Dış Köşe

Zor günlerde dik durmak – Yıldırım Türker

0

Muhalifle muktediri, güçlüyle güçsüzü, ezenle ezileni eşitlemeye, onları halkın gözünde tartının birer kefesine oturtmaya çalışan, aslında birbirinden pek de farkı olmadıkları hissini yerleştirmeye çalışan demokrat yazarlar herhalde kimin tarafında olduklarının farkındadırlar.
Geçen gün içlerinden biri Ersanlı ile Zarakolu’nun tutuklanmaları üstüne yazmak zorunda kaldığı yazıya dönemsel sıkıntısını dillendirerek giriş yapmış. Böyle durumlarda zanlıyı ‘tanırım’ diye söze başlamaktan hoşlanmadığını, bunu Ergenekoncular için de yapmadığını belirtiyor. Kendisine, paşanın ‘iyi çocuktur’ kefilliğini hatırlatıyormuş.
Bu ne hukuka saygıdır? Bu ne herkesi ve her şeyi eşit gören mükemmel demokratlıktır?
Bu ahlakın çizgisi, Mutkili Ali’yle Büşra Ersanlı’yı, yıllardır Güneydoğulu kurbanlarından dinleyegeldiğimiz katliamcı paşalarla Ragıp Zarakolu’nu aynı hizada algılamamızı hedefler.

Hukukun üstünlüğü karşısında bizim kefaletimiz hem geçersiz hem zorlama hem de yanlıştır.
Kaldı ki daha cüretkâr civcivler açıkça Pınar Selek’in, Ahmet Şık’ın, Büşra ile Ragıp’ın epeyi netameli, hukukun müdahalesine kapı aralar insanlar olduklarını, en azından olabileceklerini yazıp duruyorlar. Bizim yıllardır yakınlarında olduğumuz, hayatlarına ve eylemlerine tanık olduğumuz insanlara kefalet belirtmemizi alaycı bir dille safdillik, duygusallık, körlük, işbirlikçilik olarak ilan ediyorlar.
Onlara kalırsa, (bu noktada bütün entelektüel göndermeleri bir yana bırakıp komşu teyzeleri gibi mutlaka kaşlarını kaldırıp gözlerini belerterek) ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz!’
Bizi popülizmle suçlayanların ağzından bu mahalle usavurumu düşmüyor.
Pekiyi sizce ateş olmayan yer kaldı mı? Mesleğinizi, kaleminizi, kimliğinizi feda ederek kendinizi memur etmiş olduğunuz hükümeti aklama mücadelenizle bu ateşlerde hiç mi payınız yok?
Ersanlı ve Zarakolu’nun KCK’den tutuklanması karşısında hiç sesimizi çıkarmayacağız, öyle mi? Bırakalım hukuk halletsin, değil mi?
Şu karanlık dünyada kimsenin kimseye kefil olmadan, kimsenin kimseyle dayanışmadan yaşaması gerekiyor size kalırsa. Dayanışma canınızı acıtıyor.
Nuray Mert’in Büşra Ersanlı’yla telefon konuşmaları ‘şok’, ‘tüyler ürpertici’ başlıklarıyla bu hükümet tarafından, bu hükümetin icazetiyle yandaşlara sızdırılıyor. Sanal canavarlar internette nefret ağları örgütlüyor. İki dostun savaşın engellenemez hale geldiği noktada birbirleriyle üzüntülerini paylaşması gerçekten kimleri ‘şoke’ ediyor?
Bütün yazdıkları, eyledikleri ortada olan iki değerli insanı sinsi bozguncular olarak yansıtmak kimin yararına?
Pornografik bir kartpostal gibi elden ele geçirilen o telefon konuşması kaydında sizin söylemeyeceğiniz hangi sözler var? Basın mensupları olarak göreviniz yeni tutuklanacak listeleri çıkarıp hükümetin savcı ve hakimlerine sunmak mıdır?

Seferberlik günleri
Bütün heves ve nefes alanlarımız birer birer suç ilan ediliyor. Yine muhalif olmanın en sancılı dönemlerinden birini yaşıyoruz.
Muhalif olanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, sözlerinin itibarı yok sayılıyor.
Aydınlık enseliler, liberaller, demokratlar bizi kara duygululukla suçluyor. Felaket tellallığından beslenen kışkırtıcılar muamelesi görüyor muhalif olanlar.
İlle de her şeye muhalif olmak gerekmiyor, diye fetva veriyor alaycı ağızlarıyla aklıselim tüccarları.
Kendi istifalarının, yenilgilerinin, kişisel bozgunlarının acısını muhalif kalmaya inat edenlerden çıkarıyorlar.
Muhalif olmak; hayatın her alanında ve her anında, kimsenin ağzının tadını kaçırırım kaygısı gütmeden genç kalmaktır.
Kozmetik gençlikten söz eden kim. Gençlik, başka bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancını kaybetmemektir.

