Kabataş’tan Karaköy’e doğru / denizi görmeyeceksin / sakın şaşırma!*

İstanbullu denize hasret: Boğaz’ı betonlaştırma projeleri

Çünkü önce Boğaz’ın en güzel yerine kurulu Dolmabahçe Otoparkı çıkacak karşına. Yüzlerce otomobilin arasındaki bir boşluktan deniz bir an göz kırpacak. Ardından Kabataş-Mahmutbey Metrosu inşaatı başlayacak. Çimen dokulu yeşil paravanlar denizle arana girecek. Sonra Kabataş Martı projesi gelecek. Gözlerin yine maviyi değil, proje alanını kapatan paravanın sarımsı rengini görecek; hem de yüzlerce metre boyunca.

Martı dediysek martılara yönelik bir şey sanma. Kabataş İskelesi yerine yapılan, altında bilmem kaç kat otopark bulunan, üstündeyse açılmış kanatlarıyla dev bir martı karikatürünü andıran ucube binasıyla bir beton abidesinden bahsediyoruz burada. Ha bir de Kabataş ile Üsküdar arasında deniz altından geçen çılgın bir yaya tünelinin müjdesini veren yazılar var paravanda.

“Kara bitti şimdi sıra denizde”

15

“Kara bitti şimdi sıra denizde” diye hiç hayıflanma. Solunda dört metre boyunda paravan, sağında vızır vızır akan bir araç trafiği; üç kişinin yan yana ancak geçebileceği o cehennem koridorunda devam et yola. Bu da nesi, yandaki açıklıktan görünen o mavilik deniz mi acaba?

Dört yanı sularla çevrili Yeditepeli şehirde deniz mi gördü gözlerin? Mega kentin son yeşillik alanlarından biri olan Fındıklı Parkı’nı selamla. Ama yürümesi uzun sürmez aldanma. 100 metre sonra denizle aranda bu sefer Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. Derken bir paravan daha ama bu hepsinden daha afili. Üstünde deniz kenarında gezen dev insan siluetleri. Bir de lacivert paravanda haykıran “Deniz Senin Şehir Senin” harfleri. Gerçek hepsi, şaka sanma. Şimdi de yatırımcıların yeni gözdesi Karaköy hemen solunda. Ha gayret, biraz daha yürü, deniz elbet çıkacak karşına. Bak gördün mü? Bastığın yer beton, ağaçlar saksılara çakılı, eni boyu elli metre bir parktan da olsa deniz göründü sonunda!

14

Sahilde dolaşmak, denize bakmak hakkımız…

Beton binaların, asfalt yolların ve arabaların arasına sıkışmış hayatımızda arada bir kaçamak yapıp, biraz açık alan görebilmek, denizin sesini, kokusunu duyabilmek bir ihtiyaç. Ve Anayasa’nın halen yürürlükte olan 43. maddesi “Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” diyor. Dolayısıyla herkesin eşit ve serbest olarak kıyılardan yararlanma hakkını kısıtlayan her türlü faaliyet hukuken suç. Peki, bu yasalara neden uyulmuyor?

Ne olacak bu Boğaz’ın hali?

17

İstanbullunun denize hasreti, son 15 yıl içersinde başlatılan ve tamamlanan Boğaz sahili üzerindeki projelerle birlikte büyüyor. Sorun sadece Kabataş’tan Karaköy’e uzanan sahil yolunda değil elbette. Kuzeyden başlayıp Kabataş’a kadar inecek olsak da yapımı tamamlanmış ve devam etmekte olan onlarca mega projenin ve üç boğaz köprüsünün Boğaz’ı “gerdanlık” değil, bıçak gibi kestiğini görüyoruz.

Yapımı geçtiğimiz aylarda tamamlanan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden başlayalım. Birkaç kilometre altında Tarabya Tekne Park, karşısında (Asya yakasında) Beykoz Marina Parkı ve 7 yıldızlı otele çevrilecek olan tarihi Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası projeleri geliyor.

Zikzak çizerek Avrupa yakasına indiğimizde ise bitmiş olan İstinye Tekne Park var. İstinye’de halk teknelerden karşı yakayı göremez hale gelmiş. Hemen karşısında Çubuklu-Kanlıca Sahil Yolu ve Çubuklu Kent Meydanı projeleri boğaz sahillerini betona boğmaya devam ediyor. Avrupa yakasına tekrar geçtiğimizde artık bitmiş olan Emirgan Sahil Yolu Genişletme projesinin beton yollarını görüyoruz. Biraz daha indiğimizde ise Bebek Tekne Park projesinin planlandığı henüz halka açık olan park alanı karşımıza çıkıyor. Daha da inince ihale aşamasında olan Küçüksu-Gayrettepe arasında 3 Katlı Boğaz Geçiş Tüneli projesinin alanıyla burun buruna geliyoruz. Bir zikzak daha bizi başka bir betonlaştırma projesi olan Üsküdar Meydan Düzenlemesi’ne götürüyor.

