Hafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

2019’un en zehirlileri…

0

2019 yılını geri bıraktık madem, bu yılın geride kalamayacak kadar etki bırakan olaylarını da kısaca bir hatırlatmakta fayda var. Bunu yapmak nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anlamamıza yardımcı olacaktır. İşte 2019’un kirlilik açısından en önemli yedi vakası…

1- En anlamlı ama faydasız uygulama: Parayla plastik alışveriş poşeti

2019 yılına girdiğimiz ilk günlerde toplumun büyük kesiminin karşı çıktığı bir uygulama hayatımıza girdi. İlkesel olarak desteklenmesi gereken bu uygulama, belirli özellik ve kalınlıktaki poşetlerin parayla verilmesini kapsıyordu. Buradaki püf nokta belli kalınlık ve özelik. Çünkü bu durum, ücret kapsamına alınan poşetlerden daha fazla tüketilen, görece ince poşetlerin kapsam dışında kalmasına neden olmuş ve bir nevi uygulamanın ayağına kurşun sıkmıştı. Bir diğer durum ise toplanan paralara yeni bir kaynak gözüyle yaklaşılmasıydı. Bu durum da uygulamanın niyetinin çevre koruması değil para kaynağı yaratmak olduğu ihtimalini akla getiriyordu.

Daha henüz, toplanan milyarlarca paranın, bahsedildiği üzere hangi çevre koruma faaliyetinde kullanıldığı konusunda net bilgi yok. Bildiğimiz bir şey var ki o da hazineye gelir olarak kaydedildiği. Dünyanın birçok ülkesinde beraberinde birçok başka uygulama ile birlikte uygulanan poşet vergilendirilmesi uygulaması, Türkiye’deki uygulanış biçimiyle uzun vadede anlamını yitirecektir. 2019 yılı için umut vaat eden bir uygulamanın adeta vitrin uygulaması haline getirilip yalnızlaştırılması ve bağlamından koparılması belki de 2019’un en trajik vakasıdır denilebilir.

2- İzmir’in plastikle dolu dağları: Plastik çöp ithalatı

2019 yılına plastik poşet ücretlendirmesiyle girilirken bir yandan da bunun tam zıttı olan başka uygulamalar da gerçekleşti. Son birkaç yıldır Türkiye gündemine giren ve uzun uzadıya tartışılan çöp ithalatı meselesi İzmir’in dağlarında ortaya çıkmış ve geri dönüşüm miti ile süslenmiş ham madde zırvalığı, çöp yığını olarak kendini göstermişti. Menşei İtalya olan bu plastik çöpleri kimin getirdiği usulen bulunmuş olsa da asıl sorumlular ve bunu denetlemesi gerektiği halde denetlemeyenler cezasız bırakıldı.

Filipinler ile Kanada arasında diplomatik krize bile neden olan plastik çöp ticareti meselesi ülkemizde devlet nezdinde cılız bir tepki oluşturdu. Tepki göstermek yerine çöp tüccarları kazanmaya devam etsin diye bunu usulüne uyduran bir yönetmelik hazırlandı ve el âlemin çöpünün ülkeye sokulmasının yasal kılıfı da tüm tarafların “rızasıyla” sessizce oluşturuldu. 2020 yılı artık plastik çöplerin yasal kılıfla ülkeye bolca sokulacağı bir yıl olacak diyebiliriz.

3- Türkiye’nin Akdeniz’i en çok kirleten ülke unvanını alması

Akdeniz’in, kıyısındaki aşırı nüfus nedeniyle ciddi bir kirlilik tehdidi altında olduğunu biliyorduk. Ancak bunun en büyük sorumlusu olduğumuzu 2019 yılında detaylarıyla öğrenmiş olduk. 2019 yılı bir nevi gerçeklerle yüzleşme yılı da oldu diyebiliriz. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)’in hazırladığı bir raporda Akdeniz’in “plastik denizi” olma riski ile karşı karşıya kaldığı belirtildi ve bunun birinci sorumlusunun Türkiye olduğu vurgulandı.  Günde 144 ton plastiğin Türkiye kıyılarından Akdeniz’e döküldüğü belirtilen raporda, Büyük Menderes, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin en fazla atık taşıyan nehirler olduğu belirtilmişti. Raporun dayanak olarak aldığı İtalyan araştırıcılara ait çalışmada ise Türkiye sahillerini plastik çöpün en fazla vurduğu sahiller olarak tanımlıyordu. Günlük olarak kilometre başına 31 kg plastik, Türkiye sahillerine vuruyordu. Haliyle en çok atık boşaltan ülkenin sahilleri de en çok atığın vurduğu sahil oldu.

