İçinde bulunduğumuz günlerde yeni sanat sezonunun ilk programları belli olmaya başlıyor. İrili ufaklı birçok tiyatro topluluğu, sahne ve konser mekânı, yeni yıla yaklaşırken hangi performansları sanatseverlerle buluşturacaklarını ilan ediyorlar. Broşürler tekrar kafelerdeki kartpostallıklarda, afişler duvarların gözde köşelerdeki yerlerini alıyor. Tüm bu gözle görülür hareketlilik devam ederken, e-posta ortamında sessiz sedasız başlayan başka bir sanatsal kıpırdanma da söz konusu. Bu e-postaların uzantıları da “hotmail.com”, “gmail.com” ya da “yahoo.com” gibilerinden değil, çoğunluğu Türkiye’nin ya da dünyanın büyük şirketlerine ait. Zira bugünler, birçok kurum ve kuruluşun tiyatro, dans, müzikal veya müzik grubu kurmak üzere insan kaynakları bölümleri üzerinden çalışanlarıyla iletişime geçtiği bir dönem…
Artık giderek artan sayıda şirket ağırlıklı olarak “iç iletişim” adı verilen bölümler kurarak hem kurum ve çalışanları arasındaki hem de çalışanların birbirleriyle olan ilişkilerini geliştirmeyi hedefliyor. Bunun için de birçok etkinlik düzenleniyor. Çalışan profiline ve şirketin büyüklüğüne göre farklılık gösteren bu çalışmalar, halı saha maçlarından, şirketler arası spor olimpiyatlarına katılmaya kadar genişlerken, yakın dönemde çoğalan örnekleriyle sanatsal faaliyetleri de kapsamaya başlıyor. Şirketlerin tüm eylemlerinin ardında sinsilik arayanlar, bu gelişmelere şüphe ile yaklaşacaklardır. Kısmen haklılar da…
Topluca gerçekleştirilen sportif ve sanatsal faaliyetler, bireysel sorumluluk bilinci, takım ruhu, takım oyunculuğu gibi insan kaynakları uzmanlarının çok sevdikleri çalışan yetkinliklerini geliştiriyor. Bu yetkinlikler yöneticiler için daha verimli idare imkânı sağlıyor. Öte yandan, çalışanlar bu faaliyetlerden faydalanmasalar bile, kendilerine sunulmuş olmasını çoğu zaman önemsiyor ve iyi bir şirkette çalıştığı hissini taşıyor. Bu, şirketlerde personel sirkülasyonunu düzenliyor, ayrılan çalışan sayısını azaltarak kıdem tazminatı yükünü öteliyor. Eğitim ve oryantasyon maliyetlerinde tasarruf sağlanırken, şirket içi bilgi birikiminin sürdürülebilirliği daha kolay güvence altına alınıyor. Son olarak, çalışanlar, sahnede gördükleri ya da birlikte prova yaptıkları iş arkadaşlarıyla farklı tarafları temsilen toplantı yaptıklarında, daha düşük gard alabiliyor, işbirliğine daha açık oluyorlar. Şirket içi yapıcı iletişim kültürünün gelişimi hız kazanıyor. Çalışanlar yönetici yönlendirmesi olmadan birbirleriyle açık iletişim ve yardımlaşma eğilimine girdiklerinde, bu, iş süreçlerinin ivmelenmesine katalist etkisi oluşturuyor. Her birinin tek başına katkıları küçük görünse de, bu verimlilik kazanımları, çalışan sayılarını binlerle çarptığınızda milyonlarca dolarla ifade edilebilecek, operasyonel maliyet tasarrufunu beraberinde getiriyor. Yine de, “alçak kapitalistler bir kez daha bizim duygularımızla oynayıp tuzaklarına düşürdüler”, diyerek ağlamaya başlamadan önce madalyonun bir de öbür yüzüne bakalım… Acaba popüler tabiriyle bir win-win mümkün mü?
Kurumsal hayatın kendi döngüsünü devamlı kılabilmesi için koruması gereken hızlı tempo, çalışanların çoğu zaman “işten eve evden işe” hayatlar yaşamasına neden oluyor. Bu monotonluk beynin birçok işlevinin kullanımına engel olurken, depresyon ve mutsuzluğu getiriyor. Oysa sanatsal faaliyetlere katılabilecekleri imkânlar sunulan çalışanlar, TV karşısında tükendikleri (tükettikleri değil) zamanları “kendilerini gerçekleştirebilecekleri ve geliştirebilecekleri” eylemler için kullanabiliyorlar. Özellikle bu emek, samimi bir iletişimle desteklendiğinde hem özel hayat hem çalışma hayatında birey daha mutlu bir iklimde buluyor kendini.
