ManşetHafta SonuKöşe YazılarıYazarlar

‘Barış zamanı ülke zenginlerindir, savaş zamanı ise ilk onlar kaçar’

0

Gazeteci Gülsüm Haliloba’nın başlığa taşıdığım bu sözü, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerinden başlayan savaşı ve bütün savaşların küçük istisnalar dışında çoğunun sebebinin temelini çok iyi açıklıyor. Kapitalist ülkeler, ekonomik güç mücadeleleri ve yayılmacı hevesleri üzerinden dünyanın herhangi bir yerinde savaşa sebep olabilecek adımlar atmaktan hiç kaçınmıyorlar. Ölümleri arttıracak silah üretimi ve satışına da hiç ara vermiyorlar.

NATO’nun yayılmacılığı, Rusya ve Putin’in, Ukrayna’yı işgale giden süreci, birçok boyutuyla yazıldı, çizildi. Savaş söz konusu olduğunda bu tür stratejik değerlendirmeler, gelişen durumu ve gerilimi anlamak için bir yere kadar gerekliyken, bir yerden sonra bizi otomatikleştiren, uzman yorumu dinleyip “uzmanlaştıran” insanlar durumuna itiyor. Bu tür analizleri çokça ancak tek kanaldan dinlemiş olmalılar ki, birebir konuştuğum bazı solcu insanların dahi ağzından Putin’in haklı olduğunu duymak, dehşete düşürdü beni. Hatta hayranlık duyduğunu söyleyen bile oldu. Kimi “solcu” gazetelerde Putin’e hak veren yazılar bile yayınlandı. Oysa ben “olmaz böyle, bu çağda topyekün savaş mı olur” düşüncesindeydim.

Ülkelerin çıkarlarına dayalı stratejik değerlendirmelerin sürekli gündemde olması, sizi savaş kavramına ve olgusuna sistem içi bir yerden bakmaya zorlar. Ölen ve yaralanan insanlar, yuvası dağılan hayvanlar ve tahrip edilen doğa sizin için görünmez olur. Siz, emperyalist güçlerin ve diktatörlerin oyunlarında kim haklı kim haksız yorumlarını dinlerken, bombalar yağmaya devam eder. Bir yandan bu uzman değerlendirmeleri yapılırken bir yandan da ekran bölünerek sıradan bir olay tahlil ediliyormuş gibi izli mermilerin ışıklarını, vurulan yerlerden çıkan dumanları, savaş uçaklarının sortilerini izlersiniz. Jean Baudrillard, Birinci Körfez Savaşı’nı bu açıdan yorumlayarak “aslında bir savaş olmadı, olan simülasyondu” demişti. Çünkü birey için savaş bir görsel “şölene”  bir pornografiye dönüşmüştür. Koltuğunda oturup, kahvesini içerken izlediği şey, gerçek olmayan bir gerçekliktir. Baudrillard bunu, Sudan İç Savaşı üzerinden çok çarpıcı bir biçimde ifade eder ve şöyle der:

“ Birey, televizyonda Sudan İç Savaşı’nı, herhangi bir tuvalet kâğıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan’daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibaret ve cansızdır.”

Sayı değil can!

Her insanın bir yaşam hikâyesi vardır. Savaş bu hikâyeyi paramparça eder. Medyanın, insanların hikâyelerine, acılarına, sorunlarına birey birey yer vermesi gerekir ki seyirci ya da dinleyici empâti kurabilsin. Bu insanlar birer sayıdan ibaret olmasın! Savaşın psikolojisini, çocukların ağıtlarını, hayvanların çaresizliğini, bebeklerini bodrumda doğurmak zorunda kalan anneleri ve pandemiye rağmen kalabalıkların sığınaklarda neler çektiğini anlamak, o insanların anlattıklarıyla yüz yüze gelince bir nebze olsun mümkün olabilir ancak. Ve onların hikâyelerinin tüm ayrıntılarıyla yazılmasıyla…

Coşkun Aral’ın Om Yayınevi’nden çıkan Sözün Bittiği Yer kitabı buna çok iyi bir örnektir. Aral bu kitapta dünyanın çeşitli savaş bölgelerinde çektiği bireylerin çok etkileyici fotoğraflarını hikâyeleriyle birlikte verir. Dezenformasyonun en çok yapıldığı savaş ortamlarından dolayı savaş muhabirliği çok önemli bir yerde durur.

