Köşe Yazıları

Benim yolum kendime, vajinamdan sana ne? – Ulaş Sona, Eren Şahin, Gülce Doğan, Irmak Keskin

0

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Bakanlık Koltuğundaki Vajinalı Erkek” yazısı üzerine biz bir kaç “vajinalı – kadın olmayan” olarak deneyim, duygu ve düşüncemizi paylaşmak istedik. Sürç-ü lisan eylersek affola…

16

Vajinalı bir erkeğim diyemem belki ama pipisiz bir erkek olduğumu biliyorum. Ben interseksim. Ergenliğe kadar kız çocuğu olarak yetiştirilmeye çalışıldım ve sonrasında kalınlaşan sesim ve uzayan boyum ile toplumun gözünde farklı birşeye dönüştüm. Afedersiniz kız mıdır erkek midir belli değil. 11-14 yaşlarım arasında belli aralıklar ile hastanelere koşturduk ailece. Bu kız regl olmuyor, sesi neden kalın, boyu birden bire uzadı vb.. Sonra öğrendik ki bende yumurtalık, rahim falan yokmuş, aşağıya inmemiş iki testisim varmış. E tabi bu durum kabul edilebilir olmadığından (!) hemen aldılar testisleri ameliyat ile ve bedenime östrojen vermeye başladılar. Çocuktum daha, bana bu durumu danışsalar da pek cevap verecek durumda değildim. Verilen kadınlık hormonuyla memeler gelişmeye başladı ben de onları saklamaya başladım. Ve biraz daha büyüdüğümde kullanmayı bıraktım. Üniversiteden sonra istediğim gibi giyinip yaşayabiliyordum, lezbiyen olarak tanımladım kendimi. Erkektim ama butch kavramı daha kolay kabul edilebilirdi benim için. Çok uğramadığım, gitmeyi sevmediğim hastanelere 28 yaşında önce kendime sonra çevreme açıldıktan sonra cinsiyet geçiş süreciyle gitmeye başladım. Doktor sesimi duyduğunda tam olarak hangi cinsiyete geçmek istiyorsun diye sordu ilk başta. Kadından erkeğe cinsiyet geçiş sürecindeyim. Ergenlikte önce kadın yapılmaya çalışıldım, şimdi doğduğum bedene geri dönüyorum sadece. İkili cinsiyet skalası arasında bir oraya itildim bir buraya. Olduğum gibi kabul edilmek yerine başka birşeye zorlandım isteğim dışında. Ben farklılıktan keyif alıyorum.

Yani o aslında “daha iyi”olarak önümüze konmuş olan ikili cinsiyet sistemi de 2.000 bebekten biri olan “interseks” çocuklar için o kadar şahane bir durum da değil. “Kızınız/oğlunuz oldu” denemeyen çocuklar rızaları dışında kesilip biçilerek ailenin istedikleri cinsiyetlere sokulur ve sonrasında aslında ait oldukları bedenlere dönmeye çalışırken, interseks yasal olarak da tanımlanmadığı için, işleyen prosedür trans geçiş prosedüründen de zor ve sancılı olarak karşımıza çıkar. Öyle “gender studies” kitaplarındaki gibi işlemiyor gerçekler ve toplumsal cinsiyetin şiddetinden pek de queer denerek sıyrılınmıyor ne yazık ki…

Vajinam var ama kadın değilim, hatta daha ötesine gidersem vajinam var ve kadın değilim. İkili cinsiyet kalıpları içerisinde, bunu tekrar üreten heteroseksist toplum düzeninde elbette ”kadınlık” tecrübeleri yaşadım ama bunun benim hissiyatım ve pratiklerimde bir karar mekanizması olması gerekmez.