4- Gökten yağan zehirler

2019 yılı bir nevi gökten zehirli maddelerin yağdığı yıl da oldu diyebiliriz. Dünyanın farklı noktalarında yapılan çalışmalar, plastikten hormon bozucu kimyasallara, termik santral küllerinden ucuz kömür dumanına kadar birçok zehirli kimyasal maddenin yağmur ve kar ile üzerimize yağdığını gösterdi. İlk önce kutuplarda ve Avrupa’nın farklı şehirlerinde yapılan çalışmalarda, kar ile birlikte ciddi miktarda mikroplastiğin yağdığı ortaya konuldu. Daha sonra ABD’de yapılan bir çalışmada özellikle plastik eklenti maddesi olarak kullanılan hormon bozucu ve kanserojen kimyasalların yağmur ile birlikte yağdığını öğrendik. Son olarak da İngiltere’de gerçekleştirilen bir çalışmada, ciddi miktarda mikroplastiğin Londra şehri üzerine yağmur yağmadığı zamanlar da dahil olmak üzere yağdığı ve insanların bunları ciddi oranda soluduğu ortaya konuldu. 2019 yılı ile birlikte plastik ve eklenti kimyasalların her alanda bizi zehirlediğini detaylarıyla öğrendiğimiz bir yıl oldu.

5- Dipsiz gölün dibi

Türkiye’de doğal varlık olmak uzun süredir ciddi bedel ödemeyi gerektiriyordu. Örneğin kuş iseniz, bir şekilde Türkiye semalarına ulaştığınızda vurulabilir, balık iseniz (para etmediğiniz halde) avlanabilir, kedigillerdenseniz katledilebilirdiniz. Bunun birçok örneğiyle zaman zaman karşılaştık. Ancak 2019 yılı doğal varlıklara yaklaşımdaki sefaletin doruk noktasıyla yüzleşmemizin de yılı oldu. Define arayan bir grup ahmak ve bunlara bir şekilde izin veren doğal varlık düşmanı yetkili kişiler, Dipsiz Göl isimli bir gölü iş makinaları yardımıyla darmadağın etti. Göl boşaltıldı,  dibi kazıldı ve bir doğal varlığın daha köküne kibrit suyu sıkıldı.  Olay gerçekleştikten sonra gündem olunca yetkililer, gölün içerisine cennet vatan mitosunu da gömerek üzerine toprak döküp konuyu da, ülkeyi de kapattı  ve gölü “hayata döndürdü.” Böylelikle 2019 yılında dipsiz gölün dibi ile birlikte ülkenin doğal varlıklara yaklaşımındaki körlüğün de dibini görmüş olduk.

6- Ispanak zehirlenmesi, Bülent Şık Davası ve gıda güvenliği

2018 yılında akademisyen Dr. Bülent Şık, kendisinin de içerisinde bulunduğu bir grup akademisyene sağlık bakanlığı tarafından yaptırılan bir çalışmanın sonuçlarını açıklamıştı. Açıklama oldukça ses getirmiş ve kamuoyunda infiale yol açmıştı. Bakanlık tarafından gizlenen bu çalışmanın sonuçlarına göre insan sağlığını tehdit eden birçok pestisitin miktarlarının yeşil sebzeler, çilek, erik ve elma gibi birçok meyvede maksimum kalıntı limitlerinin çok üstündeydi. Aynı çalışma kapsamında sulardan alınan numunelerde de yine kanserojen etkisi olan birçok hidrokarbonun kalıntıları olduğu tespit edilmişti. 2016 yılında tamamlanan çalışmanın üzerinden 2 yıl geçti, ama bakanlık herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi herhangi bir önlem de almadı.  2018 yılında Bülent Şık tarafından açıklanan sonuçlar üzerine, 2019’da bakanlık harekete geçti  ve pestisit kullanımı konusunda önlem almak yerine akademisyen Bülent Şık’a dava açtı.

Bülent Şık davasından kısa süre sonra İstanbul’da bir marketten satın alınan ıspanakları tüketen birçok vatandaş zehirlendi ve Bülent Şık tarafından açıklanan ve pestisit, kanser ve gıda güvenliği ilişkisini ortaya koyan raporu akıllara getirdi. Nedeni konusunda akla mantığa uygun bir açıklama yapılmaması ise durumun vahameti konusunda ipucu verdi.  Tüm bunların üzerine gıda sahtekârlığı yapan firmaların isimlerinin de yine bir başka bakanlık tarafından açıklanması ise Türkiye’nin sağlıklı gıdaya erişim anlamında ciddi problemleri olan bir ülke olduğunu ortaya koyuyordu. 2019 yılı bir anlamıyla gıda güvenliği açısından ne derece tehdit altında olduğumuzun da göstergesi olan bir yıl oldu.

7- 2 balıktan biri 10 midyeden 9’u

2019 yılının diğer bir önemli olayı da Greenpeace tarafından yayımlanan rapordaki mikroplastik kirliliği durumuydu. Akdeniz, Ege ve Marmara Denizi’ndeki birçok balık türünün mideleri incelendi ve her iki balığın birinin midesinde mikroplastik olduğu tespit edildi.  Aynı çalışma kapsamında midye dolmalar da incelendi ve her 10 midyenin 9’unda mikroplastik olduğu bulundu. Böylelikle denizlere boşaltılan plastik çöplerin tekrar insan sofrasına geri döndüğü detaylıca ortaya konuldu.

Sonuç olarak 2019 yılı adeta zehirli bir yıl oldu ve birçok anlamda 2020 açısından ipuçlarını da verdi.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.