Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Bizi bilmediklerimiz ve görmediklerimiz mahveder

0

Bir anneyseniz çocuğunuzu bilmediğiniz bir şeyle beslemez güvenmediğiniz ellere teslim etmezsiniz. Çünkü bilmediğiniz ya da görmediğiniz şeyler sizi hep korkutur. Hepimiz öyle değil miyiz? Bilmediğimiz ve görmediğimiz şeyler konusunda hep bir tedirginliğe sahibizdir. İşte tüketim çarkı içerisindeki ürünlerin etiketleri de bu nedenle var. Yani tüketici, üzerinde içindekilerin ne olduğuna dair herhangi bir bilgilendirmenin olmadığı ürünleri tercih etmeme eğilimindedir.

Ya da değil midir? Örneğin çocuğunuza mama alırken içerisindekiler kısmında mamanın içerisine konduğu plastik ambalajın da içeriğinde ne olduğunu yazıp yazmamasını dert ettiniz mi hiç? Ya da çocuğunuza aldığınız plastik oyuncağın içeriğinde ne olup ne olmadığına dair detayları merak ettiniz mi? Ya da üzerinize aldığınız kıyafetin etiketinde, %100 pamuk/polyester/elastan bilgisinden ve ütüleme/yıkama talimatından başka bir şey yazmaması sizi hiç şüphelendirdi mi? Muhtemelen hayır! Demek ki biz içeriğini bilmediğimiz şeyleri tüketmekten imtina etmiyormuşuz! Bu durum da bizi bu ürünlerin yarattığı kirleticilerin yayılımına katkı sağlayan bir mobil kirlilik yayma aparatına dönüştürüyor.

Ne kadar mikroplastik yaydığımızı bilmiyoruz

Örneğin yeni yıkanmış bir polar elbiseyi giyip köşedeki markete gittiğinizde farkında olmadan poların yapıldığı akrilik malzemeden kopan mikroplastiklerin farkında olmadan bir yayıcısı olursunuz. Farkında değilsiniz çünkü poları üreten firma size böyle bir durumun olabileceğinden bahsetme yükümlülüğüne yasal olarak sahip değil! İşte siz yürürken saldığınız bu mikroplastikleri hem kendiniz hem de diğerleri solumak durumunda kalacak. Bitmedi! Köşedeki markete gittiğinizde aldığınız şişe su ve bir paket abur cubur ile siz, bunları yerken başkaları da bu ambalajın çöpünden dolayı ciddi miktarda mikroplastik partikülden etkilenecekler. Üstelik ne o su şişesini üreten ne de suyu o şişenin içerisine koyan firma size bu ihtimallerden bahsetme zorunluluğuna yasal olarak sahip değil. Üstelik biz daha henüz günlük tam olarak hangi üründen ya da hangi ortamdan ne kadar mikroplastiğe maruz kaldığımızı tam olarak bilmiyoruz. Buna dair herhangi bir düzenleme de, uyarı da, etiket de, bilgi de yok.

Gelin çok ilginç bir örnekle devam edelim. İsveç merkezli bir kuruluş olan ChemSec’te çalışan bir grup insan, hemen hemen her gün maruz kaldıkları ancak buna hangi üründen ne kadar düzeyde maruz kaldıklarını bilmedikleri bir kimyasalın yani PFAS’ın (bu kimyasal hakkında daha detaylı bilgiyi şuradan edinebilirsiniz) kanlarındaki miktarını merak etmişler. Kendilerinden aldıkları kan örneklerini bu konuda yetkin bir laboratuvara göndermişler ve analiz ettirmişler. Ne yazık ki sonuç korkunç. Kan örneği gönderen 12 kişiden dokuzunun kanında yüksek derecede PFAS çıkmış. Çok ilginç değil mi? Oysa tükettiğiniz ya da kullandığınız hiçbir ürünün etiketinde size böyle bir kimyasala dair bilgi verilmemişti.

