Reddi hakim talepleri dikkate alınmıyor
Dünyanın ilk hükümetlerarası anlaşmasını müteakip ayağa kalkan Türkiye kamuoyunun bir dizi mücadelesine rağmen Akkuyu NGS’de iki reaktörün inşaatının tamamlandığı üçüncü reaktörün de inşaat lisansının alındığı bir aşamaya geliniyorsa, reddi hakim talebinin umursanmaması da çok şey söylüyor. Esasen perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu, 2016-2018 yılları arasında Akkuyu NGS ÇED’ine karşı 13 sivil toplum örgütünün açtığı davaların iki seferde gerçekleştirilen bilirkişi incelemeleri süresince verilen mücadelenin üstüne ÇED’in gerekçesiz onaylanmasında görülmüş; akabinde bu bilgi ÇED iptal davası için verilen emeğin, gösterilen eforun ardından ÇED iptal talebinin reddine kopyala-yapıştır cümlelerle hükmedilmesi ve sivil toplumun itirazlarının bir çırpıda geri püskürtülmesiyle teyit edilmişti.
Sinop’ta skandal uygulamalar
Bu noktaya kadar Akkuyu NGS Projesinde “Ak” bir kuyu’ya düştüğü iyice pekişmiş olan yargı süreci, ikinci nükleer santralin kurulması planlanan Sinop İnceburun’da halkın bir kez daha yok sayılmasıyla inceldiği yerden kopabilir.
Zira Türkiye’nin ikinci nükleer santralinin kurulmasının planlandığı Sinop’ta da Japonya ile hükümetlerarası anlaşmanın yapıldığı 2013 yılından bugüne çeşitli hukuksuzluklar, halkın irade beyanının hukukla karşı karşıya geldiği süreçler yaşanıyor. Aynı Akkuyu’daki gibi daha halkın katılımı toplantısında başlayan adaletsizliklere tanık olundu ve projenin karşısında irade gösteren 17 kişiye karşı dava açıldı, davalar beraatle sonuçlandı. Halkın İzleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantılarına da alınmadığı ÇED içeriği Japonya projeden çekilmiş olmasına rağmen Japonya ile yapılmış olan hükümetlerarası anlaşmaya dayandırılmış olarak; hangi şirket tarafından yapılacağı da belli olmayan şekilde ve varsayımsal bir “referans”reaktörün çevreye etkisini değerlendirdiği iddiasıyla karşımıza çıkarıldı. Nereden tutulsa elde kalan skandal üç bin sayfalık nihai ÇED kamuoyuyla paylaşıldı ve tüm itirazlara rağmen olumlu bulunarak onaylanabildi.
Sinop NGS’nin skandallarıyla Akkuyu NGS’ye şimdiden fark atmasının nedeni şüphesiz Sinop NGS’nin ÇED sürecine Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilmiş dönemde; diğer bir deyişle neoliberal sistemin otoriteryen eğilimleri zirve yaparken başlanmış olması. Sonuç olarak yakında ÇED onayına karşı Sinop NGS için İnceburun sahasında bilirkişi inceleme ve değerlendirmeleri gerçekleştirilecek. ÇED’e itiraz edilerek bilirkişi incelemesi talep edilen davanın görülmesi için gerekli olan 40.884,90 TL tutarındaki meblağ ise Sinop Nükleer Karşıtı Platform üyelerinin girişimiyle ekonomik darboğaz içindeyken dahi katkısını esirgemeyen bireylerin, yerel yönetimlerin, dernek, sendika ve meslek odalarının katkılarıyla toplandı.
Dolayısıyla bugünler Sinop için desek de aslında tüm Türkiye için hararetli ve telaşlı bir dayanışma süreci yaşanıyor. Zira bir nükleer santral projesi salt yapıldığı şehri ya da coğrafyayı ilgilendirmiyor. Çevreyi ve ekolojiyi bir bütün olarak daha altyapı düzenleme çalışmalarıyla Akkuyu’daki gibi tarumar edeceğini bugüne dek bir milyona yakın ağacın kesimiyle gösteren projede katliamın bizim vergilerimizle yapılacağı da malum… Neticede maliyetli, riskli yatırımın sağlamayı iddia ettiği elektriği bile satın alırken mağdur edileceğimiz bu proje, Akkuyu gibi sırtımızdaki kamburlardan birini oluşturarak nükleer bir kaza olmasa dahi her türlü geleceğimizden çalacak.
Hele bir de iklim kriziyle karşı karşıya kalmışken insan suyun, toprağın kadrinin bilinmesiyle sınanırken bu coğrafyaya tarih boyunca yapılmamış en büyük kötülüğün, verilmemiş zararın verilmesine on iki bin yıllık Hasankeyf’in sulara gömülmesine tanıklık ettiğimiz gibi tanıklık ediyor mu olacağız? Tanıklık seyir etmek halini alırken Sinop NGS’nin sınır aşan etkileriyle daha yakın bir coğrafyadan Avrupa’yı ilgilendirmesi de bizim için önemli.
Anımsayalım ki tabi olduğumuz hukuk sistemi işlemese de o hukukun uluslararası hukuk ve uluslararası anlaşmalarla bağlandığı bir ekosistemi bulunuyor. Ancak iç hukuk tüketildiğinde diğer süreçlere geçilen bu ekosistemde, kamuoyunun kalbinin Akkuyu ve Sinop’la atmasına ihtiyaç var. Diğer bir deyişle Akkuyu ve Sinop projelerine karşı çıkabilecek bir hukuk ve adalet sistemi işlemiyorsa gerçek yargı kamu vicdanıdır diyerek tek yapmamız gereken bu davalara sahip çıkmak; Akkuyu’da ve Sinop’taki nükleer santral projelerine karşı itirazımız olduğunu yılmadan, yüksek sesle dile getirmek; vicdanımızın irade göstermesine ve hukukun kendi ekosistemi içinde devinimine imkan tanımaktır.
(Bu yazı Sivil Sayfalar’da da yayımlanmıştır.)