Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[2022’nin ardından] En önemli 12 çevre sorununa geniş açılı bir bakış

0

Tamamlamakta olduğumuz 2022 yılı, Covid-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı bağlantılı yüksek gıda ve enerji enflasyonu, gıda ve enerji fiyatlarındaki aşırı artışlar, gıda güvencesizliği vb. küresel, bölgesel ve ulusal sosyal ve ekonomik sorunlara ek olarak, geçen son 10 yılda olduğu gibi, çoğu Yerküre’nin ve/ya da birçok ülkenin artık ortak sorunu olan -bu makalede 12’si ele alınacak olan- pek çok çevre sorunuyla da hatırlanacak. Bunların arasında iklim değişikliği ve çevre sorunlarını şiddetlendiren diğer birçok bağlantılı sorun öne çıkmakla birlikte, bu makalede ormansızlaşma ve biyoçeşitlilik kaybından su-gıda güvencesizliğine ve okyanusların asitlenmesine kadar yaşamımızın en büyük çevre sorunlarından 12’sini kısaca çözümleyerek birleştirmeye çalışacağım.

1-İnsan Kaynaklı İklim Değişikliği ve Küresel Isınma

15 Aralık 2022 tarihinde insan kaynaklı küresel ısınma sanayi düzeyine kıyasla +1.265 santigrat dereceye (°C) [1], atmosferdeki karbondioksit (CO2) birikimi 25 Aralık 2022 tarihinde 419.6 ppmv’ye (milyon hacimde 1 kısım ya da milyonda 1 parça) ulaştı. 2022 yılında ölçülen en yüksek aylık ortalama CO2 birikim değeri 419.55 ppmv ile 2022 Mayıs ayında ölçüldü [2] (Şekil 1).

Gezegenimizdeki CO2 düzeyleri son bir milyon yılın hiçbir döneminde 300 ppmv’yi geçmemişti ve en son 4 milyon yıldan daha önce bugünkü kadar yüksekti. Hala kontrol edilip azaltılamayan insan kaynaklı sera gazı salımlarına bağlı olarak atmosferdeki birikimleri artan sera gazları (kuvvetlenen sera etkisi), küresel sıcaklıklarda hızlı ve istikrarlı bir artışa yol açtı ve bu da tüm Dünya’da felaket olaylarına neden oldu. Avustralya, ABD ve Türkiye’de (2021) şimdiye kadar kaydedilen en yıkıcı orman yangını mevsimlerinden bazıları yaşandı. Çekirgeler Afrika, Orta Doğu ve Asya’nın bazı ülklerinde kaynıyor ve ekinleri yok ediyor. Antarktika‘da sıcaklığın ilk kez 20 derecenin üzerine çıkmasına neden olan bir sıcak hava dalgası yaşandı. Bilim insanları, uluslararası araştırma kuruluşları ve IPCC raporları sürekli olarak gezegenin, Arktik bölgelerde ilerleyen permafrost çözülmesi, Grönland buz tabakasının benzeri görülmemiş bir oranda erimesi, altıncı kitlesel yok oluşu hızlandırması ve Amazon yağmur ormanlarında artan ormansızlaşma gibi dramatik sonuçlara yol açabilecek bir dizi devrilme noktasını geçtiği konusunda uyarıda bulunuyor ki bunlar konuya ilişkin sadece birkaç örnektir aslında!

İklim değişikliği, tropikal fırtına ve siklonlar, sıcak hava dalgası, sel ve taşkınlar gibi aşırı klimatolojik, meteorolojik ve hidrolojik olayların daha önce hiç olmadığı kadar şiddetli ve sık olmasına neden oluyor. Öte yandan artık çok iyi biliniyor ki (özellikle IPCC 2018, 1.5 °C Küresel Isınma Özel Raporu’ndan beri), tüm sera gazı salımları derhal durdurulsa bile, önümüzdeki yıllarda küresel sıcaklıklar yükselmeye devam edecektir. Bu nedenle, sera gazı salımlarını büyük ölçüde azaltmaya, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmaya ve mümkün olan en kısa sürede fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak terk etmeyi garanti altına alacak (ör. Paris Antlaşması kapsamında) uygulamalara hemen şimdi başlamamız bir zorunluluktur.