Ne yapabiliriz?

Tüm bu yaşananlar karşısında analizlere kapılıp kalmak ve kendi ülkemizin bundan ekonomik olarak nasıl etkileneceği hallerine girmek yerine, acil olarak savaşın durdurulması ve Ukrayna’nın terkedilmesini talep etmeliyiz. Eğer, evlerimizden seyrettiğimiz savaş yıkımına karşı, yabancılaşmak istemiyorsak, kitlesel savaş karşıtı gösteriler düzenlemek ve sokağa çıkan Ukrayna’lı insanların yanında olmak zorundayız.

Yoksa döktüğümüz gözyaşlarının savaşı engellemekte hiçbir payı olmayacak. Biz ağladıkça savaştan mağdur olanların acıları dinmeyecek. Bu konuda Rusya’daki muhalifler dünyaya ders veriyor. Böyle bir ortamda, Putin Rusya’sında sokağa çıkıp savaşı protesto etmenin, ölümü bile göze almakla eş anlamlı olduğunu tahmin edebiliyoruz. Ancak buna rağmen Rusya’nın değişik yerlerinde binlerce insan yediden yetmişe sokağa çıkıyor ve kendi ülkelerinin işgalciliğini protesto ediyor. Yine binlerce insan bu gösterilerden sonra şiddet kullanılarak gözaltına alınıyor.

Rusya’nın iki milyon üyesi olan en büyük işçi sendikalarından birisi savaşa karşı olduğunu söylerken, Fridays For Future Rusya’nın genç iklim aktivistleri de savaşın tüm canlı yaşam ve doğa üzerindeki yıkımına işaret ederek, savaş karşıtı bir açıklama yaptı. Belarus Hükümeti, bu savaşta Rusya’nın yanında yer alıp saldırganlığını desteklerken Belarus’lu anarşistlerden de şöyle bir açıklama geldi:

“Anarşistler, savaşları hiçbir zaman memnuniyetle karşılamadılar çünkü halkı sürekli etrafımızı saran gerçek sorunlardan uzaklaştırıyorlar. Özgürlük için savaşmak yerine nüfus, ön saflardaki ilerlemenin başarılarını tartışmaya başlar. Uluslararası dayanışmanın yeri, kardeşleri, kızkardeşleri, ve yoldaşları ölümcül bir düşmana dönüştüren milliyetçilik tarafından işgal edilir. Savaşta ilerici bir şey yoktur. Bu yanlış bir iktidar ideolojisinin zaferidir. Bugün, her zaman olduğu gibi, savaş yöneticilerin işidir ancak içinde ölen sıradan insanlardır. Vatansever bir trans halinde ya da sadece para için.” [1]

Bu açıklamanın arkasından şunu söylemeliyim. Gerek Ukrayna’lı muhalifler ve anarşistler, gerekse tüm dünyadan bu savaşı durdurmak için mücadele eden muhalifler için en temel sorun şu: ABD, AB ülkeleri ve diğer ülkelerin oyununu oynamadan Rusya’nın askeri saldırganlığına nasıl karşı çıkılır?  Bunun cevabını vermek çok kolay değil ancak savaşı durdurma çağrısıyla tüm dünyada yapılan gösterileri sürekli ve kitlesel kılmak, acil ihtiyaç ve her an yapabileceğimiz bir eylem olarak önümüzde duruyor. Rus askerlerinin savaşmak konusundaki isteksizliğinin giderek arttığı şu günlerde bunu yapmak özellikle önemli diye düşünüyorum.

*

[1] Rusya’nın Ukrayna İşgaline Karşı Ukraynalı Anarşistler Ne Diyor? Kolektif. Emma Goldman Bülteni, çeviri: Sadık Çelik

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.