Köşe Yazıları

AKP'li Solcular…

0

Aylardır tartışılan Anayasa değişikliği, refarandum derken; asıl gündeme gelindi, birileri kendini demokrasi kahramanı ilan etti, yanına “eski solcu” ya da “neo-solcu”/“kendi solcu”larını almasını bildi.

Nasıl mı?

Malum madde: Siyasi Partilerin kapatılmasını zorlaştırdığı iddia edilen madde..  Yani demem şu ki, totalde bir anayasa paketi eleştirisi yapamaya gerek hiç mi hiç yok. Yani bu tartışmalar aylardır ziyadesiyle yapılıyor. Tekrar sendikal hakların eksikliğinden, emek ve özgürlük anayasasının olmamasından filan bahsetmeyeceğim uzun uzun… Bunlardan uzak bir anayasa paketi içerisinde olduğumuzun sanırım hepimiz farkındayız… Bu makalede konuşulacak konu, AKP’nin Kürt sorununa ilişkin derin analizlerden ziyade, AKP’nin oluşturmaya çalıştığı politik hat, ve bu hattın eksik/çürük tarafları.

AKP’nin yaptıklarını yorumlarken düşülen hatalar…

Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP)’nin bir siyasi parti kendi ideolojirinin ve tahayyül etttiği bir Türkiyesi olduğundan hepimiz hemfikiriz. Tabii ki bunu diyerek size R.Tayyip Erdoğan’ın veyahut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçmiş dönem video kayıtlarından, demeçlerinden bahsetmeyeceğim, sayın “Cumhuriyetçiler” veyahut yeni terimle “ergenokoncular” gibi.

AKP şugünün Türkiye’sinde islami çevrelerin bir siyasi partisi olarak kurulup, kendi politik hattını çizerken Türkiye sol ve sağındaki bu dağılmışlığı ve Türkiye halkının örgütsüz  halini  ve mevcut ekonomik nahoş seyri çok  güzel değerlendirdiğinin sanırım farkındayız.

Yani AKP kendi dünyevi ve uhrevi hayalleri doğrultusunda bir politika seyretme güdüsünde.Bu politik hattı oluştururken, değerlendirmeleri sonucunda varılan noktaların en belirgini/derini/kendilerini yaralayacak faktörlerden birisi de Kürt sorunu ve Kürtler. Pek tabii bu olayın üzerine giderken, kendi çapında -ki çap işlevselliğin dışında geniş bir çaptır- Kürt politikası üretmek zorundadır. Tabii ki bu politikayı üretirken, kendi dünyevi/uhrevi politikasını da içselleştirme manevralarını da yabana atmamalıdır -.zaman zaman çıkışlarından da atmadıklarını anlıyoruz, örneğin: Vakit gazetesine verilen para cezasını ölçüsüz bulurken, bir yılda elliden fazla kez kapatılan Kürt hareketinin basın organı hakkında herhangi Bir şey deme ihtiyacı duymamıştır- Ki diğer az çok belirgin/derin noktalarda olduğu gibi(örneğin alevi meselesi) bu muhim meselede de temkinli davranıp, güç dengelerini koruyup, ortak bir mucadale hattı üretip kendi önderliğinde/poliitik ütopyasıyla hedefe varmayı amaçlamaktadır.İşte bu ortak mücadele hattı ise Türkiye sol ve islamcı sağının zamanında çokça müstarip olduğu Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK) ve onun buyruğu altında olan veya aynı statükonun devamı niteliğinde işleyen kurumlardır. Örneğin HSYK, YÖK.

İşte tam da bu noktaların kaçırıldığı anda,  AKP’nin “ortak mücadele”si ve/veya TSK’ya karşı “kafaladığı” bazı solcular filizleniyor.

Bu “sol” ağızların, söylemleri ise şöyle aktarılabilir: “AKP şuandaki ceberrut sisteme karşı, TSK’ya mevcut statukoya karşı en etkili mucadeleyi vermektedir. TSK gibi savaş edebiyatı yapan bir kurumun egemenliğini ortadan kaldırıp demokrasi yolunda ilerlemektedir. Bu nokta da Türkiye’de demokrasinin ilerlemesi adına AKP ve yaptığı/önerdiği reformlar desteklenmelidir”

Peki burda sorulacak sorular şunalar oluyor sanırım. : AKP bu değişimleri önerirken/yaparken aslında kendi örgütlenmesini yapmakta mıdır? Kendi örgütlenmesini yolunu mu açmaktadır? Türkiye’de tam bir poliitk iradeye sahip olmayan olamayan, medyadan dahi etkilebilen büyük çoğunluğun, kendi safhına örgütlenmesini mi kolaylaştırmaktadır? Bunu yaparken, “sol” ve liberal ağızların destek söylemlerini bir katalizör olarak mı kullanmaktadır?