2- Kötü Yönetişim

Ekonomistler ve çevreciler yıllarca politika yapıcıları sera gazı salan etkinlikleri desteklememeye ve fiyatını artırmaya çağırdılar. Bu kapsamda, yasal sera gazı düzenleme eksikliği en büyük piyasa başarısızlığını oluşturuyor; örneğin, karbon teknolojilerinde düşük maliyetli yatırımları teşvik edecek karbon vergileri yoluyla. Kuşkusuz, salımları yeterince hızlı ve etkili bir şekilde azaltmak için, hükümetler yalnızca düşük karbonlu enerji kaynaklarının maliyetlerini düşürmek için yeşil girişim ve yatırımlara (ör. AB Yeşil Mutabakatı) yönelik fonları büyük ölçüde artırmakla kalmamalı, iş dünyasını-sermayeyi de kapsayacak biçimde diğer piyasa başarısızlıklarının her birini ele alan bir dizi başka politika benimsemelidir.

Avrupa Birliği (AB), Kanada, Singapur, Japonya, Ukrayna ve Arjantin başta, 27 ülkede şu anda ulusal bir karbon vergisi uygulanmaktadır [3]. Bununla birlikte, 2019 OECD Vergi Enerji Kullanımı raporuna göre, mevcut vergi yapıları, enerji kaynaklarının kirlilik profili ile yeterince uyumlu değildir. Örneğin, OECD, elektrik endüstrisi için etkili olduğu kanıtlanmış olmasına rağmen, karbon vergilerinin kömür üretimi üzerinde yeterince sert olmadığını öne sürüyor. İsveç‘te etkin bir şekilde bir karbon vergisi uygulanmıştır. Karbon vergisinin ton başına 127 ABD doları olduğu İsveç’in, 1995’ten bu yana sera gazı salımları % 25 azalırken, ekonomisi aynı dönemde % 75 büyümüştür [3].

Örneğin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Anlaşması, küresel sıcaklık artışının 2100 yılına kadar 2 °C’nin altında olması ve ideal olarak 1.5 °C’de tutulması için ülkelerin sera gazı salımlarını önemli ölçüde azaltmaları gerektiğini söylüyor. Ancak yükümlülükler isteğe/niyete bağlıdır. Örneğin, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini gidermek ve uyum ile kayıp ve hasarların karşılanmasında gerekli olan finansmana ilişkin bugüne değin (Geçen ay Mısır’da tamamlanan COP27 dahil) bolca konuşma ve yeni düzenlemeler kabul etmek dışında ciddi bir adım atılmamıştır [4]. Başka bir deyişle iklim diplomasisi de kötü yönetilmekte ve özellikle OECD (ABD, Kanada, Japonya, Türkiye, vb.) ve diğer gelişmiş ülkelerin kötü yönetişimine sahne olmaktadır.

3-Yemek artıkları

İnsanın tükettiği gıdanın üçte biri (yaklaşık 1.3 milyar ton) israf ediliyor ya da atılıyor (kayıp). Gerçekte bu tutar iyi yönetilebilse 3 milyar insanı beslemeye yeter. Gıda israfı ve kaybı yıllık sera gazı salımlarının üçte birini oluşturuyor. Eğer bu başlık ülke olsaydı, gıda israfı Çin ve ABD’nin ardından üçüncü en yüksek sera gazı yayıcısı olurdu. Gıda israfı ve kaybı, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde farklı aşamalarda oluşmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde gıda israfının % 40’ı hasat sonrası ve işleme seviyelerinde oluşurken, gelişmiş ülkelerde gıda israfının % 40’ı perakende ve tüketici seviyelerinde gerçekleşiyor.

