EnerjiManşet

Nükleerden vazgeçmek için daha kaç kaza gerekiyor?

0

Avrupa Yeşiller Partisi (EGP), Fukushima nükleer kazasının ilk yıldönümü nedeniyle bir açıklama yaptı.

Açıklama şu şekilde:

Geçen yıl 11 Mart’ta binlerce acı ölümle sonuçlanan, Fukushima’nın nükleer tesislerini de etkileyen ağır bir deprem ve tsunami Japonya’yı vurdu ve ülke, ardında ölümcül bir miras bırakacak olan son 32 yılda yaşanmış üçüncü ‘en büyük nükleer kaza’yı yaşadı.

Bugün, nükleer sanayinin hesapları tutmuyor. İktisaden de tutmuyor, ve sektördeki uluslararası şirketlerin, gerek Areva’nın gerekse nükleer bölümlerini artık terk eden Siemens gibi şirketler zarar ediyor.

Risk değerlendirme alanında bile hesapları tutmuyor. AB Nükleer Düzenleme Komisyonu’nun[1] resmi değerlendirmelerine göre 400’den fazla mevcut ve aktif reaktör ile nükleer erimeye yol açacak bir kaza –bu en kötü kaza senaryosudur- her 250 yılda bir kez yaşanabilir. Otuz iki yıl içinde üçüne şahit olduk: 1979’da Three Mile Island, 1986’da Çernobil ve 2011’de Fukuşima.

Dünya’nın dikkati çoktan başka yerlere kaydı, Fukuşima’daki nükleer felaket ise sona ermiş olmaktan çok uzakta. Fakat nükleer felaketlerin doğası, arkalarında kalıcı bir radyoaktif miras bırakmaktır.

Fukuşima faciasının üzeriden bir yıl geçti ve durum hala kontrol altında değil. Japon hükümeti tarafından yapılan, zarar görmüş reaktörlerin “soğuk ve kapalı durumda” bulunduklarına dair açıklama endişeli kitleler tarafından şüpheyle karşılanır ve kızgınlık uyandırırken nükleer uzmanları da açıklamaya inanmadılar.

Reaktör 2’de yakın zamanda oluşan sıcaklık yükselişi gösterdi ki Fukuşima tesisi halen güvende değil ve yeni bir depreme karşı oldukça tehlikede. Ayrıca, felaketin “temizlenmesi” için yüzlerce işçilik takımların on yıllar boyunca çalışacağı tahmin ediliyor.

Reaktörlerün ve 20 km’lik keyfî bir şekilde belirlenmiş güvenlik alanının dışında, Fukuşima vilayetinde santrali çevreleyen bölge ve ötesi de radyoaktif kirlenmenin zararını nesiller boyunca çekecek.

Somut bir örnek vermek gerekirse: Fukuşima faciasında salınan radyoaktif sezyum 137 (yarılanma süresi yaklaşık 30 yıl) miktarı, Hiroşima’ya atılan atom bombasından salınanın 168 katı.

Bölgedeki radyasyona maruz kalımdan dolayı binlere ulaşan ölümün daha gerçekleşebileceği tahmin ediliyor.

Fukuşima, kendisinden 25 yıl önce gerçekleşen Çernobil gibi, nükleer bir felaketin gerçekleşmesi ihtimalinin düşük olmasına karşın potansiyel etkisinin çok büyük olduğunu gösterdi.

Nükleer enerjinin doğasındaki risk, ve de alakalı bir şekilde nükleer teknolojilerin yayılmasının yarattığı riskler, felaket getiren sonuçlar doğurabilir ve doğuruyorlar. Bu mahvetme potansiyelini durdurmanın tek kesin yolu nükleer güç kullanımını tamamen sona erdirmek.