Dahası da var. Yine yakın zamanda yapılan bir çalışmada anne sütünde mikroplastiklere rastlanmış. İnsan anne sütünde mikroplastiklerin bulunmasını, mikroplastiklerin insan plasentasında daha önceki keşfiyle birlikte düşündüğümüzde son derece hassas bebek popülasyonunun nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu daha iyi anlıyoruz. Çünkü emziren annenin tükettiği yiyeceklerde, içeceklerde ve kullandığı mutfak ev/iş eşyalarında ve kişisel bakım ürünlerinde bulunan ya da ambalajlarından yayılan kimyasallar ve mikroplastikler potansiyel olarak toksik etki göstererek bebeklere geçer. En başta bahsettiğimiz yani çocuğumuza bilmediğimiz şeyi yedirmeme dikkatimiz bile bebekleri bu zehirlere maruz kalmaktan kurtaramıyor. Çünkü en çok güvendiğimiz sütümüz aracılığıyla da bu kimyasallardan yeteri düzeyde çocuklara transfer edebiliyoruz. Üstelik anne sütünün etiketi ve içindekiler kısmı da yok.

Plastik endüstrisinin rolü

Peki bu kadar önemli ve sonsuza kadar da canlılığı etkileyen bir problem için neden yeteri düzenleme yapılmıyor? Neden plastik ürünlerin nasıl üretildiğine dair herhangi bir etiketleme şeffaflığı söz konusu bile değil? Yani beslenmek için aldığımız ürünlerin içeriğine konan tatlandırıcı, koruyucu, kıvam arttırıcı, renklendirici ya da bin türlü başka kimyasal için kılı kırk yaran, her ay gıda sahtekarlığıyla ilgili listeler yayınlayan bakanlıklar neden bu gıdaların içerisine konduğu ambalajların sahip olduğu tehlikeye dair bir düzenlemeye gitmiyor?

En son katıldığım bir bakanlık projesi toplantısında bir bakanlığın yetkilileri, daha ham yani sıfır plastikten üretilen ambalajlardaki kimyasal tehdidini bile tam konuşamamışken, geri dönüşüm denilen son derece zehirli bir prosesin sonucu üretilen plastiklerin gıdayla teması konusunda yasa değişikliği için çalıştıklarını ballandıra ballandıra anlatmışlardı. Gerekli çekinceleri belirtmiş olsak da bir şeyin değişmeyeceğini bilmek biraz can sıkıcıydı çünkü ne yasayı hazırlayanlar ne de buna sevinenler konudan zerre haberdar olmadıkları için, bahsedilen çekinceleri “ama Avrupa’da böyle” gibi bir argümanla savunuyorlardı.

Bakın bugün plastik ambalajların içerisinde hangi kimyasalların olduğunu ve bu plastiklerdeki gıdaları tüketince ne düzeyde mikroplastiğe ve kimyasala maruz kalınacağına dair bir uyarıyı bir etiket şeklinde plastiğin üzerine yapıştırsak emin olun elinizi bile sürmekten imtina edersiniz. Ancak bunu yapmak ne şimdi ne de yakın gelecekte mümkün değil. Neden mi? Çünkü milyon dolarlık plastik endüstrisi buna izin vermemek için elinden geleni ardına koymaz.

İklim krizi konusunda adım atmayı kişisel önlemlere indirgemenin de arkasında yine aynı endüstri var. Çünkü canlıların sağlığı, doğmamış bebeğin kanı ya da yeni doğmuş bebeğin içtiği sütün ya da beslendiği gıdanın temizliği sadece bir detay! Daha depozito iade sistemini bile doğru düzgün kuramıyoruz, sırf bu işin ana aktörü olan ambalajlı içecek satıcıları ayak direttiği için! Tek kullanımlık plastikler konusunda adım bile atılamıyor çünkü bunun üreticileri bunu istemiyor ve karar alım süreçlerinde de bilimsel bilgiden daha etkililer. Henüz bu basit adımları bile atamıyorken plastik üretim süreçlerinin beşikten mezara şeffaf olmasını beklemek ne yazık ki şimdilik başka baharlara kalıyor. Bize de bilmediğimiz ve görmediğimiz üretim süreçlerinin yine bilemediğimiz ve göremediğimiz zehirlerinden korkmak ve bunlarla mahvolmak kalıyor.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.