Perakende düzeyinde, ‘estetik nedenlerle’ aşırı derecede yiyecek israf ediliyor. Örneğin, ABD’de atılan tüm ürünlerin % 50’den fazlası, tüketicilere satılamayacak kadar ‘çok çirkin’ olduğu için bu şekilde atılıyor. Buysa yaklaşık 60 milyon ton meyve ve sebzeye karşılık geliyor ve 2022 listesindeki en büyük çevre sorunlarından biri olan gıda güvensizliğine yol açıyor.

4-Biyoçeşitlilik kaybı

Son 50 yılda insan tüketiminde, nüfusta, küresel ticarette ve kentleşmede hızlı bir artış görüldü ve bu da insanlığın Dünya’nın kaynaklarını doğal olarak yenileyebileceğinden daha fazla kullanmasına neden oldu.

Bir Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) raporuna göre, memelilerin, balıkların, kuşların, sürüngenlerin ve amfibilerin popülasyon büyüklüklerinde 1970-2016 döneminde ortalama % 68’lik bir düşüş yaşandı. Biyolojik çeşitlilik kaybının nedenleri çeşitli etmenlere bağlı olmakla birlikte, asıl olarak arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve ormansızlaşmaya, özellikle ormanlar ve çalılıklar, çayır ve meralar, sulak alanlar ve bataklıklar ve mangrovlar gibi habitatların tarımsal sistemlere dönüştürülmesiyle doğrudan ilişkilidir. Yeni bir çalışmada, Dünya’daki vahşi yaşamın altıncı kitlesel yok oluşunun hızlandığı öne sürülmüştür. Buna göre, 500’den fazla kara hayvanı türü yok olma eşiğinde ve olasılıkla 20 yıl içinde yok olabilecek [3].

5-Plastik kirliliği

1950’de Dünya yılda 2 milyon tondan fazla plastik üretiyordu. 2015 yılına gelindiğinde, bu yıllık üretim 419 milyon tona yükseldi ve çevredeki plastik atıkları artırdı. Nature Bilim’e göre, şu anda her yıl yaklaşık 14 milyon ton plastik okyanuslara karışarak vahşi yaşam alanlarına ve buralarda yaşayan hayvanlara zarar veriyor. Buna göre, önlem alınmazsa okyanuslardaki plastik kirliliği 2040’a kadar yılda 29 milyon tona çıkacaktır. Buna mikroplastikler de katıldığında, okyanuslardaki kümülatif plastik miktarı 2040’a kadar 600 milyon tona ulaşabilir [3] [6]. Plastiğin ayrışmasının 400 yıl sürdüğünü düşünürsek, yok olması birkaç nesil alacaktır.

National Geographic’in değerlendirmesine göre de, 1950’de 2.3 milyon ton olan plastik üretimi hızla artarak 2015’te 448 milyon tona çıktı. Üretimin 2050’ye kadar iki katına çıkması bekleniyor [5]. Dahası, her yıl yaklaşık 8 milyon ton plastik atık kıyı ülkelerinden okyanuslara kaçıyor. Bu, dünyanın dört bir yanındaki kıyı şeridinin her bir metresine on beş çöp torbası dolusu çöp koymaya eşdeğerdir. Dahası, şimdiye kadar yapılmış tüm plastiğin % 91’i geri dönüştürülmedi. Bu durum yalnızca yaşamımızın en büyük çevre sorunlarından birini değil, aynı zamanda kapitalizmin ve liberal ekonominin başka bir büyük pazar başarısızlığına işaret ediyor.

6-Ormansızlaşma

Ormansızlaşmaya yol açan pek çok yönetimsel etmen ve neden vardır. Bunların en önemlilerinden biri ormanların çeşitli amaç dışı kullanımlara ve tarıma ayrılmasıdır. Dünya’da her saat başı 300 futbol sahası büyüklüğünde orman kesiliyor. 2030 yılına gelindiğinde, geriye bugünkü ormanların yalnızca % 10’u kalabilir; ormansızlaşma durdurulmazsa, tüm ormanlar 100 yıldan daha kısa sürede yok olabilir [3, 6]. Tarım, bu listede yer alan en büyük çevre sorunlarından biri olan ormansızlaşmanın önde gelen nedenlerindendir.

