Her toplumun mitolojisi o toplumun kültürel ve zihinsel yapısına ayna tutar.
Batılı ülkelerin çeşitli sanat kolları ile bize tanıtmış olduğu Zeus’u, Afrodit’i çok iyi biliriz ama Türk mitosları ve Anadolu efsaneleri pek bilinmez. Biz de her ayın ikinci haftası yayımlayacağımız Çocuklar İçin Türk Mitosları, Anadolu Efsaneleri dizisi ile çocuklarımızı unutulmaya yüz tutmuş bu öykülerle buluşturmak istiyoruz.
Yunanca kökenli bir kelime olan mitos (mythos) söz, öykü anlamına gelir. İlk insanlar mitoslar anlatarak evreni, tabiat olaylarını ve yaşamla ilgili sırrını çözemedikleri durumları açıklamaya çalışmışlar.
Mitoslar, tüm efsanelerin, destanların, masalların, hatta bugün okuduğumuz edebi türlerin de kökenlerini oluşturur. Bilinçaltı üzerine çalışan bilim insanları, mitosların evrensel geçerliliğe sahip yaşam kalıpları olduğunu ve her insan için anlamlı mesajlar taşıdığını söyler.
Bu ay, Ece ve Doğanay ile beraber yasak meyvenin tadına bakacağız. Yerin ve göğün yaradanı Ülgen ile karanlık evrenin hakimi Erlik’in mücadelesine katılacağız.
***
5 – Ece ile Doğanay
Günlerden bir gün
Yerin ve göğün yaradanı Ülgen,
Uçsuz bucaksız göklerde süzülürken
Toprakta biten kuru bir ağaç gördü.
Yeşertti ağacın dokuz dalını ve dedi ki:
“Bu dalların her birinde dokuz kişi türesin ve
Dokuz halk yerleşsin ağacın köklerine.”
O günden sonra ağacın dallarında dokuz halk hayat buldu.
Bu halkların sesini karanlık evrenin hakimi Erlik duydu.
Hemen yanlarına vardı,
İnsanları ve hayvanları kardeşçe yaşarken bulunca kıskandı.
Bu mutluluğu bozmak için çareler aramaya başladı.
Dokuz halk dallarında türediği ağacın meyvelerinden yiyordu.
Fakat yalnızca bir yandakileri… Diğer yana kimse yanaşmıyordu.
“Neden?” diye sordu Erlik. “Yazık değil mi diğer yanda çürüyüp gidenlere?”
“Ülgen yasak etti onlardan yemeyi.” deyince aralarından biri;
Erlik ısrarcı oldu:
“Size yazık değil mi o leziz meyvelerden mahrum kalıyorsunuz?”
Halklar direndi:
“Onlar iyi olsaydı Ülgen bize yiyin derdi. Hem bak şu yılanla köpeğe. Onlar ağacın bekçileri. Yiyemeyiz istesek de.”
Erlik ne ettiyse dinletemedi o gün. Ama vazgeçmedi.
Ağacın çevresindeki insanlara karıştı. Gezdi dolaştı, sonunda Ece ile Doğanay adında iki sevgiliye yanaştı.
“Doğanay Ece’yi seviyorsa neden ona güzel ne varsa vermiyor, hiç tadılmamış şu meyvelerden koparmıyor? Her şeyin en güzelini hak etmez mi kalpten sevilen? Bu meyveler aşkını ispatlamanın en güzel yolu!”diye fısıldadı.
İki sevgili önce direndi Erlik’in bu sözlerine. Ama sonra filiz verdi Erlik’in ektiği tohum. Bir şüphe düştü Ece’nin içine. Ya gerçekten sevmiyorsa Doğanay onu?
Köpek ve yılan ağacı beklerken uyumuştu. Olmaz ya, Erlik’in işi bu!
Erlik süzüldü yılanın ağzına girdi içine. Ağaca çıkardı onu. Dolandı dallara ve yasak meyveden bir ısırık aldı.
Bunu görünce Doğanay cesaret buldu.
Ece’yi aşkına inandırmak için uzandı meyvelere.
Kopardı dalından, sundu sevdiğine.
Ece sevinçle bir ısırık aldı. Meyve baldan tatlıydı. Hemen leziz ve sulu meyveyi Doğanay’a uzattı.
İşte tam o anda sert bir rüzgar esti. Ülgen bütün hışmıyla çıktı ortaya.
Önce dönüp yılana:
“Erlik’in hükmüne girdin, bundan böyle insanlar sana düşman olsun. Nerede kim görse seni, ezmeye öldürmeye uğraşsın!” dedi.
Yılan kaçtı ağacın arkasına doğru, gözden kayboldu.
Sonra dönüp Ece’yle Doğanay’a:
“Bundan böyle siz ve dokuz halkınız hepiniz ölümlüsünüz. Doğacak, doğuracak, yemek için durmadan çalışacak ve sonunda öleceksiniz. Bu olsun hepinizin yazgısı!”
Ülgen bu son sözlerini söyleyip çekildi altın dağına.
O günden sonra bir daha çıkmadı insanların karşısına.
Böylece yeni bir düzen kuruldu,
Ülgen ile Erlik arasında savrulan insanoğlu hükmetti dünyaya…
1 – Evrenin Oluşumu
2- İnsanın Yaradılışı ve Erlik’in Doğuşu
3 – Yaşam Tanrıçası – Umay Ana
4 – Dünya Tufanı, İkinci Yaratılış ve Ak Yayık
Yazan: Dilge Güney
Resimleyen: Berna Erözkan Akan