Paranoya deyip geçmek ne kadar doğrudur?

Peki bunlar paranoya mıdır? Pek tabii bunlar paranoya değildir. AKP’nin de bir siyasi parti olarak-ki geçmişi ve örgütlülüğü sağlam bir parti- kendi ütopyasının olduğunu çok tabii biliyoruz. Aslında AKP burda kendi siyasetsizliği ile yeni bir politika üretmektedir. Türkiye’de gerçek anlamda, çoğu konuda “sol-sosyalist”lerinin bile üretemediği poliitk hattu, islamcı-liberal sol birlikteliği gerçekleştirme yolunda ilerlemektedir.

Türkiye’de demokrasi adına sol-sosyalistlerinin ve de Kürtlerinin de mustarip olduğu  TSK ve yargıdaki değişiklikleri desteklemek, -ki bu değişiklikler daha çok AKP tarafının yani irticai faaliyet sebebiyle “ezilen” kısmının yarasına merhem olmaktadır- Türkiye demokrasisi adına ileri bir yöndür. Fakat daha önceki yazılarımda da belirttiği gibi, AKP’nin Kürtler-TSK-milliyetçi üçgenindeki, TSK faktörünü bu kadar göze alıp, cesur hareketler de bulunurken, anayasa paketiyle seçim barajını neden düşürmemektedir -burda tam anlamıyla sendikal haklar, emek anayasası talebi bile değildir söylenen-..? Bu soruya AKP’nin cevabı ise: “zamanı değil”dir. Fakat bu zamanlama AKP’nin TSK korkusundan değidir.- Ki TSK bu kadar yıpranmışlığı içerisinde braj konusundaki değişim ve TBMM değişimini hoş bir tebessümle karşılayacaktır- Burdaki asıl mesele; AKP’nin Türkiye’ye demokrasi getirme isteğimi yoksa kendi örgütlülüğü doğrultusunda kullanılamayan, kullanmak isteyenlerin dahi azlığının çekildiği bir demokrasi verme süreci midir?  Aynı hatta baktığımızda, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri süren inkar ve asimilasyon politikası eğer ki başarılı olmuş olsaydı,  Türkiye’deki Kürtlere en büyük demokratik özgürlüğü yasalar üstünde statüko verirdi. İşte bu iki olayı değerlendirdiğimizde, tam manasıyla AKP hükümeti, kendi neferleri ve sıperlerini oluşturarak, soğuk bir politika ile mevzilerini almaktadır. Bu politik mücadele sonrasında  verilen demokrasi çemberinde, kendi atlarından koşacak atın kalmadığı bir turnuva düzenleyecektir.

Bu nokta üzerinden devam edersek, sayın liberal “solcu”larımızın kendi dışındaki az veya çok, katmerli veya katmersiz solcuların eleştirisini yaparken söyledikleri cümlelerden bir başkası da, Türkiye’de geleneksel solun, özgürleşmeci adımları kendisinin atacağını sanması olduğudur Peki semaye mi atacak özgürlükçü adımları, “yeşil” semaye mi atacak, onlara yettiği kadar mı atılacak adımlar?  Sanırım AKP kendi sermayesini,Türkünü, Kürdünü, Alevisini yarattıktan sonra bir de “solunu” yarattı.

BDP kararı

Barış ve Demokrasi Paritsi (BDP)’ne gelecek olursak, BDP;  AKP’nin daha çok kendini korumak için yaptığı anayasasısını, kendi partisinin kapatmasını önlemek için oluşturuğu maddelerini-  değişiklik daha çok irticai faaliyetle kapatmaları engelliyor ve kapatma yetkisini Meclise veriyor.Meclisin  bu değiştirilen anayasa ve bu baraj ile MHP-CHP-AKP ve bu minvalinin dışında kimsenin olmadığı bir Meclis olma halini devam ettireceği düşünülürse BDP için pek de birşeyin değişmeyeceği aşikardır. – desteklemeyerek tarihi bir karar almıştır.BDP günü birlik politika üretmekten çok, kendi anayasa talebiyle tarihi bir kararla karşı çıkmıştır. BDP bu tutumuyla özeliklle/ belki de en sembolik ve en önemli istekle yani “seçim baraj” isteği ile, bu konuda ne kadar ciddi ve bu konunun ne kadar muhim olduğunu göstermiştir. Ki ordudan, statukodan en çok hasarı gören bir oluşumun bunu yapmasının eleştirisi AKP’nin solcularına sanırım hiç düşmez…

You may also like

Comments

Comments are closed.