Çiftlik hayvanları yetiştirmek ya da şeker kamışı ve hurma yağı vb. gibi ürünleri yetiştirmek için arazi açılması ciddi boyutlara ulaşmıştır. Ormanlar, karbon tutmanın yanı sıra ağaç kökleri toprağı bağlayıp yıkanarak akıp gitmesini engellediği için toprak erozyonunu önlemeye yardımcı olur, bu da selleri ve kütle hareketlerini (heyelan, çamur akması, vb.) önler.

Türkiye’de 2020 yılı sonuna kadar toplam 748 000 hektar orman alanı madencilikten enerjiye, turizmden ulaştırmaya kadar geniş bir yelpazedeki uygulamalara sunulmuştur. Daha kötüsü, gerçekte artık orman olmayan ve toplam orman alanının % 3.2’sine karşılık gelen bu alanlar orman varlığı envanterinde halen orman olarak görünmeyi sürdürmekte ve ormanların arttığı yönünde yanıltıcı bir algı oluşturmaktadır [7]. Yalnızca 2004-2020 yılları arasında yapılan tahsis tutarı 494 000 hektardır ve bu tüm zamanlarda yapılan tahsislerin % 66’sına karşılık gelmektedir. 2012-2020 döneminde yapılan toplam 51663 tahsis işleminin yaklaşık % 44’ü madencilik ve yaklaşık % 20’si ise enerji sektörüne yapılmıştır. Alan olarak bakıldığında ise aynı dönemde tahsisi yapılan toplam 342 846 hektar orman alanının yaklaşık % 37’si enerji, yaklaşık % 25’ise madencilik sektörüne verilmiştir [7].

Dünya’da en yüksek düzeyde ormansızlaşma yaşayan üç ülke Brezilya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Endonezya‘dır.

7-Hava kirliliği

Günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri dış ortam hava kirliliğidir. Dünya Sağlık Örgütü‘nün (WHO) araştırmaları, dünya çapında her yıl yaklaşık 4.2 ila 7 milyon insanın hava kirliliğinden öldüğünü ve her 10 kişiden dokuzunun yüksek düzeyde kirletici içeren hava soluduğunu gösteriyor. UNICEF‘e göre, Afrika’da dış hava kirliliği nedeniyle 1990’da 164 000 kişi ölmüşken, bu sayı 2017’de 258 000 kişiye çıkmış [3, 6]. Hava kirliliği, asıl olarak termik santral ve endüstriyel kaynaklar ve motorlu taşıtların yanı sıra yanan biyokütle salımları ve toz fırtınalarıyla ilişkili hava kirleticilerinin yol açtığı kötü hava kalitesinden kaynaklanmaktadır.

Covio-19 salgınının ardından, hava kirleticisi gazların virüs moleküllerini taşımadaki rolüne dikkat çekildi. Öncü çalışmalar, Covid-19 ile ilişkili ölümler ile hava kirliliği arasında pozitif bir korelasyon saptadı ve ayrıca viral yayılmaya yardımcı olan havadaki partiküllerin de katkısı var [3, 6]. Bu, hava kalitesinin kötü olduğu Çin’deki yüksek ölüm oranına katkıda bulunmuş olabilir, ancak böyle bir sonuca varılmadan önce daha kesin çalışmaların yapılması gerekiyor.

8-Buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi

İnsan kaynaklı iklim değişikliği, Kuzey Kutbu‘nun gezegendeki herhangi bir bölgeden iki kat daha hızlı ısınmasına yol açıyor. Bugün, deniz düzeyi, Dünya’daki artan sıcaklıkların bir sonucu olarak, 20. yüzyılın büyük bölümünde olduğundan iki kat daha hızlı yükseliyor. Küresel ortalama deniz düzeyi 1901 ile 2018 arasında 0.20 m arttı. Ortalama deniz düzeyi yükselme oranı 1901 ile 1971 arasında yılda 1.3 mm idi ve 1971 ile 2006 arasında 1.9 mm’ye yükseldi. Yükselme 2006 ile 2018 arasındaysa yılda 3.7 mm’ye çıktı [8].