İkili cinsiyet sistemi içerisinde ya da heterosekeüel nat-trans kadın ve heteroseksüel na-trans erkek ikileminde yaşadığımız müddetçe seçemediğimiz biyolojimizde seçemeyerek barındırdığımız cinsel organlarımız üzerinden bir sürü kavram kargaşası ve ucu birçok yere çıkabilecek yanlış politik söylemlerde bulunabiliriz. Bu kimlik politikasının getirdiği bir açmaz iken buna dikkat etmemek de kendisine politik diyen insanların meselesi olarak önümüzde duruyor. Bir kadının erkekleşmesini eleştirirken gerçekten bünyesinde vajina taşıyıp da kendisini kadın olarak tanımlamayan bireylere laf atar hale gelmek anlam kaymasından öte politik bir tutarsızlıktır. Nasıl ki babannelerimizin zamanla oğlundan yana olup gelinini ezmeye başlayarak kadın dayanışması bir yana erk hale gelmesini eleştiriyorsak babannemizi erkleşti diye eleştirirken babannemizin herşeye rağmen kadın olduğunu unutup onu kadınlığından vurmuyorsak erkek söylemleriyle ve erkek bakış açısıyla yaklaşan bir kadına da kadınlığı üzerinden vurmak etik olarak bizi zor duruma düşürebilir. durum zaten zorken bir de üzerine trans gender, trans erkek, trans kadın, interseks, gender fluid, cinsiyetsiz…. ve sayamayacağımız henüz tanımlanmamış bir çok var oluşunun mücadelesine saygısızlık etmek maalesef kabul edilebilir olmuyor. Dil nasıl düşündüğümüzün kelimelere dökülen halidir. Bu yüzden “ bayan” yerine “ kadın” kullanmayı doğru bulan feminizm dil değişimi için bu kadar emek harcamıştır.

Bu tarz tartışmalarda hem feminizmden hem de feminizm içinde gelişmekte olan transfeminizmin ne dediğine kulak vermek hepimize iyi gelebilir.

Transfeminist Manifesto’dan alıntılayarak:

Transfeminizmin ana ilkeleri basittir. Birinci herkes kendi kimliğini istediği gibi tanımlama ve toplumdan buna saygı göstermesini bekleme hakkı vardır. Buna ayrıca kimliğimizi şiddet ve ayrımcılık korkusundan uzak ifade etme hakkı da dahildir. İkincisi kendi bedenlerimiz üzerinde karar verme hakkı sadece bize aittir, hiçbir tıbbi, dini veya siyasi otoritenin bizim kararımız haricinde beden bütünlüğümüzü ihlal etmeye veya bedenimizle ne yapacağmızla ilgili kararlara engel olmaya hakkı yoktur.

Tabii ki hiç kimse kurumlaşmış cinsiyet sisteminin sosyal ve kültürel dinamiklerinden azade değildir. Cinsiyet kimliklerimiz veya ifadelerimiz hakkında kararlarımızı ataerkil ikili cinsiyet sistemi bağlamı içinde verdiğimiz gerçeğinden kaçamayız. Özellikle trans kadınlar kendini kimin doğal kadın olduğuna, kimin kadın olmadığına karar verme yetkisinde gören tıp cemaati tarafından tanınmak ve desteklenmek için geleneksel “kadınlık” (femininity) tanımını kabul etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Çoğu zaman trans kadınlar kadın olarak onaylanmak ve hormonlara, tıbbi müdahalelere ulaşabilmek için kadınlıklarını toplumsal cinsiyet bamakalıplarını içselleştirerek “kanıtlamak” zorunda kalıyorlar. Bu deneyim her kadının farklı olduğunu tanımadığı için hem trans kadınlar hem de na-trans kadınlar üzerinde baskı yaratmaktadır.”

Çünkü yazı zaten seçilmiş cinsiyetlerden gönüllü ilişkilerden değil,” cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimler özür yazısında karşımıza çıkan bu cümle gibi seçilmiş, tercih edilmiş şeyler değiller. Ancak kendini hissettiği şeyi tanımlamak için kullanılan kelimeler, kavramlar, tanımlar tercih edilebilir ya da seçilebilirler.

Sevgili Ali Arıkan’ın 2002’de Amargi’de bir konuşmasında söylediği gibi “ne kadar insan varsa o kadar da trans kimlik var”. Hiç birimiz trans kimliklerimizden azade değiliz. Na-trans olarak kendini tanımlayanların “daha erkek” ya da “daha kadın” olmak için uğraşları ya da bunlardan sıyrılmak için kendileriyle, fikirleriyle oynamaları da aslında trans bir noktaya tekabül ediyor.