Profesyonellerin gözetiminde olmakla birlikte, sahneye çıkanların sadece gönüllü çalışanlarından oluştuğu yapımlara destek olan bir teknoloji şirketimiz, 2013-2014 sezonunda Orhan Kemal’in Tersine Dünya eserinin müzikal yorumunu, Hristo Boytchev’in Albay Kuş isimli oyununu sahneye koyarken, bir müzik grubu ile de şirketler arası müzik yarışmasında birincilik elde etmiş. Orhan Kemal’in erkek ve kadın arasındaki toplumsal ilişkiyi erkin elde değiştirmesi ile yeniden okuduğu Tersine Dünya’nın oyuncuları arasında yer alan Onur Yardımcı, “5 ay boyunca aralıksız haftada 2 veya 3 gün, son haftalarda ise stüdyo kayıtlarını da sayacak olursak haftada 5-6 gün zaman ayırdığımız bir projeydi. Ama bize çok şey kattığı kesin. Sahne, tiyatro hakkında birçok yeni şey öğrendik. Bizim için büyük bir şanstı.”, diyor. Çalışma temposuna benzer şekilde vurgu yapan Burcu Özyurt sahnede yaşadığı duygularını şöyle özetliyor: “Öncesi çok heyecanlı ama sahneye çıkınca etraf siliniyor sanki… Birlikte o uyumla hareket etmek çok harika hissettiriyor insana kendini… Ya da bir replik seyirciden alkış aldığında perde arkasında hiçbirimiz yerimizde duramıyorduk.” Aynı kurumun tiyatro prodüksiyonu olan Albay Kuş oyunundaki oyunculuk performansı da amatör tiyatro düzeyinin üstünde bile dikkat çekici idi. Benzer şekilde müzik ve tiyatro alanlarında çalışanlarının girişimlerini destekleyen başka bir teknoloji firması çalışanı sahnede şarkı söyleme deneyimini “Şarkı söylerken orda olmak insanların yüzlerinde gözlerimi gezdirmek, çok güzel. Yönetici vs hiç bir sıfatı kalmıyor kimsenin, ben ordayken.”, diyerek özetliyor.
Uzun yıllar profesyonel olarak iç iletişim bölüm yöneticiliği yapmış ve halen bu alanda kurumlara danışmanlık hizmetleri sunmakta olan Yusuf Özer, kurum-çalışan ilişkilerindeki memnuniyet faktörünü, insani ve ekonomik boyutları ile birlikte değerlendirirken “samimiyet” unsurunun anahtar olduğunu vurguluyor: “Çalışanı insan yerine koyduğun her şey onu etkiliyor… Numaradan yapmadığın her şey… Sen diyorsun ki: ‘Neyi yapmayı isterdin?’ Adam trombon çalmak istemiş… Onu yaptırıyorsun 50 yaşında… İş yeri hayatının çoğunu alıyorsa, onlara hayatının çoğunu geri veriyoruz. Daha da fazla şeyler katarak… Ve o zaman o insan kendini iyi hissediyor. Dünyanın en çok çalışılmak istenen şirketlerinin % 81’inde çalışanlar ortam ve kültürden çok mutlu olduklarını belirtiyorlar. İşten ayrılanlarla yapılan çıkış görüşmelerinde elde edilen yorumlar, bu beğeninin sağlıklı ölçülmesi için çok önemli. Kurumlarına bağlı çalışanlar, finansal sonuçları, verimliliği ve müşteri hizmetlerini % 40lara kadar etkileyebiliyor.”
Özel sektörün; sadece kendi çalışanlarının mutlulukları için değil, mutlu insanlarla elde edilmiş verimli bir üretim operasyonu yaratması için de, emekçilerini sanatla buluşturacak teşvikleri sağlaması önemli görünüyor. Sanatın devlet himayesinden çıkarak özelleştirilmesinin görüşüldüğü günlerden geçiyoruz. Sanatın tavandan dayatıldığı ya da kesintiye uğratıldığı bir düzen yerine, sanatı tabandan gelen bir talep olarak ileten bir topluma dönüşmemiz için, sanata değen ve onu kitlelere aktaran bireylerin yaygınlaşmasının gerekli olduğu kesin…
2014 – 2015 sanat sezonunda çok daha fazla şirketin çalışanlarını kültür ve sanatla buluşturacak yatırımlara yönelmesini diliyorum…
Manzum S.