Kuzey Kutbu’nda, erimekte olan Grönland buz kalkanı deniz seviyeleri için en büyük tehlikeyi oluşturuyor. Küresel çevre sorunlarının en önemlilerinden birini temsil eden bu durumun, geçen yıl yaz mevsiminde Grönland’dan 60 milyar ton buz kaybını tetiklediği düşünüldüğünde, küresel deniz seviyelerini sadece iki ayda 2.2 mm yükseltmeye yetecek kadar endişe verici olduğu anlaşılıyor. Bu arada Antarktika kıtası, yıllık küresel deniz seviyesi yükselmesinin yaklaşık üçte birine karşılık gelen yaklaşık 1 milimetre katkıda bulunuyor. Ek olarak, Kanada Kuzey Kutbu‘ndaki tamamen bozulmamış kalan son buz kalkanı, temmuz ayı sonlarında iki günlük bir süre içinde yaklaşık 80 kilometrekarelik bir alanı, yani % 40’ını kaybederek kısa süre önce çöktü.

Dahası, IPCC’nin (2021) en yeni 5 senaryo setinin kestirimlerine göre küresel ortalama deniz düzeyi, 2100 yılına kadar yaklaşık olarak 0.3 ila 1 metre aralığında yükselecek. 1995-2014 dönemine göre, 2100’e kadar olası küresel ortalama deniz düzeyi artışı, düşük sera gazı salımı senaryosu (SSP1-2.6) altında 0.32-0.62 m, orta sera gazı emisyonları senaryosu (SSP2-4.5) altında 0.44-0.76 m ve çok yüksek sera gazı salımı senaryosu (SSP5-8.5) altında 0.63-1.01 m’dir. Grönland buz kütlesinin tamamı erirse, deniz seviyesi altı-yedi metre yükselebilir [8].

Deniz seviyesindeki yükselişin kıyı bölgelerinde yaşayanlar üzerinde yıkıcı bir etkisi olacak: Araştırma ve savunuculuk grubu Climate Central’a göre, bu yüzyıldaki deniz seviyesindeki artış, şu anda 340 ila 480 milyon kişiye ev sahipliği yapan kıyı bölgelerini sular altında bırakarak onları daha güvenli bölgelere gitmeye, göç etmeye zorlayabilir. Buysa, göç ettikleri bölgelerde aşırı nüfusa ve kaynakların zorlanmasına yol açacaktır.

9-Okyanus asitleşmesi

Küresel sıcaklık artışı yalnızca yeryüzünü etkilemedi, aynı zamanda okyanus asitlenmesinin de ana nedeni. Okyanuslar, Dünya atmosferine salınan CO2’nin yaklaşık % 30’unu emer. Fosil yakıtların yakılması gibi uzun süreli insan etkinlikleri ve orman yangınlarının artması gibi küresel iklim değişikliğinin etkileri (sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, vb.) nedeniyle daha fazla karbon salındıkça, okyanus ve denizlerde emilen CO2’nin tutarı da benzer olarak artıyor.

Asitlilik (pH) ölçeğindeki en küçük değişiklik, okyanusun asitliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Okyanus asitlenmesinin, deniz ekosistemleri ve türleri ile besin ağlarında önemli değişiklikler ve/ya da düzensizlikler şeklinde etkisi olurken, habitat nitelik ve sağlığında geri dönüşü olmayan bozulmalara neden olabilir. pH seviyeleri çok düşük olduğunda, istiridye gibi deniz organizmalarının, kabukları ve iskeletleri çözülmeye başlayabilir.

Bununla birlikte, okyanus asitlenmesinden kaynaklanan en önemli çevre sorunlarından biri mercan ağarması ve ardından gelen mercan resif kaybıdır. Mercan ağarması, kısaca, yükselen okyanus sıcaklıkları, resifler ve içinde yaşayan algler arasındaki simbiyotik ilişkiyi bozduğunda, algleri uzaklaştırdığında ve mercan resiflerinin doğal canlı renklerini kaybetmesine neden olduğunda ortaya çıkan bir olgudur. Bilim insanları, mercan resiflerinin 2050 yılına kadar tümüyle yok olma tehlikesinde olduğunu öngörüyor. Okyanustaki daha yüksek asitlik, mercan resif sistemlerinin dış iskeletlerini yeniden inşa etme ve bu mercan ağartma olaylarından kurtulma yeteneğini engelleyecektir.