Şimdi konuk yazarın yazdığı cevaba gelirsek, yazar ilk yazısından pek de uzağa düşmemiş gibi açıkçası. Sürekli bir yapacaktım ama yapmadım, düşündüm ama yazmadım gibi bir tavırla savunmuş kendini, bizce bu da ilk yazısını yazarken kullandığı kavramları ne kadar kolay harcayabildiğini ortaya koyuyor. Yazı ne kadar haklı ne kadar değil bilinmez ama yine başa dönecek olursak başlıkta belirtilen Vajinalı Erkek ifadesi transfobiktir. Kelimelere ne yüklediğiniz ya da ne anlamda kullandığınız bunu değiştirmez. ”Yani çoklu cinsiyet yaklaşımının birkaç yüzyıl gerisindeyiz hala!” derken ne kadar haklı olsanız da bunun değişmesi için göstereceğiniz çabanın zaten buralarda başlayacağını anlıyor olmalıydınız. Cevapta da belirtildiği üzere ”yazı zaten seçilmiş cinsiyetlerden gönüllü ilişkilerden değil, Karaman’daki tecavüzler üzerine, erkek çocuklarla cebren girilen “ilişki”lerden bahsediyor.” gibi bir tavırla aslında belirtmek istenilen ”kelimelere takılmayın ben başka birşeyden bahsediyorum” tavrıdır ve bu da zaten hali hazırda kime ne kadar saygı duyduğunuzu gösteriyor.

Yani, o kadın kotaları falan var ya, onlar gözümüzü boyamamalı. Kadın bakan diye önümüze çıkardıkları, en rezilinden bir erkek çıktı işte. Birçok kadın köşeyazarından ve şimdi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’ndan da gördüğümüz gibi vajinayla da erkek olunabiliyor.” diyerek bunun bir de arkasında durmuş olan Mustafa Alp de, kendi yazısında Ayşe Zeynep de pek çok insanın düştüğü yanılgıyla hareket etmiş, feminizm de tam bu yüzden “erkek düşmanlığı” sanılıyor işte. Erkek’le değil, erk’le asıl dert ve erkeğin erk olmasıyla. Bu erk erkekler, na-trans erkeklerde olduğu gibi toplumsal cinsiyet rollerini benimsemiş trans erkeklerde de var, hiç birimiz bu rollerden ya da kodlamalardan azade değiliz ve LGBTİ+ de bir bütün değil. Bu noktada da “Vajinalı Erkekler Burada Ayol” demek kendini o “ayol” içinde tanımlamayan pek çok trans erkeğin hem hoşuna gitmeyen, hem de LGBTİ+ kimlikleri tek tipleştirip tek bir ifadeye hapseden bir kullanıma gelmiş oluyor. Evet, büyük bir ihtimalle hareketin bu kelimeyi benimsemiş ve kullanıyor olmasından yola çıkarak atılmış bir başlık ve hareketin de özeleştiri vermesi gereken bir nokta belki de bu, ancak biraz bakıldığında trans erkeklerin açtığı pankartlarda da “ayol”un kullanılmadığını görmek mümkün. Her kimliğin kendine ait başka başka politikaları bulunuyor ve bazen bunları bütünleştirmek de mümkün olmuyor haliyle.

18

Bizler kimliklerimizin tekrar üretimi, kazanımı aşamasında yaşadıklarımızı paylaşırken okurken anlatırken her zaman yanımızda olan ve bizlerle dayanışma halinde olan insanlara, kurumlara, iletişim araçlarına ihtiyaç duyuyoruz haliyle. Bu noktada anaakım medya da yer alan cinsiyetçi, heteronormatif, militarist, provakatif vb haber yazımından sıkılmış bireyler olarak, Yeşil Gazete gibi yanımızda gördüğümüz dayanıştığımızı düşündüğümüz bir gazetede yayınlanan böyle bir haberin bizleri nasıl hissettirdiğini anlatabilmişizdir umarız.

Desteklediğimiz ya da karşısında olduğumuz kişi/kurum/görüşlerde bir “aşağılama/itibarsızlaştırma aracı olarak” bedenlerin kullanılmayacağı, LGBTİ+ varoluşların unutulmayacağı ya da nefret/öfke unsuru olarak kullanılmayacağı günler dileriz…

17

 

Ulaş Sona, Eren Şahin
Gülce Doğan, Irmak Keskin

You may also like

Comments

Comments are closed.