Dış Köşe

Başörtülü ve travesti yargıç – Orhan Kemal Cengiz

0
Türkiye’yi yeniden kurmaya ihtiyacımız var. Rum bir vatandaşımız general, Ermeni vatandaşımız Meclis başkanı olabilmeli.

Başbakan’ın ‘balkon konuşması’nı ve farklı hayat tarzlarını korumaya yönelik sözlerini dinlerken aşağı-yukarı aynı sıralarda tanık olduğum şu iki olay-konuşma geldi aklıma:

Bir grup avukat, polis şiddetine maruz kalmış müvekkilleri bir travestiyle birlikte İzmir’de bir pub’a gidip oturuyorlar. Pub, çok bilinen bir buluşma noktası İzmir’de. Neyse, tam grup oturup soluklandığı sırada, garson yanlarına yaklaşıyor ve ‘müessesenin’ kurallarını açıklıyor: “Kusura bakmayın, travestileri ve başörtülüleri alamıyoruz”.
Olayı duyunca, bunun, Türkiye’nin ‘modernleşme’ serüvenine ilişkin eşine az rastlanır bir ‘metafor’ olduğunu düşünmüştüm.
İnanılmaz bir tesadüf ama aşağı-yukarı aynı sıralarda, Ankara’da bir büyükelçilikte katıldığım bir toplantıda bir ‘travesti’ hanımefendinin yine içinde başörtüsü ve travesti kelimeleri geçen, oldukça bilgece sözlerine tanık olmuştum. “Bazıları başörtülü bir hâkimimiz olduğunda demokratikleşeceğimizi söylüyorlar ama…” dedi ve ekledi hanımefendi: “Asıl olarak travesti bir hâkimimiz olduğunda demokratikleşeceğiz.”
Ben de İzmir’deki olay ve duyduğum bu sözden kendi demokrasi formülümü üretmiştim Türkiye için: Biz bir odasında travesti veya açıkça gey olan bir yargıcımızın, diğerinde de başörtülü bir yargıcımızın görev yaptığı adliyelerimiz olduğunda gerçekten demokratik bir ülke olacağız.
Bizim cumhuriyet tektip bir vatandaş ve homojen bir toplum yaratma düşüncesi üzerine kuruldu. Çokkültürlü, çok etnisiteli bir toplumdan, bir ulus devlet yaratırken toplumda mevcut tüm farklılıkları inkâr ettik. Aslında bu toplumun ancak küçük bir azınlığının ona uyduğu, bir ‘ideal’ vatandaş tipi yaratıldı: Sünni, seküler, beyaz Türk…
Bu tanımlama toplumun belli kesimlerini tamamıyla yok sayarken belli kesimleri de ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürdü. Dindarların maruz kaldıkları uygulamalar ve özellikle başörtüsü yasağı benim aklıma hep Güney Afrika’nın apartheid rejimini getirmiştir. Orada da azınlık beyaz bir grup, çoğunluk siyahları uzun yıllar yönetti, onları gettolara hapsetti.
Bizde de ‘modern’ ‘Beyaz Türk’ün, mütedeyyin muhafazakâr kesime üstün olduğu bir düzen kuruldu. Güney Afrika’dan farklı olarak, bizim ‘zencilerin’, değişerek, dönüşerek, sınıf atlama imkânları vardı. Başörtüsünü çıkararak, sakalını keserek ‘Beyaz Türklüğe’ giriş yapılabilirdi.
Şimdi Türkiye’de bu ‘apartheid’ rejimi yıkılıyor. AKP’nin son seçim zaferinden sonra ‘çoğunluğun’ ülkeyi yönetmesinin önündeki bütün engeller kalktı. Ama sırf çoğunluk yönetiyor diye hemen demokratik bir ülkeye dönüşmeyeceğimiz de çok açık. Hatta, bu tektip vatandaş yaratmak üzere inşa edilmiş devlet aygıtının, bu defa da başka tür bir ‘ideal vatandaş’ lehine işlemeye başlaması riski var.
Başörtülülerin önlerindeki engelleri kaldırma noktasından, çok kolayca başörtülü olmanın işe alınmada tercihe şayan olduğu bir noktaya gelebiliriz. Çünkü Türkiye’de devlet aklı vatandaşını bir kalıba dökmek üzere inşa olmuş bir akıl.

‘Devlet aklı’
Bu ‘devlet aklı’nı ciddi bir şekilde sorgulamadan, gizli-açık vatandaşlarımız arasında yarattığımız ayrımcılıkları görmeden, Türkiye’de tam bir demokrasiyi inşa edemeyeceğiz.
Bizim Türkiyeyi yeniden kurmaya ihtiyacımız var. Bu yeni Türkiye’de, Rum bir vatandaşımız general olabilmeli; Ermeni bir vatandaşımızın cumhurbaşkanı; bir Roman vatandaşımızın Meclis başkanı olabileceğini hayal edebilmeliyiz.
Ama bugün ‘Kürt vatandaşımıza ana dilinde eğitim verilebilir mi’yi tartıştığımız; Alevi vatandaşımızın ibadet yerini tanımadığımız; geyleri hasta ilan edebildiğimiz bir noktadayız.
Yeni anayasayı konuşurken bütün bunları da konuşabilir miyiz? Ne dersiniz?

 

Orhan Kemal Cengiz / Radikal

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.