IPCC’ye (2021) göre, okyanusların asitlenmesi ve okyanuslardaki oksijensizleşme, gelecekteki salımlara bağlı oranlarda 21. yüzyılda artmayı sürdürecektir [8]. Küresel okyanus sıcaklığında ve derin okyanus asitlenmesinde ve orta güven düzeyinde oksijensizleşmedeki değişiklikler, asırlık ila bin yıllık zaman ölçeklerinde geri döndürülemez derecededir.

10-Tarım

Araştırmalar, küresel gıda sisteminin, hayvancılık ve balıkçılıktan kaynaklanan insan kaynaklı tüm sera gazı salımlarının üçte birinden sorumlu olduğunu göstermiştir. Tarımsal ürün üretimi, geviş getiren çiftlik hayvanlarının mide fermantasyonu ve gübre kullanımı yoluyla sırasıyla metan (CH4) ve diazotmonoksit (N2O) gibi sera gazları salmaktadır. Küresel et tüketiminin yalnızca % 24’ünü oluşturmasına rağmen, dünyadaki tarım alanlarının % 60’ı sığır çiftliklerine ayrılmıştır [3, 6].

Tarım yalnızca çok büyük bir alanı kaplamakla kalmıyor, aynı zamanda çok büyük tutarda tatlı su tüketiyor, bu da bu listedeki en önemli çevre sorunlarından bir diğeri. Ekilebilir araziler ve otlaklar, Dünya’nın kara yüzeyinin üçte birini kaplarken, sınırlı tatlı su kaynaklarının dörtte üçünü tüketiyor.

Bilim insanları ve çevreciler sürekli olarak mevcut gıda sisteminin gözden geçirilmesi gerektiği konusunda uyarmaktadır. Bu kapsamda, insanların yeterli ve sağlıklı gıdaya erişmesine ve beslenmesine (gıda güvencesi) zarar vermeksizin, daha bitki temelli bir beslenme tarzına geçmek, geleneksel tarım endüstrisinin karbon ayak izini önemli ölçüde azaltacaktır.

11-Gıda ve su güvensizliği

Artan sıcaklıklar ve sürdürülemez tarım uygulamaları, su ve gıda güvensizliği tehdidinin artmasına ve günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri haline gelmesine neden oldu. Küresel olarak, her yıl 68 milyar tondan fazla üst toprak, doğal süreçlerle yenilenebileceğinden 100 kat daha hızlı bir oranda erozyona uğruyor [3, 6]. Biyositler ve gübre yüklü toprak, sulama kanalları, seller ve akarsular yoluyla, içme suyunu ve korunan alanları kirleterek kalcı çevre sorunlarına yol açar.

Ayrıca, bitki örtüsüne sahip olmayan ve cansız toprak, onu bir arada tutan bitki ve mantar kök sistemlerinin olmaması nedeniyle rüzgâr ve su erozyonuna karşı daha savunmasızdır. Aşırı toprak işleme toprak erozyonunu şiddetlendirir: Yüzey besin maddelerine karışarak kısa vadede toprağın üretkenliğini artırsa da toprak işleme fiziksel olarak toprağın yapısına zarar verir. Uzun vadede, toprağın sıkışmasına, yüzey kabuğu oluşumuna ve zamanla kabuğun ufalanıp toz haline gelmesine, sonuç olarak üst toprak besin maddesinin azalmasına ve toprak kaybına yol açar.

Yüzyıl ortasına kadar küresel nüfusun 9 milyar kişiye ulaşması beklenirken, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küresel gıda talebinin 2050 yılına kadar % 70 oranında artabileceğini ve 800 milyondan fazla insanın yeterli yiyecek bulamayacağını öngörüyor.

