Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Başıboşluk dünyanın en doğal ve en güzel hâlidir[1]

0

‘Başıboş’ sözcüğünün kullanımı özellikle son dönemlerde şişirilen sokak köpekleri sorunu ile arttı. Dil Derneğinin çevrimiçi sözlüğünde başıboş sözcüğünün birkaç anlamı olduğunu görüyoruz:

  1. Bir şeye ya da kimseye bağlı olmayan:  “Başıboş yaşayışa alışkın değildir.” -H. Taner.
  2. Bağlanmamış, serbest bırakılmış:  “Başıboş bir at çayırda otluyor.” -A. Sayar.
  3. be.Yönetimsiz, baskısız, denetimsiz:  “Ana babaları artlarını bırakalı beri beş arkadaş sokaklarda başıboş dolaşır oldular.” -Z. Coşkun.

Aynı kaynakta ‘başıboş bırakmak’ “Üstünde hiçbir baskı ya da denetim bulundurmamak, kendi havasına bırakmak” olarak, ‘başıboş kalmak’ ise “Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak” olarak tanımlanmış. Türk Dil Kurumu (TDK) çevrimiçi sözlüğünde ise başıboşun yukarıdakilere ek olarak bir anlamı daha verilmiş: “zarf, mecaz (başı’boş) Kendi isteğine göre, hiçbir etki altında kalmadan.”

Bu tanımları okuduğumda aklımda kalanlar şunlar: Bağlanmamak, serbest bırakılmak, yönetimsiz-baskısız-denetimsiz, üstünde baskı ve denetim olmayan, baskı altında bulunmamak, karışanı görüşeni olmamak, hiçbir etki altında olmamak… Ve hepsi, yine benim zihnimde, gidip aynı sözcüğe sırtını yaslıyor: ÖZGÜR OLMAK.

Sanırım sokak köpeklerinin en çok da bu özellikleri rahatsız ediyor bir kesimi. Yaşamları boyunca bir kez olsun, bir arının tek bir kanat çırpışı için geçen süre kadar özgür olma hâlini hissedemedikleri, dahası o hâli kendileri için isteyemedikleri (durmaz çünkü özgürlük bu kesimin üzerinde, beli çok bol bir pantolon gibi kayar, düşer) için sokak köpeklerinden rahatsızlık duyuyorlar. Onlar, emin olun, sokak kedilerinin kimseyi iplemeyen başıboş tavırlarından, dalında rüzgârla keyfince sallanan yapraktan, kenti kanatlarının altına alıp özgürce uçarken alttaki küçük insanlara nanik yapan kargadan, toprağın kontrol edilemeyen kokusundan, dağların buğusundan, ormanın dokusundan bile rahatsız olurlar. Bin bir bahane arkasına sığınarak ‘başıboş köpeklere ölüm’ çığlıkları atmalarının tek ve asıl nedeni, aslında, kendilerinde olmayan özgürlüğe sahip olan her şeye karşı içlerinde besledikleri kin ve öfkedir. İşte, tam da bu nedenle, ‘köpek dediğin sokakta olmaz, evde olur’ derler ve sözlerinin arkasında yatan asıl nedeni söyleyemedikleri için başka bahaneler üretme arayışına girerler.[2]

Konu gerçekten güvenlik olsaydı

‘Başıboş köpeklere ölüm’ çığlıklarının gerçek nedenini perdelemek için kullandıkları argüman, güvenli sokak isteğiymiş. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Hepimiz ama özellikle kadınlar ve çocuklar Türkiye’nin sokaklarında kendilerini güvensiz hissediyor. Dövülenler mi dersiniz öldürülenler mi, tacize uğrayanlar mı dersiniz tecavüz edilenler mi? Sokak köpeklerinin saldırısı nedeniyle ortaya çıkan güvenlik sorunu saydıklarımın yanında devede kulak kalır. Bu nefret kitlesi içerisinde yer alanlardan birinin olsun bu sorunlara karşı kılını kıpırdattığını duyan var mı?

Gelelim konunun diğer bir boyutuna. Sokak köpekleri ısırıyormuş, çeteleşiyormuş, korkutup güvenlik sorunu oluşturuyormuş. O nedenle köpek, yani bir evcil hayvan sokakta olmamalı evde olmalı, evde olmayan da barınaklara kapatılmalıymış. Nefret kitlesi içerisinde sokak köpeklerinin doğrudan öldürülmelerini savunanlar da var ama biz biliyoruz ki Türkiye’de barınak demek de sefalet ve ölüm demek. Söyledikleri, iddia ettikleri her şey doğru olsa bile ki değil, bu sorunun akılcı ve vicdani çözümünün böyle olmaması gerektiğini ve kendi çözüm önerimi 1 numaralı dipnotta bahsettiğim yazımda anlatmıştım. Tekrar etmeyeceğim. Ancak, nefret kitlesi her konuda olduğu gibi önemli bir başka konuda da yanlış ama saplantılı bir fikre sahip. Onlara göre bütün köpekler sahipli olur ve sokaklarda başıboş köpek kalmazsa köpek saldırısı sorunu da kalmayacak. Çünkü onlar sanıyor ki sahipli köpekler hiç saldırmıyor, hiç insan ısırmıyor ve hatta hiç ölüme sebebiyet vermiyor. Bir zamanlar sahipli bir köpek tarafından ısırılmış birisi olarak kişisel gözlemlerim (çevremde yaşananlar ve basın-yayın organlarına yansıyanlar) bana bunun hiç de böyle olmadığını, tam tersine pek çok sahipli köpeğin çok daha saldırgan olduğunu, sokak köpeklerinin sahipli köpeklere göre insan için çok daha güvenli olduğunu gösteriyor.