Bazı ülkeler bu dersi öğrenmiş görünüyor. Almanya’da hükümet, Fukuşima’nın akıbetini görünce rotasını değiştirdi ve daha önce kararlaştırdığı gibi nükleer güç kullanımını aşamalı olarak sonlandırmaya karar verdi. Bir çok senaryo Almanya’nın 2030’da enerji ihtiyacının %100’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edeceğini öngörüyor. Bu arada, İtalyan halkı da nükleere yönelme planlarına karşı %90 çoğunlukla ret oyu verdi.

Bunlar henüz Japonya için geçerli değil. Japon mercileri “stres testleri” uygularken mevcut 54 reaktörün sadece 3’ü şu an aktif durumda enerji üretiyor olsa da, hükümetin umudu neredeyse tüm reaktörleri yeniden çalıştırmak ve yaşlanmakta olan bazı reaktörlerinin çalışma ömrünü 60 yıla kadar uzatmak.

Ancak Japon halkı buna karşı olduğunu açıkça dile getirdi. Anketler tutarlı bir biçimde halkın güçlü bir çoğunluğunun artık nükleer enerjiye karşı olduğunu gösteriyor. Tüm Japonya’da, nükleer karşıtı yerel taban hareketleri ortaya çıkıyor. Siyasal gücünü kaybetmekten korkan valiler ve belediye başkanları da vatandaşlarının çoğunluğunu izliyor.

Avrupa Birliği düzeyinde tepki, birliğin her yerinde nükleer reaktör stres testlerini başlatmak oldu. Ancak stres testleri, nükleer endüstrinin işlemeye her zamanki gibi devam etmesini sağlama yönünde kamuoyunun kabulünü teşvik edici bir halkla ilişkiler yönteminden farklı değil gibi görünüyor.

Testler; yangınlar, insan hataları, başlıca alt yapı tesislerinin zamanla eskiyip aşınması, aksaması ve bir uçak kazasının olası sonuçları gibi kritik faktörleri görmezden geldiğinden, nükleer gücün tüm risklerini değerlendirme konusunda başarısız.

Fukuşima bize nükleerin yüksek risk taşıyan bir teknoloji olduğunu gösterdi. Şu da çok açık ki nükleer enerji ekonomik anlamda da sınıfta kaldı.

Avrupa’da yapım aşamasında olan iki yeni nükleer reaktör ile gördük ki peşinen ödenecek fahiş inşaat maliyetleri, bu halleriyle bile oldukça eksik tahmin edilmiş. Finlandiya’da ve Fransa’da inşa hâlinde olan EPR (Avrupa Güç Reaktörü) reaktörlerinin ikisi de bütçenin yaklaşık %100 üzerinde, ve inşaatın bitiş tarihi sürekli erteleniyor.

Nükleer’in yakıt kaynağı, atık imhası, sigorta, devre dışına çıkarılma ve söküm, ve güvenlik gibi gizli maliyetleri de oldukça yüksek ve bunların faturası da sonuçta yine halka kesiliyor.

Kesin olan şu ki milyarlarca parayı gerçek anlamda sürdürülebilir olan düşük riskli teknolojilere yatırmak akla çok daha yatkın.

Fukuşima’dan bir yıl sonra artık bizi en sonunda nükleer enerjiden vazgeçmeye ikna edecek yeni bir felaketi beklememeliyiz.

• Rebecca Harms ve Dany Cohn-Bendit, Avrupa Parlamentosu Yeşiller/EFA grubu eş başkanları; Monica Frassoni ve MEP Philippe Lamberts, Avrupa Yeşiller Partisi  eş başkanları.




[1] Her 100 bin reaktör-yılında bir kaza (250 yıllık bir süreçte çalışan 400 reaktör) AB Nükleer Düzenleme Komisyonu’nun mevcut reaktörlerin güvenlik denetimi için talep ettiği standarttır.

Nükleer Düzenleme Komisyonu, “Individual Plant Examination Program: Perspectives on Reactor Safety and Plant Performance,” NUREG-1560, Vol. 1 ve 2, Washington, D.C., Aralık 1996.

Daha fazla bilgi için bakınız: ““Lessons from Fukushima”,  Greenpeace raporu, 2012.

(Yeşil Gazete)

 

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.