Su güvenliği açısından, Dünya’daki suyun yalnızca % 3’ü tatlı su ve bunun üçte ikisi kara ve deniz buzul ve buzlarında saklanıyor ya da kullanımımız için uygun değil. Sonuç olarak, yaklaşık 1.1 milyar insan suya erişemiyor ve toplam 2.7 milyar insan yılın en az bir ayında su kıtlığı yaşıyor.

12-Aşırı avlanma

Dünya’da üç milyardan fazla insan, birincil protein kaynağı olarak balığa güveniyor. Dünya’nın yaklaşık % 12’si bir şekilde balıkçılığa dayanıyor ve bunların % 90’ı küçük ölçekli balıkçılar (bir gemide değil, küçük ağlar veya hatta oltalar ve makaralar ve yemler kullanan insanları düşünün). Çoğu insan 50 yıl öncesine göre yaklaşık iki kat daha fazla yiyecek tüketiyor ve Dünya üzerinde 1960’ların sonunda olduğundan dört kat daha fazla insan var. Bu, ticari olarak avlanma yapılan suların % 30’unun ‘aşırı avlanılan’ olarak sınıflandırılmasının nedenlerinden biridir [3, 6] ve ayrıca var olan balıkçılık stoğunun yenilenebileceğinden daha hızlı tükendiği anlamına gelir.

Aşırı avlanma, sudaki alglerin artması, balıkçı topluluklarının yok edilmesi, okyanus çöplüğünün yanı sıra son derece yüksek oranlarda biyolojik çeşitlilik kaybı dahil olmak üzere çevre üzerinde zararlı etkilere sahiptir. 17 Haziran 2022’de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), tarihi bir anlaşmayla küresel aşırı avlanmayı azaltmak için balıkçılık sübvansiyonlarını yasakladı [9]. Okyanus ve denizlerin sınırlı balık stokları ve var olan sorunlar dikkate alındığında, yakıt, balık bulucular (radar, sonar, vb.), büyük ağlar ve yeni tekneler inşa etmek için sağlanan sübvansiyonlar, yalnızca aşırı avlanmayı teşvik eder ve bu nedenle ciddi bir sorun oluşturabilir.

Buraya kadar kısaca tartıştıklarımız, biricik gezegenimizin başına bela olan en büyük çevresel sorunlardan bazıları olmakla birlikte, moda ve tekstil atıkları, kentsel yayılma, sulak alanların yok edilmesi, toksik alanların genişlemesi ve arazi kullanım değişiklikleri dahil olmak üzere söz edilmeyen daha pek çok sorun var. Örneğin, moda ve giyime yönelik küresel talep, benzeri görülmemiş bir oranda arttı ve moda endüstrisi artık küresel karbon salımlarının % 10’unu oluşturuyor ve zamanımızın en büyük çevre sorunlarından biri haline geliyor.

Tüm bu sorunlara çözüm önerileri ise birden fazla makalenin konusu olabilecek kadar çok geniş bir listeyi ve geniş bir kapsamı içeriyor.

Herkese Yeni Yılda, daha temiz ve sağlıklı bir çevrede (iklim, hava, su, toprak, ekosistem, vb.) sağlıklı, mutlu, huzurlu barış içinde ‘yeşil’ bir yaşam dilerim.

*

İnternet Kaynakları

[1] https://gwi.ouce.ox.ac.uk/
[2] https://gml.noaa.gov/ccgg/trends/weekly.html
[3] https://earth.org/the-biggest-environmental-problems-of-our-lifetime/
[4] https://yesilgazete.org/cop27nin-baslica-sonuclarinin-elestirel-bilimsel-bir-biresimi/
[5] https://www.nationalgeographic.com/environment/article/plastic-pollution
[6] https://earth.org/top-environmental-issues-us/
[7] https://www.ormancilardernegi.org/dosyalar/ files/tod ormansizlasma_ web.pdf
[8] https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1/chapter/summary-for-policymakers/
[9] https://www.wto.org/english/tratop_e/rulesneg_e/fish_e/fish_e.htm

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.