Tuğba Altıntop’a [3] bir süre önce sahipli bir köpeğin saldırarak yaralaması bu gözlemlerime eklediğim son halka oldu. Ne yazık ki Türkiye’de istatistik veriler pek çok konu gibi bu alanda da ya hiç olmadığı ya da çok yetersiz olduğu için kesin sayılarla ifade edemiyorum. Ama gelin, dilerseniz nefret kitlesinin konuşurken dillerinden düşürmedikleri ABD’ye bir göz atalım. Hani orada hiç sokak köpeği yokmuş ya, hani hiç sokak köpeği olmadığı için köpek sorunu diye bir şey de yokmuş ya. Bakalım gerçekler öyle mi?

İnanmayanlar olabilir diye aşağıda aktaracağım sayısal verileri aldığım kaynağı dipnota koyuyorum.[4] Bakalım hiç sokak köpeğinin olmadığı ABD’de 2016 yılına ait köpek ve köpek saldırısı verileri nasılmış?

  • ABD’de 78 milyon köpek bulunuyormuş (söylemeye gerek yok, tamamı sahipli; başıboş değil).
  • Bir yılda toplam 4,5 milyon köpek ısırması olayı yaşanmış.
  • Bu ısırmaların %81’i ya hiç yaralanmaya yol açmıyormuş ya da tıbbi müdahale gerektirmeyen yaralanmalara yol açıyormuş (Bu şu anlama geliyor: Isırılma olaylarının %19’u, yani 855 bini tıbbi müdahale gerektiren yaralanmaya yol açıyor).
  • Bir insanın bir yıl içinde bir köpek tarafından ısırılma olasılığı %5,7.
  • Yaşanan ısırma olaylarının 41 tanesinin sonucu ise maalesef ölümcül.
  • Diğerlerine göre daha çok ısıran köpek türleri: Chihuahua, İngiliz Buldog, Buldog, Pitbul, Alman Çoban Köpeği, Avustralya Çoban Köpeği, Lhasa Apso, Jack Russel Terrier, Cocker Spaniel, Bull Terrier, Pekingese, Papillon.
  • Isırdığında en çok güç uygulayan köpek türleri (PSI basınç ölçüsü birimiyle): Kangal 743, American Bandogge 731, Cane Corso 700, Dogue De Bordeoux 556, Tosa Inu 556, İngiliz Mastif 556, Dogo Canario 540, Dogo Argentino 500, Wolfdog 506, Leonberger 399, Akita-Inu 350-400, Rotweiler 328.

Sözde güvenli sokak talepçileri cümlelerine “Hiçbir medeni ülkede…” diye başlayarak Avrupa ve ABD’ye gönderme yapıyorlar ya, o medeni ülkelerden ABD sizce bunca köpek ısırması olayı için ayağa kalkıp köpeklere ölüm kampanyası mı başlatıyor yoksa akıl ve vicdanı bir arada tutarak ısırma olaylarının çoğunun yanlış insan davranışlarına dayandığından yola çıkıp köpeklere karşı nasıl davranmak ve davranmamak gerektiğini mi öğretiyor? İngilizcesi olanlar verilere kaynak olarak gösterdiğim sayfadan bunun da yanıtını öğrenip gerçek medeniyetin ne olduğunu öğrenebilirler. Ben iki noktaya daha değinerek bu kısma nokta koyayım. Birincisi köpeklerin ısırma nedenleri:

  • Köpekler stresli bir duruma reaksiyon olarak ısırabilirler.
  • Tehdit altında ve korkmuş olabilirler.
  • Kendilerini, yavrularını ve sahiplerini korumak için ısırabilirler.
  • İyi hissetmedikleri ya da şaşırdıkları durumda ısırabilirler.
  • Oyun oynarken ısırabilirler.