İstanbul Boğazı boyunca yapılan mega projelerden bazıları işte böyle Boğaz’ı boğazlıyor. Tabi projeler burada bitmiyor. Benzerleri Maltepe Sahil Yolu projesinde, Kazlı Çeşme Miting Alanında da olduğu gibi Marmara kıyıları boyunca devam ediyor. Ayrıca Boğaz sahili boyunca Hüseyin Avni Paşa Korusu’nda planlandığı gibi korunması ve kamu kullanımına açık olması gereken yerlerin rezidans ve otel gibi özel yatırımcılara peşkeş çekildiği projeler de gerçekleştiriliyor.

Boğazımız ağrıyor…

Dolmabahçe Otoparkı
Dolmabahçe Otoparkı

Bahsi geçen projelerin hemen hepsi son on beş senenin ürünü. Bir on beş sene sonra ise zaten hassas olan Boğaz ekosisteminin alt üst olacağını anlamak için dahi olmaya gerek yok. Sadece sahili değil, Boğaz’ın dibini bile talan eden bu projeler yüzünden Boğaz hattı boyunca trafik yoğunluğunun daha da artacağı biliniyor. Zira İBB’nin “kamu” iştiraki olan İSPARK A.Ş.’nin kayıt dışı ekonomiyi kendine akıtmak için yaptığı bunca otopark ve tekne park, Boğaz’a özel araç trafiğini pompalamaktan başka hiç bir işe yaramadı, yaramayacak.

18

Bir de İstanbullu artık bırakın denizi, karşı kıyıyı göremez hale gelecek. Sahili doldurmak yetmezmiş gibi, denizin yüzeyini de işgal eden bu yüzer iskelelerin sabitlenmesi için denizin dibine 15’er tonluk betonlar bırakılıyor. Bunlar tekne trafiği ve teknelerden gelen kirlilikle birlikte balıkların besin ve yuva alanı olan deniz çayırlarını da yok ediyor. Dolayısıyla Boğaz’da balık göçleri şiddetleniyor. Ayrıca bu yüzer iskeleler denizin rüzgâr ve akıntıyla kendini temizlemesine de engel oluyor. Üstelik deniz doldurma yoluyla marina, otopark, taşıt ve yürüyüş yolları inşa etmek İstanbul gibi deprem kuşağında yer alan bir mega kent için ateşle oynamak demek.

Olası bir depremin zararlarını katlayarak büyütecek olan bu projeler, Boğaz kıyılarında dibe bağlı yaşayan canlıların habitatlarını yok ediyor. Sadece bu projeler yüzünden bile denizanalarının sayısında patlama bekleniyor. Son yıllarda zaten artmış olan denizanası popülâsyonu yerel balık türlerini yok edecek kadar büyümüş durumda. Özellikle küçük balıkların yiyeceği olan planktonları tüketen denizanaları, öldükten sonra da jölemsi yapılarıyla dipte kirlilik yaratarak oksijen eksikliğine neden oluyor.

Boğazımız nasıl kurtulur?

Kabataş Martı projesi karşıtı düzenlenen eylem
Kabataş Martı projesi karşıtı düzenlenen eylem

İstanbul Boğazı boyunca yapılan bu yeni betonlaştırma projelerine derhal son verilmeli. İlk olarak deniz doldurma projeleri deniz ekosistemlerini yok ettiği; denizi içine girilip yüzülecek, sahilinde güneşlenilecek bir ortam olmaktan çıkartıp salt bakılacak basit bir nesneye indirgediğinden halkı denizden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Dolayısıyla sahile beton döküp yaya, bisiklet, marina ya da taşıt yolu inşa etmek kamuya hizmet anlamına gelmiyor. İkincisi bu projelerin yanına, yakınına, altına ya da üstüne yapılan otoparklar ve tekne parklar Boğaz’a kaldıramayacağı kadar çok özel araç trafiği yükü getiriyor. Üçüncüsü Galataport gibi soylulaştırma ve özelleştirme projeleri verdikleri ekolojik tahribatın yanında, halkın sahilde yürüme, güneşlenme, denize girme vb. haklarını gasp edip zengine devrettiği için adaletsizliğe neden oluyor.

Kamu çıkarlarını hiçleyen projelerin çoğunun kamu iştiraklerince yapılıyor olması toplumda adalete olan güveni yerle bir ediyor. Son olarak da deprem kuşağında ve iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan şehirlerden biri olan İstanbul’da deniz doldurma ve metro, tünel ve köprü projeleri için yapılan kazı faaliyetlerinin doğayla inatlaşmak olduğu unutulmamalı.

Hemen her orta şiddetli yağmurdan sonra sellerin bastığı bu şehrin daha çok betona değil, toprağın olduğu parklara ihtiyacı var. İşte tüm bu sebepler ve çok daha fazlası bu projelerin derhal durdurulmasını zorunlu hale getiriyor. Sahiller doğala en yakın haliyle korunmalı, halka açık, özel araç trafiğine mümkün mertebe kapalı olmalı ve yapılaşma yasağı hakkıyla uygulanmalı. Yoksa Boğazımız daha çok ağrıyacak…

*“Gemliğe doğru / denizi göreceksin / sakın şaşırma” Orhan Veli

19-akgun-ilhan

Fotoğraflar: Akgün İlhan

 

Akgün İlhan

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR