Hafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Bildiğimiz temiz havaların sonu

0

Ferahlık, deniz ve yaz üçlüsü kadar birbiriyle birlikte anılan başka bir üçlü daha yoktur. Sıcaklar başlayınca akıllara deniz, deniz denilince de akıllara ferahlık ve dinginliğin geldiğini her halde kimse inkâr etmeyecektir. Ferahlık da sağlıklı yaşam ile eş anlamlı olarak kullanılabilir. Bu bağlantıyı kuran ve deniz ile sağlıklı olmanın ilişkisini anlatan birçok çalışma mevcut. Mesela bunlardan birinde okyanus/deniz kenarına yakın olmanın ve sahilde zaman geçirmenin sağlık açısından önemli faydaları olduğu belirtiliyor. Denizin insanları daha huzurlu ve mutlu yaptığı da ayrıca belirtilmiş. ABD’de Hawaii’nin, Türkiye’de de Sinop’un en huzurlu, mutlu şehirler olarak anılmasının altında yatan neden de deniz olabilir. Bununla ilgili Amerikalı klinik psikolog Richard Shuster “İnsanların ezici bir çoğunluğu mavi renk ile sakin ve huzurlu olmayı ilişkilendirir. Çünkü okyanusa bakmak aslında beyin dalgalarımızın sıklığını değiştiriyor ve bizi de hafif bir meditasyon duruma sokuyor” tespitini yapıyor. Mavi rengin yaratıcılığı arttırdığına ait de birçok çalışmanın var olduğunu eklemekte fayda var.

Bizi sağlıklı yapan ve birçok açıdan iyileştiren bir doğal varlığa bizim yaklaşımımız ve davranışımız ise ibretlik. Kabaca sıraladığımızda bile önümüze padişah fermanı gibi bir liste çıkıyor. Bunlardan bazıları;

  • Karbon salımı ile okyanusların asitleştirilmesi,
  • Petrol kirliliği,
  • Plastik kirliliği,
  • Aşırı avcılık,
  • Derin deniz madenciliği,
  • Kıyı talanı, vb.

olarak sıralanabilir. Bu listeyi ayrıntılandırıp uzatmak mümkün. Bunların içinde en önemli olan ikisi okyanus asitleşmesi ve plastik kirliliği. Her ikisi de kısa vadede hem denizleri hem de karasal ortamı ciddi anlamda tehdit edecek düzeye erişmiş olacak.

“İyilik yap denize at” deyimini de bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Karşılıksız iyiliğin kaynağı deniz olduğu için ait olduğu yer de yine deniz. Yoksa kimse kendisine bu kadar kötülük yapana bu kadar kaynak sunmaz. Bana göre insanoğlunun doğaya yaptığı kötülüklerin hepsi eşit derecede. Birinin diğerinden daha kötü olduğunu iddia etmem pek doğru değil. Ancak birinin daha aptalca bir kötülük olduğunu iddia etmekte bir sakınca yok. İşte bu en aptalca kötülük; plastik kirliliği! Çünkü ancak aptallar yılda 12 milyon tona kadar plastik çöpü yaşam kaynağı olan bir alana dökebilir.

Plastik kirliliğin denizel yaşama ne derece etki yaptığını önceki yazılarımda detaylıca anlatmıştım. Ancak bu etkilerin detayları her gün öyle bir çeşitleniyor ki sürekli olarak eklemeler yapmak gerekiyor.  Üstelik bu etkiler denizel ortamın kendisiyle sınırlı kalmıyor. Dünya birbiriyle bağlantılı ekosistemlerden oluştuğu için denizde oluşan bir problem, ona yapılan bir kötülük diğer ortamları da bir şekilde etkiliyor. Nitekim Fransa’nın Atlantik kıyılarında gerçekleştirilen bir çalışmada, denizleri kirleten mikro ve nanoplastiklerin, dalgalar neticesiyle oluşan köpük ve baloncuklarla birlikte atmosfere karıştığını ortaya koydu. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu çalışmada gösterildiği üzere, dalga aktivitesi ve baloncuk çıkışının yoğun olduğu denizel alanlardan atmosfere karışan önemli miktarda mikroplastiğin denizden karaya doğru esen rüzgarlarla taşınabileceğini de unutmamak lazım.

Yani siz temiz bir hava almak için deniz kenarına yürüyüşe çıktığınızda, daha önce içinden su içtiğiniz ve attığınız pet şişeden, kullandığınız tek kullanımlık plastiklerden ya da giydiğiniz polyester elbiseden koparak denize karışan mikroplastikleri de soluyor olacaksınız. Bir nevi bildiğimiz temiz havaların da artık sonu geldi diyebiliriz. Bunun böyle olduğunu Tibet platolarındaki, kutuplardaki ve Alplerdeki ortamlarda bulunan plastiklerle birlikte görmüştük.

Artık bir nevi denizin size, sizin yarattığınız çöplüğü kusarak geri göndermesi gibi bir durum söz konusu. Yani bizden onlara giden her türlü çöpü bize balıkla, midyeyle, tuzla ve hatta havasıyla geri veriyor.  Durumun vehametini kavramamız için doğanın daha ne yapması gerekiyor, açıkçası bilemiyorum.

Plastiksiz kalın.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.