İkinci olarak, insanlar için köpek saldırısı sonucu ölme olasılığı ile farklı ölüm olasılıklarının karşılaştırmasına bakalım:

  • Bir Amerikalının köpek ısırması ya da saldırmasından ölme olasılığı: 1/112.400.
  • Bir fırtınada ölme olasılığı: 1/66.335.
  • Arı ya da eşek arısı sokması nedeniyle ölme olasılığı: 1/63.225.
  • Havayolu kazasında ölme olasılığı: 1/9.821.
  • Ateşli silahla ölme olasılığı: 1/6.905.
  • Bir yiyeceğin yemek borusunu tıkaması nedeniyle ölme olasılığı: 1/3.461.
  • Kalp hastalığı ya da kanser nedeniyle ölme olasılığı: 1/7.

Sahipli köpeklere de mi ölüm?

Gönlümüz yukarıda sayılan ve sayılmayan pek çok olumsuz durumla kimsenin karşı karşıya kalmasını istemez elbette. Ancak hayatın gerçekleri, bunları azaltmak mümkün olsa da bütünüyle ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını öğretti bizlere. Azaltmak için başvurmamız gereken iki şey var, sürekli vurguluyorum, akıl ve vicdan.

A dog without a hostess

Bizim, yani insanların istek ve iradesiyle insan toplumları içinde yaşamaya başlayan, binlerce yıldır bize çeşitli şekillerde hizmet eden ve etmeye devam eden (çoban köpeği, bekçi köpeği, arama-kurtarma köpeği, polis köpeği, görme engelliler için rehber köpek vb.) köpeklere hem ihtiyacımız var hem de onlara karşı vicdani sorumluluğumuz. Evcil hayvan ve özellikle köpek olan evlerde yetişen çocukların psikolojik gelişimlerinin ne derece olumlu etkilendiğine ilişkin yüzlerce bilimsel çalışma var. Bilimsel çalışma var mı bilmiyorum ama bence kültürümüzün önemli parçalarından biri olan sokak köpeklerinin de çok önemli yararları var toplumumuz açısından. Birbirine yabancılaşmanın, doğaya yabancılaşmanın, ötekileştirmenin, ayrımcılığın kol gezdiği bir ortamda sokaktaki köpek için fedakârlıkta bulunmanın, onları koruyup kollamanın toplum üzerinde büyük olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Bakmayın siz nefret kitlesine, bizler hastalanan ya da zehirlenen bir sokak köpeğine 10 farklı evden yoğurt yetiştirilen,  ölen köpekler ya da kediler için yas tutulan sokaklarda büyüdük. Kediler tarafından tırmalandık, köpekler tarafından ısırıldık da. Ama asla onları düşman bellemedik. Çünkü onlar hiçbir zaman düşman olmadılar. Onlar hep dosttular. Şimdi onların dostluğunun karşılığını ödeme vakti.

Bırakalım köpekler sokaklarda özgürce, başıboş dolaşsın. Bırakalım metrolarımızda, kafelerimizde, mağazalarımızda, parklarımızda, bahçelerimizde bu temiz bakışlı, güzel kalpli hayvanlar boy göstermeye devam etsin. Onları koruyalım, sağlıklarıyla ilgilenelim, besleyelim, kısırlaştırarak sayılarının artmasını engelleyelim; herhangi bir nedenle saldırgan davranışta bulunanlar olursa onları izole ederek rehabilite etmeye çalışalım. Onlardan öğrenecek çok şeyimiz var.

Bırakalım sokaklarımız başıboş köpeklerin, kedilerin, kuşların, otların evleri olsun. Belki onlara bakarak köle ruhlarımıza bir derman, rayından çıkmış toplumsal huzurumuza bir çözüm buluruz. Belki onlara bakarak nefreti değil sevgiyi, şiddeti değil hoşgörüyü, ölümü değil yaşamı yüceltmenin yollarını öğreniriz.  Belki onlara bakarak, sırf bu dünyaya insan olarak geldik diye kendimiz gibi olmayanlar hakkında bu kadar keskin ve zalimce sözler etme hakkımız olmadığını anlar, bizim olduğu gibi onların da haklarının olduğunun farkına varır ve böylelikle gerçekten ‘medeni’ insanlar olabiliriz.

*

[1] Bu yazıyı 1 Ocak 2022 tarihinde yayımlanan “Öldürttüğümüz hayvan dostlarımız biz insanları bağışlayınız-1” başlıklı yazının devamı olarak okumanızı tavsiye ederim. O yazıdaki düşünce ve önerilerimi burada tekrarlamayacağım. Yazıya şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
[2] Gerçekten köpeklerden korkarak sokaklarda köpek istemeyenler vardır elbet. Ama benim sözüm köpeklere ‘ev-barınak (barınak da ölüm demek)-ölüm’ üçgeninden başka şans tanımayanlara. Ben büyük çoğunluğun bu kişilerden oluştuğunu ve en çok bu kişilerin sesinin çıktığını düşünüyorum.
[3] Sayın Tuğba Altıntop’a geçmiş olsun dileklerimi ve yaşadığı talihsiz olaydan sonra sergilemiş olduğu olgun ve sevgi dolu tavrı nedeniyle de minnet duygularımı iletiyorum.

[4] https://www.caninejournal.com/dog-bite-statistics/

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.