Müzmin muhalif olarak kınanmayı gülünç bulurum. Elbette ya. Sizin refah ve itidal gördüğünüz yerde ben hakkı arsızca yenen emekçileri görüyorum. Sizin mutluluk ve doğruluk gördüğünüz yerde ben zindan hayatı yaşatılan kadınları görüyorum. Sizin Türkçe Olimpiyatları’yla coştuğunuz yerde ben unutulsun diye akla karayı seçtiğiniz Kürtçeyi görüyorum. Siz ekonominin güçlendiğini görüyorsunuz; ben hiçbir güçten, hiçbir kazanımdan payını alamayan yığınları görüyorum. Sizin neşeniz beni üzüyor. Sizin üzüntünüz beni hiç hislendirmiyor. Sizin iştahınız yerindeyken ben lokmalarınızı sayıyorum.
Muhalif olmanın en basitinden dangalaklık olarak küçümsendiği, ama ille cezalandırıldığı teslim olmuş bir dünyada ezildiğini, haksızlığa uğradığını düşünen bir tek canlı kalsa da muhalif kalacağımı biliyorum.

Kirli nazar, sefil iştihanızla muhalif olmayı, hükümete, başbakana, iktidara karşı olmayı suç ilan ediyorsunuz. “AKP’yi yıpratmak için” diye söze başladığınızda akan sular duruyor. Eskiden Genelkurmay’a karşı komplocu idik. Şimdi AKP’ye karşı komplocu olduk.
Savaşa karşı olmak, hakkaniyetli hakemlik gerektirir sanıyorsunuz. Bense savaşanların yoksul ve ezilmiş olanlarına bakıyorum. Rosa Luxemburg’un iç savaş tanımını hatırlıyorum.
Neden her iki taraftan da yoksul çocuklarının öldüğünü görmeyi reddedenlerin altın tartıları beni hiç ilgilendirmiyor. Ben öncelikle bu savaşta sınıfsal bir temizlik görüyorum. Onca askerin, onca gerillanın ölümüyle ticaret sarsılmıyor. Ekonomi düşüşe geçmiyor. Bu savaşın kutsal, kaçınılmaz, şahadete elverir olduğuna inanmıyorum.
Sizin kahramanlık dediğiniz yerde ben kanlı dişlerinizi görüyorum.
Hamiş: Brecht’in öğrencisi Horst Bienek’in şiiri okura armağan. Çeviri, Mustafa Tüzel.

GAZETE OKURLARINA YÖNERGE

Sınayın her sözcüğü
Sınayın her satırı
asla unutmayın
bir tümceyle
tam karşıtı tümce de
anlatılabilir.
Kuşkulanın
koyu puntolu başlıklardan
onlar en önemli noktayı gizlerler kuşkulanın
başyazılardan
ilanlardan
okur çizelgelerinden
okur mektuplarından
ve hafta sonu söyleşilerinden
Kamuoyu araştırıcılarının anketleri de
manipüle edilmiştir
Karışık konulu haberler
buluşçu redaktörlerin eseridir
Kuşkulanın sanat sayfalarından
tiyatro eleştirilerinden
kitaplar çoğunlukla
daha iyidir eleştirmenlerinden
okuyun onların görmezden geldiklerini
kuşkulanın şairlerden de
yazdıklarında her şey daha güzel
ve zaman dışı gibidir
ama daha sahici, daha hakiki değildir.
Sınamadan
kabul etmeyin
ne sözcükleri ne nesneleri
ne hesabı ne bisikleti
ne sütü ne üzümü
ne yağmuru ne tümceleri
tutun onları, tadın onları, çevirin dört bir yana
madeni bir para gibi alın dişlerinizin arasına
dayanıklı mı? yarayışlı mı? hoşunuza gitti mi?
Ateş hâlâ ateş mi ve yapraklar hâlâ yapraklar mı
uçak uçak mı ve isyan isyan mı
bir gül hâlâ bir gül mü, hâlâ bir gül mü?
Son vermeyin
gazetelerinizden kuşkulanmaya
redaktörler ve
hükümetler değişse bile.

HORST BİENEK

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.