım yapmadan giren, aile olmanın ve çocuk yetiştirmenin sorumluluklarını gerçekten de “müşterek” omuzlayan, üstelik de bundan hoşnut olduğunu saklama gereği duymayan bir erkeğe hâlâ “uzaylı” muamelesi yapıyor? Neden çekirdek ailenin en yakın çeperinde bile “aman, böyle örnek uzak olsun bize” tepkisi ağır basıyor? Bunu yanıtlamak kitabı çocuklarla okuyup yine onlarla, kendi deneyimleri ışığında tartışacak olan yetişkinlere düşüyor.

Sonuçta küçükler tarafından açık yüreklilikle benimsenen renkli mutlu yuvalara tuhaflık atfeden, çocukların şahane ilişkiler kurduğu ama eril şemaya uymayan babalara “kötü örnek” gözüyle bakan onlar.

*

Aslı Tohumcu: 1974 yılında Leverkusen’de doğan Aslı Tohumcu’nun çocukluğu Bursa’da geçti. İngiliz Dili ve Edebiyatı öğreniminin ardından çeşitli yayınevlerinde editörlük, TRT2’de muhabirlik, sunuculuk ve danışmanlık yaptı, kitap ekleri çıkardı. 2003’ten bugüne pek çok roman ve öykü kitabı yayımlandı. Çocuk kitapları üzerine köşe yazılarıyla da tanınan Tohumcu, çocuklar için yazdığı iki ciltlik Üç, İkiii, Birr, Ateş!’in (2012) ardından, “Eksimus Serüvenleri” (2013) ve “Bolbadim Günlükleri” (2013) dizilerini kaleme aldı. Mizah dolu macera romanı Karadankaçanlar’ı (2015), küçükler için bir kütüphane macerası anlattığı Hışır Hışır Kırt Kırt (2016) ile çocuk, toplum ve çevre üzerine eleştirel bir roman niteliğindeki Dünyayı Döndüren Kız (2016) izledi. Yetişkinler ve çocuklar için yazmanın yanı sıra edebiyat üzerine yazılarını ve yazı atölyelerini sürdüren Aslı Tohumcu, kızı Tomris’le birlikte İstanbul’da yaşıyor.

Ahmet Büke: Ahmet Büke 1970’te, Manisa’nın Gördes ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gördes’te, liseyi İzmir Atatürk Lisesi’nde bitirdi. Bir süre ODTÜ Jeoloji Mühendisliği’nde okudu. 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Öyküleri E Dergisi, Adam Öykü, Ünlem, Patika, İmge Öyküler, Özgür Edebiyat, Eşik Cini, Notos Öykü, yeniyazı, ğ, Sus, Har gibi edebiyat dergilerinde yayımlandı. İzmir Postası’nın Adamları (2004) ve Çiğdem Külahı’nın (2006) ardından, Alnı Mavide (2008) ile 2008 Oğuz Atay Öykü Ödülü’nü, Kumrunun Gördüğü (2010) ile 2011 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. Onları Ekmek ve Zeytin (2011), Cazibe İstasyonu (2012), Yüklük (2014), Varamayan (2019) adlı öykü kitapları izledi. İlk romanı Mevzumuz Derin (2013), Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) 2013 Yılın Gençlik Romanı Ödülü’ne değer görüldü. “Hazır Bilgi Serisi” için derlediği 100 Tuhaf Kitap 2015’te yayımlandı. İnsan Kendine de İyi Gelir (Dünya Kitap 2015 Yılın Telif Kitabı Ödülü), Gizli Sevenler Cemiyeti (2016), Eyvah, Babam Şiir Yazıyor! (2017), Annemle Uzayda (2017), Gökçe’nin Yolu (2018), Neşeli Günler (2019) ve Kırlangıç Zamanı’nı (2019) çocuklar ve gençler için yazdı. Eşi ve kızıyla İzmir’de yaşayan yazar, yeni kitabı Çayırın En Tuhaf Yuvası’nda (2020), aile olmak ve birlikte bir yaşam alanı kurmak üzerine, doğanın kendi mucizelerinden doğan sevgi dolu bir öykü anlatıyor.

 

 

 

 

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.